• Sonuç bulunamadı

Esther Dyson, George Gilder, George Keyworth, ve Alvin Toffler’in 1994’te İnternet’te yayınlanan bir yazıda insanoğlunun tarım ve sanayi olarak adlandırılan iki devrim dalgasından geçtikten sonra, son olarak üçüncü bir devrim dalgası çağına girdiğinden bahsetmektedir. Bu çağın kısaca bilgi çağı olduğunu belirten yazarlar, kısaca siber alan denilen bilgisayar dünyasını bilginin vatanını olarak kabul etmiş ve bu yeni dalganın bireyden aileye, şirketlerden dini kuruluşlara kadar her şey üzerinde büyük dönüştürücü etkilerde bulunacağını belirtmişlerdir (Dyson, 1994’ten aktaran Yalçın, 2003:82). Bu bağlamda tarihsel anlamda ARPANET adıyla askeri bir proje olarak ortaya çıkan internet ağına, zamanla üniversiteler ve savunma ile ilgili diğer kuruluşlar da dâhil edilmiştir. İnternet sadece bu halde kalsaydı ve insanların

kullanımına açılsaydı sadece askeri konularla ilgili olan kişilerce kullanılacak ve günümüzdeki patlamayı yapamayacaktı. Herkesin istediği her şeyi internet ortamında söyleyebilme özgürlüğü, onu alıcılar karşısında cazibeli hale getirmiştir (Yalçın, 2003:78). İnternetin bu cazibeli durumu, tüm dünyayı etkilediği gibi dönem itibariyle gelişim ve dönüşüm içinde olan ülkemizi de etkilemiş ve bu özgür mecra zaman içerisinde ülkenin her yanına yayılarak insanları etkisi altına almıştır.

Türkiye 21. yüzyıla tüm dünyada olduğu gibi, internet, uydu yayınları ve özelleştirmelerle girmiştir. Bu dönemde ülkemizde yeni teknolojik araçlar kullanılmaya başlanmış, kitle iletişimin örgütlü yapıları ve iş yapma anlayışları değişmiş, kitle iletişimi pazarı global bir hale gelmiş ve Türkiye bu global sermayenin önemli bir pazarı olmuştur. Özellikle ABD’de başlayan deregülasyon politikalarının etkisi Türkiye’de özelleştirme şeklinde kendini göstermiş, kitle iletişiminin ürün içeriğinde değişmeler yaşanmış ve kitle iletişimine ekonomik, siyasal ve kültürel çerçevede ilgi artmıştır. Bu gelişmeler Türkiye’de postmodern ve liberal çoğulcu görüşlerle desteklenmiş, karşıt görüşlerce de düşmanlıkla karşılaşmıştır (Erdoğan ve Alemdar, 2010:453). Ancak netice olarak, internetin her şeye rağmen belli aşamalardan ve belli süreçlerden geçerek günümüzdeki erişilmez konumuna ulaştığını belirtmek gerekmektedir.

İnternetin sosyal gücü, internetin hayatımıza girdiği 90’lı yıllarda da bilinseydi teknolojik olanakların yetersizliğinden dolayı bu mecra yine de toplum için fazla bir anlam ifade etmeyecekti. Çünkü bu dönemde, hem internet ve interneti kullanabilmek için gerekli cihazlar, herkesin erişebileceği kadar yaygın ve ucuz değildi hem de masaüstü ve çok az da olsa piyasada bulunan dizüstü bilgisayarlar belli bir gelir düzeyine hitap etmekteydi. Üstelik internet 14.4 kbps hızında, modemler pahalı ve yüksek bağlantı hızına sahipti. Dolayısıyla bu dönemde başlangıçta internet sadece üniversitelerin mühendislik bölümlerinin etrafında kısıtlı bir çevreye hitap edebilmiştir (Irak ve Yazıcıoğlu, 2012:7,8). Ancak zaman içerisinde, bu alanda meydana gelen gelişmeler neticesinde, internetin toplumdaki kullanım düzeyi artmıştır.

Bu çerçevede, 1996-98 yıllarında internetin, orta gelirli bir aile için evin bir parçası durumuna geldiği görülmektedir. Satın alım gücü düşük olanlar, özellikle gençler ise dört bir tarafta açılan internet kafelere giderek yeni teknolojiyle bütçeleri oranında tanışma olanağı bulmuşlardır. Bu kafeler yarı-sanal ilişkinin kademeli bir

örneğini teşkil etmekteydi. Aynı zamanda oyun da oynanan bu kafeler, sanal âlemin kapılarını açtığı gibi mahalli bir sosyalleşme için de yeni alanlar doğurmuştur. Ancak bu dönemde sanal hayat, hala gerçek hayata taşabilecek kadar güçlü boyuta ulaşmamıştır (Irak ve Yazıcıoğlu, 2012:9). Dönem itibariyle yayılma sürecinde olan internet, aynı zamanda kontrol edilememe ve toplumsal anlamda olumsuz etkilerinin de olabileceği fikri ile tartışmaya açılmıştır.

İnternet toplum üzerinde vazgeçilmez bir durum oluşturduğundan, zaman içinde internete karşı olanların ve bu teknolojinin kontrollü olarak kullanılması gerektiğini belirtenlerin hedefi olmuştur. Bu karşıtlık iki farkı konuda ortaya çıkmaktadır. İlki interneti kullananların da desteklediği ve internetin birey, aile ve topluma getireceği yıkıcı etkilerin tespit edilmesi ve bunların düzeltilmesi fikridir. İkincisini ise teknolojik gelişmeleri sevmeyen, onu kapitalizmin bir aracı olarak görenlerin bu teknolojik gelişmelere bir son noktanın konulmasını ve eğer mümkünse eskinin nostaljik büyüsüne geri dönüş için verilen çabalar olarak anlamlandırabiliriz (Yalçın, 2003:78,79). Ancak her şeye rağmen internete yönelik yapılan tüm bu tartışmalar karşısında, internetin önemi ve etkisi gün geçtikçe artmaya devam etmiştir.

Sonuç olarak zaman içerisinde enformasyon teknolojisi geliştikçe ve aradaki engeller kayboldukça, internet ağı üzerindeki kişiler de birbirlerine daha fazla yakınlaşmıştır. Bu yakınlaşma, ortak paylaşım alanları ve elektronik bir internet kültürünün meydana gelmesini sağlamıştır. Bu kapsamda aşağıdaki özellikler, bu ortamın getirdiği değişime örnek olarak gösterilebilir (Çelik ve Karaaslan, 2003:3,4); Sosyal kimlikten bağımsız iletişim: Gerçek hayatta insanlar gelir seviyesi, eğitim ve mesleki hayatlarına göre ortamlara girerler. Ancak internette ırk, renk, dil, din gibi özellikler önemlini yitirmektedir. Gerçek hayatta mesleğinden dolayı hor görülen ve görüşü önemsenmeyen birisi internette saygıyla karşılanabilir ve fikirleri dikkate alınabilmektedir.

Paylaşım: İnternetin sağladığı imkânlardan en önemlisi olan bilgi paylaşımı sayesinde öğrenen, yargılayan ve katılımcı insan türleri oluşmakta ve insanlar böyle bir ortamda kendilerini daha aktif hissetmektedir. Görüş ve önerilerini kolaylıkla diğer kurumlara ve insanlara iletebilen ve onlardan cevap alan birey, daha da şevkle paylaşımlarda bulunmaktadır.

Demokratikleşme: Sansürsüz ve özgür bir mecra olması sebebiyle, her düşünceden ve kesimden kişiler, fikir ve önerilerini özgürce yayınlamakta ve bu eylem sonucunda gördüğü destek ve karşıt görüşlere de demokratik bir tartışma platformunda cevap verebilmektedir.

Bilgiye hızlı ve kolay ulaşım: İnternet üzerinde kullanıcıların fikir ve bilgi alışverişi yapabilmelerini sağlayan e-mail listeleri, forumlar ve haber grupları bu sayede öğrenmenin maliyeti ve süresini de azaltmıştır. Bir eposta adresine sahip olmak bu hizmetlerden ücretsiz bir şekilde faydalanmak için yeterlidir.

Kendine has bir iletişim: Konuşma yeteneğinin yerini yazarak ifade edebilme yeteneğinin almasıdır. Hızlı yazmak gereklidir ve karşısındakinin hızında yazamayan birinin sohbet ederken fikirlerini tam olarak aktaramamasından dolayı zorunlu olarak cümleleri yazabileceği hıza göre kısaltmaktadır. Bu da düşüncelerini karşı tarafa doğru aktarılmamasına hatta yanlış aktarılmasına sebep olabilmektedir.

Öte yandan internete karşı, farklı eleştirel yaklaşımlar da mevcuttur. Bu yaklaşım, gelecekte teknolojinin insanın önüne geçeceği fikrine dayanmaktadır. Bu yaklaşımın savunucuları öngörülerini ise şöyle sıralamaktadırlar (Aydın 2001'den aktaran Denizci, 2009:50);

- İnternetin, yanlış ve kötü amaçlı kullanımıyla beraber insanlar asosyalleşmekte, toplumdan koparak ve uzaklaşarak yalnızlaşmaktadır. Konuşmak yerine mesaj atmayı seçen, iletişimi sadece bilgisayar aracılığıyla sağlayan kişilerin çoğalması insan ilişkilerini zamanla yok edebilecektir.

- Sanal ortamda izlenebilmek mümkün olduğundan dolayı gelecekte bir gözetim toplumuna dönüşme ihtimali vardır.

- İnsanlığın teknoloji üzerindeki denetim gücünü giderek kaybetmesi de önemli sorunlara yol açabileceği ön görülmektedir.

Tüm bu açıklamalar çerçevesinde aşağıda, internetin dünyada ve ülkemizdeki kullanım durumunun ne olduğu açıklanacaktır.