• Sonuç bulunamadı

İKİZ AÇIKLAR HİPOTEZİ VE TÜRKİYE VERİLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

3.2. İkiz Açıklar Hipotezi İle İlgili Tartışmalar

3.2.1. Geleneksel Keynesyen Yaklaşım

Keynesyen Yaklaşım bütçe açıkları ve cari işlemler açıkları arasında pozitif bir ilişki olduğunu savunur. İkiz açıklar hipotezinde ilişkinin yönü bütçe açıklarından cari işlemler açıklarına doğrudur ve bütçe açıkları cari işlemler açıklarının açıkça sebebi olarak kabul edilmektedir (Alkswani, 2000: 4).

Keynesyen Yaklaşım, Keynesyen Gelir-Harcama Yaklaşımı, Mundell-Fleming Modeli ve Feldstein Zinciri Hipotezi yardımıyla ikiz açıklar hipotezine açıklık getirmektedir.

3.2.1.1.Keynesyen Gelir-Harcama Yaklaşımı

Keynesyen gelir-harcama yaklaşımına göre; kamu harcamalarının artması veya vergi gelirlerinin azalması sonucu artan bütçe açıkları üretim ve tüketimi pozitif yönde etkileyerek milli geliri artırır. Milli gelirdeki bu artış tüketim tercihini yabancı mallara doğru değiştirerek cari işlemler dengesinin bozulmasına neden olmaktadır.(Akbostancı ve Tunç, 2002: 3).

Kamu harcamalarında bir artış ya da vergilerde bir azalma yolu ile genişletici bir maliye politikasının doğrudan etkisi, üretime ve tüketime pozitif etkide bulunarak ulusal geliri artırması ve artan ulusal gelir sonucunda marjinal ithalat talebine bağlı olarak ithal malları talebini yükseltmesidir. Diğer taraftan ihraç mallarına olan yurtdışı talebin veri olarak kabul edildiği durumda, ithal mallarının yurtiçi talebinin yükselmesi dış ticaret açığına yol açacaktır. Diğer ülkelerin ithalatında bir değişme olmadığını varsayarsak, dış ticarette ulusal tasarruftaki düşüşe denk bir açık oluşacaktır. Bunun yanı sıra faiz oranı da, bütçe açığının ülke içindeki kaynaklarla finanse edilmesi durumunda ve para talebindeki bir artış sonucunda ikinci bir etkiye yol açarak artabilir. Faiz oranlarındaki artış özel yatırımı ve tüketim harcamasını olumsuz etkileyerek dışlama etkisine yol açacaktır. Bu durum tasarruf-yatırım eşitsizliğine yol açacaktır (Timur, 2005: 48).

Keynesyen gelir-harcama yaklaşımı kamu gelirlerinden veya kamu harcamalarından kaynaklanan nedenlerle ortaya çıkan bütçe açıklarının ekonomik denge üzerinde olumsuz etkiler meydana getirdiğini kabul etmektedir.

3.2.1.2.Mundell-Fleming Modeli

Mundell-Fleming Modeli 1960’lı yıllarda Robert Mundell ve Markus Fleming tarafından ortaya atılmıştır. Modele göre; malların, hizmetlerin ve sermayenin ülkeler arasında rahatça dolaşabildiği günümüz koşullarında, ülke ekonomilerinin genel dengesi için sadece iç dengenin değil aynı zamanda dış dengenin de sağlanması gerekmektedir. Keynesyen gelir-harcama yaklaşımında olduğu gibi Mundell-Fleming modelinde de cari işlemler açığının temel sebebini bütçe açıkları oluşturmaktadır. Mundell-Fleming modeline göre ekonomide dengenin sağlanabilmesi için mal piyasası, para piyasası ve ödemeler dengesinin üçünün birden dengede olması gerekmektedir (Dücan, 2008: 51).

Mundell-Fleming modeli izah edilirken IS-LM dengesinden bahsetmek gerekmektedir. IS (Investment Saving) eğrisi, mal piyasası dengesini sağlayan faiz oranı ve ulusal gelir düzeyi bileşimlerini gösterir. O nedenle, buna mal piyasası dengesi eğrisi de denilebilir. Eğrinin elde edilmesinde, ulusal gelir ve faiz oranları dışındaki tüm faktörler (örneğin fiyatlar) sabit sayılmıştır (Seyidoğlu, 2009: 811).

IS, negatif eğimli bir eğridir. Bunun nedeni, faiz oranlarındaki düşüşlerin yatırım harcamalarını artırması dolayısıyla toplam harcamaları ve denge milli gelir düzeyini genişletici etkide bulunmasıdır. Faizlerdeki yükselme durumunda ise kuşkusuz bu etkilerin tersi söz konusu olur. IS eğrisinin eğimi yatırım harcamalarının faiz oranına ne ölçüde tepkide bulunduğuna ve doğal olarak çoğaltan katsayısına bağlıdır (Seyidoğlu, 2009: 812).

LM eğrisi, reel para talebini reel para arzına eşitleyen faiz oranları ile ulusal gelir düzeyi bileşimlerini gösteren bir eğridir. LM eğrisi boyunca, para piyasasında denge sağlanmıştır. O bakımdan, LM eğrisi yerine para talebi ve para arzı (Liquidity demand and Money supply) eğrisi de denebilir (Seyidoğlu, 2009: 813). LM eğrisi IS

eğrisinin aksine pozitif eğimli bir eğridir. Yani para piyasasındaki dengenin sürdürülebilmesi için gelir artışlarını faiz oranlarındaki artışlar izlemelidir.

Açık ekonomide ödemeler bilançosunu göstermek için başka bir araca gerek vardır, o da ödemeler bilançosu eğrisidir. BP (Balance of Payments) ile temsil edilen ödemeler bilançosu eğrisi, dış dengeyi sağlayacak çeşitli gelir ve faiz oranı bileşimlerini gösteren bir eğridir. BP eğrisi analizi, dış dengeyle ilgili olarak ödemeler bilançosunun hem cari işlemler hesabını, hem de sermaye hesabını dikkate almaktadır (Seyidoğlu, 2009: 816). Ekonominin BP eğrisinin sağındaki noktalarda bulunması durumunda ödemeler bilançosunda açık vardır; çünkü veri bir faiz oranında ulusal gelir aşırı bir ithalata yol açarken, faiz oranı çok düşük olduğundan cari işlemler bilançosu açığını karşılayacak düzeyde bir kısa süreli sermaye girişi olmamaktadır. Sonuç ise, bütünüyle bakıldığında ödemeler bilançosunun açık vermesidir. Benzer nedenlerle, ekonominin BP doğrusunun solunda bulunduğu durumlarda da ödemeler bilançosunda bir fazlalık olduğu gösterilebilir (Seyidoğlu, a.g.e: 817).

IS-LM modelinin açık ekonomi uyarlaması olan Mundell-Fleming modeline göre kamu açıkları nedeniyle meydana gelen yurtdışı sermaye girişlerinin reel kurlar üzerindeki baskısı ya nominal kurlar (esnek kur sistemi) ya da ulusal fiyat seviyesindeki artışlar (sabit kur sistemi) ile gerçekleşmektedir. Mundell-Fleming modeline göre, esnek kur sisteminde bütçe açıkları faiz oranlarını artırır, artan faizler ulusal paranın dış değerini yükseltir, dış değeri artan ulusal para ithalatı teşvik ederken, ihracatı cezalandırıcı etki yapar ve sonuçta cari açıklar meydana gelir. Sabit kur sisteminde ise bütçe açıkları reel gelir ya da reel fiyat düzeylerini artırmaktadır. Bu durumda yine cari işlemler dengesi bozulmaktadır. Sonuç olarak aktarım mekanizması farklı da olsa hem esnek hem de sabit kur sisteminde bütçe açıkları nihayetinde cari işlemler dengesi üzerinde etkisini göstermektedir (Sever ve Demir, 2007: 48).

Şekil 1: Tam Sermaye Hareketliği ve Esnek Döviz Kuru Rejiminde IS-LM Modeli ve Ödemeler Dengesi

Kaynak: Seyidoğlu, 2009: 830

Şekilde IS-LM ve BP eğrilerinin kesiştiği i* faiz haddi ve Y0 ise milli gelir

denge düzeyleridir. E0 noktasında IS LM ve BP eğrileri kesiştiğinden para piyasaları,

mal piyasaları ve ödemeler bilançosu i* dünya faiz haddinde ve Y0 hasıla düzeyinde

dengededir. Genişletici maliye politikası uygulandığı zaman IS eğrisi sağa doğru kayarak IS2 konumuna gelmektedir ve yeni IS-LM dengesi E1 noktası olmaktadır. Bu

durumda denge faiz oranı yükselerek dünya faiz haddinin üzerinde bir faiz haddi gerçekleşmektedir. Yerel faiz haddinin dünya faiz haddinin üzerinde gerçekleşmesiyle ülkeye sermaye girişi artmaktadır ve böylece yerli para değer kazanmaktadır. Değer kazanan yerli para bir taraftan ithalatı ucuz hale getirecek diğer taraftan da ihracatı azaltacaktır. İthalatın artması ihracatın azalması sonucunda da cari işlemler dengesi açık verecektir. Fakat ülkeye giren sermaye girişi zamanla faiz oranlarının düşmesine neden olacağından yurtiçi faiz oranı tekrar dünya faiz oranı seviyesine gerileyecektir. Bu durumda IS eğrisi sola doğru kayarak eski denge

düzeyinde geri dönecektir. Böylece cari işlemler dengesinin açık vermesi pahasına da olsa ülke hem iç hem de dış dengeyi tekrar sağlamış olacaktır.

1960’lar ile 1970’lerin başlarında köşe taşı haline gelen Mundell-Fleming modeli makroekonomik politikaların iç ve dış dengeyi eşzamanlı olarak sağlayabileceği düşüncesini yansıtmaktaydı. Mundell-Fleming modeli özünde klasik IS-LM modelinin açık ekonomiye uyarlanmış halidir. Uluslararası sermaye hareketliliği varsayımına ek olarak yerli mallar ile yabancı malların eksik olarak ikame edilebilirliği ve istihdam varsayımına göre ya sabit fiyat-değişken reel üretim düzeyi ya da sabit reel üretim-değişken fiyat düzeyi varsayımları yapılmaktadır (Tiryaki, 2002: 5).

Mundell-Fleming modelinin başlıca zayıflığı durağan bir yapıya sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Modelin kısa vadeye odaklanmış olması, net yatırımların üretken sermaye üzerindeki etkisi ile cari işlemler dengesizliklerinin net dış borçluluk konumu üzerindeki etkisini yadsımasına yol açmıştır. Diğer bir deyişle, Mundell-Fleming modeli politika kararlarının cari işlemler dengesi üzerindeki stok ve akım değişkenlerinin uzun vadedeki etkileşiminden kaynaklanan etkileri göz ardı ettiği için yalnızca kısa vadedeki etkiyi açıklamaktadır. Örneğin genişletici bir maliye politikası uygulanması ilk aşamada ülkenin para biriminin reel olarak değer kazanmasına, dolayısıyla cari işlemler açığına ve sermaye girişine neden olur. Uzun dönemde ise bu durumun sürmesi ülkenin dış yükümlülüklerinin ve dolayısıyla net dış borç servisinin de yükselmesine yol açar. Böyle bir durumda hem dış borç servisini yerine getirebilmek hem de mevcut cari işlemler dengesini koruyabilmek için dış ticaret dengesinin iyileşmesi gerekmektedir. Böylelikle ilk aşamada reel olarak değer kazanan yerli para biriminin zamanla değer kaybetmesi zorunlu hale gelmektedir. Ülkenin cari işlemler konumunun sürdürülebilirliği konusunu çözümleyebilmek için önemli olan uzun dönemli dinamik etkiler Mundell-Fleming modelinde yer almamaktadır (Tiryaki, 2002: 5).

3.2.1.3.Feldstein Zinciri Hipotezi

Feldstein Zinciri Hipotezi esnek döviz kuru sistemi varsayımı altında Mundell- Fleming sonuçlarının hemen hemen aynısını ifade etmektedir. Buna göre bütçe açığındaki bir artış, devletin bu açığı finanse etmek için sermaye piyasalarına girmesiyle reel faiz oranlarını artıracaktır. Artan bu faiz oranları da ülkeye yabancı sermaye çekecektir. Böylece yerli para değerlenecek, bunun sonucunda da ithalat artarak ihracat ise azalarak cari açığa sebep olacaktır. Sonuç olarak artan bütçe açıkları cari açıklara sebep olacaktır (Feldstein, 1986: 2)

Feldstein zinciri hipotezine göre işleyen bütçe açığı cari açık arasındaki teorik ilişki sermaye hareketlerinin serbesti derecesine bağlıdır. Faiz oranlarının yükselmesi, yurtiçine akan sermaye girişlerini hızlandıracaktır. Ancak sermaye hareketliliği ne kadar yüksekse kısa vadeli sermaye girişi artacak ve ulusal paraya talep o kadar artmış olacaktır (Marinheiro, 2006: 9).