• Sonuç bulunamadı

İKİZ AÇIKLAR HİPOTEZİ VE TÜRKİYE VERİLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

3.3. Türkiye’de Bütçe Açıkları ve Cari Açıklar

Bu bölümde Türkiye’ye ait bütçe açıkları ve cari açıklar 1980 öncesi dönemde bütçe açıkları ve cari açıklar ile 1980 sonrası dönemde bütçe açıkları ve cari açıklar olmak üzere iki aşamada ele alınacaktır.

3.3.1.1980 Öncesi Dönemde Türkiye’de Bütçe Açıkları ve Cari Açıklar

Bu başlık altında Cumhuriyet tarihinden 1980 yılına kadar olan dönemin genel ekonomik görünümü ile bütçe dengesi ve cari işlemler dengesine ait veriler incelenecektir.

3.3.1.1.1923-1929 Dönemi Türkiye’de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler

1923-1929 döneminin iktisadi gelişmesinin en belirgin iki yapı taşı, yeni Türk devletinin dünya içinde nasıl bir yer kaplayacağını belirleyen Lozan Antlaşması ile dönemin son yılında patlak veren ve kapitalist dünya ekonomisini derinden sarsan büyük buhrandır. İlginç bir tesadüf sonucu, Lozan Antlaşması’nın hükümlerine göre uygulanan ekonomik sınırlamaların kalkacağı, ayrıca Osmanlı borçlarından Türkiye Cumhuriyeti’ne düşen borç taksitlerinin ödenmeye başlayacağı yıl da büyük buhranın başlangıç yılı olan 1929 olacaktır (Boratav, 1990: 31).

Cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak geçen ilk on yılda genellikle liberal bir ekonomi politikası izlendiği görüşü yaygın olmakla birlikte, bunu klasik anlamda, devletin ekonomiye doğrudan karışmaması anlamında değil, diğer dönemlerle karşılaştırıldığında, ya da göreli olarak geçerli saymak daha doğru olmaktadır. Gerçekten, sınai ürünlerin dışalımı ve ticareti alanında kurulan tekeller, sanayi teşvik girişimleri ve özellikle demiryolları başta olmak üzere yürütülen yaygın kamulaştırma işlemleri, bu dönemde de hükümetin ekonomiye etkin bir biçimde karıştığını göstermektedir. Dönemin iç ve dış koşulları ve yeniden düzenleme girişimleri düşünülürse bu politikanın bir zorunluluk olduğu anlaşılmaktadır. (Kepenek, 1990: 36).

Cumhuriyetin ilk on yılının kamu maliyesi alanındaki gelişmeleri, kamu gelir ve giderlerinin denkleştirilmesi, bunların denetiminin kesin kurallara bağlanması ilkelerine dayanmıştır. Gelirlerin içinde dolaylı vergilerin payı artmıştır. Harcamalarınsa, iç ve dış borç ödemeleri, demiryolları, merkezi yönetimin oluşturulması ve buna bağlı alanlara yapıldığı söylenebilir (Kepenek, 1990: 32).

1924-1929 dönemi Aşarın yürürlükten kaldırılması, 1929 Dünya Ekonomik Buhranının ortaya çıkması, Düyun-u Umumiye borçlarının ödenmesi, ihracatı değil ithalatı teşvik eden çarpık gümrük mevzuatı gibi olumsuzluklara karşın; bütçe disiplininin sağlandığı ve ciddi bir bütçe açığı sorunu ile karşılaşılmadığı bir dönem olmuştur (Şen vd., 2007: 165).

Tablo 1: 1924-1929 Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira)

Yıl Bütçe Giderleri Bütçe Gelirleri Bütçe Dengesi GSMH Bütçe Dengesi/ GSMH 1924* 141 147 5 1204 0,4 1925 215 186 -29 1526 -1,9 1926 191 202 11 1651 0,6 1927 223 234 10 1471 0,6 1928 228 251 23 1633 1,4 1929 255 268 13 2073 0,6

Kaynak: www.bumko.gov.tr, www.tuik.gov.tr

*1924 yılı itibariyle konsolide bütçe verileri kullanılmıştır.

Tablo 1’i incelediğimizde 1923-1929 döneminde hazırlanan mali yıl bütçelerinden yalnızca 1925 mali yılı bütçesinin 29 milyon lira açık verdiğini görmekteyiz.

Cumhuriyetin ilk beş yılında ülkenin gümrük tarifelerini saptama ve dış ticareti düzenleme yetkileri çok sınırlıydı. Dış ticareti düzenleme yetkisi Lozan Anlaşmasıyla konulan sürenin sonunda, 1929’da çıkarılan bir yasa ile sağlanmıştır.

Yeni düzenlemenin temel amacı, yerli üretimin, özellikle sınai üretimin dış rekabete karşı korunmasıydı. Bu dönemde ihracatın dönem başlarında önemli artışlar göstermesine karşılık daha sonraki yıllarda giderek azalmasının nedeni, Türkiye’nin ihracatında önemli yeri olan ülkelerde görülen ekonomik bunalımdır. İthalatta ise, 1929’a kadar azalma eğilimi görülmemektedir. Ek olarak aynı yıl dış ticaret açığının en fazla olduğu yıldır (Kepenek, 1990: 41).

Tablo 2: 1923-1929 Yılları Arası Dış Ticaret Dengesi Verileri (Milyon Dolar)

Yıl İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracatın İthalatı Karşılama Oranı İhracatın GSMH İçindeki Payı % İthalatın GSMH İçindeki Payı % 1923 50 790 86 872 -36 082 58,5 8.9 15.2 1924 82 435 100 462 -18 027 82,1 11.4 13.9 1925 102 700 128 953 -26 253 79,6 11.2 14.1 1926 96 437 121 411 -24 974 79,4 9.8 12.3 1927 80 749 107 752 -27 003 74,9 9.2 12.3 1928 88 278 113 710 -25 432 77,6 10.7 13.8 1929 74 827 123 558 -48 731 60,6 7.2 11.8 Kaynak: www.tuik.gov.tr

1923-1929 yıllarında ithalat ve ihracatın milli gelir içinde kapladığı paylar, sonraki elli yıl boyunca aşılmamış ve bu anlamda bu dönem Cumhuriyet tarihinin “dışa açık” bir dönemi olma özelliğini kazanmıştır (Boratav, 1990: 37).

3.3.1.2.1930-1939 Dönemi Türkiye’de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler

1930-1939 döneminde iktisat politikaları bakımından iki belirleyici özellik vardır: korumacılık ve devletçilik. İktisat politikalarının yöneldiği amaç ve elde edilen sonuçlar bakımından ise bu yılları bir ilk sanayileşme dönemi olarak nitelendirmek uygundur. Bu yıllarda dünya ekonomisi büyük buhranın içinde

sürüklenirken Türkiye ekonomisinin dışa kapanarak ve devlet eliyle bir milli sanayileşme denemesi içine girmiş olduğu söylenebilir (Boratav, 1990: 45).

Bu dönemde, 1923-1929 dönemine kıyasla, yabancı sermayeye karşı tutumun değiştiği ve pek çoğu Osmanlı döneminden kalan yabancı yatırımların önemli bir kısmının 1933-1937 arasında tazminat bedelleri ödenmek suretiyle millileştirildiği görülmektedir. Millileştirilen kuruluşların genellikle (demiryolları, limanlar, doklar, rıhtımlar, su, telefon gibi) kamu tarafından yapılan genel hizmetler olduğu görülmektedir (Buluş, 2009: 59).

1930-1939 döneminin iktisat politikalarının evriminde gözlenen başlıca uğraklar, salt korumacı önlemlerle yetinilen 1930 ve 1931 yılları, devletçi uygulamalarla ani (ve iş çevrelerine göre aşırı) bir geçişi temsil eden 1932 yılı ve devletçiliğin rayına oturduğu 1933-1939 yılları olarak saptanabilir (Boratav, 1990: 51). 1930 ve 1931 yılları, iç ekonomiye dönük müdahale önlemlerinin alınmadığı, ancak dış ticaret ve kambiyo rejimlerinin denetlendiği yıllardır (Boratav, a.g.e: 51).

1930-1939 yılları, Türkiye’nin sanayileşme doğrultusunda ilk ciddi adımlarını attığı yıllar olarak nitelendirilmelidir (Boratav, 1990: 54). 1933’de Birinci Sanayi Planı hazırlanmış ve 1934 yılında da uygulamaya konulmuştur. Uygulamaya konulan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı (1934-1938) doğrultusunda kamu yatırımlarında hatırı sayılır bir artış gözlemlenmiş ve programda yer alan tesislerin tamamı beş yılda tamamlanarak işletmeye açılmıştır. Özetle, bu dönemde imalattan bankacılığa kadar hemen hemen her alanda devlet girişimciliği ön plana çıkmıştır. Artan kamu girişimciliği, tabiatıyla kamu harcamalarını hem hacimsel hem de çeşit olarak artırmıştır. Söz konusu yatırımlar, devletçi politikalar doğrultusunda hazırlanan plan ve programlarla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Yatırımların finansmanı ise büyük ölçüde vergiler ile kamu bankalarından sağlanan kredilerle sağlanmıştır (Şen vd., 2007: 166).

Birinci Planın başarı ile uygulanması üzerine 1936 yılında İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlanmıştır. Ne var ki 1930’ların ikinci yarısından itibaren İkinci Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin duyulması, bu planın hayata geçirilmesini

engellemiş ve ekonomik politikaların savaşın gidişatına endekslenmesine neden olmuştur. Ekonomik kalkınmanın finansmanına ayrılan kaynaklar, büyük ölçüde savunma harcamalarına kaydırılmıştır (Şen vd., 2007: 166).

Tablo 3: 1930-1939 Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira)

Yıl Bütçe Giderleri Bütçe Gelirleri Bütçe Dengesi GSMH Bütçe Dengesi/ GSMH 1930 249 254 5 1 581 0,3 1931 239 215 -24 1 392 -1,7 1932 241 235 -6 1 171 -0,5 1933 256 232 -24 1 141 -2,1 1934 266 279 13 1 216 1,0 1935 302 317 15 1 310 1,1 1936 310 321 10 1 695 0,5 1937 364 378 14 1 807 0,7 1938 376 395 19 1 896 1,0 1939 479 478 -1 2 063 -0,04

Kaynak: www.bumko.gov.tr , www.tuik.gov.tr

1930 ve 1939 yılları arasında bütçe verilerini incelediğimizde bütçe dengesinin 1931 yılında 24 milyon lira açık verdiğini görmekteyiz. Bir sonraki yıl ise bütçe açığında ciddi bir azalma gerçekleşerek 6 milyon liraya düşmüştür. 1933 yılında ise bütçe açığı tekrar artarak 24 milyon liraya çıkmıştır. 1939 yılına kadar bütçe açığı görülmemiş bütçe fazla vermiştir. 1939 yılına gelindiğinde ise bütçe 1 milyon lira açık vermiştir.

Bu dönemde bazı dış krediler alınmış olmakla birlikte, dışa bağımlılığın önemli bir göstergesi olan dış ticaret açığı 1930-1939 yıllarında ortadan kalkmıştır. Dönem boyunca, 1938 hariç, her yıl dış ticaret fazla vermiştir. Dış ticaret dengesinin, esas olarak ithalatın yaklaşık yarı yarıya kısılması ile sağlandığı gözlenmektedir. İthalatın milli gelirdeki payı 1923-1929 döneminde %15’e yakın iken, bu dönemde bu pay %7

dolaylarına düşmüştür. İhracatın milli gelirdeki payı ise bu iki dönemde %11 ve %8 dolaylarındadır (Boratav, 1990: 56).

Tablo 4: 1930-1939 Yılları Arası Dış Ticaret Dengesi Verileri (Milyon Dolar)

Yıl İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracatın İthalatı Karşılama Oranı % İhracatın GSMH İçindeki Payı % İthalatın GSMH İçindeki Payı % 1930 71 380 69 540 1 840 102,6 9,0 8,7 1931 60 226 59 935 291 100,5 8,6 8,5 1932 47 972 40 718 7 254 117,8 8,1 6,9 1933 58 065 45 091 12 974 128,8 8,4 6,6 1934 73 007 68 761 4 246 106,2 10,0 9,4 1935 76 232 70 635 5 597 107,9 9,7 8,9 1936 93 670 73 619 20 051 127,2 9,2 7,2 1937 109 225 90 540 18 685 120,6 10,0 8,3 1938 115 019 118 899 -3 880 96,7 7,7 7,9 1939 99 647 92 498 7 149 107,7 6,3 5,9 Kaynak: www.tuik.gov.tr

3.3.1.3.1940-1945 Dönemi Türkiye’de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler

Türkiye İkinci Dünya Savaşı’na bilfiil girmemesine rağmen, savaştan çok etkilenmiş ve “savaş ekonomisi” kuralları ile idare edilmiştir. Daha önceki dönemde hızlanan büyüme ve sanayileşme durmuş, toplumsal yapıda “savaş zenginleri” diye nitelenen kesimler, iktisadi krizden sorumlu tutulan en önemli hedef kitle haline gelmiştir. Birincisi başarılı olduğu için hazırlıklarına 1936’da başlanan ve 1938’de ilan edilen İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı savaş nedeni ile başarısız olmuştur (Buluş, 2009:77).

Savaş ortamının doğurduğu olağanüstü koşullar, kamu harcamalarını kontrol altına almak suretiyle bütçe dengesini sağlamayı hedefleyen bir politikanın sürdürülmesini olanaksız hale getirmiştir. Artan kamu harcamalarını finanse edebilmek amacıyla yeni kaynak arayışı içine giren hükümet, sık sık vergilere ve borçlanmaya başvurmuştur. Savaşın başlamasıyla birlikte önce vergiler artırılmıştır. Bu doğrultuda başta gümrük vergileri ve tekel ürünleri gibi dolaylı vergilerin oranlarının artırılması olmak üzere, toprak mahsulleri vergisi, milli müdafaa vergisi ve varlık vergisi gibi bir dizi yeni vergi yürürlüğe konmuştur (Şen, Sağbaş ve Keskin, 2007:167). Ayrıca, savaş ortamının ortaya çıkardığı belirsizlik, ister istemez kamu gelirlerinin önemli bir kısmının silahlanmaya ayrılmasına neden olmuştur. Savunma harcamalarının genel bütçe harcamaları içindeki payı incelendiğinde savaş dönemleri olan 1941, 1942, 1943 ve 1944 yıllarında genel bütçe gelirlerinin %50’den fazlasının savunma harcamalarına tahsis edildiği görülmektedir (Şen, Sağbaş ve Keskin, 2007:166).

1945 öncesinde, İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı olağanüstü dönem hariç, genel olarak hükümetlerin denk bütçe prensibine büyük özen gösterdiğini söylemek mümkündür. Bu dönemde, oldukça sıkı bir maliye ve para politikası takip edilmiş; harcama yapılırken hep bütçe olanakları göz önünde bulundurulmuştur (Şen, Sağbaş ve Keskin, 2007:168).

Tablo 5: 1940-1945 Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira) Yıl Bütçe Giderleri Bütçe Gelirleri Bütçe Dengesi GSMH Bütçe Dengesi/ GSMH 1940 637 666 29 2 403 1,2 1941 686 789 103 2 992 3,4 1942 1 072 1 218 147 6 196 2,3 1943 1 215 1 301 86 9 232 0,9 1944 1 329 1 310 -19 6 685 -0,2 1945 742 812 71 5 470 1,2

Kaynak: www.bumko.gov.tr , www.tuik.gov.tr

Tablo 5'i incelediğimizde 1940-1945 yılları arasında bütçe dengesinin 1944 yılı dışında sürekli fazla verdiğini, 1944 yılında ise 19 milyon lira açık verdiğini görmekteyiz.

İthalatın, dolayısıyla hammadde, ara malı ve yatırım malı biçimindeki üretim girdilerinin daralması ve faal nüfusun önemli bir bölümünün silahaltına alınması sonunda 1940-1945 dönemi, tüm üretken sektörlerin ve milli gelirin daraldığı yıllar olarak ortaya çıkmaktadır. İthalat, 1938-1939 ortalaması olarak 110 milyon doların üzerinde iken, bu rakam 1940-1941’de yarı yarıya düşmüş idi. 1942-1945 ortalaması 120 milyon civarına yükselmekle birlikte, doların savaş süresince değer kaybı dikkate alınırsa, ithalatın reel olarak daralmasının tüm savaş dönemini kapsadığı kabul edilmelidir. 1938-1939’da 110 milyon dolara yaklaşan ihracat hacmi ise savaş yıllarında ortalama 125 milyon dolaylarında sürdürülebilmiş ve dış ticaret altı yılda toplam olarak 250 milyon dolara yaklaşan bir fazla vermiştir (Boratav, 1990:67).

Tablo 6: 1940-1945 Yılları Arası Dış Ticaret Dengesi Verileri (Milyon Dolar)

Yıl İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracatın İthalatı Karşılama Oranı % İhracatın GSMH İçindeki Payı % İthalatın GSMH İçindeki Payı % 1940 80 904 50 035 30 869 161,7 4,4 2,7 1941 91 056 55 349 35 707 164,5 4,0 2,4 1942 126 115 112 879 13 236 111,7 2,7 2,4 1943 196 734 155 340 41 394 126,6 2,8 2,2 1944 177 952 126 230 51 722 141,0 3,5 2,5 1945 168 264 96 969 71 295 173,5 4,0 2,3 Kaynak: www.tuik.gov.tr

3.3.1.4.1946-1953 Dönemi Türkiye’de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler

1946 yılı, Cumhuriyet Türkiye’sinin tarihinde hem siyasi, hem iktisadi bakımdan yeni bir dönüm noktası oluşturur. Siyasi bakımdan 1946 yılı, tek parti rejiminden çok partili parlamenter rejime geçişin başlangıç tarihidir (Boratav, 1990:73). Parlamenter rejimin gereği olarak geniş halk kitleleri toplum sahnesinde artık seyirci değil, aktör olarak yer alacaktır (Boratav, a.g.e.73).

1946 yılına salt iktisadi bakımdan da bir dönüm noktası niteliği kazandıran özellik, 16 yıldır kesintisiz olarak izlenen kapalı, korumacı, dış dengeye dayalı ve içe dönük iktisat politikalarının adım adım gevşetildiği, ithalatın serbestleştirilerek büyük ölçüde artırıldığı, dış açıkların kronikleşmeye başladığı, dolayısıyla dış yardım, kredi ve yabancı sermaye yatırımları ile ayakta duran bir ekonomik yapının yerleşmesi olmuştur (Boratav, 1990:74). Kronik dış açıklar kanalıyla dışa bağımlı hale gelen ekonomik yapı, bu dönemin bir armağanı olarak Türkiye ekonomisinin kalıcı bir özelliği olma niteliği kazanacaktır (Boratav, a.g.e.74).

Mayıs 1950’de ülkede iktidar değişikliği olmuş; tek parti döneminin devletçi politikalarını şiddetle eleştiren Demokrat Parti (DP) iktidara gelmiştir. İktidar değişikliğini doğal olarak da iktisat politikalarındaki değişiklik izlemiştir ve kısmi liberalleşme dönemi başlamıştır (Şen, Sağbaş ve Keskin, 2007:170). Bu dönemde 1950 öncesinin muhafazakar maliye ve para politikası tamamen terkedilmiş, bunun yerini gevşek bir para ve maliye politikası almıştır (Şen, Sağbaş ve Keskin, a.g.e.170).

Ayrıca Cumhuriyet döneminin ilk devalüasyonu yeni ekonomi politikalarına uyum sağlamak ve üzerindeki sınırlamaların kaldırılacağı ithalatın artışını sınırlı tutmak ve ihracatı artırmak amacıyla 1946 yılında gerçekleşmiştir. Bu devalüasyon ile Türk Lirası yaklaşık %115 oranında devalüe edilmiş ve 1$ 2,82 kuruş olmuştur. Tablo 7: 1946-1953 Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira)

Yıl Bütçe Giderleri Bütçe Gelirleri Bütçe Dengesi GSMH Bütçe Dengesi/ GSMH 1946 1 270 1 324 54 6 858 0,7 1947 1 909 1 980 71 7 543 0,9 1948 1 798 1 822 24 9 493 0,2 1949 2 066 2 065 -2 9 054 -0,02 1950 1 956 1 841 -115 9 694 -1,1 1951 2 060 2 116 56 11 644 0,4 1952 2 640 2 704 63 13 389 0,4 1953 2 572 2 543 -29 15 607 -0,1

Kaynak: www.bumko.gov.tr , www.tuik.gov.tr

Tablo 7’yi incelediğimizde 1949, 1950 ve 1953 yıllarında bütçe dengesinin açık verdiği görmekteyiz. Bütçe dengesi 1949 yılında 2 milyon lira, 1950 yılında 115 milyon lira, 1953 yılında ise 29 milyon lira açık vermiştir. Bu açıkların nedeni, hükümet programında öngörüldüğü gibi doğrudan vergilerin artırılmaması, tersine tarımdan alınan doğrudan vergilerin kaldırılması ve böylece bütçe içerisinde vergi

gelirlerinin payının iyice düşmesidir. Bütçe harcamalarının sadece %10 ila %25 arası yatırım harcamalarına, geriye kalan %50-60’ı cari harcamalara, %25-30’u transfer harcamalarına gitmiştir (Buluş, 2009: 84).

1930 yılından itibaren (1938 dışında) sürekli olarak sağlanan dış ticaret fazlası 1947 itibariyle son bulmuştur. 1947 yılı, ekonominin dış ilişkiler bakımından yeni ve tamamen farklı bir doğrultuya yöneldiği yıldır. İthalat %100’ü aşan bir sıçrama gösterirken ihracat sabit kalmış ve kronik dış açıklara dayalı ekonomik yapının ilk temel taşları bu yıl atılmıştır. 1946’daki dış ticaret fazlasına rağmen, 1946-1953 yıllarında dış ticaret açığı toplam olarak 500 milyon doları bulmuş ve bu açıklar ABD yardımları ve dış kredilerle kapatılmıştır (Boratav, 1990: 80).

Tablo 8: 1946-1953 Yılları Arası Dış Ticaret Dengesi Verileri (Milyon Dolar)

Yıl İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracatın İthalatı Karşılama Oranı İhracatın GSMH İçindeki Payı % İthalatın GSMH İçindeki Payı % 1946 214 580 118 889 95 691 180,5 5,9 3,3 1947 223 301 244 644 -21 343 91,3 8,3 9,1 1948 196 799 275 053 -78 254 71,5 5,8 8,1 1949 247 825 290 220 -42 395 85,4 7,7 9,0 1950 263 424 285 664 -22 240 92,2 7,6 8,3 1951 314 082 402 086 -88 004 78,1 7,6 9,7 1952 362 914 555 920 -193 006 65,3 7,6 11,6 1953 396 061 532 533 -136 472 74,4 7,1 9,6 Kaynak: www.tuik.gov.tr

Sonuç olarak, ekonomi daha liberal hale gelirken artan dış açıklar ve bütçe açıkları ülkenin bir darboğaza sürüklenmesi ve 1954’te dış borçların ödenemeyeceğinin ilanıyla bir tıkanma noktasına gelmiştir (Buluş, 2009: 84).

3.3.1.5.1954-1961 Dönemi Türkiye’de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler

1954-1961 yılları, savaş sonunun genişleme konjonktürünün ve liberal dış ticaret politikalarının son bulduğu, ekonominin göreli bir durgunluk içinde dalgalanmalara tabi olduğu, ihraç mallarına yönelik talepteki düşme ve dış kaynakların belli bir düzeyi aşmaması yüzünden doğan dış tıkanmaya tepki olarak ithalat sınırlamalarına gidildiği bir dönem olarak nitelendirilebilir (Boratav, 1990: 85).

Demokrat Parti Hükümeti, yükseliş trendine giren enflasyonu dizginlemek amacıyla 1956’dan itibaren kar oranlarını belirleme, Milli Koruma Kanunu’nu yeniden yürürlüğe koyma, ithalata kota koyma gibi bir dizi müdahaleci tedbirlerle ekonomide istikrarı sağlamaya çalışmıştır. Ne var ki alınan bu tedbirlerle istenilen sonuca ulaşılamamış ve 1950’lerin sonlarına doğru iç ve dış ekonomik sorunlar gittikçe derinleşmiş ve bütçe açıkları kronikleşmiş, enflasyon ve işsizlik artmış, ekonomik büyüme yavaşlamış, gelir dağılımı iyice bozulmuş ve ciddi dış ödemeler sorunu ortaya çıkmıştır (Şen vd., 2007: 174).

Bu gelişmeler sonucunda hükümet 4 Ağustos 1958’de bir dizi kararlılık önlemleri almak durumunda kalmıştır. Kararlılık önlemleri başlıca şu noktaları içeriyordu: TL’nin devalüasyonu, ithalata yeniden serbesti getirilmesi, para sunumu ve bütçe harcamalarının kısıtlanması, KİT üretimi ve hizmetlerinin fiyatının yükseltilmesi. Bu önlemlerin karşılığı olarak, dış borçların ödenmesi yeniden düzenlenecek ve dış kredi sağlanacaktı (Kepenek, 1990: 113).

4 Ağustos Kararları doğrultusunda uygulamaya konulan tedbirler sonucu, bütçe açıkları düşüş trendine girmiştir. Ancak istikrar paketi doğrultusunda alınan yüksek oranlı devalüasyon kararı, ülkede hüküm süren enflasyonun yapı değiştirmesine neden olmuş; talep enflasyonu yerini maliyet enflasyonuna bırakmıştır. Sonuçta ekonomik büyüme gerilemiş ve işsizlik artmıştır. Bu gelişmeler ister istemez bütçe açıklarının sürdürülebilirliğini de güçleştirmiştir (Şen vd., 2007: 175).

Tablo 9: 1954-1961 Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira) Yıl Bütçe Giderleri Bütçe Gelirleri Bütçe Dengesi GSMH Bütçe Dengesi/ GSMH 1954 2 727 2 609 -119 15 915 -0,7 1955 3 453 3 399 -53 19 117 -0,2 1956 3 711 3 573 -139 22 047 -0,6 1957 4 377 4 338 -40 29 310 -0,1 1958 5 251 5 268 16 35 000 0,04 1959 7 047 7 155 108 43 670 0,2 1960 7 789 7 749 -40 46 664 -0,08 1961 11 866 11 633 -233 49 536 -0,4 Kaynak: www.bumko.gov.tr

1954 ve 1961 yılları arası bütçe verilerini Tablo 9’da görmekteyiz. Tablo bize 1958 ve 1959 yıları dışında bütçenin sürekli açık verdiğini göstermektedir. 1954 yılında bütçe açığı 119 milyon lira iken 1955 yılında 53 milyon liraya düşmüştür. 1956 yılında ise çok ciddi bir artış göstererek 139 milyon liraya çıkmıştır. Fakat dönemin en yüksek açığı 233 milyon lira ile 1961 yılında yaşanmıştır.

Tablo 10: 1954-1961 Yılları Arası Cari İşlemler Dengesi Verileri (Milyon Dolar)

Yıl İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracatın İthalatı Karşılama Oranı Cari İşlemler Dengesi Cari İşlemler Dengesi/ GSMH 1954 335 -478 -143 70,0 -177 -3,11 1955 313 -498 -185 63,0 -177 -259 1956 305 -407 -102 74,9 -75 -0,95 1957 345 -397 -52 86,9 -64 -0,61 1958 247 -315 -68 78,5 -64 -0,51 1959 354 -470 -116 75,3 -145 -0,93 1960 321 -468 -147 68,5 -139 -1,41 1961 347 -510 -163 68,4 -170 -3,10 Kaynak: www.tuik.gov.tr

1952 ve 1953’te 550 milyon dolar dolaylarında olan ithalat, 1958’e kadar sürekli olarak düşerek bu yıl 315 milyon dolara inmiş; 1959-1961 yıllarında ise 4 Ağustos 1958 kararlarına bağlı olarak sağlanan dış kaynaklar sayesinde, yeniden 500 milyon dolara doğru tırmanabilmiştir. İthalatın bileşiminde, tüketim mallarının payının azalıp, yatırım ve ara mallarının payının arttığı gözlenmektedir. 1947-1953 arasında toplam ithalatta tüketim mallarının oranı %23 civarında iken, bu dönemde bu oran, %11’in altına düşmüştür. 1954’ten itibaren dış ticaret rejiminin serbestiden uzaklaşması, tüketim malları ithalatının sınırlanmasına imkan vermiştir. İhracat ise, 1953’ün 400 milyona yaklaşan rekor düzeyinin altına inmiş, buna rağmen genellikle 300 milyon dolar eşiğinin üstünde istikrarlı bir seyir izleyebilmiştir. Bu yüzden dış ticaret açığının bu dönem içinde daraldığı, ihracatın ithalatı karşılama oranının önceki döneme göre yükseldiği saptanmaktadır. İhracatın bileşiminde büyük ölçüde tarım kökenli geleneksel ihraç ürünleri egemen olmaya devam etmektedir (Boratav, 1990: 89).

3.3.1.6.1962-1979 Dönemi Türkiye’de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler

1962 sonrasında iktisat politikaları planlama tabanına oturtulmuştur. İlki 1963 yılında Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan beş yıllık kalkınma planları bu dönemin iktisat politikalarının temelini oluşturmuştur. Planlar beşer yıllık süreleri kapsamıştır ve toplamda 15 yılık süreyi ele alan bu süreçte Türkiye’nin uyguladığı ekonomik sistem karma ekonomi olarak nitelendirilmiştir. Ayrıca 1946, 1958 ve 1970 yıllarında bir istisna olarak yapılan devalüasyonlar 1975 sonrasında yılda birkaç kez yapılır olmuştur.

Gelişme biçimi bakımından bu dönem, korumacı, iç pazara dönük ve ithal ikameci görüntüsüyle 1930’lu yıllara ve 1954-1961 dönemine benzer görünmekle birlikte, sanayileşmenin içeriği, yatırımların dağılımı ve sektör öncelikleri bakımından tamamen farklı özellikler taşımaktadır. 1930’lu yıllarda bilinçli olarak başlatılan yaygın tüketim mallarında ithal ikamesi 1954 sonrasının dış tıkanma koşullarında zorunlu olarak sürdürülmüş ve büyük ölçüde tamamlanmıştı. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın çok açık stratejik tercihi olan ithal ikameci sanayileşme, 1960’lı yılların sosyo-politik yapısı ve bölüşüm ilişkileri tarafından biçimlendirilecekti (Boratav, 1990: 95).

Kalkınma planlarının ortak özellikleri; üretim yapısını veri almaları, ekonominin her yıl belli bir hızla büyümesini temel amaç almaları, sanayileşmeye öncelik vermeleri ve belli bir uzun dönem stratejisinin bir parçası olmalarıdır (Kepenek, 1990: 137).

Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, büyümenin sürükleyici gücü olarak kamu yatırımlarını ve devlet işletmeciliğini görmekte, ithal ikameci sanayileşmeyi tüm sektör politikalarını yönlendiren açık bir stratejik tercih olarak ortaya koymaktaydı. Buna karşılık, İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve aynı yaklaşımı sürdüren Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, özel birikimi yaygın teşvik ve sübvansiyonlarla ön plana çıkarmakta, kamu kesimini esas olarak özel kesimi destekleyici bir işlevle

sınırlamakta, sosyal hedefleri giderek arka plana kaydırmaktaydı (Boratav, 1990: 102).

Planlı dönemde de bütçe açıkları sorunu ortadan kaldırılamamıştır. Öyle ki, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı sonrasında dahi, bütçe açıkları giderek artmıştır. 1970’li yıllar diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de bütçe açıklarının arttığı ve kronik bir hal aldığı yıllar olmuştur. Bunda iç ekonomik ve politik gelişmelerin yanı sıra, Kıbrıs sorunu ve OPEC petrol krizleri gibi dış şokların da önemli ölçüde etkisi olmuştur. Buna bir de birbirini izleyen zayıf koalisyon hükümetlerinin vergi gelirlerini artırıcı tedbirleri zamanında alamamaları ve popülist amaçlı yatırımlar ile siyasi destek amacıyla kamu kesiminde istihdam edilenlerin sayısının artırılması eklenince bütçe dengesi iyice bozulmuştur. Özellikle 1973 ve sonrasında konsolide bütçe açıkları kendisini çok belirgin bir biçimde göstermeye başlamıştır. Bunun başlıca nedeni kamu harcamaları hızla artarken, kamu gelirlerinin bu artışa eşlik edememesidir (Şen vd., 2007: 178).

Tablo 11: 1962-1979 Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira)