• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Siyasi Kurumlar ve Gücün Dağılımı

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI VE İKİ AŞAMALI OYUNLAR

3.2. Taviz Alanının Boyutunu Etkileyen Faktörler

3.2.4. Türkiye’de Siyasi Kurumlar ve Gücün Dağılımı

23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıyla Türkiye’de ikili bir siyasi yapı meydana gelmiş ve bu durum uluslararası müzakerelerde temsil sorunu ortaya çıkarmıştır. Lozan müzakereleri öncesine kadar da devam eden bu sorun 1 Kasım 1922’de Saltanatın kaldırılmasıyla sona ermiştir. Saltanatın kaldırılmasının ardından kısa bir süre sonra son padişah Vahdettin can güvenliği kalmadığı gerekçesiyle yurdu terk etmiştir. Müzakereler başladığında Türk tarafının tek temsilcisi resmen ve fiilen TBMM’dir. Ancak Saltanatın kaldırılması, Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesiyle su yüzüne çıkan siyasi tartışmaları dindirmemiş aksine arttırmıştır. Mütareke Dönemi’nin başlarında yaşanan iktidar mücadelesi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğiyle sonuçlanmış ve Kurtuluş Savaşı bu önderin çizdiği istikamet doğrultusunda kazanılmıştır. Savaş boyunca mümkün mertebe arka plana itilen iç tartışmalar, savaştan sonra Saltanatın da kaldırılmasının ardından siyasi istikrarı etkileyecek boyuta erişmiştir. Bu iç tartışmalar özellikle Mustafa Kemal Paşa’nın

bütün yetkileri tek elde toplamasına karşı çıkanların muhalefetiyle şekillenmiştir. Kendilerini “II. Grup”40

olarak adlandıran muhalifler, Mustafa Kemal Paşa’nın savaş boyunca sürdürdüğü askeri ve siyasi liderliğin sona ermesi gerektiğini öne sürmüşler ve siyasi işlerde bakanlar kurulunun karar vermesi gerektiğini savunmuşlardır.

TBMM içinde yaşanan bu tartışmalar Lozan Konferansı’na gönderilecek heyet konusunda da kendini göstermiştir. Meclis içinde yaşanan yoğun tartışmalara ve sert muhalefete rağmen, Mustafa Kemal Paşa’nın önerdiği İsmet Paşa başkanlığındaki heyet, Lozan’a gönderilmek üzere Meclisten onay almıştır. Bu onayın ardından, Meclisteki I. Grup ile II. Grup arasındaki çekişmeye, Temsilci Heyeti ile Hükümet arasındaki gerginlik de eklenmiştir. Böylece İsmet Paşa; Curzon’un “birleşik müttefik cephe”sinin karşısına bölünmüş bir iç cepheyle çıkmak durumunda kalmıştır. Bu durum müzakereler ilerledikçe kendini daha fazla göstermiş ve özellikle Konferansın ara dönemiyle birlikte muhalif cephe, eleştrilerini daha da sertleştirmiştir41

. Dolayısıyla Lozan müzakereleri süresince TBMM içinde heterojen yapıdaki muhalif gruplar42

, ilk aşama anlaşmasının önünde ciddi bir kısıtlama unsuru olarak ön plana çıkmışlardır. Bu grupların içerisindeki II. Grup da kısıtlayıcı unsurların başını çekmiştir. Zira II. Grup, Mecliste olduğu sürece nihai anlaşma yapılamamıştır. Lozan Barış Antlaşması’nı imzalanması ancak Birinci Meclis’in ve onunla birlikte II. Grup’un dağıtılmasıyla mümkün olabilmiştir.

40

Mustafa Kemal Paşa’nın şahsında gün geçtikçe artan yetkilere sahip olması ve bu yetki gücüyle Meclis üstünlüğüne aykırı uygulamalara girişilmesi, muhalif mebusları harekete geçirmiş ve I. Gruptan yaklaşık 14 ay sonra, Temmuz 1922’de, Hüseyin Avni (Ulaş) Bey liderliğinde II. Grup (İkinci Mudafaa-i Hukuk Grubu) kurulmuştur. II. Grup’un 7 kurucusundan 3’ü I. Grup’tan istifa ederek bu gruba katılmıştır. Diğer 4 kurucu üyenin daha öncesinde I. Grup ile herhangi bir ilişkisi olmamıştır. Uzun süre bireysel çıkışlarla çoğunluğu etkilemeye çalışan muhalifler, II. Grup’un kurulmasıyla kendi görüşlerini daha etkili ve örgütlü bir şekilde savunmuşlardır. Geniş bilgi için bkz. (Demirel, 2015), (Tunaya,1952), (Sezgin, 1984), (Güneş, 1985).

41

Bu eleştiriler doğrudan Mustafa Kemal Paşa’yı hedef almasa da dolaylı olarak onun kararlarına ve giderek tek güç haline gelmesine karşı yapılıyordu. Bu durum o günlerde seçim kanunu ile ilgili tartışmalarda da kendini göstermiştir. Buna göre II. Grup, vekilliğe adaylık şartlarında Misak-ı Milli sınırlarında 5 yıl süreyle ikamet etme şartını getirmek istemiştir. O dönemde, bu şartın yasalaşması halinde Mustafa Kemal Paşa Meclis dışında kalıyordu. Ancak ilgili kanun tasarısının söz konusu maddesi yeterli çoğunluğun oyunu alamadığından yasalaşmamıştır. (Şimşir, 2002: 255, 263)

42Bu dönemde Meclis’te I. Grup ve II. Grup dışında hareket eden mebuslar da bulunmaktaydı. Sayıları

ve güçleri hafife alınmayacak bu grubun sayısı, çeşitli tasniflerde değişiklik göstermekle birlikte, Meclis’te belli bir güce sahip olduğu vakidir. Genel kurul toplantılarından önce bir araya gelerek izleyecekleri tutumu belirleyen, ortak hareket eden ve “Bağımsızlar” (Müstakiller) olarak isimlendirilen bu grup, Meclis’te alınan kararlarda ve yapılan tartışmalarda etkili olmuştur (Demirel, 2015:131). Bu nedenle çalışmada Birinci Meclis’in yapısı heterojen bir yapı olarak tarif edilmiş ve Meclis’te tek gruplu homojen bir yapının ötesinde, çoğul bir yerel yapının varlığına işaret edilmiştir.

Bu dönemde; içerideki sert muhalefet ve heterojen güç dağılımı (Demirel, 2015: 505-507), bir yandan barış anlaşması üzerinde teşvik edici bir etki uyandırmış; diğer taraftan heyetin taviz alanını genişletmesini kısıtlayarak ikinci aşamada ilk aşama anlaşmasının onaylanmamasını sağlamıştır. Böylelikle iki aşama arasındaki aktarım bağı kurulamadığından asgari müşterekte buluşması gerçekleşmemiş ve nihai statü anlaşması imzalanamamıştır. Zira Mustafa Kemal Paşa doyurucu bir barış antlaşmasının sadece ekonomik sorunları çözmekle kalmayacağına aynı zamanda muhalefetin gücünü zayıflatacağına da inanmış ve bu nedenle heyete barışın sağlanması için elinden gelen bütün desteği vermiştir. Putnam’a (1988: 460) göre; içerdeki karar vericileri güçlendiren kurumsal düzenlemelerin, karar vericilerin uluslararası pazarlıktaki pozisyonunu zayıflatması veya bunun tam tersinin olabilmesi iki aşamalı oyun için paradoksal bir olgudur. Burada Mustafa Kemal Paşa’ya göre; heyetin uluslararası pazarlıktaki pozisyonun güçlenmesi, içeride gittikçe kurumsallaşan muhalefeti zayıflatacaktır. Sonuçta Mustafa Kemal’in öngörüsü bir bakıma doğru çıkmış ve II. Grup yeni Meclis’te, Birinci Meclis’teki kısıtlayıcı rolünü yerine getirememiş ve nihai antlaşma ancak böyle mümkün olabilmiştir.