• Sonuç bulunamadı

1. II DÜNYA SAVAŞ’NIN BAŞLAMASI VE YAYILMASI (1938-1941) 1 II Dünya Savaşı’nda Türk Dış Politikası’nın Amacı

1.3 Türkiye’de Savaşa İlk Tepkiler

Almanya, Polonya’ya saldırdığı gün Abidin Daver, “Sulh Köprüleri Yıkıldı

Amma” başlıklı makalesinde halen barışın sağlanabileceğini umuyordu: “Bereket versin ki vaziyet 1914’teki gibi değildir. O zaman, iki taraf da harpten korkmuyor,

152Cemil Koçak, a.g.e., C.I, İstanbul 2008, s.258 153Selim Deringil, a.g.e. s.79

154Cumhuriyet,19 Ekim1939

155Cemi Koçak, “İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Cumhuriyetin Barış Politikası” a.g.m. s.16

156Şükrü, S. Gürel, a.g.m. s.531, Cemil Koçak, “İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Cumhuriyetin Barış

Politikası” a.g.m. s.16

harb istiyordu... Şimdi ise… Evvela, yalnız bir taraf harb istiyor: yahut istiyor görünüyor.”158

Peyami Safa ise, aynı gün “İki Eylül Arasında Fark” başlıklı makalesinde savaşı kaçınılmaz görüyordu. Ona göre; 1938’in Eylül ayında Almanya’nın Südet bölgesi için taleplerini kabul eden İngiltere ve Fransa’nın 1939’un Eylül ayında Almanya’nın Danzing bölgesi için taleplerini kabul etmelerini imkânsızdı.“Buna

karşı biri zayıf, öteki zaruri iki çare göründü. Biri insanca ve kardeşçe, son müşavere; öteki de, harb. İki eylül arasındaki fark da bu…”Salahedin Göngör

ise“Harb mi, sulh mu? başlıklı makalesinde, Berlin ve Londra arasında uçuşan haberlerin yarattığı rahatsızlığı dile getiriliyordu.159

Saldırmazlık paktının, Alman ve Sovyet meclislerinde onaylanmasından bir hafta sonra 1 Eylül 1939’da Almanya Polonya’ya saldırdı. Böylece altı yıl sürecek olan II. Dünya Savaşı başlamış oldu.160Tan gazetesi, savaşın başlamasını “Almanya Polonya’yı İstilaya Başladı”161başlığı altında verdi. Hüseyin C. Yalçın Yeni Sabah’ta Almanya’nın Polonya’ya saldırısını“Vahşi ve Barbar Suikast” olarak niteliyordu: “Bütün beşeriyettin nefret ve istikrahla karşıladığı bu harp muhakkak ki Almanya’nın

mağlubiyeti ve Nasyonal Sosyalizm kâbusunun ezilmesiyle bitecektir.”162

II. Dünya Savaşı’nı, Cumhuriyet gazetesi “Nihayet Harb Başladı” başlığını kullanarak duyurdu. Savaşın başlaması ile ilgili yapılan yorumlarda temkinli bir hava hâkimdi. Yunus Nadi, “Avrupa Harbi Patlak Verdi” başlıklı makalesinde açık bir şekilde Almanya karşıtı görünmüyordu. Alman taleplerinin Polonya ve Müttefik devletler tarafından kabul edilmeyeceği için, durumun buraya varmasını kaçınılmaz ve müzakere edilemez görüyordu. Nadi’ye göre İngiltere ve Fransa’nın da Almanya’ya savaş açması an meselesiydi:“Bu satırlar Cumhuriyet’te çıkıncaya

kadar İngiltere ve Fransa’nın Almanya’ya savaş ilan etmeleri ihtimali çok kuvvetli.”163

Yunus Nadi’nin aksine, Abidin Daver, Almanya’ya karşı daha net bir tutum sergiliyordu.“Başlayan Harb Karşısında” başlıklı makalesinde Daver, savaşı

158Cumhuriyet,1 Eylül1939 159Cumhuriyet, 1 Eylül 1939

160Cumhuriyet, 2 Eylül 1939, Baskın Oran, a.g.e. s.409, Prof. Dr. Fahir Aramaoğlu, a.g.e. s.304 161Tan, 2 Eylül 1939

162Yeni Sabah, 2 Eylül 1939 163Cumhuriyet, 2 Eylül 1939

Hitler’in iktidara geldiğinden beri tasarladığını, bu nedenle Rusya ile anlaştığını yazıyordu. Savaşın ne kadar alana yayılacağını ve ne kadar milletin bu savaşa katılacağını kestirmenin zor olduğunu belirten Daver; “cihan efkârı umumiyesi, sulh

cephesi adile tarihe geçecek olan devletlerin tarafında” olduğunu yazıyordu.164

Savaşın çıkma nedeni olarak Cumhuriyet gazetesinde yapılan yorumlarda ‘uluslararası güvensizlik’ gösteriliyordu. Yunus Nadi’ye göre savaş

“emniyetsizlikten” doğmuştu. Böyle bir ortamda Polonya’nın işgali bile ikinci planda

kalıyordu. “Sulhtan Önce Emniyet” başlıklı makalesinde Nadi, barıştan önce bu güvensiz ortamın sonlandırılmasının gerektiğini vurguluyordu.165 Savaşın ilerleyen aylarında bu güvensiz ortam Hem Nalına Hem Mıhına adlı köşede şu şekilde ifade ediliyordu: “Bir kısım Avrupanın söz ve imza tanımayan cılk politikası karşısında

şüpheye düşmemek, itimadsızlık duymamak elden gelmiyor.”166

Sovyetler ile Almanya’nın yakınlaşmasından sonra Türk basınındaki temkinli hava, yerini kısa sürede Sovyetler Birliği’nin Hitler’e yeşil ışık yaktığının kabullenilmesine bıraktı.167Abidin Daver “Başlayan Harb Karşısında” başlıklı makalesinde, Almanya’nın Polonya ile itilafını barış yoluyla çözmesi için İngiltere’nin, Almanya nezdinde yaptığı son müdahalelerinin sonuçsuz kalmasını şaşırtıcı bulmaz çünkü Hitler’i, bu işi savaşla çözmek konusunda kararlı görüyordu:

“Bu maksadla da, iktidar, mevkiine geldiği günden beri, görülmemiş bir şiddetle aleyhinde bulunduğu Sovyet Rusya ile de anlaşmıştı. Bu itibarla Alman-Sovyet âdemi tecavüz ve dostluk paktının imzalandığı andan itibaren, harb yüzde yüz muhakkaktı.”

Daver, savaşın birinci sorumlusu olarak “düveli muazzama” denilen devletlerin hepsine görürken, ikinci olarak Almanya ile anlaşarak cesaret veren Sovyet Rusya’yı görüyordu. İtalya ise her ne sebepten olursa olsun tarafsız kalmakla bu sorumluluktan kurtulmuştu.168Falih R. Atay da savaşın başladığı gün Ulus gazetesindeki makalesinde sorumluluğun bir kısmını Sovyet Rusya’ya yüklüyordu: “Sovyetlerle Almanlar arasındaki âdem-i tecavüz paktı, Moskova’da zannedildiği

gibi sulhu kurtarmamıştır, bilakis tecavüzü ve harbi teşvik etmiştir. Eğer Rusya sulh

164Cumhuriyet, 3 Eylül 1939 165Cumhuriyet, 14 Ekim 1939 166Cumhuriyet, 8 Kasım 1939 167Selim Deringil, a.g.e, s.96 168Cumhuriyet, 4 Eylül 1939

bloku cephesine katılmış olsa idi, Almanya’nın bu korkunç talih tecrübesine atılacağı şüpheli idi...”169

Savaş çıktığı sırada Polonya’da bulunan Nadir Nadi,170 “Almanya, Bitaraflar ve Harp” başlıklı makalesinde Almanya’yı, Polonya saldırısına kadar sürdürdüğü

davasında haklı görüyordu:“Almanya davasına doğru yoldan başlamış, yahud, doğru

başladığı davasını yanlış yola saptırmıştır. O: Müsavi haklara malik olmak istemiyorum, yarı esir bir halde yaşayamam! Diye bağırırken ne kadar sempatik idi. Dünya efkârı umumiyesinin büyük ekseriyeti, Almanyada başarılmaya çalışan kalkınma hareketini takdirle karşılıyordu. Fakat muvaffakiyete doğru epey yaklaştığı bir sırada, birden yol değiştirerek hakkı günahsız devletlerin sırtından, hürriyeti civardaki milletlerin bahçesinden toplamaya başlayınca, Almanya dünyada huzur ve emniyeti kaldıran bir devlet haline geldi. İşte bunun içindir ki, o şimdi harb etmek istemediği halde kendisine tavassut ederek bu sıkıntılı derdine derman yetiştirecek bir dost bulamamaktadır. Almanya yalnızdır.”171

İtalya’nın savaşın ilk günlerinde tarafsız kalmasından umutlanan Türk gazeteleri, İtalya’nın bu politikasını destekler nitelikte makaleler yazdılar. Örneğin,

Vakit gazetesinde Sadi Ertem, İtalya’nın üç tarafının denizlerle çevrili olması ve

Müttefik devletlerin denizlerde üstünlüğüne dikkat çekerek: “Neticede hem aç

kalacak, hem yarımada sahilleri harab olacak, hemde adalar elden gidecek, hem de müstemlekeleriyle irtibatı kesilecek…”diyordu.172Ancak Peyami Safa, savaşın gidişatına göre İtalya’nın tutumunun değişeceğini öngörüyordu: “Almanya

Polonya’da umduğunu ani neticeyi elde ederde muzaffer bir ordu ile Fransa üstüne yürürse Mussolini’nin sesi yükselecek…”diyordu.173Vakit’te Asım Us da bu kanıyı

taşıyan yazarlardan birisidir. Ona göre de Almanya Polonya’nın işini bitirip Balkanlara sarktıktan sonra İtalya, tarafsızlık maskesini bir tarafa atıp gerçek yüzünü gösterecekti.174

Türk-İngiliz-Fransız ittifakına doğru gidildikçe Cumhuriyet’te Müttefik yanlısı yazılar daha fazla yer almaya başladı. Yunus Nadi, Almanya’yı “kuvvetin

169Selim Deringil, a.g.e, s.96 170Nadir Nadi, a.g.e. s.35 171Cumhuriyet, 16 Ekim 1939 172Selim Deringil, a.g.e, s96 173Cumhuriyet, 6 Eylül 1939 174Selim Deringil, a.g.e, s. 96

fikri” İngiltere ve Fransa’yı da “fikrin kuvveti” olarak ifade ediyordu. Bu iki

cephenin dünyayı algılama biçimi arasındaki farkı ise şu şekilde ortaya koyuyordu: “Kuvvetin fikri küçük ve orta millet tanımayarak dünyayı nihayet tek kavmin

tahakkümüne tevdi etmek istiyor. Fikrin kuvveti ise küçük, orta ve büyük milletlerin hepsinin hürriyet ve istiklal ile yaşama haklarını kabul ve müdafaa ediyor… Beşeriyet için hangi felaketlere mal olursa olsun yalnız kuvvete istinat eden her hareketin akıbeti mağlub olacağından şüphe yoktur.”175

İngiltere ve Fransa, Almanya’nın Polonya’ya saldırısından iki gün sonra, bu ülkeye savaş açtılar.176 Bu gelişme savaş alanını biraz daha genişletmiş ve ateşini de biraz daha artırmıştı. Türkiye, savaş dışı kalmakla beraber ilk günlerde birtakım önlemler aldı. Türkiye’nin bu politikası savaş boyunca devam etti.177

Başbakanlığın Cumhuriyet’te yayınlanan bildirisine göre, “Memleketin bazı

mıntıkalarında ihtiyat erleri bir buçuk ay talim ve terbiye için askerlik mükellefiyet kanunun 58. maddesine uyarak silah altına” çağrılmışlardı.178 Bakanlar Kurulu kararına göre palamut, tahıl, kuru bakliyat, bezelye, patates, soğan, hayvansal ve bitkisel yağlar, deri, sabun, çay, kahve, canlı hayvan, et, peynir, kâğıt, boya, kereste, yün ve iplik ihracatının denetimi Bakanlar Kurulu’na verildi.179 Ayrıca Kızılay, gönüllü hasta bakıcı teşkilatı kurmak için çalışmalar başlattı.180

Bu tedbirlerin alındığı günlerde Başbakan Refik Saydam, TBMM’de yaptığı konuşmada, tüm barış girişimlerine karşın başlayan harbin verdiği üzüntüyü dile getirdikten sonra Türkiye’nin başlayan savaş karşısında durumunu şu cümlelerle ifade ediyordu: “Muharib taraflarla münasebetlerimiz normaldir ve beynelmilel

münasebet kaidelerine uygundur. Almanya ile aramızda doğrudan doğruya bir siyasi ihtilaf mevzuu yoktur. Polonya ile münasebetlerimiz ise hemen daima arızasız ve dostane olmuştur. İngiltere ve Fransa ile malumunuz olan muayyen esaslarda menfaat iştirakimiz ve müşterek telakkilerimiz vardır… Komşumuz Sovyet İttihadile münasebetimiz dostanedir ve dostane kalacaktır.” Son sözleri Meclis’te büyük alkış

aldı. Bu tavır Türkiye’nin Sovyetler Birliği ile iyi ilişkilerinin korunması için çaba

175Cumhuriyet, 31 Ekim 1939 176Cumhuriyet, 4 Eylül 1939 177Ali Kemali Aksüt, a.g.m. s.93 178Cumhuriyet 9 Eylül 1939 179Şerafettin Pektaş, a.g.e. s.101 180Cumhuriyet, 10 Eylül 1939

harcanacağını gösteriyordu. Başbakan, Türkiye’nin aldığı tedbirler için:

“Memleketimizin aldığı askeri tedbirler, ancak ihtiyat tedbirleridir. …Alaka ve rabıtalarımızda hiçbir değişiklik yoktur. ...Memleketimizde sükûn var.”diyordu.

Yunus Nadi, Başbakanın konuşmasını “Huzur verici” olarak görerek desteklemişti.181Peyami Safa da Başbakana şu sözlerle destek veriyordu:

“Memleketin yaşadığı bu harikulade anlarda, mesuliyetini bütün hacmi içinde kavramış bir başvekilin, Milli Şeften aldığı ölçü ve istikamet şuurile söyleyebileceği şeyler ancak bu kadar mükemmel olabilirdi.”182

17 Mart 1942’de İsmet İnönü İzmir’deki nutkunda, “Bizi muhariplerle

çatıştıracak meselemiz yoktur” sözleriyle Türkiye’nin bitaraf kalacağını kesin ve net

olarak ifade ederken diğer taraftan da savaş hazırlıklarını ne derece önemsediğini şu cümleleriyle ifade ediyordu: “Fakat Seferberlik durumu değişmeyecek, memleket,

orduların daima ayakta hazır ve uyanık bulunacaktır. Harbden dipdiri bir millet olarak çıkacağız, mesele milletçe içeride hazır bulunmayı bilmektir.”183