• Sonuç bulunamadı

3. ALMANYA’NIN CEPHELERDE GERİ ÇEKİLMEYE BAŞLAMASI VE TÜRKİYE ÜZERİNDE MÜTTEFİK BASKISI (1942-1943)VE TÜRKİYE ÜZERİNDE MÜTTEFİK BASKISI (1942-1943)

4.1.5 Kahire Konferansı

1 Aralık 1943’de Tahran kararları gereği İnönü Kahire’ye davet edildi. İnönü ise verdiği cevapta Kahire’ye ancak “eşit taraflar arasında yapılan serbest münakaşa

yolu ile müzakere etmek için” gideceğini bildirdi.897 İnönü’nün bu görüşme için ileri sürdüğü şartlar Roosevelt ve Churchill tarafından kabul edildi.898

Kahire’ye gitmek üzere olan İnönü, Müttefikler arasında önemli görüş ayrılıkları olduğunun, ayrıca Amerika’nın Churchill’i Ege projesinde desteklemediğinin ve Pasifik savaşını önemsediğinin farkındaydı. Konferanstaki bu iki başlılık, Roosevelt ve Churchill’in İnönü’yü Kahire’ye getirmek için gönderdikleri iki ayrı uçakla iyice su yüzüne çıktı.899Ayrıca Konferansa Sovyetlerin

894Cumhuriyet, 6 Aralık 1943 895Cumhuriyet, 6 Aralık 1943 896Cumhuriyet, 7 Aralık 1943

897İsmet İnönü, a.g.e., s. 380, Şevket S. Aydemir, a.g.e. s.264

898Doç. Dr. Fahir H. Armaoğlu, a.g.m. s.171, Prof. Dr. Ahmet Ş. Esmer, Dr. Oral Sander, a.g.e. s.190 899Selim Deringil, a.g.e. s.220

katılmamış olması Türk Heyeti’nin gözünden kaçmamıştı. Sovyet Dışişleri Komiseri’nin yokluğunun ‘rastlantı olmayacağını’ fark eden Menemencioğlu, bu durumun Amerika ve İngiltere’nin Rusya ile görüş ayrılıkların bir göstergesi olduğunu anlamıştı.900

İnönü, Roosevelt ve Churchill’in katıldığı II. Kahire Konferansı 4-6 Aralık 1943’de yapıldı. Sovyetlerin katılmadığı bu görüşmeler sırasında Churchill, Türkiye’nin savaşa girmesi konusunda şiddetle ısrar etti.901Bu baskılar karşısında Türkiye, yeterli askeri malzemeye sahip olmadığını ve Almanya’nın halen Türkiye için büyük zararlar verecek bir güçte bulunduğu yineledi.902Üstelik Türkiye’ye yapılacak askeri yardımın kısa sürede tamamlanmasına da imkân yoktu.903

Konferans’ta Türk heyeti savaşa girmeyi ilke olarak kabul etmişti. Ayrıca en geç 15 Şubat 1944’e kadar üstlerinin kullanılmasına izin verip vermeyeceğini bildirecekti. Bu arada hazırlıklar yapılacak, Türkiye’nin savaşa katılması için ortak askeri plan hazırlanacaktı. Olumsuz cevap verdiği takdirde Türkiye için herhangi bir sorumluluk söz konusu olmayacaktı.904

Cumhuriyet Kahire Konferansı ile ilgili haberi ancak Konferans bittikten iki

gün sonra verebildi. Buna göre II. Kahire Konferansı nedeniyle 8 Aralık’ta yayınlanan resmi tebliğde “Mülakat İngiltereyi Türkiyeye bağlayan ittifakın, Türkiye

ile Rusya ve Amerika arasındaki sağlam dostluk münasebatının bariz bir tezahürü olmuştur” deniliyordu.905

Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu’nun verdiği beyanatta “Mihver

devletlerile münasebetimiz değişmemiştir, İngiltere ile ittifakın kuvvetlenmesi, umumi harici siyasetimizde hiçbir tahavvül ifade etmez” deniliyordu. Cumhuriyet

Menemencioğlu’nun açıklamasını 12 Aralık’ta “Harici Siyasetimizde Değişiklik

Yok” manşetiyle veriyordu. 906

Nadir Nadi, II. Kahire Konferansı ile ilgili yazdığı “Kahire Dönüşü” başlıklı makalesinde Türk heyetine övgüler yağdırıyordu: “Dünya tarihinin en çetin

900Edwad Weisband, a.g.e. s.193, Selim Deringil, a.g.e. s.221 901Doç. Dr. Fahir H. Armaoğlu, a.g.m. s.171

902Prof. Dr. Ahmet Ş. Esmer, Dr. Oral Sander, a.g.e., s.191, Edwad Weisband, a.g.e. s.201 903Şevket S. Aydemir, a.g.e. s. 269

904Prof. Dr. Ahmet Şükrü Esmer, Dr. Oral Sander, a.g.e.,s.192, Edwad Weisband, a.g.e. s.202, Selim

Deringil, a.g.e. s.225

905Cumhuriyet, 8 Aralık 1943 906Cumhuriyet, 12 Aralık 1943

yıllarında devletimizi keskin kavrayışlı zekasile ideal bir şekilde idare eden, her türlü macera politikalarına karşı demir ellerile yurdu koruyan ve dört tarafımızı saran harb ateşine rağmen milli kalkınma hamlelerimizde bize rehberlik etmeği vazife bilen Milli Şefimiz, Kahire’de Demokrasi şeflerile yaptığı konuşmalar sonunda aramıza yurd ve dünya hesabına ancak hayırlı başarılarla dönebilirdi. Nitekim öyle olmuştur.”907

Nadir Nadi, “Türkiye’nin Durumu” başlıklı makalesinde bir taraftan Müttefiklere göz kırparken diğer taraftan da savaş dışı kalmaya çalışan Türk politikasını savunmaya devam ediyordu: “Türkiye, askeri teminat almadıkça

yerinden kımıldamayacaktır. Esasen Türkiyenin menfaatleri Müttefiklerin menfaatlerine uygundur… Türkiye, müdafaa bakımından kuvvetli bir durumdadır. Fakat taarruz vaziyetinde bilhassa kendi vasıtalarile hareket etmek zorunda kaldıkça zayıftır. Türkiye, ancak kuvvetli bir zümrenin unsurlarından biri olmak şartile askeri sahada faydalı olabilir. Türkiye, yalnız kendi kuvvetlerile ve yaydan ok fırlar gibi ileriye atılacak olursa, hiç kimseye herhangi bir menfaat temin etmeden kendini feda etmiş olacaktır. Türkiye Boğazlar üzerindeki kontrolü kaybettiği takdirde Müttefiklerin işi güçleşmiş olur… Fakat Türkiye harbi, fiilen Müttefikler tarafında bitirmeği tercih eder. Türkiye her şeyden evvel Rus politikasının gelenekli ihtiraslarından korunmak ister. Bundan başka Balkanların yeniden kurulması sırasında söz sahibi olmak istediğine de şüphe yoktur…”908

Kahire’de alınan karar gereği Türk tarafının konferans sonrası kısa bir süre içinde kesin bir görüş bildirmesi gerekiyordu. 12 Aralık’ta İngiltere Büyükelçisi Knatchbull-Hugessen ile yaptığı görüşmede, Menemencioğlu İnönü’nün Kahire’de aldığı kararların kabinede onaylandığını ancak Türkiye’nin savunma ihtiyacının İngiltere’nin öngördüğü 58.900 ton askeri malzemeden çok daha fazla olduğunu bildirdi. Elçi, sunulan ihtiyaç listesi karşında şaşkınlığını gizlemediğini Londra’ya bildirmişti. Bu malzemelerin nakliyesi için yeterli demiryolluna sahip olamayan Türkiye’nin bu istekleri, “tam bir rezalet” olarak değerlendirilmekteydi. Bu konuda elçinin Türkiye’yi ikna etme çabaları bir sonuç vermedi. Bunun üzerine Churchill 13 Aralık’ta Eden’e çektiği telgrafta Ankara’da “baskıyı iyice artırma” talimatı verdi. Churchill’e göre 15 Şubat tarihinde Müttefik filolarının havaalanlarına inmesine izin

907Cumhuriyet, 12 Aralık 1943 908Cumhuriyet, 3 Ocak 1944

vermediği takdirde Türkiye “bunun ittifakın sonu olacağını” bilmeli ve buna göre hareket etmeliydi.909

Kahire görüşmeleri sonucunda İngilizler ocak ayı başında Hava Mareşali Linnel başkanlığında bir askeri kurulu Ankara’ya göndermişti.910 İki taraf arasındaki görüşmeler daha çok Türkiye’nin Müttefik devletlerden istekleri üzerinde cereyan etmişti. Görüşmeler devam ederken Churchill Ankara’daki İngiltere büyük elçisine gönderdiği bir direktifte “Türkiye’nin müzakerelerde isteksiz davranması ve

İngiltere’nin sağlayamayacağı miktarda yardım istemesi halinde, Türkiye’ye yapılan yardımın kesileceğinin ve savaşın sonunda Türkiye’nin yalnız kalacağının Türk yetkililerine söylenmesi” bildirilmişti.911

İnönü ve Menemencioğlu, İngiltere’nin bu son baskı politikasını da atlatırlarsa düzlüğe çıkacaklarını düşünüyorlardı. Bu nedenle gücendirme pahasına olsa bile İngiltere’ye diretmeye devam etmeliydiler. Savaş sonrası İngiltere’nin Sovyetler Birliği'ne karşı geleneksel politikasını takip edeceği ile ilgili Türkiye’nin İngiltere’ye duyduğu güvende gizlenmiyordu.912 Görüşmeler sonuç vermeyince de 3 Şubat 1944’e İngiliz askeri heyeti Ankara’dan ayrıldı.913

Son zamanlarda yabancı göçlerle ülkenin bazı merkezlerinde yığılma yaşandığı gerekçesiyle Türk Hükümeti 1 Şubat 1944’e yabancıların ülkeye girişini yasakladı.914 Cemil Koçak, hükümetin bu kararının muhtemelen, ülkeye gelmesi istenmeyen İngiliz personeli ile ilgili olduğunu ileri sürmekte ve ayrıca Ankara'nın kararının da kesin olduğu yorumunu yapmaktaydı.915 Son gelişmeler üzerine İngiltere 4 Şubat 1944’te Washington’a Türk-İngiliz ilişkilerinin durdurulduğunu bildirmekle kalmadı Amerikan’ın da ilişkilerini durdurmasını istedi. Roosevelt bu teklifi kabul etti ve İngiltere 2 Mart’ta, Amerika da 1 Nisan’da Türkiye’ye silah yardımına son verdi.916 Churchill, Mayıs ayındaki bir konuşmasında, “Türkiye’nin

şimdiye kadar takınmış olduğu ve takınmakta bulunduğu vaziyet benim fikrimce sulh

909Selim Deringil, a.g.e. s.228

910Prof. Dr. Ahmet Ş. Esmer, Dr. Oral Sander, a.g.e., s.193, Edwad Weisband, a.g.e. s.208, Selim

Deringil, a.g.e. s.231, Doç. Dr. Fahir H.Armaoğlu, a.g.m. s.171

911Prof. Dr. Ahmet Ş. Esmer, Dr. Oral Sander, a.g.e., s.193 912Selim Deringil, a.g.e. s.230

913Cemil Koçak, a.g.e. C. II, s. 233, Prof. Dr. Ahmet Ş. Esmer, Dr. Oral Sander, a.g.e., s.193, Edwad

Weisband, a.g.e. s.210, Selim Deringil, a.g.e. s.232, Doç. Dr. Fahir H. Armaoğlu, a.g.m. s.171

914Cumhuriyet, 2 Şubat 1944 915Cemil Koçak, a.g.e. C.II. s.233

916Prof. Dr. Ahmet Ş. Esmer, Dr. Oral Sander, a.g.e., s.194, Edwad Weisband, a.g.e. s.213, Selim

sırasında Türklere, Müttefiklere iltihak ettikleri takdirde elde etmiş olacakları kuvvetli mevkiyi temin edemeyecektir” diyordu.917

Görüşmelerin kesilmesinden sonra İngiliz ve Türk basını karşılıklı birbirlerini suçlamaya başladılar. İngiliz gazetelerinin yoğunlaştıkları temel konu Türkiye’nin artık Müttefikler yanında savaşa girmesi gerektiği, aksi halde savaş sonu dünyasında istediği yeri alamayacağı yönündeydi.918 1944 Şubat’ta Times gazetesinde yayınlan makalede Türkler ile Müttefikler arasında görüş farklılıkları olduğu belirtiliyordu. Makaleye göre Müttefikler için Almanya’nın artık bir tehlike teşkil edecek gücünün bulunmamasına rağmen Türkler için “Almanyanın hala taarruz kabiliyetini muhafaza

ettiğine kanidirler” eleştirisi yapılıyor ve ekleniyordu: “…Türkiye harbe girdiği takdirde Müttefikler tarafından yapılacak yardımın ne şekilde ve ne miktarda olabileceğini münakaşa etmektedirler.” Ayrıca makalede, Türkiye’nin malzeme

talebi abartılı olduğu belirtiliyordu.919 Aynı gazetede iki gün sonra çıkna başka bir makalede İngiliz-Türk ilişkilerinin sanıldığı gibi “durgunluk” evresinde olmadığı “ölü nokta”ya vardığı ve “donduğu” yazıyordu.920

Times gazetesinde 26 Şubat’ta yayınlanan başka bir makalede ise,

Türkiye’nin savaşta Müttefiklerin yanında yer almama nedeni olarak Sovyetlerden duyduğu endişenin ileri sürülmesi gerçekçi bulunulmamıştı. Yazara göre, Türklerin, Sovyetlerden endişe duyması için hiçbir makul neden yoktu. Bu tutumun sadece bir vehimden ibaret olduğu yazılıyordu. Ayrıca, Churchill gibi Times gazetesi de savaş sonrası Türkiye’nin Sovyetler tehdidine karşı yalnız kalacağını ileri sürüyordu.921

“Lüzumsuz, Hatta Zararlı Bir Münakaşa” başlıklı makalesinde Nadir Nadi İngiliz basınına cevap verirken aslında İngiliz Hükümetinin politikasını eleştirmiştir: “…Demek ki arkamızda kalan beş yıl içinde Türk-İngiliz muahedesi iyi işlemiş ve

İngiliz menfaatlerine uygun gelmiştir. Şimdi birkaç aydan beri bazı İngiliz gazetelerinde zaman zaman gözümüze çarpan tenkid edici yazılara bakarak acaba ne diyelim? Ortada değişmiş bir şey mi var? Bu muahede bu güne kadar hep Türk menfaatlerine hizmet etmişte İngiliz dostlarımızın kendilerini artık alacaklı mı saymaya başlamışlardır?” Nadi, bu tür konuların gazete köşelerinde dile

917Prof. Dr. Ahmet Ş. Esmer, Dr. Oral Sander, a.g.e., s.195 918Cemil Koçak, a.g.e. C. II, s. 234

919Cumhuriyet, 10 Şubat 1944 920Cumhuriyet, 12 Şubat 1944

getirilmesinin sakıncalı olduğunu belirttikten sonra tehditvari tutumların Türkiye’de bulacağı yankıyı şöyle ifade etmişti: “...Hele, Türkiye harbe girmezse yarın dünya

karşısında vaziyeti şöyle olurmuş, herhangi bir konuda karar vermesi için önümüzde şu kadar ay varmış yarı gizli, yarı açık ültimatomla tehdit arası cümleler, Türk efkârı üzerinde sempatik bir tesir yapmaz.”922

Ancak savaşa katılmayan Türkiye’ye yönelik İngiliz basının eleştirel tutumu artarak devam etmişti. Bir İskoç gazetesi “Artık Türkiyeden bir Müttefik olarak

istifadeye nihayet vermek icab eder. Türkiyenin sulh konferansında işbirliği muhtemel olarak reddedilecektir” diyordu.923 İngiliz basınında Türkiye’nin yükümlüklerini yerine getirmediği yönünde yayınlar devam edince Nadir Nadi, “İngiliz Basını Nasıl Bir Gaye Güdüyor” başlıklı makalesinde“…muayede

direktiflerine uyarak kalem oynatır görünen İngiliz gazetelerini, iki devlet arasındaki ittifak muahedesine bir takım yakın menfaatler alet etmeğe” çalışmakla

suçluyordu.924 Nadi ilk yazısında nispeten daha sert bir yazı kaleme alıyordu. Buna göre Nadi, “…Bir ittifak muahedesinin işlemesi eğer o muahedeyi bir tarafın öteki

tarafın hesabına gelişi güzel silah patlatmasına bağlı olsaydı, sayın İngiliz basının bizi 1941 ve 1942 yaz mevsimlerinde” eleştirmesi gerektiğini ileri sürmüştü. Ayrıca

daha önce alkışlanmış aynı Türk politikasının bu gün neden eleştirildiğini şöyle yorumlamıştı: “…Evet, İngiltere bugün iki yıl önceki gibi sıkıntılı ve perişan bir

durumda bulunmuyor… Hadiselerin objektif tahlilini yapan Türk halkı, İngiliz basınındaki yazıların, ittifak muahedesinin hükümlerine göre değil de, hakkı kaba kuvvetle bulanların keyfine göre kaleme alınmış hissine kapılmaktadır.”925

Yunus Nadi, “Sürüp Giden Yersiz Münakaşa” başlıklı makalesinde Türkiye’nin savaş boyunca yükümlüklerine bağlı kaldığını, eğer fırsat verilirse bundan sonra da üzerine düşeni yapmaya hazır ve kararlı olduğunu ifade etmiştir. Diplomatik bir üslupla yazılmış bu yazıda Nadi, Türk-Müttefik ilişkilerindeki bozulmanın sorumluluğunun Türkiye’ye ait olmadığının altını çizmiştir.926

Nadir Nadi, Ankara'da bulunduğu bu günlerde “Ankarada Bahar” başlıklı bir makale yazmış ve Türk dış politikası ile ilgili şu gözlemlerini bu makalede

922Cumhuriyet, 29 Şubat 1944 923Cumhuriyet, 2 Mart 1944

924Cumhuriyet, 5 Mart 1944, Cemil Koçak, a.g.e. C. II, s. 235 925Cumhuriyet, 5 Mart 1944

paylaşmıştı: “Dünya harbi karşısında Ankara her zamanki gibi dikkatli ve realisttir...

Dört buçuk yıldan beri güttüğümüz politikanın pasif değil, aktif unsurlara dayandığını unutmuyoruz. Bu günkü durumumuz önceden verilmiş bir karardan ziyade bir takım şartlara bağlıdır. O şartlar yarın değiştiği takdirde durumumuzun aynı kalacağını iddia etmek yanlış olur. Dünya hadiselerini realist bir dikkatle takip eden Ankara, bu itibarla her ihtimale karşı her zaman hazırdır.”927

12 Adalar’dan bazılarının İngiltere tarafından işgal girişimlerinin başarısız olmasından sonra Churchill 1944 Mayıs’ında verdiği demeçte Türkiye’ye geniş yer ayırdı. Churchill, 1943 Ekim’inde İtalya’nın yıkılmasından sonra Ege Denizinde kontrolü ele almak için gerekli kuvvetleri temin edemediği zaman duyduğu üzüntüsüne, Türkiye’nin abartıya varan ihtiyatlı tutumunun da eklendiğini belirterek bundan rahatsızlığını dile getirmişti. Churchill, demecin devamında Türkiye ilgili şunları belirtmişti. “Türkiyenin Şubat veya Mart da harbe gireceğini veya hiç değilse

hava harekâtı için lüzumlu üsleri bize terk edeceği hakkında beslediğimiz ümitler boşa çıkmıştır. 1943 yılında, Amerika ve İngiliz malumatında 20.000.000 İngiliz liralık silahı Türkiye’ye teslim ettikten sonra bu şekle son verdik ve… Muzaffer birleşmiş milletlerin safında yer almağa Türkiye’yi teşvik etmekten geri kalmadık.”

Churchill buna rağmen Türkiye ile 1943 yılının sonunda ve 1944 yılının başında yapılan görüşmelerde Türkiye’nin Rus tehlikesini haddinden fazla büyütmesi ve malzeme taleplerini savaş sonuna kadar tedarik edilemeyecek boyutlara da olmasından dolayı: “Türkiyeye silah ve harb malzemesi teslimatına son vermek

zorunda kaldık” demiş ve şöyle devam etmiştir: “…Türkiye üzerinde hiçbir tazik yapmış değiliz. Ancak, Türkiyenin aldığı ve şimdiye kadar da almaya devam ettiği durum, fikrimce sulh tekerrür ettiği sırada, Müttefiklere iltihakının icab ettireceği şekilde kuvvetli bir vaziyeti Türkiye’ye temin etmiyecektir.”928 Nadir Nadi, bu nutuk nedeniyle yazdığı makalesinde Churchill’in Türkiye’ye yönelik ifadelerinin iyi niyetli ifadeler olduğunu kabul etmekle beraber, Türkiye’nin abartılı derecede ihtiyatlı davrandığı yönündeki ifadesinin doğru olmadığını belirtmişti.929

927Cumhuriyet, 8 Mart 1944 928Cumhuriyet, 25 Mayıs 1944 929Cumhuriyet, 26 Mayıs 1944