• Sonuç bulunamadı

İngiltere’de Siyasi Kurumlar ve Gücün Dağılımı

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI VE İKİ AŞAMALI OYUNLAR

3.2. Taviz Alanının Boyutunu Etkileyen Faktörler

3.2.1. İngiltere’de Siyasi Kurumlar ve Gücün Dağılımı

Birinci Dünya Savaşı öncesinde stratejik gerekçelerle Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü savunan bir politika izleyen İngiltere, savaşın başlamasıyla birlikte bu politikadan vazgeçmek durumunda kalmıştır. Savaş, Osmanlı Devleti’ni, İngiltere için düşman güç haline getirmiş ve İngiltere’nin Doğu Akdeniz’deki stratejik çıkarları için Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün bir anlamı kalmamıştır. Bu nedenle İngiltere; savaş öncesindeki politikasını tamamen değiştirerek, savaş sırasında ve sonrasında Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve paylaşılmasına yönelik bir politika izlemiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri arasında yerini alan İngiltere, mağlup devletlerin eskiden sahip olduğu sömürge alanlarına el koymuştur. Ancak 19.yüzyılın hegemon gücü İngiltere’nin el koyduğu bu yeni sömürgeleri eskileriyle birlikte yönetecek ne askeri gücü ne de mali gücü bulunmaktaydı. Bu nedenle İngiltere, bu yerleri mandacılık ilişkileri içinde, işbirlikçiler ve yerel askeri güçlerle elde tutmaya çalışmıştır. İngiltere’nin sömürgelerini ve dominyonlarını (İmparatorluğa bağlı ülkeleri) elde tutma politikası kısa sürede başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Uzun yıllar Birleşik Krallık’a bağlı kalan ve her cephede İngiltere için çarpışmış, başını Kanada’nın çektiği bu ülkeler, katlandıkları sıkıntılara denk düşecek yeni özgürlükler talep etmiş ve egemenlik haklarını zaman içerisinde İngiltere’ye kabul ettirerek Birleşik Krallık’ın bölünmesine neden olmuşlardır. Bu koşullar altında, İngiltere’nin savaş sırasında ve sonrasında belli bir süre sürdürdüğü Türkiye politikası da değişmek durumunda kalmıştır.

Bu dönemde, İngiltere’nin yerel yapısını incelerken, üç yüz yıllık güneş batmayan imparatorluğun çözülme sürecinde olduğunu belirtmek gerekir. Birinci Dünya Savaşı öncesi başlayan ve sonrasında artarak devam eden ekonomik ve demokratik talepler içeren işçi hareketleri, toplumsal yapıda aristokrasinin zayıflamasına, siyasal yapıda demokratik kurumların gelişmesine neden olmuştur. İşçi eylemlerinin artması, sendikaların güçlenmesini sağlamış ve toplumsal eşitlik temelinde (kadın hakları, eşit ve genel oy hakkı, işçi hakları vb.) kamusal hayatın demokratikleşmesinin önünü açmıştır. Bu gelişmeler Liberal Parti’nin iktidarını sarsmış ve Muhafazakar Parti ile birlikte İşçi Partisi’nin onun yerini almaya aday, gittikçe büyüyen politik bir güç olmasını sağlamıştır.

Böyle bir yerel yapıda, İngiltere’de savaş kararının alınması ile birlikte Liberal hükümet (Birinci Asquith33

Hükümeti), bir süre daha yönetimde kaldıktan sonra 1915’te savaş koşullarına uygun yeni bir hükümet kurulabilmesi için istifa etmiştir. Yerine, Avam Kamarası’nın %88’inin desteklediği geniş katılımlı bir koalisyon hükümeti kurulmuştur. Yine Asquith başkanlığında kurulan bu geniş

33

Herbert Henry Asquith, İngiliz devlet adamıdır. Liberal Partili olarak 1908’den 1916’ya kadar hükümeti yöneten ve büyük liberal yasaların hazırlanmasında ve geçişinde merkezi bir rol oynamıştır. 1914 yılında Asquith; İngiltere’nin Birinci Dünya Savaşı’na katılması kararını almış, ancak Aralık 1916’da savaşın ilk yıllarındaki gerekli önlemleri yeterince hızlı uygulayamayınca istifa etmek durumunda kalmıştır.

kabineli hükümet; işleyişte bazı sorunlarla karşılaşmıştır. Geniş katılım, muhalefeti etkisizleştirmiş ve bakanlıklar arasında iletişim problemleri yaratmıştır. Bu sorunları gidermek için hükümet, koordinasyonu sağlamak amacıyla çeşitli komiteler kurmuştur. Bunlardan biri de savaş komitesidir (Fairlie, 1918: 3-5). Bu geniş koalisyonlu hükümet, bazı değişikliklerle Aralık 1916’ya kadar faaliyetini sürdürmüştür. II. Asquith Hükümeti’nin “dramatik bir darbeyle” devrilmesinin ardından, Liberal Parti’nin diğer kanadının başında yer alan Lloyd George34

; Muhafazakâr Parti ile koalisyon yaparak hükümetin başına geçmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın son iki yılında ve Türk Kurtuluş Savaşı boyunca beş kişilik “Savaş Kabinesi35” ile İngiliz savaş politikasını yönetmiştir (Morgan, 2017: 370-371).

3.2.1.1. Çanakkale Krizi

1922 Eylül’ünde çıkan Çanakkale Krizi (The Chanak Affair) Lloyd George’un başbakanlığının sonunu getirmiştir. İzmir’in kurtuluşundan sonra Fahrettin Altay komutasındaki Türk süvari kolordusu Çanakkale Boğazı üzerinden İstanbul’a yönelmiştir. Türk ordusu, Çanakkale’de bulunan İngiliz kuvvetlerine bir ültimatom vererek geçit hakkı istemiş ve bunun üzerine bölgede bulunan Fransız birlikleri, Fransa Başbakanı’nın emriyle geri çekilmişlerdir. İngiltere Başbakanı Lloyd George ise ültimatomu reddederek İngiliz kuvvetlerine direnme emri vermiş ve hükümetindeki bir grup bakanla birlikte bir bildiri yayınlayarak Türkiye’ye savaş ilan edileceğini duyurmuştur.

Bu savaşı istemeyen Kanada Başbakanı, savaşa İngiltere hükümetinin değil, Kanada parlamentosunun karar vereceğini belirterek, Kanada’nın siyasi bağımsızlığını tarihte ilk defa fiilen ilan etmiştir. İngiliz kamuoyu ve Muhafazakâr Parti ileri gelenleri ve hükümetteki üyeleri de Türkiye ile savaşa karşı çıkmışlardır.

34

1863’te Manchester’a bağlı bir kasabada doğan Lloyd George, Galli ve işçi sınıfı kökenli İngiltere başbakanıdır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında toplanan Paris Barış Konferansı, Lloyd George’un kariyerinin zirvesi olmuştur. Paris’te kaldığı beş ay boyunca, Fransa başbakanı Clemenceau ve ABD başkanı Wilson üzerinde kolayca üstünlük kurmuştur. Savaştan sonra başta Almanya ve Osmanlı Devleti’nin parçalanmasında ve yeni kurulacak dünya düzenini belirlemekte başrolü oynamıştır. Detaylı bilgi için bkz. (Packer, 1998)

35 Yeni hükümet, başbakanı bir lider olarak öne çıkarmadan, sorumluluğu Savaş Komitesi üyeleri

arasında dağıtmıştır. Bu durum Savaş Komitesi’nin giderek hükümet içinde bir “küçük kabine” şekline bürünmesine neden olmuştur. Savaş Komitesi’ni oluşturan kişilerin savaş süresince elde ettikleri güç, zamanla kabine ve idari yönetim arasında çatışmaya neden olmuştur.

Dışişleri Bakanı Lord Curzon ve Savaş Bakanı Winston Churchill de başbakanın çatışmacı politikasına karşı çıkınca; Muhafazakâr Parti, 12 Ekim 1922’de Carlton House deklarasyonuyla koalisyondan ayrılmış ve böylelikle hükümet düşmüştür (Denniston, 2007: 244).

Hükümetin düşmesinin tek nedeni Lloyd George’un izlediği dış politika değildir. Zira bu dönemde yapılan erken genel seçim çalışmaları, hükümet içindeki liberal-muhafazakâr çekişmeleri, tarım politikası hakkındaki anlaşmazlıklar ve İrlanda meselesi gibi iç meseleler de bu süreci hızlandıran unsurlar olmuştur (Beaverbrook, 1963: 164). Hükümetin dağılması, hem Lloyd George, hem de lideri olduğu Liberal Parti’nin sonunu hazırlamış ve her ikisi de bir daha İngiltere tarihinde iktidara gelememiştir. Çanakkale krizi, müttefiklerin birliğinin kırılgan yapısını ortaya koymuş ve Orta Doğu’daki kalıcı barış umutlarını canlandırmıştır. Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasına da yol açan bu kriz Lozan’a giden barış sürecini de hızlandırmıştır. Dolayısıyla Mondros’la birlikte başlayan, İngiliz Hükümetlerinin yürüttüğü Türkiye politikası, İzmir işgalinin ters tepmesi, sonuçsuz kalan Sevr Antlaşması, boşa çıkan Yunan kışkırtmasının ardından, Çanakkale Krizi’yle bir kez daha başarısızlıkla sonuçlanmıştır.