• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3. AHMET RASİM’İN YENİ GÜN (İSTANBUL DÖNEMİ)’DE

3.14. Anadolu Ve Türkler Tarihi Hakkında İktitafat 3

Hükümet-i Selçukiyenin incilâsı - Türkler, Kendi istiklâllerinin en kıskanç amilleridir – Türk müve[rri]hleri - Türklerin kıymet-i şehameti

Mebde-i Osmaniyan olan “Selçukiye” Hükümet-i Türkiyesinin incila-yı asar-ı tarihîyesiyle de sabit olur ki: Türkler kendi istiklâllerinin en kıskanç amilleridir.

42 Eşkâl-i Zaman, 14 Teşrinisani 1334/14 Kasım 1918, Sayı 71, Sayfa 1

“Selçukiye” Hükümeti’nin incilâtını müteakip zuhur eden “Tavaif-i müluk” şekil ve maneviyatı itibariyle “Anadolu”daki Türklüğün harita-yı tarihîyesini ispat etmişler, yani Türklük münkasim olsa da be-zate-i müttehit, Türklük olmak hasebiyle ayrılmış olsa da yine müstakil kala[c]ak denmiştir. Bu bizim kendi bulup uyduruşumuz değildir. Aynen vakıa, mevcut ve ila tevarih-i şah-ı ümemde mukayyet ve mazbutadır. Hatta bundan evvelki iki makalemizde münderiç [i]ktitafat ile arz eyledik ki:

Kurun-ı evvelden beri Asya kıtası üzerinde beliren hükümat-ı Türkiye bir incilâ vukuunda ferda-yı istiklâlleriyle bile mecmui bir istiklâl vücuda getirmişlerdir. Maksadımız büyük bir sadme tesiri altında [bu]lun[du]k[lar]ı zaman bilahare birleşmek üzere ayrılmış olduklarını ita etmektir. İşte bu nokta-i içtimaiyeyi yalnız bizim hissedip ihsas edemediğimiz “Tarih”deki en büyük ihmalimizdir.

Sırası gelmiş iken biraz hasbihal edelim: “Tarih”i yalnız Avrupalılar, Amerikalılar bilmezler. Bizim de bu millet-i necibenin de hassa-i ilim ve tesiri vardır. “Darve[?]”, “Sinyobus44”, “Ernes Lavis45”, “Hamilton46”,…. falan bilmezler. Bizim de ulema-yı tarihimiz bu bapta sahib-i kelâmdırlar. Eslaftan kati nazar edilmek küfran-ı nimet addedilmek bedihi olmakla beraber zaman-ı hayatımızda mevcudiyet-i üstadanelerini idrak ile menahi olduğumuz “Abdurrahman Şerif”, “Ali Emiri”, Ethem Paşazade “Halil”, birader-i ali[s]i merhum "Galip”, öz kardeşimden ziyade sevdiğim “Ahmet Tevhit”, “Necip Asım”, “Ahmet Refik”, “Fazilettin”, Erkan- Harbiye-i Bahriye’den “Saffet”, “Mehmet Arif” Bey ve Efendiler ile Sadrazam Esbak Cevat Paşa ve onun dader-i muhteremi “Şakir”, yine sadr-ı esbak merhum “Kâmil”, “Ahmet Vefik”, Rum ili kumandanı “Sayman” Paşalar ve isimlerini şu aralık bulamadığım nice zat bu bahsin ihtisasında haiz kasbel sebk olmuş ecille-i ulemadandırlar. Demek isterim ki Avrupa’nın bilmem Amerika’nın müverrihi var ise bizim de vardır. Şu halde bir zemin üzerinde bulunuruz. Binaenaleyh bizde de bir hassa-i iştirak ayırmak lazımdır ve bu lüzum bir hak-ı marufumuzdur. Zor ile bu hakkhak-ı almhak-ış ve alhak-ırhak-ız. Çünkü dünyada marifetten büyük bir silah yoktur. Ancak bizim tevzi tesamuhumuz bu silahı gerek göstermiş, öyle zannettirmiştir.

Avrupalı, müsteşrik, her ne der iseniz deyin, onların okuduğumuz eserleri içinde, henüz bir müverrihe nuhbe-i say ve iştigale olacak mütalaara dest-res olamayışımızda, Avrupalı

44 Charles Seignobos 1854-1942 Fransız tarihçi

45 Ernest Lavisse 1842-1922 Fransız tarihçi, filozof

müsteşrik sanatının her hangi bir menaate temas etmiş olduğunu kalben bildiğimizdendir. Kendi his ve idrakimce ben bunları okurken müstehsiyane gelir. Çünkü onlar bizim istişahadat-ı tarihîyemizden gayr-ı tabi bir arz-ı saikasıyla rü-gerdan bulunuyorlar... Bir kere de kendilerini bize sorsalar! Onlar bize sormayarak bu kadar ulema-yı saika ve hazıra-ı tarihîyemizi bilmemezlikten gelerek hakkımızda unf-ı şiddet izhar ediyorlar. Hatta bilmiyorlar ki Şark kabiliyet ve terbiyesi daima Garbınkinden büyük gelmiş ve büyük gidecektir. Çünkü bütün medeniyet, bu afak-ı kadimenin mahsul-i fecridir... Ya hu!.. Güneş bu taraftan doğar, hâlâ mı inkâr ediyorlar!..

Bahse gelelim...

“699” sene-i hicriyede Tatar Hanı “Mahmud Gazan”ın Selçukiye Hükümet-i Türkiyesine indirdiği yumruk, bu hükümeti parça parça eylemiştir. Fakat “Karesi”, “Saruhan”, “Aydın”, “Menteşe”, “Teke”, “Hamid”, “Karaman”, “Germiyan”, “Kastamonu”, “Sivas”, “Ankara”, “İsfendiyar, Kızıl Ahmedlü”, “Osmanlılar” gibi tavaif-i mülukün derhal ilan-ı istiklâl eylemişleri de bu darbenin bir aks-i tesiridir.

İşte Selçukiye incilâyı da bu tesirle ispat etmiştir ki Kurun-ı Evveli, Kurun-ı Vusta terk-i heyet-i tarihîyesine Anadolu, öz vatan üzerinde mevkian muhtelif ise de icmaen muvafık bir şekildedir. Bun[l]ar er geç birleşeceklerdir. İşte bu şekl-i tarihînin kıymet-i şehametini takdir etmek zamanı şimdi gelmiştir. Çünkü:

Evvel emirde bir ittihad-ı teşkiliye için Kurun-ı Vusta’nın incilâ ve ebediyen tarihten infikâkı esbabının ahzarı,

Saniyen: Öz vatanı olmayan bir yerde tesis ve temekkün etmiş olan şarki Roma hükümet-i hükümet-imparatorhükümet-iyeshükümet-inhükümet-in hükümet-izale-hükümet-i vücudu,

Salisen: Bu büyük fiil-i tarihînin icrasına memur olan neslin kuvvetle şemsi,

Rabien: Medeniyet-i Türkiye’nin Avrupa’ya sevki lüzumunda Türklük bir tabiiyet hissetmiştir.

İşte tarihin şeklen natık olduğu bu nev ihtilafat ve ihtilalat arasında elan bize göre kırpmakta olan teşabühat-ı mıntıka ile anlayabiliriz ki Türkler altıncı kurun-ı hicri avahirine doğru “Vilson” nazariyesini Anadolu ve civarında tatbik etmek istemişlerdir. Yani bütün âlem-i idrak ve insaf o zamandan beri böyle bir prensibin mülhemidir. Biraz açık söylemek cüretiyle deriz ki:

Mösyö “Vilson”, Avrupa, Amerikalılarındır, demekle selef-i azimi “Monroe”nin kaide-i siyasiyesini kökünden atmak istediğini en aciz bir Türk yavrusu idrak edebilmiştir, fakat ötekine olmadığı gibi buna da yağma yok!..

Dört seneden beridir insanlık üzerinde işlenebilen bunca şenaat ve cinayette Türklerin de hataları azimdir, fakat diğerleri methaldar ve müşarik değil midir?

Biz ki medeniyetin en faal amilleriyiz?

Diyenler irtikâb-ı hata etmemişler midir? Bu hadisat hâlâ gözümüz önünde duruyor, siyaset denilen bütün cereyanat bu esas üzerinde mütemerkiz bulunuyor. Öyle ise benim de, Mösyö “Vilson”un da ötekinin, berikinin de... Başları aşağıya!

Bir az evvel az etmiş idim?.. Türkler bütün tarih-i medeniyetçe kendi istiklâllerinin kıskanç amilleri olmuşlardır. Değil mi?.. Hatta o kadar ki suvar oldukları bozkırları bile bu istidad-ı insaniyi nevan-ma muhrez idi. Malumdur ki medeniyetin erkan ve avamil-i mahkûkasından biri de attır. Bütün şarktır ki deve, ren, at gibi avamil-i siyasiyeyi iptida-ı istihdam eylemişlerdir.

Buraya da bir bal mumu yapıştırılmasın. Acaba Türkler yalnız kendi istiklâllerini mi gözetmişlerdir?.. Yanlış bir muhakeme neticesi olarak giriftar olduğumuz mesai, bir kere aks ettik. Göreceksiniz ki Avusturyalılar, Macarlar, Bulgarlar, Romanlar, Sırplar sonra ki Yunanlar, henüz ne olduklarından kendilerinin bile haberdar olamayan Karadağlılar, bilnisbe İtalyanlar, Akdeniz’de şimdiki İngilizlerin selefi olan İspanyollar, Ehlisalip mühacematından dolayı mutabık Avrupalılar Türk millet-i muazzaması medeniyetinin müteessiri ve bil netice onun ifham ettiği surette fikr-i istiklâl-i mutahassiri olmuşlardır. Çünkü görüp anlayabilmişlerdir ki Türklük bir gaye etrafında toplanmıştır. Bu gayenin ne olduğunu bila ahire tespit edeceğiz.

“Selim-i Evvel”e:

“În sefer-gerdan ve în bî ser ü sâmâni-yi ma Behre-i cemiyyet dilhast perişânıma”