• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3. AHMET RASİM’İN YENİ GÜN (İSTANBUL DÖNEMİ)’DE

3.12. Anadolu ve Türklerin Tarihi Hakkında İktitafat 2

Ulema-yı ecnebiyenin şehadeti – Türk tarihi hakkındaki malumatımız – Hükümet-i Selçukiye – Muhteşem bir saltanat – Türkler her devr-i tarihîyede hazır – Artukiye, İhşidiye, İlhaniye, Bayındıriyye, Barsakiyye36, Celairiye, Selçukiye, Selgeriye37, Sakariye, “Toluniye”, Memalik-i

Bahriye ve en son Osmanlı devletleri.

35 Yeni Türkiye, 13 Teşrinisani 1334/ 13 Kasım 1918, Sayı 70, Sayfa 2

36 Varsak

Birinci makalede Anadolu, Türklerin öz vatanıdır demiş, ezmine-i kadimenin bütün karanlığı içinde Türk ırkının buradaki cevelân ve feveranını göstermek istemiştik. Bu türlü bir sahabet-i tarihîye ilcasıyla şunu da söyleyelim ki Anadolu, “Toros” silsilesi enha-yi mürtefiası hemen kâffe-i ümemin sırasıyla mevid-i telakkisi olmuştur. Döğüşler, istilâlar, münasebetler, silahlar buralarda birer şekl-i tarihî almıştır.

“Eski Asya’da Yunan medeniyeti sanayii ve edyan hakkında tetebbuat-ı tarihîye” sahibi “Jul Savery38” nam Fransız âlimi “Yeni Keşfiyat-ı Ar[ke]lojiye” ser nameli babında diyor ki:

“Turaniler, Samiler, Aryalar” gibi üç büyük ırkın tarihi, birbirlerine asla benzemezler. Bu cihetle şebh-i cezirenin medeniyeti emr-i aziminde her birine ait olan hassayı serian tayin etmek lüzumu muhakkaktır. Asya-yı sugra bu harsın kâffe-i anasır ve avamil-i Asyaiyesini Yunanlılara nakletmiş ve bu harstan Roma cihan medeniyeti çıkmıştır.” Manzurunuz olan şu iki üç cümle dahi Turan halkının, ırkının yani Türk babaların ta zulemat-ı tarihîye zamanında medeniyet-i insaniye hadimlerinden olduğuna “Jul Savery” gibi bir müdekkiki iman ettirmiş olduğuna bir delildir.

Mumaileyh, kitabının yine o sahifelerinde yazıyor ki: “Kızılırmak”ın şarkında bulunan “Pont[?]” ve “Kapadokya” ahalisi kâmilen Turani idi. Yunan medeniyetine Asur medeniyetinin tesir-i katisi vardır.

Bittabi bu bahsi burada tamik edemeyeceğiz. Çünkü bizce saded-i haricidir. Bizim maksadımız, tarihi intak etmeye çalışmaktır.

Mithat Efendi merhum “Mufassal”ında kurun-ı tarihîyeyi muhakeme ettiği sırada ezmene-i kadimenin nisbeten dar, ezmine-i mutavassıtanın biraz daha geniş, ezmine-i cedidenin ise Amerika’nın sahne-i faaliyete girmesiyle oldukça vasi bir zemin üzerinde cereyan etmiş ve etmekte bulunmuş olduğunu irat eyler. Tarihin böyle muhtelif ve yekdiğerinden farklı birer sahne üzerinde menkûşiyeti dünyayı yalan itikadat ve esatir ile oyalanmaya hasr-ı dikkat etmiş olan Yunaniler ve akvam-ı kadime-i sairce büyük bir memba-ı mefahir olmuştur. Hâlâ Garbı işgal eden bu membadan çıkan hurafattır. Akıl ve idrakin buralara insibap ettikçe insanlığın ekazip ve ebatıldan mahzuz olduğuna kanaat edeceği geliyor.

Sırası gelmiş iken bir daha arz edelim: Biz ne tarih yazmışız, ne de okumuşuz!.. Binaenaleyh Türk tarihi hakkındaki malumatımız akvam-ı saire müverrihlerinin beyanatından ibaret kalır. Fakat öz vatanımız olan “Anadolu” hakkında, hatta Irak ve Filistin ve Kafkas ile Rum ilinin “Trakya” gibi kıtatı üzerinde ruhu pür-ihtisas ve ihtisasımız vardır. Harb-i hazır münasebetiyle bir kere daha meydana çıkan Gürcülerle Çerkezlerin de Türk oldukları müverrihin şehadetleriyle vasıl mertebe-i sübut olmaktadır. “Amasya Tarihi” müellif Ali Kadri, biraz yukarıda mezkûr “Jul Savery”nin ifadesini teyit edercesine diyor ki: Çerkezlerin Türkler

[Matba hatası sebebiye üç satır okunmamaktadır. Nüsha iki ayrı koleksiyonda da aynı durumda bulunmaktadır.]

tarihinde fazıla-yı Arap tarih ve beyan, Fransız med-i nakillerinden “Morgan” gibi pek çok Avrupa müverrihleri de badel tetkik Çerkezlerin Turanilerden olduğunu teslim ve fazıla-yı Arabi tasdik etmektedirler.

Efazıl-ı müverrihinden “Bedrettin Mahmud el-Aynî39”, Mısır hükümdarı “Melik Zahir Ber Kut” hakkında telif ettiği “Er-Ravzü’z-zâhir fî sîreti’l- Meliki’z-zâhir” nâm eserinde Çerkezlerin Türklerden olduklarını kemal-i belağatları ilan eder. (140

Dahası var. Gürcüler de Türklerden münşaip bir oymaktır. Tarih-i mezkûrun ikinci cildinin “51”inci sayfasına bakacak olursak görürüz ki: Gürcüler, fuzala-yı Arap’ın tetkikatını kabul eden müverrih meşhur “Morgan” ve sair müverrihinin rivayatı üzre Turani olup “Altay” şubesinden ayrılmış bir Türk oymağıdır, bunlar Hicret’ten yüz elli sene kadar evvel, Avrupa’ya giden Avar “İgar”ların yerinde ikamet eden Garşistan41

Türklerinden yeni Gurilerdendir.

Türkleri öz vatanları olan Asya-yı Sugra’da envaı mezalime giriftar edenler İranlılarla Romalılar oldukları musaddıkat-ı tarihîyedendir. Bilhassa Romalıların Nasraniyeti cebren tamime kalkışarak yapmadıkları zulüm kalmamıştır. İşte Anadolu’daki Hıristiyanlık bu suretle tesis edilmiştir. Yani Anadolu’daki Hıristiyanlık, Yunani Romai değildir. Türk ırkının bazı efrad-ı perişanından müteşekkildir. Bundan kırk elli sene evvel Anadolu’da Rumca dediğimiz lisan hemen yok gibi idi. Tahkikatımıza göre bütün ayinler, etvar-ı ibadat Türkçe icra ediliyordu. Hâlâ vatanımızın ekser yerinde böyledir. Fakat

39 14.yy fıkıhçı ve tarihçi

40 1) Amasya tarihinin mütalaasını karilere bilhassa tavsiye ederim.[yazarın notu]

“Giresun” gibi bazı mahallerde Yunan propagandası tamamıyla nüfuz etmiş olmak seyyiesiyle şapka, sivri sakal, Rumca tamim etmiştir. Hiç bir zaman Karamanlı bir Rum, Yunani el asıl olamaz, Türk’tür.

Ezmene-i kadimede “Anadolu” da zuhur eden Türklerin ezmine-i mutavassıtada daha ziyade tebarüzle muazzam ve “Selçukiye” namıyla muhteşem bir hükümet meydana getirmiştir. Onu müteakip Osmanlı hükümeti tebarüz ederek feth-i Konstantiye hadise-yi tarihîyesiyle Kurun-ı Vustayı kapamış ve Kurun-ı Ahire tarihini kûşat ederek beşeriyetin üç devre-yi inkişafında hazır-ı bil-meclis olduğunu ispat eylemiştir. Hâlbuki bu esnalarda ne Asuriler kalmış, ne Mısıriler, ne Romalılar, ne de Yunaniler. İranlılar da bir enkaz halinde idiler. İsmail-i Safevi, Nadir Şah bu kitle-i mürdeyi yürütemediler. Çünkü yürüyemezdi.

Türklere barbar diyenler hatalarından dolayı kızarmalıdırlar. Onların mehd-i medeniyet olan Şark’tan gelmiş olduklarını unutmamalıdırlar. Yunan ve Roma medeniyetlerine memba olan yine Şark’tır. Hilafet-i Abbasiye’de hakim olan Türkler, o devrin esbab-ı marifetini de ihzar eylemişlerdir.

Medeniyet-i Şarkıye ve İslamiyenin tesisinde “İbni Sina”lar, Vasıf[la]r, emsal-i kesir ulema-yı İslamiye’de Türklerdendir. “Amasya Tarihi”nde natık olduğu veçhile, Türkler, tarih-i hicretin sene-yi birinci asrından itibaren Bitlis, Diyarbakır, Musul, Van, Erzurum, Azerbaycan vilayetleriyle, Bağdat, Halep, Harput, Şam, Kudüs, Mısır, Konya, Aydın, Adana vilayetine ve havalisine akın akın gelerek esaslıca tavattun ve temekkün etmişler ve Osmanlı Devletinin zuhuruna kadar buralarda “Artukiye”, “İhşidiye”, “İlhaniye” “Bersakiye”, “Selçukiye”, “Selgeriye” “Sakiariye”, “Tuluniye”, “Memalik-i Bahriye” ve en son “Osmaniye” namlarında Hükümetler teşkil ve tesis eylemişlerdir. Tarih, bir hükümeti bir medeniyet-i esası olmak üzere kabul eder. Şimdiki medeniyet de bu gibi hükümat ve onların usul-i idarelerinden hâdis olan evza-ı esasattan münşaiptir.

Muhaceret-i akvamda görülen temevvücattan Türkler de müteessir olmuşlardır. Vaktiyle garptan gelen Roma hunhar dalgalarına mukabil Roma’yı yıkan Avarlar istilası bu teessürün bir şekl-i tarihîsi olduğu gibi yine garptan İslam âlemine kalkışan Ehlisalip dalgalarına mukabil Osmanlıların “Viyana” kapılarına, Venedik havzalarına, cenubî İtalya, İspanya sahillerine dayanmaları da aynı şekl-i tarihiyi muhrezdir. Güya Şark, daima Garp ’tan görmüş olduğu mezalimi ve onun esbap ve sevaikini sormak istemişlerdir. Ve bundan böyle de sormak hak-ı tabisidir.

Bidayet-i Meşrutiyet’imizden beri mütevaliyen maruz kaldığımız darbeler bize birçok tabiyi unutturmak için havale edilmiş yumruklardır. Fakat yağma mı var?.. Şark vurdukça tozar!.. Onlar kindar iseler biz de müntakimiz! Maahaza tarihte bir asır, bir sene kadar kısadır. Tatarların Selçukiye devletine indirdikleri müşt-i inkıraz Türkleri değil Şark’ı, Roma hükümetini birçok asır sonra inhilâle mecbur etmiştir. Çünkü Türkler halken, esasen, tarihen müstakil bir kavim efradıdır. Onların hükümetleri kendi kendiliğinden müessesedir.

“Hüsamettin Efendi” diyor ki:

“Amasya Sancağında meskûn olan Hıristiyanlar, Peçenek, Kuman, Ermeni, Rum milletlerinden ibarettir. Fakat Peçenekler ile Kumanlar Ermenilerle Rumlara karışmış gibi bir halde olduklarından bu taraflarda Hıristiyanlar yalnız Ermeni Rum zannolunur. Peçenekler Altay şubesinden ayrılmış bir Türk ili olup Uygurlardan madut idi. Hicret-i seniyeden iki asır kadar mukaddem Türklerin Asya’yı Garp’ı ve Avrupa’ya muhacematı esnasında bunlar gelip Erzurum, Sivas ile Trakya kıtasında Tuna boyuna kadar meskûn olmuşlardır.

Peçenek “eğenek” vezninde olup “bezenek” lafzının aynı olmakla bezenmiş demektir. “Nüzhet'ül-Müştak”dan ve sair tetebbüattan münfehim olduğu üzere Peçeneklerden “Erzin”, “Babert” “Zara” “Kemah” “Helken” oymakları tarihen meşhur olup müslim Türklerin Anadolu kıtasını istila ettikleri zamana kadar mevcut idiler.”

Görülür ki Anadolu hakkında şunun bunun müddeiyatını reddedecek elimizde pek çok sened-i tarihî vardır.

İşte Türk tarihi mütalaa edildiği zamanlarda bu nükat-ı tarihîye nazar-ı dikkate alınacak olursa Mösyö “Vilson”un ta Amerika’dan kaldırıp Avrupa’nın ser-hamakatına havale ettiği nazariyat-ı ictimaiyenin, evvelce Şark tarafından hal ve tesviye edilmiş olduğunu tezahür eder. Gelecek makalemizde Selçukiye inhilâli ile zuhur eden emarat-ı Türkiye’nin vaziyat ve keyfiyat-ı ihtimaiyesinden bahsedeceğiz ve burada dahi Türk istiklâlinin asıl olduğunu ispat eyleyeceğiz.