• Sonuç bulunamadı

1944 yılına girerken savaşın sınırları gittikçe daralmış Sovyetler Birliği, Kuzey Kafkasya, Volga eyaletleri, Kuban ve Ukrayna’yı kurtararak Polonya sınırlarına ulaşmıştı. Ayrıca Leningrad’a 1941’den beri devam eden kuşatmadan 26 Ocak 1944’te kurtarılmıştı. Diğer taraftan Kuzey Afrika’yı ele geçiren Müttefikler, İtalya güneyine asker çıkarmayı başarmışlardı.930

1944 yılı başında bu gelişmeler olurken Türk dış politikasında da önemli değişiklikler yaşanıyordu. II. Kahire Konferansı’ndan sonra savaş yıllarındaki Türk diplomasisinin birinci dönemi sona ererken ikinci dönemi başlıyordu. Askeri tehlikeleri uzakta tutmaya yönelik savaş dönemi stratejisi yerine, savaş sonu ve sonrasında doğabilecek siyasal çatışmaları dikkate alan bir politikaya bırakmıştı.931 II. Kahire Konferansı’nda Türkiye ilke olarak savaşa girmeyi kabul etti. Ancak savaşa girmek için gösterdiği isteksizlik ve çıkardığı zorluklar Müttefik devletler ile arasında soğukluğa yol açtı. Konferanstan sonra harbe katılması için Türkiye’ye yapılacak askeri yardımı tespit etmek amacıyla Ocak 1944’de Ankara’da başlayan Türk-İngiliz askeri görüşmeleri, 3 Şubat 1944’de birdenbire kesildi.932 Hemen ardından İngiltere ve Amerika, Türkiye’ye yaptıkları askeri yardımı durdurma kararı aldılar.933 Kaygı uyandıran bu gelişmeler ve Müttefik devletlerin baskıları sonucu Türkiye önce Almanya’ya krom satışını durdurdu.934 Ardından bu ülke ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini kesti.935

Dış politikadaki bu değişiklik iç politikaya da yansıdı: Hükümet, Müttefiklerle ilişkilerini düzeltmek için İngiltere’nin haz etmediği Numan Menemencioğlu’nu istifaya zorladı.936 15 Mart 1944’te Varlık Vergisi uygulamasına son verildi.937 Dönemin Türk yöneticilerin olaylara ayak uydurmak için aldığı bir

930Şevket S. Aydemir, a.g.e. s. 276 931Edwad Weisband, a.g.e. s.204

932Edwad Weisband, a.g.e. s.211, Prof. Dr. Ahmet Ş. Esmer, Dr. Oral Sander, a.g.e. s. 194, Doç Dr.

Fahir H. Armaoğlu, a.g.m. s.172, Selim Deringil, a.ge. s.232

933Edwad Weisband, a.g.e. s.213, Prof. Dr. Ahmet Ş. Esmer, Dr. Oral Sander, a.g.e. s. 194, Doç. Dr.

Fahir H. Armaoğlu, a.g.m. s.172, Selim Deringil, a.ge. s.233

934Cumhuriyet, 21 Nisan 1944, Edwad Weisband, a.g.e. s.246, Prof. Dr. Ahmet Ş. Esmer, Dr. Oral

Sander, a.g.e. s. 197, Doç. Dr. Fahir H. Armaoğlu, a.g.m. s.172

935Cumhuriyet, 3 Ağustos 1944, Edwad Weisband, a.g.e. s.259, Prof. Dr. Ahmet Ş. Esmer, Dr. Oral

Sander, a.g.e. s. 198, Doç. Dr. Fahir H. Armaoğlu, a.g.m. s.173, Selim Deringil, a.g.e. s.244

936Selim Deringil, a.g.e. s. 238

diğer karar ise Mayıs 1944’de Türkçülük ve Pan-Turancılık propagandası yapanları tasfiye etmek oldu.938

II. Dünya Savaşı’nda ve Türk dış politikasında bu gelişmeler yaşanırken

Cumhuriyet gazetesinin Alman zaferi beklentisi, yerini bu ülkenin ve Avrupa'nın

geleceğine duyulan endişeye bıraktı. Şükrü Kaya, Cumhuriyet’te çıkan “Harbler-

Sulhlar” başlıklı makalesinde savaş sonrası düzeni sağlayacak Müttefik devletleri

üstü kapalı olarak uyarıyordu: “(Hangi hain tesadüfün eseridir)Harb talihinin yüz

çevirmesinden düşman şartlarına boyun eğmeğe mecbur kalanlara ve varlıkları tehlikeye girenler, sulh perisi cadılaşır, ana vatan üveyleşir, memleket sömürgeleşirse insanca yaşabilmek için harbe devam etmekten veyahud ihtilallerde ölmekten başka çare kalmaz. Yarının galiblerini kulağına küpe olsun. Eğer sulhun şartları harbinkinden ağır olur ve milletler yabancı devletlerin emperyalist hırslarına peşkeş çekilmek istenirse ihtilal ve harb ateşleri dünyayı tekrar sarar. İstiklalleri için vaktile Amerikanlıların ve Türklerin yaptıkları kan, can fedakârlık ve kahramanlığını başka milletlerinde, göze almalarına mani olabilecek hiçbir sebeb yoktur.”939

1943 yılını “Müttefikler hesabına ışıklı, Almanlar hesabına ise çetin ve

karanlık bir hazırlık dönemi olmuştur” şeklinde değerlendiren Nadir Nadi,

Almanya’nın geleceğinden duyduğu kaygıyı ise “İntikam Duygusu İle Mücadele” başlıklı makalesinde şu şekilde ifade ediyordu: “Orduların yıllarca kan dökerek

yapamadığı işi birkaç çizgi ile başarmağa kalkmak hevesi, sulh müzakereleri, sırasında galib devlet adamlarının yüreğinde yatan en tehlikeli bir intikam yoludur. Etnografya, coğrafya, içtimai morfolojya bilgilerinin en basit elamanlarını hatırlayamazlar. Devletler muvazenesi ve geopolitik gibi devamlı bir nizama temel atabilecek esaslara dikkat etmezler. Diplomasi tarihini baştanbaşa unuturlar. İntikam duygusu onlarda (aklıselim) namına ne varsa silmiş süpürmüştür. ...Devlet adamlarının kör intikam hissine kapılarak işledikleri hatanın en büyüğü mağlub milletlerin toprağını başkaları arasında taksime kalmalarıdır. Bu hata o kadar fecidir ki, ödemek için hemen her zaman yeni bir harbi göze almak lazımdır.”940

938Cumhuriyet, 20 Mart 1944, Edwad Weisband, a.g.e. s.224 939Cumhuriyet, 23 Ekim 1943

Nadir Nadi “Kayıdsız Şartsız Teslim Ne Demektir?” başlıklı makalesinde Müttefik devletleri Naziler yüzünden Alman halkını cezalandırmakla eleştiriyordu. Savaş başlarken Müttefiklerin Alman halkına hitaben “bizim sizinle derdimiz yok; biz

nazilere karşı dövüşüyoruz” demeçlerinin yerini Alman savaş gücü zayıfladıktan

sonra, Alman milleti ile Nazi Partisi arasında hiç fark görmeyen açıklamalar almaya başladı. Nadir Nadi, Müttefiklerin bu tutumunun ve Almanya'ya savaş sonrası kötü muamele yapılmasının “Avrupa hesabına hiç de parlak bir yarın” hazırlamayacağını düşünüyordu.941Aynı günlerde, İngiliz parlamentosunda Almanya'ya karşı bir yıldır devam eden hava akınları bazı parlamenterler “Sivil halka yazık oluyor, onlar

yaptılar diye biz de aynen mukabele etmeyelim, bize yakışmaz” şeklinde ifadeler

kullanarak bombardımana karşı çıkılmışlardı. Bu sözler Nadi Nadi tarafından “İkinci

Dünya Harbi'nde ilk insanca duygu” olarak yorumlanmış ve destek verilmiştir.942

H. Emir Erkilet ise Almanya’nın “kayıdsız şartsız teslim” olmasını bekleyen Müttefiklerin bu tutumlarını savaşın uzamasının nedeni olarak görüyordu. Alman askeri durumunu umut vereci görmeyen Erkilet, Müttefiklerin Almanya’ya kabul edilebilir bir barış antlaşması teklif etmelerini beklemekteydi: “...Almanyanın bugün

barışa muhtaç olduğunu ve makul bir sulha yanaşacağını kuvvetle tahmin etmek yanlış değildir. Buna rağmen Müttefikler Almanlardan kayıdsız şartsız teslim olmalarını istemekle ısrar ederlerse onları mümkün olmayanı yapmağa ve harbi daha bir kaç yıl uzatmağa sevk ve teşvik edebilir. Bu ise iki taraftan daha yüz binlerce aile ocağının yıkılıp sönmesinden asırlık medeniyet ve milyarlarca servetin yok olmasından başka acaba neye yarar? Acaba Müttefiklerce bu yolda düşünmenin daha sırası gelme dimi?”943

Hitler, 1944 yılı Ocak ayı sonunda, iktidara gelişinin on birinci yılı nedeniyle yaptığı konuşmada, İngiltere’nin Avrupa karasında bir rolü kalmadığını ve bu nedenle bu savaşta asıl meseleyi “bolşevikliğin Avrupaya hâkim” olma sorunsalı etrafında değerlendirir. Hitler’e göre Avrupa şu tehlike ile karşı karşıyadır: “Aşikâr

olan bir hakikat vardır, o da bu harbi ya Almanya veyahud Sovyet Rusya kazanacaktır… Eğer Almanya galib gelmezse Avrupanın hakiki çehresi silinir, iki bin senelik medeniyet ortadan kalkar ve Avrupa milletleri Sibirya bataklılarında

941Cumhuriyet, 25 Şubat 1944 942Cumhuriyet, 12 Şubat 1944 943Cumhuriyet, 16 Mart 1944

sürünür.”944Sovyet tehlikesinden dolayı İngiltere ve Amerika’yı yanına çağıran, en azından Sovyetlere karşı savaşmasına müsaade etmelerini isteyen Hitler'in nutku için H. Emir Erkilet: “tahakkuk edebileceğine kendisinin de şüpheli olduğu bir arzu ve

emelin acı bir ifadesinden başka bir şey değildir” diyordu.945

Ömer R. Doğrul “Harbi Kim Kazanacak” başlıklı makalesinde Hitler’in konuşmasını şu ifadelerle yorumlamıştır: “Sovyet Rusya harbi kazandığı takdirde tek

başına bütün Avrupa’ya hâkim olacak, İngiltere ile Amerika, Sovyet Rusya’nın hâkimiyet ve nüfuzunu dizginlemekten aciz kalacaktır, bu yüzden İngiltere ve Amerikanın harb gayreti ve zaferi kazanmak için göze aldıkları bütün fedakârlıklar yalnız Sovyet Rusyanın hâkimiyetini kurmağa ve sağlamağa yardım edecektir. O halde Müttefiklere gerekleşen bir şey varsa o da, Avrupa medeniyetini temsil eden Almanya ile dövüşmekten vazgeçerek Almanyanın Sovyet Rusya ile kozunu paylaşmasını imkân vermektedir.”946

Nadir Nadi göre Almanya yenilse bile “Alman milleti içtimai ve iktisadi bir

realite olarak ortada durduğu sürece” onu yok saymak mümkün değildi. Bu nedenle

Avrupa’nın sadece Sovyet etkisi altında kalmasına izin verilmeyecek aynı zamanda dengenin yeniden kurulması sağlanacaktı.947Şükrü Kaya, “Açık Bir Hakikat” başlıklı makalesinde Alman yenilgisinin artık kaçınılmaz olduğunu kabul ediyordu. Ona göre Hitler “elle tutulur gibi olan zafer fırsatını” kaçırmıştı. Ancak barışı kurtarıncaya kadar da mücadeleye devam edeceğine işaret ediyordu.948

Almanya'nın Sovyet topraklarından geri çekilmek zorunda kalması Avrupa’nın eski sorunlarını yeniden gazete sayfalarına taşıdı.949Hem Nalına Hem Mıhına adlı köşede “Karışık Bir Mesele” başlıklı makalede Polonya meselesi için

“ihtiyar Avrupanın eski dertlerinden” İfadesi kullanılıyordu.950Şükrü Kaya, Sovyetler Birliği ile Polonya arasında hudut sorunun yeniden gündeme gelmesi üzerine “Şüphe Bulutları” başlıklı makalesinde Batılı Müttefik devletler ve Sovyetler’in zafer sarhoşluğuna kapılmalarının yaratacağı endişeyi şu sözlerle ifade ediyordu: “Birleşmiş milletlerin Atlantik beyannamesi; düşmanlar nasıl tefsir ve

944Cumhuriyet, 31 Ocak 1944 945Cumhuriyet, 1 Şubat 1944 946Cumhuriyet, 31 Ocak 1944 947Cumhuriyet, 2 Şubat 1944

948Cumhuriyet, 31 Ocak- 1Şubat 1944 949Cumhuriyet, 6.7.8 Ocak 1944 950Cumhuriyet, 8 Ocak 1944

tevil ederse etsinler, Sovyetlerin son anayasa değişiklikleri, harbin içinde ve dışında kalan milletlerin hürriyet ve istiklallerinin açık taahhüdleridir. Harblerin ve bilhassa zaferlerin müşterek karakteri: İstilalara yol açarlar ve emperyalist emellere bahane olurlar. Zafer; kendini yakalayanlara çok defa fena müşavirlik etmiş ve çıkmaz yollar göstermiştir. Harbin icabı, mantığı, politikası ve propagandası, zaferin karakteri tavsiyesi ve teşviki ne olursa olsun milletlerin hürriyet ve istiklali prensibinden vazgeçmek, bencil ve hodbin menfaatler karşılığında müsamahalarda Demokrasiler ve müttefikleri için <harakiri> olur.”951

Avrupa'nın bu eski derdini Cemal Nadir “Polonya Meselesi” başlıklı karikatüründe şu şekilde ele alır: Saat yönünde 1939-1944 yılları arasında değişen onca şeye rağmen değişmeyen “Polonya Meselesi” hicvediliyordu. Karikatürün altında “Benim oğlum bina okur. Döner, döner gene okur!..” yazılıyordu.952

Artık Müttefik üstünlüğünü kabul eden Nadir Nadi, Alman ordularının her tarafa hâkim olduğu zaman adı basında sık sık geçen Alman “Yeni Nizam”ından vazgeçiyordu:“...(yeni nizam) nazariyesi, hiçbir zaman belirsiz bir mana taşımaktan

kurtulamamış, daha ziyade karşı tarafın işine yarayan Almanya hesabına bedbaht ve acemice bir propaganda olmaktan öteye geçememişti.” Buna karşın Müttefikler galip

gelirlerse dünyayı nüfus alanlarına ayıracakları yönündeki söylentileri de düzeni sağlamaktan uzak görür: “...Dünya, her hangi bir taksime elverişli geometrik bir

mefhum değildir. Bu mümkün olsaydı, günün birinde tarih kımıldamaz ve suyu kesilmiş bir nehir gibi kurur, dururdu. Taksim keyfiyeti mümkün olmadığına göre, ...Devamlı bir nizam da ancak o nizamın herkes tarafından gönül rahatlığı içinde tanınması ile kabildir.”953

Savaşın Alman aleyhine geliştiği bu günlerde Cumhuriyet gazetesinde aksini düşünen yorumlara da rastlamak mümkündür. H. Emir Erkilet Almanya için “…doğuda vaziyet pek zor, çetin ve ciddi olmakla beraber tehlikeli ve

ümidsiz...”olmadığını yazıyordu.954Nadir Nadi’de “Almanyanın Karşılaştığı Akıbet” başlıklı makalesinden anlaşılacağı üzerine Almanya’nın yenilgisini kesin olarak görmez: “...Bugün askerlik bakımından son derece güç davalarla karşı karşıya

951Cumhuriyet, 21 Şubat 1944 952Cumhuriyet, 8 Ocak 1944 953Cumhuriyet, 30 Ocak 1944 954Cumhuriyet, 21 Ocak 1944

bulunan Almanyanın bu itibarla birçoklarınca mukadder gibi görünen bir akıbetten kendini kurtarması imkânları ortadan kalkmıştır, denemez. Bu imkânlar, maddi ve manevi mukavemet gücünü sonuna kadar muhafaza etmekle bir gün gerçekleşebilir.”955

Aynı günlerde Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov, Sovyetler Birliği yüksek Divanında; Sovyetler Birliği'ni oluşturan on altı cumhuriyetten her birine daha geniş siyasi yetkiler verilmesini, her birinin müstakil ordu birlikleri teşkil etmesini ve dış ülkelerle otonomist ilişkiler kurmalarını öngören proje hakkında açıklamada bulundu.956 Nadir Nadi, “Sovyet Anayasasındaki Değişiklik” başlıklı makalesinde Molotov'un bu açıklamasını ele almış ve Sovyetler Birliği'nin tarihi açısından bunu önemli bir gelişme olarak yorumlamıştı: “...Sovyetler Birliği... Kendi özünü meydana

getiren cumhuriyetleri milletlerarası âlemine müstakil olarak göndermekle kuvvetli mevkiini bir kat daha kuvvetlendirmiş olacaktır.”957

Sovyetler Birliği'nin bu doğrultuda attığı adım dış basında daha başka yeni devletler ele geçirmek amacı taşıdığı yönünde yankı buldu. Bunun üzerine Moskova'da çıkan Harb ve İşçi Sınıfı gazetesinde bu suçlamaların doğru olmadığını belirten bir makale yayınlandı. Makalede, Sovyetler Birliği'nin hiçbir zaman tecrit siyaseti izlemediği, on altı Sovyet Cumhuriyeti’ne muhtariyet vererek bunu kanıtladığı savunulmuştur. Sovyet muhabiri Baltisky Sovyet-Polonya ilişkilerini kast ederek Sovyet dış politikasını, “Rusyanın ne nüfuz sahalarına ve ne de kendisine tabi

devletlere ihtiyacı olmadığını, münhasırın dost komşular istediğini ve bu komşuların da Sovyetler Birliğinin dostluğuna ihtiyaçları bulunmaktadır” sözleriyle

değerlendirmekteydi.958

Kızılordu’nun 10 Ocak günü Polonya sınırını geçmesi Almanya tarafından da kabul edildi.959 Kızılordu 26 Ocak'ta Leningrad’aki Alman kuşatmasını kaldırmayı, 2 Şubat günü de Estonya'ya girmeyi başardı.960 Sovyetler Birliği’nin, batıya doğru yönelmesi Alman işgali altında yaşayan Baltık ve Balkan devletleri tarafından endişe

955Cumhuriyet, 1 Şubat 1944 956Cumhuriyet, 2 Şubat 1944 957Cumhuriyet, 3 Şubat 1944 958Cumhuriyet, 10 Şubat 1944 959Cumhuriyet, 10 Ocak 1944 960Cumhuriyet, 3 Şubat 1944

ile karşılandı. Letonya seferberlik ilan ederken Estonya, başkenti Tallin'i boşaltma kararı aldı.961

Sovyetler Birliği 6 Şubat’ta Finlandiya'nın başkenti Helsinki'ye hava saldırısı başlatmış şehirde birçok yangın çıkmasına neden olmuştu.962 Sovyet radyosunda bu bombardıman, Finlandiya’nın Almanya ile birleşerek Sovyet Rusya'yı işgale kalkmasının hesabı olarak yorumlandı. Ayrıca radyoya göre Helsinki'ye yapılan bombardıman sadece başlangıç olarak görülüyordu. Diğer taraftan Amerika, bu ülkeyi Sovyetler Birliği ile barış yapması konusunda kesin uyardı. Nadir Nadi “Finlandiyayı Bekleyen Akıbet” başlıklı makalesinde Helsinki'nin bombalanmasını Sovyetler Birliği’nin barış konusunda Fin Hükümetine düşünme fırsatı bırakmamak olarak yorumladı. Ayrıca Nadi’ye göre, Finlandiya’ya dayatılacak barış şartları yarın Avrupa’daki “küçük milletleri nasıl bir akıbetin beklediği konusunda aydınlatıcı” olacaktı.963Almanya ile Sovyetler Birliği arasında sıkışan Finlandiya, Cemal Nadir'in karikatürlerinde defalarca işlendi. “-Kusura bakma dostum... sütten ağzım yandı

da....” sözlerinin yer aldığı karikatüründe Finlandiya’nın Alman işgalinden

kurtulduktan sonra Sovyetler Birliği'nin isteklerini kabul etmesi yönündeki Amerika'n baskılarını eleştirilmişti.964“Finlandiya Düşünüyor” başlıklı karikatürde

ise Finlandiya haritası insana benzetilmiş, sakalını Almanya kulağını da Sovyet Birliği çekiştirirken çizilmiş, Finlandiya üzerindeki Alman ve Sovyet mücadelesi Estonya, Letonya ve Litvanya tarafından korkulu gözlerle izlenirken resmedilmişti.965(Ek.1)

Sovyetler Birliği’nin topraklarını Alman işgalinden kurtardıktan sonra Balkanlara yönelme ihtimali Ömer R. Doğrul endişelendirdi. Ona göre Almanya'nın tutumundaki belirsizlik, Alman yanlısı devletlerde de endişenin artmasına neden oldu.966Cemal Nadir “Balkanlar Alevler İçince” başlıklı karikatüründe bu konuyu şu şekilde işlemişti. Müttefik devletler, Alman yanlısı Balkan devletlerini ellerinde meşalelerle sürekli taciz ederken, Mihver güçlerine karşı koymuş Yunanistan’ın yardımına koşuyordu. Sınırda nöbet tutan Türk askeri bir yandan Balkanlılara can 961Cumhuriyet, 6 Şubat 1944 962Cumhuriyet, 7 Şubat 1944 963Cumhuriyet, 9 Şubat 1944 964Cumhuriyet, 16 Şubat 1944 965Cumhuriyet, 1 Mart 1944 966Cumhuriyet, 10 Ocak 1944

simidi atarken diğer taraftan elinde su hortumu ile alevleri söndürmeye hazır bir durumda çizilmişti.967(Ek.2) Cemal Nadir bu karikatürle Kahire Konferansı’nda Balkanlarda açılacak bir cepheye Türkiye’nin somut katkı verme yönündeki politikalarına destek vermiştir.968

Ömer. R. Doğrul’a göre, Balkanlar yakın gelecekte savaşın gidişatında önemli bir yer tutacaktı. Sovyetler Birliği Balkanlara sarkarak Alman topraklarına ulaşmak isteyeceği için Almanya bu gelişmeyi engellemek için her şeyi yapacaktı. Doğrul, Almanya'nın zayıf düşmesi halinde Balkanlarda olası sonuçları için şu yorumu yapar: “...fakat Almanyanın bu yolla fazla gayret sarfetmesi ve birtakım

üstünlükler karşısında kalması üzerine gerilemek zoruna mukavemet edememesi, her halde Balkanlarda çok derin akisler bırakacaktır. Yani Balkanlar başlarının çaresine bakmak ve kendilerini kurtarmak için çalışacaklar, kendi mukadderatlarını Almanyanın üstün tutacaklarıdır... Balkanları harbin yeni ve en mühim hedefleri arasında saymak sırası çok yaklaşmış görünüyor.”969

Odesa'nın Sovyetler tarafından işgal etmesinden sonra yeni cephe olarak Balkanları işaret etmesi yönündeki haberler Balkanlardaki endişeyi artırdı. Bu hareket Mihver’in savunma gücünü kırmaya yönelik olacaktı. Batı yönünde yapılacak bu saldırı coğrafyanın zorluğundan dolayı Rusların Balkanları bombalama yolu ile de bölgenin savaştan çekilmesine çalışılacaktı.970Ömer R. Doğrul “Balkanlara Doğru” başlıklı makalesinde bu olasılığın Balkanlar üzerindeki tesirini şu sözlerle ifade ediyordu: “Alman-Sovyet harbinin Balkan sınırlarına... yaklaşması

üzerine Mihver ortağı olan küçük memleketlerin telaşa düştükleri... göze çarpıyor. Rumanya, Macaristan ve Bulgaristanda alınan son tedbirler, bu noktayı belirttiği gibi bu memleketlerin bir çaresini bulup harb yükünü sırtlarından atmayı cana minnet saydıkları durmadan söyleniyor.” Ancak Alman işgali altında bulunmaları

nedeniyle bu ülkeler Müttefik devletlerle barış yapıp savaştan çekilemiyorlardı. Önlerinde İtalya gibi bir örnek varken Mihver bloğu çözüntüsü gecikmekteydi. Ona göre şimdilik bu ülkelerin elinden gelen sadece savaşın zararlarından mümkün

967Cumhuriyet, 19 Ocak 1944 968Selim Deringil, a.g.e. s.187 969Cumhuriyet, 12 Şubat 1944 970Cumhuriyet, 4 Mart 1944

oldukça uzak durmak ve sonucu beklemekti.971 Nadir Nadi de Alman ordusu yıkılmadığı sürece bu çözülmenin mümkün olmadığını belirtiyordu.972

Balkanlar'da ortaya çıkan yeni durum Türkiye’de de dikkatle izlenmiştir. Falih R. Atay Ulus'ta yayınlanan “Balkanlar ve Biz” başlıklı makalesinde bu konuda şu düşüncelere yer vermiştir: “Eğer rahat bırakılmış olsalardı, Balkan devletlerinin

İkinci Dünya Harbi içinde hiç bir sergüzeşt aramıyacaklarından şüphe yoktu. Aralarında toprak anlaşmazlıkları olanlar dahi ya umumi dayanışmayı bozmağa cesaret edemiyecekler veya herhangi bir uzlaşma çaresi arıyacaklardı. En büyük mes'ulün İtalya olduğuna şüphe yoktur... Balkanları harbe bulaştırmak, ne yıkılıp harbden çıktığına göre İtalyanın, ne de Rus topraklarını bırakıp çekildiğine göre Almanyanın işine yaradı. Bulgarları Yunan ve Sırp topraklarına yerleştirmekle Almanlar, ne bu millete iyilik etmiş, ne de Balkanlar kana boyanmış olsaydı kaybetmiş oldukları zaferi kazanmış oldular... Şimdi Kızılordu Romanya sınırlarına yaklaştıkça Balkanlar meselesi gazetelerde ilk sahife başlıklarını yeniden tutmağa başladı... Balkanda hiçbir komşusundan bir karış toprak almak niyetinde olmıyan Türkiyenin bu memleketler halkının dileyecekleri rejimi kabul etmek hürriyetlerine karşı bu hürriyetlerini saymaktan başka düşündüğü yoktur.”973Hükümetin resmi yayın organı olan Ulus gazetesinde yer alan bu makalede Balkanların Almanya'dan sonra Sovyet hâkimiyeti altına girmesi veya bu devletler tarafından Sovyet rejiminin kabul edilmesine Türk Hükümetinin karşı olmadığı anlaşılmaktadır.

Bu günlerde Müttefik devletlerin Mihver çözülmesini hızlandırmak için Alman işgalindeki devletlere yönelik barışçı mesajlar verdikleri görülür. İngiliz Dışişleri Bakanı Eden, Alman orduları tarafından işgalinin altıncı yılı nedeniyle radyodan Avusturya'ya yönelik şu sözleri söylemiştir: “-Yakında ıstırabınızın sonu

geleceğini ümid ediyorum; kurtuluş saati artık yaklaşıyor!” Nadir Nadi bu sözlerden

yola çıkarak “Bir Yıl Dönümü” başlıklı makalesinde Avusturya ile ilgili kaygılarını dile getirdi. Öğrencilik yıllarının bir bölümünü geçirdiği bu ülke için “-bu kaçıncı

kurtuluş saati? diye soruyordu. 1938 yılında “Anschluss” süreci devam ederken

Avusturya'yı Almanya’ya katılmış görmek isteyenler gene aynı “kurtuluş Saati”nden bahsediyorlardı. Nadi, iki kurtuluş saati arasındaki benzerliğin kendisinde ürperti

971Cumhuriyet, 11 Mart 1944 972Cumhuriyet, 18 Mart 1944

yarattığını beliriyordu. Savaş öncesinde bu ülkede bulunduğu sırada, işsizliğin vardığı noktayı şu şekilde ifade ediyordu: “Şimdi gene bir (kurtuluş saatin)den

bahsediliyor. Tahran Konferansında müstakil bir Avusturya yeniden kurulması hususunda üç devletin bir karara vardıkları ilan edilmiştir. Almanya yenildiği takdirde, onun parçalanıp parçalanmayacağını bizler bilmediğimiz halde Anschluss'un mülga sayılacağını artık eminiz. Fakat bu nasıl Avusturya olacaktır? Geçmişteki feci tecrübeden ders alınmış mıdır? Almanya'ya bitişik yaşayan ve kendini Alman duyan bir milleti tek başına yaşatmak nasıl kabil olacaktır? Avusturya'nın yarınki tarihinde belki de bütün dünyanın mukadderatı gizlidir.”974

Mart ayının sonunda İngiliz basınında yer alan bazı haberler Nadir Nadi’nin