• Sonuç bulunamadı

Türkiye’nin İran’ın Nükleer Çalışmalarına Yönelik Tutumu

3.2. AHMEDİNEJAD DÖNEMİ TÜRKİYE – İRAN SİYASİ VE GÜVENLİK

3.2.1. İran-Batı Nükleer Gerilimi

3.2.1.1 Türkiye’nin İran’ın Nükleer Çalışmalarına Yönelik Tutumu

İran ile Batı dünyası arasındaki nükleer gerilimde Türkiye ülkelerin isimlerine göre değil, belirlemiş olduğu prensiplere göre yol haritasını çizerek bunu uygulamıştır. Türkiye bu dönemde belirlemiş olduğu üç temel prensibi taviz

vermeden savunmuştur. Bunlardan ilki nükleer silahların yayılmasıyla ilgili olmuştur: Soğuk Savaş sonrası bölgede büyüyen bir güç olmak isteyen Türkiye, bölgedeki barış ve istikrarın bozulmasının karşısında olmuştur. Bu nedenle bölgede ve çevresinde nükleer silahlara ve nükleer silahların yayılmasına karşı çıkmıştır. Türkiye, komşusu İran’ın nükleer silah sahibi olması fikrine itiraz etmiştir. Çünkü tarihsel sürece baktığımız zaman Türk-İran ilişkileri Ortadoğu bölgesinde hâkimiyet kurma mücadelesi şeklinde gerçekleşmiştir. Böyle bir durumun yaratacağı psikolojik üstünlük bile Türkiye’nin Ortadoğu siyasetinde manevra alanlarını daraltmaya yetecek nitelikte olmuştur.198

Nükleer güç ve nükleer teknoloji konusun da Türkiye’nin belirlediği ikinci prensip ise ikircikli yaklaşımların olmasıydı. Türkiye varsayımlara dayanarak İran’ın nükleer silah sahibi olduğunu belirten ve bu yüzden yaptırımlara katılmasını isteyen büyük güçlerin İsrail’in sahip olduğu nükleer silahlara ses çıkartmamasına da mesafeli davranıyordu. Türkiye bu görüşünü belirtirken İsrail’e uranyum zenginleştirme konusunda yeni tesisler kurma hakkı tanınırken, İran böyle bir çalışma yaptığında karşı çıkan büyük güçlerin ve uluslararası kamuoyunun dünya barışına ve istikrarına katkı sağlayamayacağı düşüncesini taşımıştır. Nitekim İsrail NSYÖA sözleşmesine taraf değilken, İran sözleşmeye taraf ülkelerden biridir.199

Eski ABD Başkanı Carter’ın danışmanı Zbigniew Brezizinsky 2008 yılında Washington’daki İsrailli ve ABD’li önde gelen yöneticilerinin bulunduğu bir toplantıda şu sözleri sarf etmiştir: “Bakın, eğer nükleer silaha sahip bir İran görmek istemiyorsanız, İsrail’in elindeki nükleer silahları da tartışmak zorundasınız. İsrail nükleer silahlarından vazgeçmeden, İran konusunda bölge genelinde etkili bir muhalefet yapmak mümkün değildir.” Ünlü güvenlik uzmanı ve eski savunma

198Gürkan Zengin, Hoca: Türk Dış Politikasında Davutoğlu Etkisi, İnkilap, 1.Baskı, İstanbul 2010, s.

259-260.

danışmalarından Breizinsky’nin yaptığı bu açıklama Türkiye’nin prensipleriyle örtüşmekteydi.200

Türkiye’nin belirlediği bir diğer prensip ise ‘sivil amaçlı barışçıl nükleer enerjinin’ kullanımıyla alakalı olmuştur. Türkiye barışçıl nükleer enerjinin bütün ülkelerin hakkı olduğunu, nükleer teknoloji erişiminin sadece tekelci büyük güçlerin hakkı olamayacağını savunmuştur. Bakıldığı zaman nükleer enerji ile nükleer silah sahibi olmanın aynı olmadığı aşikârdır. Sonuçta Arjantin, Brezilya Japonya gibi ülkeler de %20 oranın da uranyum zenginleştirme işlemi gerçekleştirmiş ancak Batı tarafından “nükleer silah üretiyorlar” damgası yememiştirler.201

Türkiye bu prensipleri İran nükleer krizi boyunca tavizsiz olarak uygulamaya koymuştur. Hakkaniyet ilkeleriyle eş değer olan bu prensipler, uluslararası arena da söz sahibi olan devletleri rahatsız etmiştir. Türkiye’nin İran-Batı nükleer gerilimine bu denli yaklaşımı eksen mi değiştiriyor sorularını da beraberinde getirmiştir. Batı, İran ile oluşan nükleer geriliminde bölgenin bir diğer büyük devleti olan Türkiye’yi yanında görmek istiyor ve Türkiye’nin kendileriyle birlikte İran’a karşı pozisyon almasını istiyordu. Türkiye beklendiği gibi bu politikayı izlemedi ancak İran ve Batı arasındaki gerilimi sonlandırmak için bütün imkânları denedi. Türkiye, İki tarafa da güven verici bir duruş sergileyerek, nükleer gerilimde kolaylaştırıcı rol oynamaya çalıştı.202

Türkiye İran’ın nükleer çalışmalarına yönelik olarak amaç ve kapsam dışında bu çalışmalara karşı alınabilecek yaptırım ve askeri müdahale seçeneklerine de karşı çıkmıştır. Türkiye nükleer gerilimin çözümünde bu ülkeye uygulanacak siyasi ve ekonomik yaptırımların ya da olası bir askeri müdahalenin bu ülkeyi nükleer çalışmalardan vazgeçirecek düzeye getireceğine inanmıştır. Aksine alınacak yaptırım kararlarının İran halkına karşı alınacağını ve Ahmedinejad yönetiminin nükleer enerji

200 “Zbigniew Brzezinski: Israel's Push for Iran Strike May Hurt U.S. Ties”, HAARETZ, 12 Aralık

2008

201 Faruk Sönmezoğlu, a. g. e., s. 593-595.

202 Arzu Celalifer Ekinci, “Son Ziyaretler Kapsamında İran-Türkiye İlişkileri”, USAK, Kasım 2009, s.

politikasını tasvip etmeyen grupları bile onun saflarına itebileceği düşüncesinde olmuştur. Aynı zamanda alınacak bu yaptırım kararlarının İran ve Ahmedinejad hükümetini daha da hırslandırabileceği kanaatini taşımıştır. Bu perspektiften bakıldığında Türkiye sorunun diyalog yoluyla halledilmesi gerektiğini, bölgede normalleşmenin sağlanması için yeni yaptırım kararlarının alınmaması gerektiğini belirtmiştir.203

Türkiye İran-Batı nükleer geriliminde ilerleyen yıllarda tavrını daha da netleştirmeye başlamıştır. İran’da Irak benzeri bir senaryonun yaşanmasının Türkiye ve bölgenin barış ve istikrarı için olumsuz neticeler doğuracağını düşünen Ankara yönetimi giderek daha fazla sorumluluk alma girişimlerine başlamıştır ve sorunun çözümünde arabuluculuk faaliyetleri için çabalarını arttırmıştır.204

Türkiye’nin İran-Batı nükleer gerilimi üzerinde bu kadar durmasının arka planında komşusu olan İran’la Ortadoğu siyaseti, enerji açığı, jeostratejik konum ve ticari ilişkilerin önem arz ediyor olmasıdır. Türkiye’nin İran nükleer çalışmalarına yönelik tutumunu bu perspektifler ve nedenler ışığında değerlendirebilirsek sağlıklı bir çözümleme yapabiliriz. Türkiye’nin müttefikleri ABD ve AB ülkeleri olsa da Ortadoğu siyasetinde, bölge içi dinamiklerde İran’ın rolü Türkiye için önemli bir yer teşkil etmektedir. Türkiye her iki tarafı da bir araya getirerek sorunun çözümünü sağlamaya çalışmıştır. Nükleer kriz boyunca bölgedeki dengeleri etkileyici, ticareti sekteye uğratıcı ve enerji akışını engelleyici her türlü ekonomik ve siyasi yaptırıma karşısında durmuştur. Batı ülkelerinin, gerilim her gündeme geldiğinde yaptırım ve ya askeri müdahale karar alma niyetine karşılık Türkiye’nin endişe duyması da bu nedenlerden ötürü olmuştur.

203 Hasan Ürküt-Gökhan Sarı, “İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi”, Güvenlik

Stratejileri, Yıl 10, Sayı 20, s. 205.

204 Kemal İnat-İsmail Numan Telci, ”Türkiye’nin İran, İsrail/Filistin ve Suriye Politikası 2009”, Türk

Dış Politikası Yıllığı 2009,Editörler: Burhanettin Duran-Kemal İnat-Muhittin Ataman, İstanbul 2009,

3.2.1.2 Türkiye’nin Arabuluculuk Girişimleri ve Denge Kurma