• Sonuç bulunamadı

Ara Dönem ( 4 Şubat 1923 23 Nisan 1923)

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI VE İKİ AŞAMALI OYUNLAR

3.4. İki Aşamalı Oyunların Özellikleri ve Lozan Barış Konferansı

3.4.2. Ara Dönem ( 4 Şubat 1923 23 Nisan 1923)

Konferansın ilk evresinin kapanmasıyla ikinci evresinin açılması arasındaki zaman diliminde yaşanan süreç; tarafların, nihai antlaşmanın sağlanması amacıyla taviz alanlarını genişletmek için uğraştıkları bir dönem olmuştur. Putnam’ın modeli açısından bakıldığında bu ara dönemde; tarafların, çoğunlukla ikinci aşama oyunlarına şahit olunmaktadır. Putnam’ın modeli, içerisi ve dışarısı arasındaki asgari müşterekin eş zamanlı yürütülen pazarlıklarla elde edileceğini öne sürmektedir. Bu anlamda konferansın ara dönemi tarafların asgari müşterekte buluşmasını sağlayan ve ilk aşama ile ikinci aşama arasındaki aktarım bağının kurulduğu dolayısıyla tarafların taviz alanlarının da genişlediği önemli bir safhadır. Bu bakımdan tarafların, bu dönemde başlangıçtaki tercihlerine (barışa) daha fazla yaklaşma imkânı buldukları söylenebilir.

Bu dönemde taviz alanını ilk genişleten İngiltere’dir. Zira ilk evrede diğer taraflara nazaran daha geniş bir kazanç kümesi elde eden İngiltere; bu kazançları, nihai antlaşmaya ve iç kamuoyunun istediği barışa taşıması gerekiyordu. Bu nedenle Türkiye’ye verilecek bazı tavizler Curzon’un yeni stratejilerinden birini oluşturmuştur. Üstelik muhatabı İsmet Paşa ve heyeti TBMM’de Misak-ı Milli’den taviz vermekle sert bir şekilde eleştirilirken Türkiye’ye verilecek tavizler daha fazla önem arz etmekteydi. Zira müttefikler TBMM’deki sert muhalefetin barış yanlısı tarafa üstün gelmesinden kaygılıydı. Böyle bir ortamda İzmir olayı; 6 Şubat 1923’te hükümetin, “1000 tonun üzerindeki tüm yabancı savaş gemilerinin gece yarısına kadar İzmir Limanı’nı terk etmesini,” (Şimşir, 1990: 506) istemesiyle patlak vermiştir. Bu durum İngiliz tarafında muhalefetin sesinin daha fazla çıkmaya başlamasının bir işareti olarak yorumlanmıştır. Bu nedenle İngiltere, bu olayı dostane bir tavır ve geçici bir uzlaşmayla, İzmir’deki deniz gücünü eski düzeye indirerek (Demirci, 2011: 161), çözmeyi tercih etmiş ve taviz alanını genişletmiştir. Ayrıca bu olay, İngiltere’nin ikinci evre görüşmelerinde izleyeceği stratejiyi göstermesi bakımından iyi bir örnek oluşturmaktadır. Buna göre İngiltere, Musul ve Boğazlar

dışında nihai antlaşmaya giden yolda tavizler verebileceğini göstermiş ve Türkiye’ye de müttefikleri ilgilendiren konularda, kendisiyle uyumlu şekilde hareket etmesini sağlayacak imkânları sunmaya çalışmıştır. Başka bir ifadeyle İngiltere, barış güvercini Türkiye’yi avucunun içinde tutabilmenin orta yolunu bu ara dönemde nihayet keşfedebilmiştir.

3.4.2.1. Belirsizliğin Stratejik Kullanımı

İsmet Paşa’nın taviz alanını genişletebilmesi Curzon’unki kadar kolay olmamıştır. Zira bunun farkında olan İsmet Paşa ve o esnada yurt gezisinde olan Mustafa Kemal Paşa, TBMM’deki Lozan oturumu öncesinde Eskişehir’de bir araya gelmiştir. Bu görüşmeyle; Mustafa Kemal Paşa’nın ve sertlik yanlılarının temsilcilerinden Fevzi Paşa’nın desteğini alan İsmet Paşa, taviz alanını genişletmek için cesaret kazanmıştır. TBMM görüşmelerinde ağır eleştirilere maruz kalan İsmet Paşa, heyeti ve hatta Rauf Bey; Mustafa Kemal Paşa’nın hükümetten yana tavır almasıyla bir nebze olsun rahat nefes almışlardır. Buna rağmen özellikle Musul konusunda yoğunlaşan muhalefet, İsmet Paşa ve heyetine ağır hakaretler ve suçlamalar yöneltmeye devam etmiştir. 5 Mart 1923’te yapılan Meclis oturumunda eleştirilerini iyice tırmandıran muhalefet; Lozan müzakerelerini “vatanın satılışı”, “sömürge barışı,” gibi görmüşler ve tam bağımsız bir Türkiye’nin bu heyetle mümkün olmayacağını ileri sürerek, İsmet Paşa’yı istifaya davet etmişlerdir (İnönü, 1987: 101). Bu durum İngiltere tarafından kaygıyla izlenmiş ve Türkiye’deki vaziyeti “kaotik” olarak nitelendirmelerine neden olmuştur.

Ara dönemde Türkiye’nin özellikle de TBMM’nin içine düştüğü bu kaotik durum, II. Grup üyesi Ali Şükrü Bey’in öldürülmesiyle daha da belirsiz bir hal almıştır. Böyle bir belirsizlikte, İsmet Paşa’nın taviz alanını genişletme ihtimali oldukça düşük gözüküyordu. Hatta bu dönemde; Rauf Bey’in mevcut durumda Meclis’e güvenerek iş yapılamayacağını söylemesi de bunun başka bir göstergesidir (Kandemir, 1965: 125). Mustafa Kemal Paşa, bu belirsizliği fırsata dönüştürerek, hem belirsizliği ortadan kaldıracak hem de muhalefetin etkisini azaltacak tedbirler almıştır. Muhalefet, Mustafa Kemal Paşa’nın aldığı bu tedbirlere direnmeye

çalışmışsa da başarılı olamamıştır. Yukarıdaki bölümlerde değinilen seçim kanunundaki değişiklik teklifi46

bu direnişin en somut göstergesi olmuştur.

Mustafa Kemal Paşa’nın aldığı tedbirler kapsamında; 1 Nisan 1923’te I. Grup’ta seçim kararı alınmış ve belki de en önemlisi, Hıyanet-i Vatan Kanunu’nda değişiklik yapılmıştır. Alınan bu tedbirlerin ardından Meclis’teki I. Grup dışındaki siyasi grup ve örgütlerin etkinliklerini sürdürme imkânı oldukça sınırlandırılmıştır. Hıyanet-i Vatan Kanunu’nun genişleyen kapsamı seçimlere gidilene kadar faaliyetini sürdüren Birinci Meclis’teki muhalefeti etkisizleştirerek II. Grup’un dağılmasına neden olmuştur. Bu da İsmet Paşa’nın Lozan müzakerelerine; muhalefetin kısıtlayıcı etkisi olmaksızın homojen yapıdaki bir meclisle devam etmesini sağlamış ve taviz alanının genişlemesinin önündeki en büyük engeli ortadan kaldırmıştır. Bu anlamda ara dönemde yaşanan bu örnek olay; iç politikadaki belirsizliğin stratejik kullanımının taviz alanına faydasını çok net bir şekilde gösteren kanıtların ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Putnam’a göre (1988: 443); iç bileşenler kendi aralarında birleşerek hükümete karşı güçlü bir cephe oluşturmuşsa, hükümetlerin uluslararası pazarlıklardaki pazarlık marjını genişletebilme imkânı oldukça sınırlıdır. Böyle bir durumda iç bileşenlerin oluşturduğu güçlü cephenin pazarlıkları etkileme kapasitesi artmaktadır. Tersi durumda ise azalmaktadır. LeoGrande’nin (1998) örneğinde; ABD’de Küba konusunda çalışan tek önemli ve örgütlü grup olan rejim muhalifi Kübalı Amerikalılar bu alana hâkim olarak güçlü bir cephe oluşturmuşlar ve iç cepheyi toparlayarak ABD’nin Küba politikasını kendi istekleri doğrultusunda şekillendirmişlerdir. Ancak, Küba’dan ABD’ye doğru kitlesel göçler başladığında ve Küba meselesi kamuoyunda daha fazla yoğunluğa sahip olarak iç bileşenlerin çıkarları heterojen bir hale geldiğinde, Kübalı Amerikalıların oluşturduğu grup, hükümetin Küba politikasını şekillendirmedeki eski gücünü kaybetmiştir.

Trumbore’nin (1998) örneğinde de benzer bir durum söz konusudur. İngiltere kamuoyunda Kuzey İrlanda meselesinin düşük yoğunluklu bir mesele olması ve konuyla ilgili ortak çıkarlar doğrultusunda birleşmiş bir iç cephenin

46 Teklifin yasalaşması TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis dışında kalması anlamına

bulunmaması İngiliz Hükümeti’nin elini güçlendirmiştir. Eli güçlenen ve böylelikle taviz alanını genişletme imkânı bulan hükümet de Kuzey İrlanda’nın bağımsızlığı konusunda adım atabilmiştir. Türkiye’de, Lozan Konferansı’nın ara döneminde birleşik muhalif cephenin (II. Grup), dağılması da benzer bir etki yaratmış ve İsmet Paşa, tek faktör olmamakla birlikte, II. Grup’un dağılmasıyla pazarlık marjını genişletebilmiş ve nihai antlaşmayı imzalayabilmiştir.