• Sonuç bulunamadı

Noelle Neumann’ın geliştirdiği bu kuram, kamuoyunun büyümesi ve yaygınlaşmasını suskunluk sürecinden geçerek açıklar. Model, insanların çoğunluk tarafından hangi fikirlerin tutulduğunu ya da kuvvet kazandığını, hangi fikirlerin

azınlıkta olduğunu ve gerilediğini görmek için çevreyi gözlediklerini ve egemen kamuoyunu bildiklerini varsayar. Ayrıca insanlar toplumdaki çoğunluk tarafından benimsenmeyen tutumlar, inançlar ve fikirler tutmadan çekinerek, tecrit olmadan kaçınırlar. Sosyal izolasyondan korkan birey, azınlıktaki fikirlerinden geri durur. İzolasyon korkusu suskunluk sarmalını hızlandıran merkezi güçtür. Tersi olması durumunda ise insanlar fikirlerini açıkça ifade ederler (Erdoğan ve Alemdar, 2005:202,203). Bu çerçevede bireyin sessiz kalması çevresini de sessiz kalmaya iter ve dolayısıyla böyle aykırı fikirleri savunan kişiler ister istemez marjinalize olurken, egemen görüş de egemenliğini iyice pekiştirmektedir. Suskunluk Sarmalı Kuramının temelinde, insanların toplumda egemen fikirlere uyarak izole olmaktan ve toplumsal yaptırımlara maruz kalmaktan kaçındığı fikri yatmaktadır. Bu kuram beş temel varsayıma dayanır (Yaylagül, 2014:82);

- Sapkın bireyler toplum tarafından dışlanmakla tehdit edilir. - Bireyler sürekli olarak dışlanma korkusu yaşarlar.

- Bu korku, bireyin içinde bulunduğu düşünce ortamını değerlendirmesine yol açar. - Birey bu değerlendirme sonucunda fikrini ya açıklar ya da gizler.

- Bu dört varsayım bir arada ele alındığında bunlar kamuoyunun oluşmasında, sürdürülmesinde ve değişmesinde etkilidir.

Bir görüş şeklinin egemenliğini algılama çoğu kez gerçekte halk çoğunluğunun böyle bir görüşe sahip olup olmadığıyla çok az ilişkilidir. Algılanmış çoğunluk fikirleri, genelde bir azınlık tarafından tutulur. Bununla birlikte, bir görüş şeklinin çoğunlukta olduğu algısı sarmal bir süreci harekete geçirir. Bu süreçte aksi görüşe sahip halk, sessiz durmaya başlar ve algılanmış çoğunluk görüşü egemen gerçek görüş olarak kurulur. Kişiler arası iletişim enformasyon sağlasa da, kitle iletişim araçları asıl etken olmaya yönelir. Yani medya suskunluğun sarmalıyla azınlığın sesini kesmesini hızlandırmaktadır (Erdoğan ve Alemdar, 2005:202,203). Bu çerçevede medyanın tarafı önem arz etmektedir.

Çağdaş toplumlarda kamuoyunun oluşmasında medyanın önemli bir işlevi olduğundan yukarıda bahsedilen aşamaların oluşmasında medya da hesaba katılmak durumundadır. Buna göre, toplumdaki çoğunluğun görüşü güçlü medya tarafından desteklenirse, azınlık karşısında daha güçlü bir duruma geçecektir. Ancak, medya azınlıktaki fikri desteklerse, bu sefer de çoğunluk kampı toplumdaki sessiz çoğunluğu

oluşturacaktır. Azınlık medyadan tepki görürse sessiz kalır, medyadan destek gördüğünde de durum tam tersi hale gelir. Kısaca özetlenecek olursa, tartışmalı durumlar meydana geldiğinde medyanın desteğini alan taraf toplumda egemen görüş olacaktır (Yaylagül, 2014:82).

1.1.3.3.1. Suskunluk Sarmalı Kuramının Tarihi Gelişimi ve Neumann 1965 yılında Almanya’da yapılan seçimlerle ilgili olarak seçimi kimin kazanacağına yönelik hiçbir tahmin yapılmamasına rağmen, seçimlere kısa bir zaman varken kamuoyunda seçimi Hristiyan Demokratların kazanacağı yönünde bir hava oluşması, ardından da bu partinin seçimi kazanması üzerine bunun nedenlerini araştıran Elisabeth Noelle Neumann, Suskunluk Sarmalı adıyla anılan kuramı geliştirmiştir (Işık, 1998:53). Eşi Erich Peter Neumann ile beraber İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Allensbach Institüt für Demoskopie adında bir kamuoyu araştırma şirketi kuran Neumann, söz konusu dönemden itibaren Hristiyan Demokrat Parti adına seçimle ilgili birçok araştırma yapmıştır. Uluslararası arenaya 1974 yılında çıkan Neumann, Journal of Communication’da yayınlanan ‘The Spiral Of Silence: A Theory of Public Opinion’ makalesi büyük yankı uyandırmıştır (İrvan, 1997:423).

Babası Nazi partisi subayı olan Elisabeth Noelle-Neumann’ın kendisi de Nazi öğrenci örgütü üyesidir. Kuramı kendisi geliştirmiştir (1974,1980). Neumann, Nazi propagandası yapan ve Yahudi basınına karşı saldıran bir gazetecidir. Almanya’nın savaştaki yenilgisinden sonra, Alman Hristiyan Demokrat Parti’ye seçim araştırmaları yapan özel bir kamuoyu araştırma şirketi kurmuş ve Suskunluk Sarmalı Kuramı da bu süreçte Neumann’ın kendi deneyimleri ve özellikle 1970’li yılların başlarındaki suryev araştırma girişimlerinin bir sonucu olarak doğmuştur (Erdoğan ve Alemdar, 2010:177). Neumann, Suskunluk Sarmalı Kuramını ilk kez 1972 yılında Tokyo’da bir konferansta sunduğunda, 1980’de Almanya’da ve 1984’te Amerika’da yayımlandığında kuramın kamuoyu tarafından bir gelişme olarak görülmediğini ve sevinçle karşılanmadığını ifade etmiştir. Çünkü demokrasi kuramının siyasi ideali olan ergin insan, bu kuramda tanınmayacak haldedir. Klasik demokrasi kuramında kamuoyu karşısında duyulan korkuya yer verilmemiştir. Bireyin toplumsal doğası, toplumların neyin bir arada tuttuğu sorusu ve Sosyal Psikoloji, demokrasi kuramının ilgisini çekmediği gibi

Suskunluk Sarmalı Kuramında öne sürülen yaklaşımlar da demokrasi ideali açısında rahatsız edici veriler sunmaktaydı (Neumann, 1998’den aktaran Dik, 2015:33).

Temeli siyasi bir araştırmaya dayanan bu teorinin kaynağı 18. Yüzyılda Fransa’da şekillenmeye başlayan halkın görüşü fikrine dayanmaktadır. Bu görüş, fikrini özgürce söyleme ve toplumdan dışlanma tehdidi arasında şekillendiğinden esasen demokrasinin de temelini oluşturmaktadır. Toplumu oluşturan bireyler özgür fikirlerini, azınlıkta kalmayı göze alarak dışa vurduğu gibi, toplum görüşü kendisini genelde medya aracılığıyla da hissettirebilmektedir. Toplumsal algı denen bu görüş, demokrasinin tesis edilmesinde önemli roller üstlenmiştir. Bilişim çağının meyvelerinden olan sosyal medya araçları da, suskunluk sarmalının kırılmasında önemli olanaklar sağlayarak toplumsal psikolojiyi etkilemektedir (Akyazı ve Akyazı, 2013:225,226).

Neumann bu modelde kitle iletişim araçlarının kamuoyu üzerinde güçlü etkileri olduğunu ancak bunun araştırma kısıtlamalarından dolayı geçmişte kestirilemediğini öne sürer. Kuram, sosyal ortaklıkta tutunumun değerler ve amaçlar konusunda, kamuoyu denen yeterli bir anlaşma düzeyi tarafından sürekli sağlanması gerektiği fikrini varsayar. Bu uyuşmadan ayrılan kişiler yalıtılma ve toplumdan dışlanma ile tehdit edilirler. Bireyler genel olarak bilinçsiz ve belki de genetik temelli bir yalıtılma korkusuna sahiptir. Bu korku onların sürekli olarak, kabul edilen kanaat ve davranış modelleriyle değişim potansiyelini ve yönünü araştırmalarına sebep olur. (Tekinalp ve Uzun, 2013:132,133) Kurama göre insanlar hangi fikirlerin yaygınlaşmaya başladığını ya da güçlendiğini ve hangi fikirlerin bu fikirlere göre daha geçerli durumda olduğunu ya da gerilediğini öğrenmek için, içinde bulunduğu koşulları gözetler ve bunun sonucunda birey, kendi fikirlerinin ve görüşlerinin daha az geçerli olduğu kanısına varırsa dışlanmak korkusuyla fikirlerini açıklamaktan kaçınır, fikirlerinin toplumda egemen görüş olduğunu görmesi durumunda ise rahatlıkla fikir beyanında bulunmaktadır (Yaylagül, 2014:82).

Suskunluk Sarmalı Kuramının oluşumunda Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı oldukça önemlidir. Festinger’e göre, eğer bireyin sahip olduğu inanç, bilgi ya da tutum, yine aynı kişinin sahip olduğu başka bir inanç, bilgi ya da tutumun tersini gerektiriyorsa, bu iki inanç, bilgi ya da tutum arasında bilişsel çelişki var demektir (Avcı, 1999:44). Neumann’ın Suskunluk Sarmalı Kuramı da temelde Festinger’in

bilişsel çelişki kuramının psikolojik alandan alınıp sosyolojik alana uygulanmasıdır (Erdoğan, 2015:203). Bilişsel Çelişki Kuramı, özellikle kişinin, tutumuna ters düşen bir davranışı yapmış olduğu durumlardaki uyuşmazlığı ele alır. Kurama göre, bu gibi durumlarda kişi eğer yaptığı davranış için geçerli/zorlayıcı bir dış neden bulamazsa bilişsel uyuşmazlık oluşur ve kişi uyuşmazlıktan kurtulmak için bir iç neden arayarak tutumunu davranışı yönünde değiştirir. Ancak bir dış neden bulursa tutum değişimine gerek kalmayacaktır. İtaat ile uyma davranışında, bu davranışı makul gösterecek zorlayıcı bir dış neden söz konusu olduğundan, bilişsel uyuşmazlık oluşmayacak ve kişinin gerçek tutumu davranışı doğrultusunda değişme göstermeyecektir (Avcı, 1999:44). Kişinin bilişsel çelişkiden kaçarak kendi kafasında kendi kendiyle yaptığı iletişim süreci sonucunda verdiği kararla, bilişsel psikolojik denge oluşturur. Neumann da ise bu denge durumu, kişinin yaşadığı ortamdaki egemen fikirlere yönelmesi ve uyumsuzluk meydana getiren veya azınlıktaki düşüncelerden kaçınması, eğer böyle bir fikir taşıyorsa, genel/popüler düşünceler karşısında susmayı tercih etmesi şeklinde olmaktadır (Erdoğan, 2015:203).