• Sonuç bulunamadı

1.2. Bütçe Açığı Kavramı

1.2.4. Bütçe Açıklarının Finansman Yöntemler

Bütçe açıkları pek çok ülkede özellikle de gelişmekte olan ülkelerde var olan bir sorundur. Bu ülkelerde kamu gelirleri kamu harcamalarını karşılayamaz durumdadır. Bu sebeple oluşan bütçe açıklarının finansman kaynağı olarak ilk akla gelen çözüm yöntemi olan vergilemenin yanı sıra yeni bütçe açığı finansman kaynakları geliştirilmiştir.

Bütçe açıklarının finansman kaynaklarını dört ana başlık altında toplamak mümkündür:

 Monetizasyon  İç Borçlanma  Dış Borçlanma

 Döviz Rezervlerinin Kullanımı

Bu yöntemlerden monetizasyon yöntemi para basma anlamına gelmektedir. Monetizasyon yöntemi ile bütçe açıkları finanse edilmek istenirse, para arzı artacaktır. Para arzının artması ise enflasyonu artırıcı etki gösterecektir. İç borçlanma yöntemi, bütçe açıklarının ülke sınırları içindeki kişi ve kurumlardan borç alınarak finanse edilmesi anlamına gelmektedir. Bu durumda faiz oranları artarak özel yatırımların ve dolayısıyla da üretim seviyesinin düşmesine neden olarak büyüme hızının azalmasına sebep olacaktır. Aynı zamanda gelir dağılımının daha da

bozulmasına neden olacaktır. Dış borçlanma yöntemi, kamunun yabancı devletlerin sermaye piyasalarından borçlanmasını ifade eder ve bu yöntemle finansman sağlandığında ise alınan borçların ödenmesi döviz ile ilgili olduğu için döviz kurunun etkileneceği öne sürülmektedir. Son olarak bütçe açıkları döviz rezervleriyle finanse edilmek istendiği takdirde döviz rezervleri azalacak, ulusal para değer kaybedecek ve sonuç olarak da cari işlemler hesabı açık verecektir.

Bütçe açığı belirtilen bu dört kaynaktan biri, birkaçı ya da hepsi ile finanse edilebilir. Fakat bu finansman kaynaklarından herhangi birine aşırı derecede yüklenmek yukarıda da bahsettiğimiz gibi belirli ekonomik sorunlara sebep olabilecektir. Bu sebeple devlet bütçe açıklarını finanse ederken makroekonomik değişkenler üzerinde en az düzeyde olumsuz etki bırakacak bileşimi yapmalıdır.

Kısaca bahsettiğimiz bütçe açığı finansman yöntemlerini ayrıntılarıyla ele alalım:

1.2.4.1.Monetizasyon

Merkez bankasının bütçe açıklarını finanse etmek amacıyla kamu borçlanma kağıtlarını satın almasına monetizasyon denilmektedir. Hükümetlerin para basma yetkisine sahip olmaları bütçe açıklarının bu yolla finansmanını mümkün kılmıştır.

Hükümet iç ve dış borç miktarının sınırına yaklaştığında, diğer bir deyişle hükümetin bütçe açığını iç ve dış borçla karşılamasının güç hale geldiği durumlarda monetizasyon tercih edilmektedir. Bütçe açıklarının monetizasyon yoluyla finanse edilmesi enflasyonist baskıyı artıracaktır. Böylece, reel bütçe açıklarının genel fiyat düzeyindeki değişikliklerin bir nedeni olduğu görülecektir (Günaydın, 2004: 162).

Monetizasyonun bir zorunluluk haline gelmesi, öncelikle ülkelerin kamu mali sisteminin zayıflığının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Şöyle ki, birçok gelişmekte olan ülkede kayıt dışı ekonominin büyüklüğü, vergi tabanının genişletilememesi, vergi toplama maliyetinin yüksekliği, etkin olmayan vergi idaresi, mevcut kaynaklar üzerindeki vergi oranlarının yüksekliği gibi unsurlar kamu gelirlerinin harcamaları karşılamada yetersiz kalmasına neden olmaktadır. Bir

taraftan sürekli düşük seviyelerde seyreden kamu gelirleri, diğer taraftan dizginlenemeyen kamu harcamaları, bütçe açıklarının her geçen gün büyümesine ve kronik bir hal almasına neden olmaktadır. Buna bir de gelişmemiş sermaye piyasası ve düşük özel tasarruflar ile yetersiz dış finansman eklenince, bütçe açıklarının kısmen veya tamamen monetizasyonla karşılanması olağan bir hal almaktadır. (Şen vd., 2007: 91).

Monetizasyon sonucu ortaya çıkan enflasyon, iç borçların reel değerini düşürmek ve sınırlı da olsa kişi ve kurumlardan kamu kesimine kaynak transferi sağlamak suretiyle devlete belli bir ölçüde mali avantaj sağlayabilir. Ancak, monetizasyona aşırı ölçüde ve sürekli olarak başvurulması Latin Amerika ülkelerinin deneyimlerinin de gösterdiği gibi, eninde sonunda ülkeleri hiperenflasyona sürüklemektedir. Özellikle enflasyon, artış hızına bağlı olarak kamu harcamalarını artırırken, diğer taraftan da kamu gelirlerinde azalışa sebep olmak suretiyle bütçe açıklarını büyütüyorsa monetizasyona aşırı ölçüde başvurulması çok riskli olabilir (Şen vd., 2007: 94).

1.2.4.2.İç Borçlanma

Kamunun ülke sınırları içindeki kişi ve kurumlardan milli para cinsinden borçlanması iç borçlanmadır. İç borçlanmada özel sektörün elindeki fonların kamu kesimine transferi söz konusudur. Bu olayda ülke kaynaklarını arttıran veya azaltan herhangi bir unsur olmayıp fonların kullanıcıları değişmektedir. Devletin iç borçlanma tahvillerinin bir kısmının yabancı uyruklularca satın alınması iç borçlanma ilişkisini değiştirmez. Çünkü bu kişiler devlet tahvillerini ülke mali piyasalarından milli para ile satın almakta, vadesi geldiğinde ödemesi devletçe yerli para ile yapılmakta ve bütün bu ilişkiler milli mevzuatla düzenlenmektedir (Bulut, 2002: 46).

İç borçlanma ile ekonomiye ek bir kaynak girişi olmazken borçlanma nedeniyle faizlerdeki artış özel sektörün finansman maliyetini arttırarak yatırımların azalmasına (dışlanmasına), ekonomik kalkınmanın yavaşlamasına, kamu

harcamalarındaki artışla beraber kamu tasarrufu yanında özel sektör tasarruflarının da tükenmesine neden olmaktadır (Bulut, 2002: 46).

Bütçe açıklarının iç borçlanma yoluyla finanse edilmesi durumunda, kamu harcamalarında bir artışın gerçekleşmesinin yanı sıra özel harcamaların azalması da muhtemeldir. Bundan dolayı genel fiyat düzeyi üzerinde net etki belirsiz olabilir. Bununla birlikte, bütçe açıklarının iç borçlanma yoluyla finanse edilmesi halinde reel faiz oranlarının yükselmesi enflasyonist baskılara yol açabilmektedir. Reel faiz oranının büyüme oranından fazla olması halinde, birincil bütçe bakiyesi yeterince fazla vermiyorsa iç borç stoku artmaktadır. Yüksek borç stoku nedeniyle iç borç ödemelerinin artması ise, tekrar yüksek reel faiz üzerinden borçlanmayı gerekli kılmaktadır. Ayrıca yüksek borç stokunun azaltılması için enflasyonun bir araç olarak kullanılması yolu da açılmaktadır (Günaydın, 2004: 162).

İç borçlanmayla finansmanda bireylerden borçlanılması halinde ödenen yüksek faizler, gelir dağılımının devlete borç veren yüksek gelirli kişiler lehine bozulmasına neden olur. Böylece bütçe açıklarının yol açtığı enflasyon nedeniyle bozuk olan gelir dağılımı daha da bozulacaktır. Ödenen borç faizlerinin vergilerle karşılanması durumunda özellikle ücretli kesim üzerinde vergi yükünün ağır olduğu gelişmekte olan ülkelerde, bu kesimin vergi yükünün daha da artmasına ve her iki kesimin gelir düzeyi ve hayat standartları arasında uçurumlara yol açacaktır (Dileyici ve Özkıvrak, 2010: 54).

1.2.4.3.Dış Borçlanma

Kamunun iç sermaye piyasalarının yanı sıra yabancı memleketlerin sermaye piyasalarından da borçlanma imkanı vardır. Dış borçlanma; gerçekleştirildiğinde kullanıma hazır kaynakları artıran, geri ödendiğinde (ana para + faiz) milli geliri ve kaynakları azaltan bir borçlanmadır (Bulut, 2002: 46).

Dış borçlar alındığında, ülkeye dışarıdan net bir kaynak girişi sağlandığından milli gelir üzerinde pozitif etki yaparken; geri ödemesi aşamasında milli gelir üzerinde alındığından daha büyük olumsuz etki meydana getirmektedir. Çünkü

bugün alınan dış borçlar ileride anapara ve faizi ile birlikte ödenmek durumundadır. Daha yalın bir ifade ile ödenme aşamasında dış borçların anapara artı faiz ödemesi kadar yurtiçi kaynak karşılıksız olarak yurtdışına transfer edileceğinden milli gelir, ödemenin büyüklüğü ölçüsünde azalacaktır. Borçların vadesinde ödenememesi halinde ülkenin dış borç stoku artmakta ve dolayısıyla ilerisi için ekonomiye bir mali yük getirmektedir (Şen vd., 2007: 98).

Dış borçlanma ile finansman yoluna gidilmesi durumunda, artan ithalatlarla malların arzının artırılması ile enflasyonist baskının etkisi azaltılabilir. Ancak, borç yoluyla sağlanan kaynakların kullanımı ve borç ödemelerinin yerine getirilmesinde ortaya çıkan etkilerin de göz önüne alınması gerekir. Borcun miktarı, vadesi ve faiz yükü olası sonuçların belirleyicisi olmaktadır. Alınan borcun kullanımı aşamasında gerçekleştirilen emisyonun hacmi ve dış kaynaktan yararlanan sektörlerin niteliği genel fiyat düzeyindeki gelişmeleri etkilemektedir. Dış borçların ödenmesi döviz ile ilgili olduğu gibi iç kaynak tahsisini de ilgilendirdiği için genel fiyat düzeyi üzerinde etkiler ortaya çıkarabilmektedir (Günaydın, 2004: 162).

Dış borçlanma belki yurtiçi faiz oranları ile enflasyon oranı üzerinde aşırı bir baskı yaratmaksızın bütçe açıklarının finansmanına olanak sağlayabilir. Ancak dış borçların aşırı artması ülkeleri küresel durgunluk, uluslararası piyasalarda mal fiyatlarının düşmesi, döviz kurları, uluslararası faiz hadleri, dış kredi maliyetleri ile bunların temininde ani değişme gibi dış şoklara karşı daha kırılgan hale getirebilir. Bütün bunların yanında dış borçlanma, döviz rezervlerinin kullanılmasında olduğu gibi, ulusal para biriminin dış değerinin yükselmesine neden olmak suretiyle ihraç mallarının fiyatlarının yükselmesine; buna karşın ithal mallarının fiyatının düşmesine yol açmaktadır. İhracatın azalıp; ithalatın artması, ülkenin dış ticaret dengesini ve dolayısıyla cari işlemler dengesini kötüleştirmektedir (Şen vd., 2007: 99).

1.2.4.4.Döviz Rezervlerinin Kullanımı

Rezervlerin kullanımı, hazinenin merkez bankasında bulunan yabancı kaynakları kamu harcamalarında kullanması ile gerçekleşmektedir. Merkez bankası değişik işlemler sonucu kasasında bulundurduğu döviz rezervlerini ülke parasının

değerini istikrar içinde tutabilmek için kullanmaktadır. Gerektiğinde piyasaya döviz satışı ve piyasadan döviz alışı yaparak dengeyi sağlayıcı müdahalelerde bulunmaktadır. Merkez bankasının döviz kurları üzerinde oluşabilecek spekülatif hareketleri önleyici olarak yaptığı bu işlemlerin sürdürülebilmesi için yeterli miktarda altın ve yabancı döviz stokuna sahip olması gerekmektedir (Bulut, 2002: 50).

Döviz rezervlerinin kullanılması açıkların enflasyonist etkisini geciktirebilir. Fakat bu uygulama ile beraber düşük enflasyona yönelik ekonomik politikalar gerçekleştirilmez ise mevcut rezerv kullanımının sürdürülmesi zordur. Çünkü, sahip olunan rezerv miktarı harcamaları devamlı olarak karşılayacak kadar çok değil sınırlıdır. Rezervlerin tükenmesi, ülkede devalüasyon beklentisini artıracağından ekonomide sermaye kaçışına, ödemeler dengesinde krize sebep olabilecektir (Bulut, 2002: 51).

Birçok gelişmekte olan ülkenin yeterli döviz rezervine sahip olmadığı gerçeği göz önüne alındığında bu yöntemin uzun dönemde sürdürülebilirliğinin bir hayli zayıf olduğu görülecektir. Çünkü bütçe açıklarının finansmanında döviz rezervlerinin kullanımı nihayetinde ülkenin sahip olduğu döviz rezervleri ile sınırlıdır. Döviz rezervlerinin azalmaya yüz tutması döviz kurları üzerinde baskı kurarak ulusal paranın aşırı değerlenmesi sorununu ortaya çıkarmaktadır. İhraç mallarının fiyatlarının artması anlamına gelen bu durum, ülkenin rekabet gücünün zayıflamasına ve sonuçta da kaçınılmaz olarak cari işlemler açığı sorununu ortaya çıkarmaktadır (Şen vd., 2007: 106).