• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3. AHMET RASİM’İN YENİ GÜN (İSTANBUL DÖNEMİ)’DE

3.27. Türklüğü Anadolu’nun Taş, Toprağında Mütalaa

Anadolu’da Türklük Maddeten, Ma’nen, Tarihen, İlmen Müessesdir.

Anadolu’da bulunan köy, kasaba, şehir, dağ, dere, ırmak, göl gibi esasen coğrafyaya ait mevaki ve mevaziin esami-yi kadime ve mevzuaları hatta sathi olarak tetkik edilecek olursa Türklerin bu öz vatana ırki, ictimai, topografi, coğrafi, iktisadi, tarihî bir surette merbut olduklarını anlamakta güçlük çekilmez. Türk, bu diyar-ı mübarekesini varsa mukaddesatına kadar cümlesini teberru eylemiştir.

65 Yeni Türkiye, 22 Şubat 1335/22 Şubat 1919, Sayı 170, Sayfa 2

Yalnız Anadolu köyleri esamesi hakkında bir müddet devam eden tetkikatım neticesinde elde ettiğim fevait bilhassa on iki kısma ayrılıyor:

1- Türkler, vatanlarında ne kadar renk var ise cümlesini yaptıkları köylere, şehirlere, kurdukları dağ, tepe, dere, ırmak ve göllerle saireye yakıştırmışlardır. Anadolu saha-i vesiasını azim bir şebeke şeklinde kaplayan bu “mozaik”de en ziyade göz alan renkler: “Kır, kula, pembe, boz, çakır, gün, sarı, kara, ak, al, kızıl, yeşil” gibi mütenevviattan ibarettir. Bir faide-i tarihiye olmak üzere ilâve edelim ki:

Boz renk: heybet ve vakara, kara: kahır ve satvete, mertliğe, coşkunluğa, irtifaa, mehabete, kırmızı: celadete, sarı: kıymet ve izzete, alaca: şeamete, ak: selâmet ve şevkete, gök: kutsiyet ve celâle, çakır: “gözlerde” zekâ ve şeytanete cürete delâlet etmek üzere telakki edilmiştir. Fakat Türk töresinde makbul olan renkler: “ak, kızıl, kara”dır.

Akpınar, Aladağ, Alayund, Alhan, Alacaşar, Akçakoyun, Bozalan, Bozoyük, Pembecik, Çakırca, Sarıçam, Sarıkaya, Sarıgöl, Sarıyurt, Sarıyar, Karadeniz, Karabucak, Karahisar, Karapınar, Kızılelma, Kızılalan, Kıryayla, Gökdere, Göktepe, Yeşilli, Yeşiller, Yeşiltuna, Akçal, Akçakoyunlu, gibi adeti büyük bir ekseriyet teşkil eden kırav mevaki-i coğrafîye dahi delalet eyler ki Türkler kendi menşurvatanlarının bit-tahlil iare ettiği elvandan son derece de mütehassis ve müteessir bulunmuşlardır. Fakat biz bu kışr-ı tahassüs ve tesiri şöylece kaldıracak olursak bunun altında ırki nedenlerin vücudunu da görebiliriz. Yani Asya-i Sugra ’ya Osmanlıların zuhurundan pek çok zaman evvel hicret etmiş veya sonradan gelmiş olan kabail ve aşayir-i Etrak’ın izlerine tesadüf etmiş bulunuruz. Meselâ “Alayund”, “Akçakoyun”, “Akçakoyunlu”, “Çakırlı”, “Sarısığırlı”, “Sarıkeçili”, “Karakılıçlı”, “Kızılcasulu”, “Karaatlı”, “Karapalalı”, “Karaçomaklar”, “Karakoyunlu”, “Karatekeli”, “Karakeçili”, “Karabenli”, ve emsali esami bize mevki tanıttırmaktan ziyade bir işaret veya oymak şahsiyeti ifade eder.

2- Türkler anane-perest bir millet oldukları haysiyetiyle mensubu bulundukları muhit ve maişeti unutamadıklarını yine köylerine verdikleri esami ile ispat eylerler. Bu esami: “oba 1”, “alan 2”, “in 3”, “çigel 4”, “çitme 5”, “kent 6”, “çıvga 7”, “Baha Said66” Beyin izahatına göre:

“1” Öbe – oba: Bir aile ocağının heyet-i mec[m]uasını teşkil eder. Obanın çadır veya hane olmasında bir fark yoktur. Bir oba, yalnız bir aile olduğundan karargâhıdır.

“2” Alan: Mahdut bir meydan, düzlük. Ekser şehir içlerinde “içtimai mahallelerine” denir. Orada düğün cemiyetleri, görüşler yapılır. Şehir kenarlarındaki koşu meydanları, panayır yerleri de birer “alan”dır.

Ormanların arasındaki mahdut düzlüklere de “alan” denir. Meselâ kapalı araziden açık araziye çıkıldı mı: “harman 32”, “saray 33”, “yük 34”, “su 35”, “hisar 36” ve emsalinden ibarettir. Fakat bunlarla teşekkül etmiş müsemmalarda Anadolu’da yüzlerce köy ve mevki-i alan mevcuttur. Anlaşılır ki Türk kendi muhitine ve vesait-i maişetinde pek ziyade mukayyet ve ihtimamkârdırlar. Demek isteriz ki vataniyeti, vatanperverliği kendi mahsusat ve temlikat ve taallukatıyla son derecede münasebetdardırlar.

3- “in”: Hayvanat-ı vahşinin ve insan-ı iptidainin ilk barındıkları yuva. “iñlemek – inlemek”: İn ses gibi tanin-endaz olmak manasına ve mevzuuna mutabık bir kelimedir. “Altay”ın inleri Türk yummak “masal”larında büyük kahramanlıkların menşeini gösterir. “Sibirya” da “Yakut” Türklerinin ekser meskenleri tahtelarz inlerdir. Ve mebdeler bilhassa inlerde, mağaralarda hazırlanır.

“4” Çigel: Hüsn-i surette ve zevk-i selim ve lisanlarındaki zarafet-i ifade ile İran şiirinde terk-i hüsn ve onu teşkil eden bir il ismidir. “Kolca” ile “Kaşgar” arasında eski yurtları vardır. Hatta şimali Kafkas’ta “Tabasaran” ve “Haydak” oymakları “Çigel” lisanı konuşurlar.

“5” Çitme – Çitmi:..? “Kaz Dağı: Edremit kurbunda” sekenesi Türkleri Yörük’tür. Kızılbaş’tır. O civar ahalisi onlara “çetmi” derler. Mahal-i mezkûrede “Çetmi-i Bâlâ”, “Çetmi-i Zir” isimlerinde iki köy vardır. “Bundan maada “Biga” Sancağı dâhilinde “Ezine”, “Karaman”, “Akşehir”, “Seydişehir” kazalarıyla “Ertuğrul” Sancağı dâhilinde “Sekud” Kazası’nda “Çerkes Çetmi” gibi, “Bergama” Sancağı’nda “Çetmi Büyük Oba” namında diğer bir köy vardır.

“6” Kent: Köy, kasaba.

7- Çıvga: “Kesre-i sakile ile çivmak: sıçramak, perran olmak. Belki şiddetli sıçrayan şerare manasına olan “çivgan”dan muharreftir. Bir de Anadolumuzda makam-ı tahsinde: Bak şu öküzün ne çivga boynuzları var, denir. Bu boynuzlar geniş ve sivridir.

9- Salur: “Salmak” mastarından, sibaından saldırışı, insanın salması. Oğuz boylarından bir aşirettir. “Salur Türkmen’i aşiretine şecii Türkmen bir sıfat-ı mümtaze ola gelmiştir.” “10” Seki: Basamak, sedir. Türklerin binalarında duvarlar içinde evanî-i beytiye vazına mahsus mahaller: Akseki, Karasu.

“11” Günü – Günay: Şarka nazır, gün alan cihet demektir, steplerde tatlı muhaddebitler yapan geniş sırtlara ilim-i hastır. “Kırgız il günayları” gibi. Anadolu’da bu isimde pek çok karye vardır. “Kuzey” bunun makûsudur. Garba nazır demektir. Gün almak; kabarmak, yükselmek manasındadır. Gün aylan: ay çiçeği.

“12” Oren: Oran: Orun, temel, esas, ırk. Orunun oyulsun, bedduası göğün kurusun cümlemize muadildir. Urun salmak: temel koymak. Türk urunu: Türk neslinin menşei. 3- Mevalid-i selâsiye mensup esmanın kâffesinden, fakat öz vatanlarına nispet-i külliyesi olanlarından bila istifade, mesela esma-yı nebatiyeten bir köyün veya bir şehrin bir nev-i mahsulüne işaret eylemişlerdir. Armut “lu”, Elma “lı”, Ceviz “lik”, Koz “Kozlu”, Kestane “lik”, Kavak “lı”, Çimen, Çayır “-hisar”, Çam “-dere”, Çiçek “-li”, Çilek “-li”, Ayva “lık”, İncir “-li”, Badem “-ağacı: Alaiye’de”, Âlani: Bergama kazasında, Arpa “-dere, deresi”

Ağaç “-lı”, Dut “-luk”, Buğday “-lı”, Kiraz “-lık”, Yonca “-lık”, Soğan “-lı”, Erik “-li Beylan, Kaş”

Asma “-lık”, “Söğüt”, Zeytin “-lik”, Burçak “-lı”, Nar “-lı, kapı”, Meşe “-lik”, Saz “-lı”, göğem “bir nevi yemiş. – alan: Biga kazasında” ve emsal-i beldesi esami-yi kura67

meyanında mükerrer surette mevcuttur.

“13” - Gürlük: Gürlek, gürlük, gürlek, şeklinde okunabildiğine nazaran mana-yı muhte[li]feye dalalet eder. Gürlek dere: Aks-i sedası çok dere. Gürlük sab’el- mürur bir halde tenebbüt eden mahal, gürlük orman, gürlük çalılık. Gürlük: sıklık. Gürlük: bataklık arazi.

“14” - Afşar: Oğuz boylarından biri vaktiyle “Apşar, Kapşar” isminde iki kardeş varmış. “Salur Türkmen” ulusundan imiş ve Çağatay urununa yani ırkına mensup imiş. Bunlar iki oba olup ayrılmışlar. Sonra bunlardan “Afşar”, “Kafçar – Kaçar” ulusları türemiş. El haleti hazihi İran hanedan-ı saltanatını tesis eden “Kaçar” silsilesi ile İran’da pek

i miktara varan Afşar Türkmenlerinden bir karabet-i ceddiye dolayısıyla, umumiyetle saray muhafızlığı en yakın Afşar dalı olan “Kızıl Arslanlı” ailesine verile gelmiştir. Kızıl Arslanlı ailesinden << Tahran >> da mukim Muzaffereddin Şah’a saray kethüdalarından Hüseyin Han’ın silsilenamesinde okumuştum. Anadolu’muzda Adana Konya civarlarındaki Avşar68 Türkmenlerinin de aynı sülaleye mensup olmaları ağleb-i ihtimâldir.

“15” Çadır: “oba” kelimesinden müracaat. Yalnız şunu ilave edelim ki “Çadır, ata ve büyük babanın ocağıdır.”

“16” Han: Malum.

“17” Öyük: “Baha Saadet Bey” diyor ki: Hayyuv, hayyuk ism-i mastarından muhaffef olsa gerek. Hayuv salmak: Felâketi veya heyecanı yaygara ile âleme ilân etmek. Cengiz idaresi teşkilâtında <<tevaçi>>ler evamir-i resmiye-yi hükümeti aktar-ı beideye isal eden memurlar idi. Bunların Türkistan memurları “Hayyükçü”ler idi. Ordu ve merakız-i idare arasında “Hayyük tepe”ler menzil ve muharebe postaları vazifelerini ifa etmişlerdir. Hatta bu muharebe postalarının ara mesafesi menzil-i vahid-i kıyasisi olarak kabul edilmiştir ki bir çağırım... yüz çağırırım... ilh Meyil yeri mesafesine muadildir. Kuvvetli bir insan sesinin işittirebileceği bud ve mesafeden kinayedir. Bu tabir, Türkistan menzil-i hatlarındaki cephelerin kullandığı yegâne ıstılah-ı mesafedir. Haritalarımızda “Öyük” diye yazılır. “Kırkkilise”, “Yenice” civarında; dokuz öyük köy, Yenişehir civarında “Yassı Öyük” “Karaca Öyük”, “Eskişehir”e gidilirken “Bozöyük”.

“18” Değirmi: Malum

4- Keza öz vatanda mevcut hayvanatın isimlerinden de istifade ederek tarih-i tabii-yi memleket nokta-i nazarından onlara bir mahalliyet-i ispat eylemiştir. Bilahare göreceğimiz cemadat ve madeniyat isimlerinin birer vasıf ile veyahut sadece köy, dağ, dere ve sair avarız-ı arziyeye tahsisi dahi delalet eder ki Türkler Anadolu’da saça saça istimarat ile meşgul olmakla beraber tabiiyatı da nazar-ı dikkate almışlardır. Bu alış, insiyaki değil, marifet-i memleket namına mühim bir teşaub-i ilmi neticesidir. En cüzi bir tetkik, bu neticeye varır.

Hayvanat isimlerinden en ziyade tesadüf edilenler: Kartal “İstanbul civarında İslâhiye kazasında.

Kurt “-lar: Bahçe kazasında, Geyve kazasında: kurt belen, - beyler “Adapazarı’nda... ilh. Kumru “-lu: Adana’da”, Kumriyan “Revandiz’de69

Katır “-özü: Geyve’de, li “Yalova’da” Kaplan “-lı “Karaman’da”

Karga “-lu “Tefenni kazasında”, selek “Antalya’da”: Karaca “-lı “Antalya’da”.

Arslan “kara – “Kudüs”de

Tilki “-li “Tavas da”, -ler “Alaiye’de”

“19” Tuğ: Mastarı “Tuğarmak”dır. Çözmek, bırakmak, azat etmek, hür bırakmak gibi terkibatta kullanılır. Moğol töresi “Kanun” derecatında doğan adedi arttıkça şahsın hürriyet-i nüfuzu da artar. Osmanlı idaresinde tuğ adedi derecat-ı şerife işaret idi. Vaktiyle tuğ, “Pamir70” vahşi öküzlerinin kuyruğundan yapılırdı. Bu öküzlere “Kaçkar” öküzleri denilirdi. Anadolu Çivril kazasında “Tuğcu”, yine o kazada “Tuğlu” ve sair mahallerde bu isimle müsemma köyler vardır.

“20” Ağıl: Koyun sürülerinin gece barındığı kuytu yer. Bu nevi hayvanatın açık konağıdır.

“21” Çeşme: Malum. “22” Çardak: <<.

“23” Yayla – Yaylak: Yaylamak mastarından, yay geçirilerek mahal demektir. Yay: Fusul-i erbaadan “yaz” dediğimiz mevsimdir. Yaylak ile kışlak Türk göçrisinin fusul-ı hayatiyesidir. Sürülerini barındıracak, iaşe edecek menabi-i tabiiyeyi buralarda bulurlar. Yaylak ve kışlak zamanlarının düğünleri Türk’ün en şenlikli bayramlarıdır. Kışlak esastır, yaylak mütemmimdir. Türk göçrisi steplerden yaylağa azimet ve avdetiyle senesini itmam eder. Yaylak döneminde av, Türk’ün terbiye-i askeriye, muharebe talimi makamında senelik devre-i imtihaniyesidr.

69 Irak’ta bir il

“24” Yaka: Malum. “25” Ova: Keza.

“26” Çeltik: Pirinç tarlası. “27” Küme: Yığın manasında.

Doğan: -lı “Denizli’de”, -“Tavas’da” –li “Haçin’de” –ci “Bayramiç’de” – çay, -çil “Geyve’de”, -çıl “İzmir’de, Adapazarı’nda”,- hisar “Akşehir’de” –cek “Beyşehir’de”.... ilh

Tavşan-lı “Geyve’de”, tavşancıl ve emsali.

Elhasıl “Şahin, koç, koyun, deve, yılan, keçi, teke, geyik, kuş, leylek, at, çakal, güvercin, horoz, camuş, ayı, kuzu, kunduz, arı, kedi, aygır, dombay, sülük, sinek, serçe, dana, turna, kaplan, sırtlan, köstebek” gibi hayvanat-ı mahalliye esamesinin köy şeklinde birer koleksiyonu vardır.

5- Maahaza cemadat ve maadin isimleri bu ikisine nisbetle azcadır: Taş, kaya, demir, kurşun, kömür, altın, şap, inci, bakır ve sairden ibaret gibidir.