• Sonuç bulunamadı

1. II DÜNYA SAVAŞ’NIN BAŞLAMASI VE YAYILMASI (1938-1941) 1 II Dünya Savaşı’nda Türk Dış Politikası’nın Amacı

1.9. Dış Politikaya Yönelik Polemikler

1.9.2. Cumhuriyet-Yeni Sabah Polemiğ

Nadir Nadi, Nasyonal Sosyalizmin temelinin atıldığı 1930’lu yıllarda Avusturya’da öğrenim görüyordu. Nadi, anılarında ırkçılık prensibini hiçbir zaman kabul etmediğini belirtmiş olsa da, ekonomi alanında liberalizm yerine devletçiliği destekliyordu. Yine aktardığına göre, eğitim gördüğü dönemde Viyana Üniversite’sinde sosyalist eğilimli öğretim üyelerinin tıp ve fen fakültelerinde olmaları nedeniyle sadece adını duyduğunu, dinleme şansı bulmadığını belirtir. Zira O, hukuk ve siyasal fakültelerinin nasyonal sosyalist öğretim üyelerinin, kalabalık öğrenci gruplarına etkili konuşmalar yaptıklarını belirtmektedir.417 Diğer taraftan Aysun Köktener, Nadir Nadi’nin aralıklı olarak yazdığı başyazılarında, Almanya’ya sempati beslediğinin altını çizmekteydi. 1938 yılında çıktığı Viyana gezisini anlattığı yazı dizisi bile “Hitler Viyana’sından Röportajlar” başlığını taşıyordu.418 Hitler, 12 Eylül 1938 yılında Nurengberg’te Nasyonal Sosyalist Kongresi’nin kapanışında bir nutuk vermiş, Nadir Nadi’de bunun üzerine “Hitler’i Dinlerken” başlıklı bir makale yazmıştı. Nadi, bu makalede Hitler’in verdiği nutuk ve yarattığı etkiyi şu sözlerle övüyordu: “Bir adamın iradesi etrafında bu kadar büyük bir alâkanın toplandığı,

tarihte ilk defa görülen bir hadisedir. Dün Hitler konuşurken, mikrofon başında oturanlar, bir devlet reisinin hesablı sözlerini duymadılar. Esirin naklettiği dalgalar kulaklarımıza yetmiş milyonluk bir kitlenin heyacanını püskürtüyordu.”419

Savaş başladıktan sonra hükümetin basın üzerindeki sıkı tutumu basının savaşan taraflar ile ilgili yorum yapmalarına engel oluyordu. Gazetelerde çoğunlukla

414Nadir Nadi, a.g.e. 182

415Ahmet E. Yalman, a.g.e. s.1072 416Aysun Köktener, a.g.e. s.60 417Nadir Nadi, a.g.e. s. 29 418Aysun Köktener, a.g.e. s.61 419Cumhuriyet, 13 Eylül 1938

hükümetin bu tutumuna uygun hareket ediyordu. Cumhuriyet’in özenli yayını, 1940 yılının Temmuz ayına kadar sürdü. Fransa’nın, 1940 yılının Haziran’ında Almanya’ya yenilmesi, Türk kamuoyunda Nazizm’in, Müttefikler üstünlüğü tartışmasını gündeme getirdi.420

Nadir Nadi, Türk-Alman ticaret antlaşmasının imzalanmasından iki gün önce “Almanya İle İktisadi Münasebetimiz” başlıklı makalesinde uzun zamandır hazırlanmış ama teknik nedenlerle imzalanamamış ticaret antlaşmasının sadece Türkiye ve Almanya için değil güney Avrupa için büyük bir memnuniyet yaratacağını ileri sürmüştü. Bu iki ülke arasında ekonomik ilişkilerin gelişmesine destek vermişti. “Türk-Alman iktisadi münasebetleri, cenubi ve merkezi Avrupa

arasındaki organik bağlılığın ayrılmaz bir unsuru sayılır… Köhne Avusturya’nın istismarcı kapitalist sisteminden bambaşka bir yolda çalışan yeni Alman ekonomisile bizim milli prensiplerimiz arasında zıdiyet değil, bilakis ahenk bulunması iki memlekettin ekonomik, dolayısile kültürel münasebetlerini de günden düne çoğaltmıştır.”421

25 Temmuz 1940’da Türkiye ve Almanya arasında 21 milyon liralık ticaret antlaşması imzalandı. Böylece Nadir Nadi'nin bir an önce imzalanmasını beklediği antlaşma hayata geçmiş oldu. Antlaşmaya göre Türkiye, Almanya’ya başta tütün olmak üzere tiftik, fındık, üzüm, ,incir, incir hurdası, arpa, buğday, zeytinyağı, afyon satacak; karşılığında 13 milyon liralık eski siparişlerimizden şimendifer malzemesi ve devlet fabrikalarına ait tesisat malzemesi ve geri kalan 8 milyon lira ile de bir takım ‘mamul’ maddeler alınacaktı.422Türk-Alman ticaret antlaşmanın imzalanmasından iki gün sonra Yeni Sabah’ta çıkan bir haberde, antlaşmanın imzalanmasından sonra uzun zamandır durgun olan piyasaların canlılık kazandığı belirtiliyordu. “…Bazı maddelerin fiyatları şimdiden artmaya başladı. Bilhassa tiftik

piyasası gayet istekli bir haldedir… Çünkü Alman piyasalarının istekli olduğu kadar piyasalarımız da Almanyadan ithal edilecek mallara ihtiyacı vardır.”423

Nadir Nadi, bu antlaşmanın imzalanmasından sonra “Yeni Muahehedenin

Sebep ve Neticeleri” başlıklı bir makale kaleme aldı. Türk basının İngilizlere çok

420O. Murat Güvenir, a.g.e. s.124 421Cumhuriyet, 23 Temmuz 1940

422Cumhuriyet, 26 Temmuz 1940, Yeni Sabah, 26 Temmuz 1940 423Yeni Sabah, 27 Temmuz 1940

fazla destek verdiğini öne süren Nadi, bu antlaşmanın her iki ülke ilişkilerini düzelteceğinden söz ederek, Almanya ve Türkiye’nin birbirini tamamlayacak bir ekonomik sistem içinde bulunmalarını zorunlu görüyordu.“Tuna Karadeniz’e aktıkça Türkiye ve Almanya, birbirlerini tamamlayıcı bir iktisadi sistem içinde yaşamaya mecburdur.”424Nadi'ye göre; eski devrin ekonomik şartları sömürü amacında olan kapitalizmin çıkarlarına uygun düşüyordu. Ancak Nasyonal Sosyalistlerin Almanya’da iktidara gelişinden sonra, ekonomileri tarıma dayalı, bu yüzden sadece hammadde satabilen ülkelerin sömürülme devri sona ermişti.425 Nadir Nadi anılarında bu makalede ileri sürdüğü düşünceleri yıllar sonrada tam olarak kabul etmediğini ifade edecektir. Nadi, yıllar sonra:“…Nasyonal Sosyalizm iktidara gelince

eşit değerlerin değiş tokuşu yolu açmış, yani sadece ham madde satabilen tarım memleketlerinin sömürülmesi devri sona ermiş!...” yönündeki düşüncelerini

tamamen sakat bulduğunu yazacaktır.426 Böylelikle, Nadir Nadi, kaleme aldığı bu makale ile dış politikada şiddetli bir tartışma başlattı.427

Nadi’nin bu düşüncelerine, savaş sırasında İngiliz yanlılığı ile öne çıkan başta

Yeni Sabah’ta yazan Hüseyin C. Yalçın ve başka birçok yazar tepki gösterdi.428

Nadir Nadi, bu tepkilere 30 Temmuz 1940 tarihli “Alman Birliği Karşında Avrupa” adlı baş makalede şu yanıtı verdi: “Dünya realiteyi olduğu gibi görmeye

mecburdur... Bugün Avrupa’da bir Alman kudreti yaşıyor. Bu kudretin membaı ve keyfiyet itibarıyla Alman birliğinden gelir. Alman birliği ise bir veya birkaç şahsın değil, tekâmül eden bir fikrin, binaenaleyh, tarihin eseridir… Aynı dili konuşan, aynı kültüre aynı emellere malik 90 milyonluk bir kitle, Avrupa’nın ortasında artık tek devlet teşkil ediyor. Bu bir realitedir ve bunu olduğu gibi kabul etmek lazımdır. 90 milyon insanın Avrupa için tehlike olacağını ileri sürmek Alman birliğini parçalamaya uğraşmak, tarihi tersine yürütmek gayretine benzer. Alman birliğini parçalamak için milliyet fikrini öldürmekten başka çare kalmamıştır. Bu fikir yaşadığı müddetçe hiçbir milleti devamlı olarak parçalamak kabil olmayacaktır. Avrupa devletleri realiteyi olduğu gibi görmeli ve yollarını ona göre tayin

424Cumhuriyet, 26 Temmuz 1940 425Cumhuriyet, 26 Temmuz 1940 426Nadir Nadi, a.g.e. s.91

427Şerafettin Pektaş, a.g.e. s. 48, Aysun Köktener, a.g.e. s.61 428Nadir Nadi, a.g.e. s.91,

etmelidirler. Realite karşısında nikbin bulunmak şarttır. Tarih, cemiyetlerin tekâmül edişi ise; tekâmül,’daima daha iyiye doğru gidiş’ demektir.”429

Nadir Nadi’nin bu başmakalesine 31 Temmuz 1940’da Yeni Sabah gazetesinde Hüseyin C. Yalçın “Bugünkü Realite” başlıklı makalesinde cevap verdi. Nadi’nin bakış açısının yanlış olduğunu savundu: “Nadir Nadi arkadaşımız, siyasi ve

büyük bir gazetenin başında bulunuyor. Başmakaleler, Avrupa devletlerine Allah rızası için nasihat vermek maksadiyle yazılmaz. Siyasi gazeteler, ilmi birer risale değillerdir ki, tamamen objektif neşriyata baş sütunlarını tahsis etsinler Alman realitesine hürmeti tavsiye eden arkadaşımız, Almanların objektif ilmi bile, milli menfaatlerine hizmetkâr yaptıklarını pekâlâ bilir. Binaenaleyh biz, arkadaşlarımızın siyasi makalelerini her zaman bir Türk gözüyle görülmüş bugünkü siyasi vaziyet karşısında, Türk menfaati bakımından vicdanından sadır olmuş bir mütalaa diye kabul etmek isteriz.”430 Yalçın, Nadir Nadi’nin makalesinden ne anladığını ise şu sözlerle ifade etmektedir:“…Harb bitmiş sayılır. Almanya galiptir. İngilterenin yarın

harbi kazanacağını düşünmek hayal peşinde koşmaktır. Almanya 90 milyonluk müdhiş bir kütledir. Suyun akıntısına karşı yürümek manasızdır. Binaenalaley biz de Almanyanın nüfuzuna tabi olalım ve boyun eğelim…”431Bu sözlerinden de anlaşıldığı gibi Yalçın, Nadir Nadi’yi Alman çıkarlarına hizmet etmekle suçlamaktadır.

Nadir Nadi, daha sonra anılarında bu makalesindeki düşüncelerinin gerçek maksadını aştığını kabul edecek ve asıl amacını şu sözlelerle ifade edecektir: “Ben

bir Atatürk milliyetçisi idim; ırkçı, gerici, sömürgen ve saldırgan milliyetçiliğe daima karşı idim. Fakat nihayet yaptığım da milletimin emperyalistler arasındaki korkunç boğuşmada durup dururken güme gitmesini önlemeye çalışmaktan ibaretti.”432

Nadi’nin amacı aştığını belirttiği makalesi kendi ifadesiyle “bomba etkisi” yarattı. Nadi, 30 Temmuz 1940 günkü “Alman Birliği Karşında Avrupa” makalesi nedeniyle iktidarın tepkisini çekmişti. Anılarında aktardığına göre, iktidarın tepkisini bizzat Başbakan Refik Saydam, babası Yunus Nadi’ye iletmişti.433 Buna rağmen, Nadir Nadi, 31 Temmuz 1940 tarihli Cumhuriyet’te “Tek Devlet Hegemonyası Hayaldir” başlıklı bir makale yazarak tartışmayı sürdürdü. Nadir Nadi’ye göre, Alman birliği

429Cumhuriyet, 30 Temmuz 1940, 430Yeni Sabah, 26 Temmuz 1940 431Yeni Sabah, 31 Temmuz 1940 432Nadir Nadi, a.g.e. s.93 433Nadir Nadi, a.g.e. s.93

“tarihi zaruretlerden” doğmuştu. Bundan hareketle O, bu oluşumu bu şekilde

görmeyenleri günün koşullarını doğru görmemekle suçlar. Hatta “hakikat olan

Alman birliğini faraziye halinde bile onları” sinirlendirdiği için bu kişilerin istikbali

de karanlık gördüğünü belirtir.434 “Nazi Almanyasının hegemonya emellerinden sık

sık bahsediliyor. Bunların bir kısmı propaganda eseri olmakla beraber, şu sosyolojik kanunu gözünüzden uzak bulundurmamalıyız: Muayyen kütleleri hedef tutan bir aksiyon, o kütlelerin reaksiyonu ile karşılaşır. Eğer Almanya hakikatten dünyayı tahakkümü altına almak gayesi ile çalışsaydı, kendi mezarını kazmış olurdu. Çünki, aksülamel göreceği kütlelerin maddi kesafeti kendininkine nazaran mukayese kabul etmeyecek kadar büyüktür.…Milliyet fikri yıkılmadıkça Almanya birliğinin yıkılmayacağını, çünki bir birliğin tarihi-içtimai zaruret olduğunu gördük. Aynı içtimai zaruretler dünyanın tek devlet tahakkümü altına girmesine de kati’yen mani olacak derecede kuvvetlidirler. Hâkimiyet iddiası, Ortaçağın kapalı cemiyetlerinden mürekkeb derebeylik devrinde bile muvaffak olamamıştır. Nerede kaldı ki, milliyet şuuruna ermiş milletlerin meydana getirdiği bu günkü Avrupa cemiyetinde muvaffakiyet şansı olsun.”435

Nadir Nadi, anılarında ilk defa önemli bir konuda “yukarıdan” gelen direktifler dışına çıktığını kabul etmiş, farklı bir düşünce boyutunu sergilemeyi hedeflediğini belirtmiştir. Kendine göre bir yolla hükümet politikasına yardımcı olmaya çalıştığını ifade etmiştir. Ancak gelen tepkiler onun tahmininden farklı olmuş ve Nazi yanlısı olmakla suçlanmıştı. Anılarında, bu dönemin basını içinde kendi duruşunu şu şekilde aktarır:“Tek sesli koronun içinde bir ayrı sesti bu. Varsın onlar

bildiklerini okusunlardı; karışmaya hiç niyetim yoktu. Benim cılız sesime, benim küçücük söz hakkıma tahammül etmeleri yetecekti bana.”436

Nadir Nadi, 1 Ağustos 1940’da “Avrupa Buhranı Karşınsında Türkiye” başlıklı makalesinde “Türkiye’nin tedafüi vaziyetinde hiçbir değişiklik olmadığını

söylerken, gerek milli ve münferid, gerek beynelmilel ve müşterek tedbirlerimizin hiçbir devlet aleyhine çevrilmiş bulunmadığını ilave etmek şarttır.”şeklinde ifadeler

kullanarak tartışmayı sürdürmeye devam eder. Nadi’ye göre Türkiye, hiçbir ülkenin toprağına göz dikmediği ve rejimine düşman olmadığına göre hiç kimsenin Almanya

434Cumhuriyet, 31 Temmuz 1940, 435Cumhuriyet, 31 Temmuz 1940, 436Nadir Nadi, a.g.e. s.95

ve İtalya’ya karşı düşmanlık besleyen bir politika içinde olduğumuzu düşünmesine de gerek yoktu. “…Milli menfaatlerimizi ve istiklalimizi tehlikeye sokacak bir hareket

ve tecavüz vuku bulamadıkça kendimizi Almanya ve İtalya ile düşman farz etmek, Türk siyasetini ve Türk menfaatlerini ters anlamak demektir.” Nadi ayrıca makalenin

altına Hüseyin C. Yalçın’a bir de not yazar. Notta, Yalçın’a “üstat” diye hitap ederek yazısını istediği gibi yorumladığını ve bu nedenle “...Almanya galip gelmiştir.

Türkiye bu kuvvetin önünde boyun eğmelidir’ manasını çıkartmışsınız. Bugünkü yazımda da hakiki maksadımı daha iyi anlayacağınızı ümit eder ve iyi niyetlerinize güvenerek hürmetleri mi sunarım” der.437

Nadir Nadi düşüncelerini savunmaya devam ederken, aynı gün Hüseyin C. Yalçın, Yeni Sabah’ta imalı bir şekilde, “Felaket Doğuracak Fikirler” başlıklı makaleyi kaleme alıyordu. Yalçın, Nadi’nin “Tek Devlet Hegemonyası Hayaldir” makalesine atıfta bulunarak kendilerinin bu yazının içeriğinde Almanya’yı yeren ve kınayan bir beklenti içine girmişken, Nadi’nin Almanya’yı kabahatli bulmadığını, aksine Almanya’nın böyle bir hegemonya peşinde koştuğunu savunanları kabahatli gördüğünü belirtir. Almanya’nın, işgal etmek istediği ülkelerde önce vatandaşlar arasında fikir ayrılıkları yarattığını belirten Yalçın, Nadi’yi bu amaca hizmet etmekle suçlar: “İçimizden bir arkadaşın bütün bu siyasete aykırı şekillerde memleketin

kanaatini, manevi kuvvetini sarsacak, takarrür etmiş milli siyaseti hatalı ve Almanları haklı gösterecek surette neşriyatta bulunmasına tahammül edemeyiz… Birçok milletler Alman hücumlarında müdafaaya teşebbüs edemediler. Almanya da bütün Avrupa’yı istila etti. İngiliz mukavemeti devam ederken ve günden güne kuvvetlenirken bile bizzat Nadir Nadi, Avrupa’da şimdiye kadar yegâne hür kalmış Türkiye Cumhuriyetini doksan milyonluk Alman realitesini tanımağa teşvik ediyor.”438

2 Ağustos tarihli Cumhuriyet gazetesinde Nadir Nadi, “Müstakbel Avrupa

Üzerinde Bazı Düşünceler” başlığı altında, Avrupa’nın geleceği üzerine ileri sürdüğü

şu görüşleri ile ortamı yatıştırmaya çalıştı:“Umumi harp sonunda baştan başa bütün

Avrupa’nın pekâlâ altı üstüne gelebilirdi. Bu ihtimal bugün ve yarın için ortadan kalkmış değildir. O halde başta Almanya ve İngiltere olmak üzere bütün Avrupa’nın

437Cumhuriyet, 1 Ağustos 1940, 438Yeni Sabah, 1 Ağustos 1940

iki ellerini şakaklarının arasına dayıyarak derin derin düşünecekleri günler gelmiştir. Avrupa’yı ancak, yeni harpten çıkaracak makul bir nizam kurtarabilir.”439

Nadir Nadi, Hüseyin C. Yalçın arasında ki kalem kavgasına Son Posta gazetesi başyazarı Selim Ragıp Emeç’te katıldı. Emeç, Alman realitesi için kabul edilmesi gereken yerinde bir düşünce diyerek Nadir Nadi’ye destek verdi. Hüseyin C. Yalçın, 2 Ağustos’ta Yeni Sabah’ta “Aynı Ses” başlıklı makalesinde Nadi’nin yerini şimdi Selim Ragıp Emeç’in aldığını belirterek cevap verdi.440Emeç’in Nadi’nin yazıları için benimsenip kabul edilecek şahsi düşünceler savunmasını Yalçın şu gerekçelerle ret eder.“Tefekkür ve ifade hürriyetinin normal zamanda

hüküm süreceği ve bugünkü gibi müstesna ve çok nazik buhran devrelerinde her şeyden evvel vatan menfaatine ve vatandaşlar arasında tesanüd keyfiyetine ehemmiyet verilmesi lazım geleceği unutulmamalıdır… Dünyada yalnız Alman realitesi değil bir de Türk realitesi vardır. Ve bizim için bu her şeyden mukaddemdir. Bu realite ise bugün valideti bozabilecek sözlerden ve hareketlerden ictinab etmeyi, bilhassa mühhem telkinler altında vicdanlarda tereddüd uyandırmamayı emreder.”441

Nadir Nadi, anılarında “saldıranlar arasında en güçlüsü” olarak adlandırdığı Hüseyin C. Yalçın’a hitaben bütün gazetecilere karşı kendini savunan bir yazı yazdı.442 “Zaruri Bir Müdafaa” başlıklı yazıda Nadi, amacının polemik yapmak olmadığını yalnızca kendini savunmak olduğunu belirtir. “Üstadım” diye hitap ettiği ve gazeteciliğini övdüğü Hüseyin C. Yalçın’ın eski yazılarına yönelik yaptığı eleştirilerin doğru olmadığını, kendisinin yabancı çıkarlara hizmet etmek için yazmadığını belirtir. Ayrıca Nadi, düşüncelerini Türk dış politikasına uygun görür. “Ben Almanya galip gelmiştir, demedim. Avrupa’da bir Alman realitesinden bahs

ettim. Bu realiteyi inkâr etmek, bence memleket menfaatlerine taban tabana zıttır… Türkiye Cumhuriyeti bünyesi itibarıyla realist bir devlettir. Bu devlet Almanya ile normal münasebetler güdüyor ve Almanya tarafından milli menfaatlerimize aykırı bir harekete maruz kalmadığı müddetçe de bu münasebetlere devam edecektir. Bunu resmi ağızlar birçok vesilelerle tekrarlamadılar mı?İşte realite budur.…Siz

439Cumhuriyet, 2 Ağustos 1940, 440Emin Karaca, a.g.e. s.174 441Yeni Sabah, 2 Ağustos 1940 442Nadir Nadi, a.g.e. s.95

yazılarınızla Türkiye Cumhuriyeti’nin dış siyaseti temsil etmeye çalışırken bunu tamimiyle ifade ettiğinize kani misiniz?...Bizim Avrupa kavgasiyle ne ideoloji, ne de maddi menfaat bakımından hiçbir alakamız olmadığı halde, siz, halk arasında, adeta harbi buralara zorla getirmek isteyen-çok sevdiğiniz tabirinizi kullanayım-bir hırsı canla, eşine muharip İngiltere’de bile rastlanmayan şiddetli yazılar yazmakla itham ediliyorsunuz.”443

Yalçın ise, 8 Ağustos 1940’da “Düşmanlık ve Vazife” başlıklı makalesinde isim vermeden Nadir Nadi’yi “Almanya’ya düşman olamadıklarını, ancak

Almanya’nın teşkil ettiği tehlikeye karşı tedbir almayı bir vazife olarak gördüklerini...” belirterek cevaplar.444

II. Dünya Savaşı’nın en ateşli döneminde Cumhuriyet ve Yeni Sabah arasında başlayan Türk dış politikası ile ilgili bu ateşli tartışma 3 Ağustos 1940 tarihli Matbuat Umum Müdürlüğü’nden tüm gazetelere gönderilen “Cumhuriyet’te Nadir

Nadi’nin makaleleri neticesinde açılan kalem münakaşaları nihayet bulacaktır.”

ifadesinin yer aldığı uyarı yazısıyla son buldu.445Ancak dönemin sıkı uygulamasının aksine Cumhuriyet gazetesi hemen kapatılmadı. Bu arada devreye Milli Şef İnönü girmiş ve 7 Ağustos 1940’ta İstanbul’dan dönüşünde, Ankara Garında kendisini karşılamaya gelenlerin arasında bulunan Yunus Nadi’den, Cumhuriyet’te bu tür yayınları kesmesini, sert bir ifade kullanarak istemişti.446

Nadir Nadi, anılarında Milli Şef İnönü’nü ile babası Yunus Nadi arasında Ankara Garı’nda meydan gelen gelişmeleri ve Cumhuriyet gazetesinin kapatılmasını şu şekilde aktarır: “Dedikodular çığ gibi büyüyerek üstümüze doğru yuvarlandığını

gören babam, Ankara’ya giderek Milli Şefe durumu anlatmak istedi.…Milli Şef, 7 Ağustos sabahı Ankara Garında ‘mütat’ törenle karşılandı.… Herkesi selamlayan Şef, babamı görünce: Sen biraz dur! Diyor ve yanında alıkoyuyor. Karşılayıcılar gidip de ortalıkta yalnız ilgililer kalınca da, babama dönerek sert bir sesle: Ticari maksatlar uğruna siyasi yazılar yazılmasına müsaade edemem! Diye çıkışıyor babam üzüntülü: Yok böyle bir şey! Diyerek Cumhuriyeti savunmak istiyorsa da, Şef sinirlidir. Bu sefer daha yüksek sesle tekrarlıyor: kat’iyen müsaade edemem!” Nadi,

443Cumhuriyet, 3 Ağustos 1940,

444Aysun Köktener, a.g.e. s.65, Emin Karaca, a.g.e., s.177 445O. Murat Güvenir, a.g.e. s. 128

Milli Şef’in, babasına yönelik bu sert tavrına içerlenir. “Bir insan; Cumhurbaşkanı

da olsa, milli şef de olsa, anlamadan dinlemeden, sırf etrafın doldurmasıyla eski bir arkadaşına bu muameleyi nasıl reva görebilirdi?...Bir kusur işlemişsem, ilkin benim sorumlu tutulmam gerekirdi. Sorumsuz bir Cumhurbaşkanı nasıl olurda tıpkı Hitler gibi, Mussolini gibi hareket edercesine uluorta bir arkadaşını paylardı?”447

Bu duruma karşı sert bir yazı yazmayı planladığı sırada Basın Yayın Müdürü Selim Sarper’den bir telefon alır. Nadir Nadi, Ankara Garında meydana gelen olay ile ilgili hiçbir gazetede tek bir satır çıkmayacağı, eğer kendisini dinlemeyip bir şeyler yazılırsa derhal Cumhuriyet’in kapatılacağı yönünde bir uyarı alır. Bu telefon üzerine sinirlerine hâkim olamadığını ve bu nedenle “Atatürk Gençliğinin Kudreti” başlıklı makaleyi kaleme aldığını yazar. Anılarında bu yazıyla ilgili “öyle bir yazı

yazayım ki,…kimse farkına varmasın, yalnız İsmet Paşa ne demek istediğimi anlasın.” diyen448 Nadi, kendisinden söz etmeden ülkücü gençliğin temiz niyetlerini belirtirken Milli Şefe şu mesajı veriyordu: “Ben de onlardanım, özel çıkarlar uğruna

yazı yazmam!” Yazıda ayrıca Ankara Garında yaşananlardan duyduğum kırgınlığı

anlaması için “Yüzyıllık tarihimizin istisnaları arasında ismet İnönü’nün adını” bilerek yazmadığını belirtir.449

Nadi, öbür günkü sükûnetten tahminin doğru çıktığını kimsenin yazıdan alınacak bir şey bulmadığını aktarır. Milli Şef ile ilgili ise “maksadımı anlamış, fakat

tahminimi çok aşan bir hiddete kapılmıştı.” 10 Ağustos’ta Yozgat’a gideceği sabah

ilgileri çağırmış: “Bu adamlar benimle uğraşmak istiyorlar. Kapatın şu gazeteyi.” dediğini aktarır. Nadi’nin anılarında kimsenin bunu beklemediği anlaşıyor. Öyle ki Milli Şef’in Yozgat gezisini takip etmek için gönderilen Cumhuriyet gazetesinin iki muhabiri Yozgat vilayet konağında, öteki gazetecilerle beraber Paşa’nın olduğu salona girince İsmet İnönü onları tanımış ve içeri alınmamaları yönünde emir vermişti. Onlar da gazetenin kapatıldığını bu şekilde öğrenmişlerdi.450

Savaşın ilk yıllarında Almanya karşıtı olan hükümet bu iki gazete arasındaki tartışmadan rahatsızlık duymuştu. Cumhuriyet gazetesi 10 Ağustos 1940’ta üç

447Nadir Nadi, a.g.e. s. 99, Şerafettin Pektaş, a.g.e. s. 51, Emin Karaca, a.g.e., s.185 448Nadir Nadi, a.g.e. s. 99

449Cumhuriyet, 8 Ağustos 1940, Nadir Nadi, a.g.e. s.99 450Nadir Nadi, a.g.e. s.101

aylığına hiçbir sebep gösterilmeksizin kapatıldı. Böylece Alman yanlısı Cumhuriyet ve Müttefik yanlısı Yeni Sabah arasındaki kavga yarım kalıyordu.451

Cumhuriyet, Yunus Nadi’nin tüm girişimlerine rağmen ancak452 9 Kasım 1940’da tekrar yayın hayatına dönebildi. 9 Kasım günkü gazetede “Okuyucularımıza

Teşekkürler” başlığı altında kapatılmasıyla ilgili şu nükteli satırlara yer verilmişti:

“…Milli ve beynelmilel hayat bakımından eşine tarihin hiç kaydetmediği fevkalade

buhranlı bir zaman yaşıyoruz. Bu eşsiz hengâme içinde ısrarlı devlet dikkatine ve hatta herhangi bir yanlış anlaşılma ile bazen aşırı bile olabilen hassasiyeti esasen