• Sonuç bulunamadı

İran İslam Devrimi’nin Türkiye – İran İlişkilerine Yansıması

2.3. İMAM HUMEYNİ DÖNEMİ TÜRKİYE – İRAN İLİŞKİLERİ

2.3.2. İran İslam Devrimi’nin Türkiye – İran İlişkilerine Yansıması

Türkiye, İran’da 1978 yılında başlayan ve Şah’ın devrilmesine giden süreçte meydana gelen olaylarda tarafsız kalmış, 1979 yılında devrim gerçekleştikten sonra ise bu durumun İran’ın kendi ‘iç meselesi’ olduğunu belirtmiştir. 12 Şubat 1979 tarihinde Başbakan Bülent Ecevit konu ile alakalı yaptığı ilk resmi açıklamada: “Türkiye geleneksel olarak ülkelerin içişlerine karışmama ilkesine bağlı kaldığını ve başka ülkelerden de aynı tavrın beklendiğini belirterek yeni rejimi tanımaktayız” demiştir.100 Başbakan Ecevit’in bu açıklamalarından sonra Türkiye Cumhuriyeti,

İran’da kurulan Bezirgân Hükümeti’ne bir tebrik mesajı göndermiştir. Akabinde İran İslam Cumhuriyeti daha resmileşmeden, Türkiye Cumhuriyeti İran’da yeni hükümetin kurulduğu 11 Şubat 1979’dan iki gün sonra 13 Şubat 1979’da İran’daki yeni rejimi tanımıştır. Türkiye’nin İran İslam Devrimi’ne bu denli olumlu yaklaşmasındaki gaye, Şah Muhammed Rıza döneminde ülke içinde yaşanan insan

98 Aygül Muran- Ahmet Gürkan Atay, a. g. m., s.160. 99 AbdullaH, Yeğin, İran Siyasetini, s. 52-53.

hakları ihlalleri ve ilişkilerin giderek kötüleşmesi olmuştur.101 Bir başka nedenin de

Ecevit Hükümeti’nin, Şah döneminde bozulan ilişkilerin yeni rejimle düzelebilir olması umudu olduğu söylenebilir. Başbakan Ecevit, Türkiye-İran ilişkilerinin ideolojik saiklerden kurtularak, karşılıklı beklenti ve ihtiyaç odaklı seyretmesi gerektiğine inanmıştır.

Türkiye, İran’daki rejime olumlu yaklaştığını göstermek adına, resmi davetli olarak Haziran 1979’da Dışişleri Bakanı Ahmet Gündüz Ökçün’ü İran’a göndermiştir. Dışişleri Bakanı Ökçün, burada görüştüğü İranlı yetkililerle biri ticari ve biri de kültürel olmak üzere iki anlaşma imzalamıştır. Ticari anlaşma olarak Türkiye, İran ile petrol ticareti konusunda uzlaşmıştır. Ziyaretin dikkat çeken önemli bir noktası da İran Devrim lideri İmam Humeyni’nin Kum şehrinde Dışişleri Bakanı Ökçün’ü kabul etmesi olmuştur. Görüşmede Humeyni, İran İslam Devrimi’ne giden süreci uzun uzadıya anlatmış, İslam’ın her şeyin temeli olduğunu belirtmiştir. Ökçün ise Türkiye’nin Atatürk ilkeleri üzerine kurulu laik bir sisteme sahip olduğunu belirtmiştir. Ziyaret olumlu şekilde seyrederken, Dışişleri Bakanı Ökçün’ün devrimden sonra oluşan muhalif blokun önde gelen isimlerinden olan ve taraftarlarının çoğunluğu Azeri olan, Azerbaycan Türklerinin lideri Ayetullah Şeriatmedari ile görüşmesi İran yönetiminin tepkisini çekmiştir. Gerçekleştirilen bu ziyaretten sonra İran yönetimi için Türkiye’nin İran’daki Azeri milliyetçiliğini tetikleyeceği kuşkularının ilk tohumları atılmış oldu.102

Devrimden sonra yeni hükümetin kurulması ile Bezirgân Hükümeti 11 Şubat 1979’da CENTO’dan ayrılmış, devamında 12 Mart da Pakistan, 14 Mart’ta da Türkiye teşkilattan ayrılmıştır. İran’ın CENTO’dan ayrılması ve teşkilatın lağvedilmesi Türkiye için bir sorun oluşturmamıştır. Çünkü Türkiye CENTO’nun işlevini zaten yitirdiğini düşündüğü için ekonomik iş birliğini öngören RCD

101 Betül Özyılmaz, a. g. m., s. 289.

anlaşmasının devamı etmesini önemsemiştir. Nitekim yeni İran rejimi, RCD anlaşmasının aynen devam ettiğini açıklamıştır.103

İran İslam Devrimi gerçekleştikten sonra Türkiye’nin üç konuda çekincesi olmuştur. Birincisi İran’ın SSCB etkisine girerek Doğu Bloku ülkeleri arasında yer alması, ikincisi İran’ın toprak bütünlüğünün bozulması konusu, üçüncü olarak da İslam Devrimi sonrası Türkiye’de artabilecek İslamcılık akımları olmuştur. Birincil olarak İran’ın SSCB etkisine girmesi Türkiye’de var olan sağ-sol çatışmasını tetikleyebileceği endişesi olmuştur. İkincil olarak Türkiye, İran’ın toprak bütünlüğün bozulması halinde bölgede Kürt milliyetçiliğinin artabileceği ve bunun kendi ülkesi içerisindeki Kürtleri de etkileyebileceğini düşünmüştür. Nitekim 1941 yılında İran; İngiltere ve Sovyet Rusya tarafından işgal edildikten sonra meydana gelen otorite boşluğundan dolayı iki farklı cumhuriyet ortaya çıkmıştır. Birincisi İran Kürtleri tarafından kurulan Mahabad Cumhuriyeti, ikincisi ise İran Azerileri tarafından kurulan Azerbaycan Demokrat Cumhuriyeti olmuştur. Üçüncü olarak, İran İslam Devrimi’nden sonra İran yönetimine muhalif toplam da 1,5 milyon İranlı Türkiye’ye sığınmıştır. Bunların içerisinde yer alan HMÖ üyeleri İran ile Türkiye arasında sorunlar yaratmaya başlamıştır. Ayrıca İslami hareketin Türkiye’ye de sirayet edebileceği ve ülkenin laik rejimini tehdit edebileceği endişesi ülke yönetiminde hâkim olmuştur.104

İran İslam Devrimi’nin gerçekleşmesi Türkiye-ABD ve Türkiye-İran ilişkilerini de yakından ilgilendirmiştir. Şah döneminde, ABD’nin doğal müttefiki ve SSCB’ye karşı çevreleme politikasının başat ülkesi olan İran, devrimden sonra tam tersi bir politikaya bürünmüştür. Humeyni ile birlikte ‘ne doğu ne batı’ dış politika ilkesi ile ABD’yi ‘büyük şeytan’ olarak nitelendiren İran, ABD ile olan müttefikliğini sona erdirmiştir. Türkiye ise 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı ve Afyon Krizinden sonra ABD’nin silah ambargosu ile karşılamıştır. 1978 yılında İran’da Sokak

103 Baskın Oran, Türk Dış Politikası Cilt I, s. 805-806.

104 Nail Erhan, “İran Devriminin Türkiye’de Yansımaları”, Türkiye Ortadoğu Çalışmaları Dergisi,

hareketlenmelerinin başlaması ve iki ülke arasındaki ilişkilerin yumuşamasından dolayı ABD, Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosunu kaldırmıştır.105

1979 yılında İran’daki yeni rejimle başlayan iyi ilişkiler üzerinden bir yıl geçmeden bozulmaya başlamıştır. Aynı yıl içerisinde Türkiye’de AP iktidar olmuş, Süleyman Demirel’de başbakan olmuştur. İran’da ise 444 gün boyunca Rehineler Krizi yaşanmıştır. Şah’ın 16 Ocak 1979’da İran’ı terk edip birkaç ülke dolaştıktan sonra tedavi için ABD’ye gittiği haberleri İran’ı karıştırmıştır. Öfkeli İranlı üniversite öğrencileri ABD Tahran Büyükelçiliğini basarak elçilik çalışanlarını 444 gün boyunca rehin almıştır. Büyükelçilik işgali Türkiye’de sert tepkilere neden olmuş, Başbakan Demirel olayı “tarihte eşine az rastlanan insanlık dışı bir olay” olarak nitelendirmiştir. Humeyni ise Demirel’in açıklamalarına karşılık olarak Ankara Hükümeti’ni tıpkı İran Şah’ı gibi süngü yardımıyla iktidarda kalabildiğini belirtmiştir. Bu süreçten sonra da iki ülke arasında söz düelloları başlamıştır.106

Türkiye bu gelişmelere rağmen İran konusunda ABD ile aynı çizgide yer almamaya gayret göstermiştir. Olası bir İran müdahalesinde Türk topraklarındaki ABD üslerinin İran’a karşı kullanılamayacağını ABD’ye bildirmiştir.

1978’ten beri Türkiye’de başlayan sokak gösterileri anarşizmin yayılmasına ve sağ-sol çatışmalarının yaşanmasına neden olmuştur. Ülkede yaşanan güvensizlik ortamı nedeniyle 12 Eylül 1980 günü Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Türkiye’de yönetime el koymuştur. Askeri darbenin Atatürkçü söylemler içermesinden dolayı Humeyni rejimi Türkiye’ye karşı mesafeli durmuştur. Ancak Türkiye İran’la yakın ilişkiler kurma isteğini iletince Humeyni rejiminin çekinceleri giderilmiştir. Türkiye’deki askeri darbeden 10 gün sonra 22 Eylül 1980 yılında Şatülarap suyolu sorunu nedeniyle Irak’ın İran’a saldırması sonucu 8 yıl sürecek İran-Irak Savaşı başlamıştır. Savaşın başladığı tarihten itibaren Türkiye-İran ilişkileri bu çerçevede şekillenmeye başlamıştır.

105 Tayyar Arı, “2000’li Yıllarda Basra Körfezinde Güç Dengesi, Alfa Yayınları, 4.Baskı, İstanbul,

1999, s. 148-149.