• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de ve Dünyada Öğretmen Yetiştirme ve Uygulamaları

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.5. Türkiye’de ve Dünyada Öğretmen Yetiştirme ve Uygulamaları

Öğretmen yetiştirme sorunu, tüm ülkelerin en önemli sorunu olmakla beraber diğer insan kaynakları yeterlilikleri ile ilişkili sosyal, kültürel ve psikolojik sorunların da temelinde bu temel problem yatmaktadır. Alanda, öğretmenlik formasyon yeterliliklerinde ve genel kültür bilgi alanlarında oldukça donanımlı olarak yetiştirilecek öğretmenler sorunun çözümünü oluşturacaklardır ( Engin, 2007: 397 ). Eğitim sistemini işletecek, bireyleri eğitecek kişi, öğretmendir. Öğretmenden beklenen görev, toplumsal beklentiler doğrultusunda ve Türk Millî Eğitiminin amaçları çerçevesinde yeterlikli bireyler yetiştirmesidir.

Bilginin kazanılması ve kullanılması yollarını öğreten öğretmene gereksinim vardır. Çünkü bilgi teknolojileri hızla değişmekte ve mutlak doğru olandan ziyade mutlak doğruya daha yakın olduğu genel olarak kabul edilen o anki gerçeklikler söz konusu olmaktadır. Çağımızda hemen hemen her sahada esas katma değer getiren meta, yeni bilgi teknolojileridir. Yeni bilgilere kaynakları itibariyle anında ulaşmak ve hedef kitlesiyle paylaşarak yeni bilimsel üretim çabaları göstermek öğretmenlerin en temel uğraşı alanlarından olmalıdır. Öğretmen yetiştirme uygulamaları bu sürecin başlangıcından en nihai noktaya varıncaya kadar geçen süreçlerin hepsi büyük bir titizlikle ve uygulamalarıyla hiçbir detay atlanmadan incelenerek analizler yapılmalı ve ortaya çıkacak durumlara karşı yeni vaziyetler alınmalıdır.

2.5.1. Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Uygulamaları

Öğretmenlik bir özel ihtisas mesleğidir. Öğretmenler, devletin eğitim - öğretim ve bu tür etkinliklerle ilgili yönetim görevlerini üzerine alan, görevlerini mensubu

bulunduğu eğitim sisteminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak yerine getirmekle yükümlü olan kişilerdir ( Engin, 2007: 398 ).

Türk toplumunda öğretmen çok ulvi bir yere sahiptir. Öğretmenlik halk arasında Tanrı mesleği olarak vasıflandırılmıştır. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk de öğretmenler için; "Öğretmenler! Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, yeni nesli sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil sizlerin eseri olacaktır. Eserin kıymeti sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır" diyerek öğretmenin yerini işaret ediyordu.

Türkiye'de ki öğretmen yetiştirme uygulamalarını daha net olarak kavrayabilmek için kısaca bu işin tarihi geçmişine bakmamız gerekmektedir.

2.5.1.1. Osmanlı Devleti Öncesi Öğretmen Yetiştiren Eğitim Kurumları

Selçuklular zamanında, dönemin ihtiyaçları doğrultusunda daha çok dinî eğitim hedefleniyordu. Bu hedef için öğretmenler ülke genelinde yaygın olan medreselerden yetiştiriliyordu (Ergün, 1987: 10).

2.5.1.2. Osmanlı Devleti Döneminde Öğretmen Yetiştiren Eğitim Kurumları

Tanzimat Fermanın ilanına kadar, Osmanlı sivil eğitim sistemini meydana getiren başlıca eğitim kurumları sıbyan mektepleri ile medreselerdi. Bu okullarda görev yapan öğretmenlere muallim adı veriliyordu ve bunlar medreselerde eğitim görüyorlardı (Baltacı, 1976: 19). Ancak sıbyan mekteplerinde görev yapacak öğretmenlerin yetişmesine dair II. Mehmet (1444-46; 1451-81) dönemi hariç ayrı bir program mevcut değildi.

Osmanlı Devleti’nde, bugünkü anlamda öğretmen yetiştiren kurumların doğuşuna zemin hazırlayan sivil modern eğitim sisteminin temelleri, Sultan II. Mahmut (1808-39) tarafından atılmıştır ( Öztürk, 2007: 2 ).

Sultan II. Mahmut 1838’de Meclis-i Umûr-ı Nâfıa’yı kurarak, medrese ve ulemanın nüfuzundan uzak bir eğitimi gerçekleştirme yolunda ilk adımı atmıştır ( Kodaman, 1988: 3 ).

Osmanlı’da geleneksel eğitim kurumları dışında eğitim ve öğretim yapan okulların açılması, bu okullarda eğitim - öğretim yapabilecek öğretmenleri yetiştirecek yeni bir okul açılmasını zorunlu hâle getirdi. Türk tarihinde ilk defa bir öğretmen okulu, Dârülmuallimîn adıyla, 16 Mart 1848’de İstanbul’da açıldı ( Akyüz, 1978: 198 ). A. Adnan Adıvar’ın Mısır’daki öğretmen okulları örnek alınarak kurulmuş olabileceğini öne sürdüğü Dârülmuallimîn-i Rüşdî’nin ( Adıvar, 1948: 2) açılışı, Türkiye’de öğretmen yetiştirme tarihinde bir dönüm noktasıdır.

Medrese ve ulemânın nüfuzundan uzak bir öğretmen kadrosu yetiştirmek amacıyla kurulan Dârülmuallimîn-i Rüşdî’nin, ilk yıllardaki öğretim kadrosu, genellikle yine medrese kökenli kimselerden oluşmuştu. Bunlar arasında camii vaizleri de bulunuyordu. Ancak daha bu yıllardan itibaren özellikle fen dersleri için, subay öğretmenler de görevlendirilmeye başlanmıştı ( Öztürk, 2007: 6). Bu öğretmenler, okulda eğitim ve öğretimin gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur. Okulun Yahya Efendi’den sonraki müdürü Ahmet Cevdet Efendi’nin, Dârülmuallimîn-i Rüşdî’nin çalışmalarını düzenlemek için 1 Mayıs 1851 tarihinde yayımladığı nizamnameye göre;

• Nitelikli öğretmen yetiştirilebilmesi için okula az sayıda öğrenci alınacak ve öğrenci sayısı 30’dan 20’ye düşürülecektir.

• Öğrenciler sınavla alınacaktır. Okula girebilmek için adayların Arapça’yı anlayıp Türkçe’ye çevirebilecek bilgiye sahip olmaları, kötü hal ve hareketlerinin bulunmaması gerekmektedir.

• Okulu süresi 3 yıl olacaktır.

• Okulun programı: Ders verme ve öğretim yöntemi, Farsça, Aritmetik, Geometri, Alan Ölçümü, Coğrafya dersleri okutulacaktır.

• Öğrencilerin kendilerini yalnızca derslerine verebilmeleri için onlara dolgun maaş ödenecektir.

• Öğretim ve sınavlar ciddi yapılacak, kimseye iltimas ile davranılmayacak, başarısızlar okuldan atılacaktır.

• Çalışkan öğrenciler okulu 3 yıldan önce bitirebilecektir.

• Mezunların göreve atanmalarında mezuniyet başarı dereceleri ve sıraları göz önünde tutulacaktır.

• Boşalan bir öğretmenliği kabul etmeyen mezunun elinden diploması alınacak ve kendisine bir daha öğretmenlik veya eğitimde bir görev verilmeyecektir ( Akyüz, 2001: 162 ).

Dârülmuallimîn-i Rüşdî den sonra Osmanlı Devleti’nde açılan diğer öğretmen yetiştiren kurumlar;

• Osmanlı Devleti’nde öğretmen yetiştirmek amacıyla kurulan bir diğer eğitim kurumu da 15 Kasım 1868’de İstanbul’da kurulan Dârülmuallimîn-i Sıbyan (Öztürk, 2007: 8),

• Kız rüştiyelerinde görev yapacak öğretmenleri yetiştirmek amacıyla kurulan Dârülmuallimat (Akyüz, 2001: 166 ),

• Rüştiye, idâdiye ve sultâniye okullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla açılan 1874 kurulan Dârülmuallimîn-i Kebir (Öztürk, 2007: 20),

• 1891 Maarif-i Umûmiye Nizamnâmesi ile kurulan Dârülmuallimîn-i Âliye; her birinin öğretim süresi iki yıl olan İbtidâiye, Rüşdiye ve Âliye şubelerinden meydana geliyordu (Akyüz, 2001: 226 ). Âli kısmı bugünkü lise düzeyindeki okullar olan idâdiler de öğretmen yetiştiren yüksek okuldu ( Eşme, 2003: 18 ),

• Üç kıtaya hâkim Osmanlı Devletinin 12.000 sıbyan mektebinin öğretmen ihtiyacını karşılamak amacıyla 1874-75 açılmaya başlanan Taşra Dârülmuallimin ve Dârülmuallimatlardır ( Öztürk, 2007: 30 ).

Tanzimat Döneminden Cumhuriyetin ilanına kadar geçen sürede öğretmen yetiştirme faaliyetleri hiçbir zaman öğretmen ihtiyacını karşılamaya yetmemiştir. Bundan dolayı özellikle sıbyan okullarının nicelik ve nitelik olarak öğretmen ihtiyacını gidermek amacıyla hizmet içi eğitim veren kurslar açılmıştır. 1880’lerden itibaren açılmaya başlanan kurslarla modern eğitim ve öğretim metotlarına göre eğitim yapan öğretmenlerin sayısı artırılmaya çalışılmıştır ( Öztürk, 2007: 35 ). Bu kurslar bazen doğrudan doğruya öğretmen yetiştirme bazen de hizmet içi eğitim amacıyla düzenlenmiştir ( Akyüz, 1978: 55).

Sultan II. Abdülhamid Devri’nde (1876-1909) çıkarılan talimatname ile düzenlenecek olan kurslar için esaslar belirlenmişti. Buna göre Maarif İdarelerinin kararlarıyla vilayetler idare meclislerince belirlenecek dönemlerde açılacak kurslara,

çevre kasaba ve köylerde görevli darülmuallim mezunu olmayan öğretmenler sırayla katılacak, başarılı olanlara itimatname verilecekti ( Öztürk, 2007: 36 ).

İbtidâîlerdeki öğretmen açığını kapatmak ve ilköğretimi ülke sathında yaygınlaştırmak için, yeterli sayıda öğretmen temin edebilmek için ehliyetname imtihanları uzun yıllardan beri düzenlenmekteydi. ( Öztürk, 2007: 36 ). 1913 yılında çıkarılan Tedrisât-ı İbtidâiye Kânun-ı Muvakkatı ile düzenlenen bu sınavlar esaslara bağlanmıştır. Kanunda; öğretmen ihtiyacı olan yerlerde, tatil aylarında ehliyetname imtihanları açılması ve bu imtihanlarda başarılı olanlara birer muvakkat ehliyetname verilmesini ön görülüyordu. Bu ehliyetnamelerin süresi üç yıl olacak; bu sürede, dârülmuallimat-ı ibtidâiye derslerinden imtihana girerek şahadetname almayan öğretmenlerin ehliyetnameleri geri alınacaktı. 1913 yılından itibaren ülkenin birçok yerinde öğretmen ihtiyacını karşılamak amacıyla sıklıkla başvurulan ehliyetname imtihanları 1926 yılına kadar Cumhuriyet döneminde de uygulanmıştır.

Tanzimat’tan sonra bütün öğretim kademelerinde dârülmuallimin ve dârülmuallimat mezunlarından başka medreseliler, mekteb-i mülkiye başta olmak üzere yüksek okul mezunları, idâdî mezunları, subaylar, memurlar, din görevlileri ve gayri Müslimler öğretmen olarak istihdam edilmiştir ( Öztürk, 2007: 37 ).

2.5.1.3. TBMM Hükümeti ( 1920-23 ) Öğretmen Yetiştirme

I. Dünya savaşından sonra Osmanlı Devleti topraklarının işgal edilmesi üzerine