• Sonuç bulunamadı

ÖDEMELER BİLANÇOSU VE CARİ AÇIK

2.5. Cari İşlem Açıklarının Finansman Yöntemler

Cari açığın kendisinin sorun olmasının yanında belki de en önemli sorun bu açığın finanse edilebilmesidir. Cari açığın finanse edilebilmesi bu açığın sürdürülebilir olduğunu gösterir.

Cari açıkları gidermek için uygulanabilecek politikalar, bu açıkları finanse etmek, baskı altına almak veya tedavi edici tedbirler almak şeklinde özetlenebilecektir. Cari açıkları finanse etmek demek, bu açıkları kapatmak için resmi döviz rezervlerini kullanmak ve dış borçlanmaya gitmek demektir. Ülke resmi rezervlerinin belirli bir sınırı bulunması, dış borçlanmanın da gerek bu konudaki

kaynakların gönülsüzlüğü ve gerekse bu borçların içerdiği faiz yükü sebebiyle cari açıkları finanse etmede istenilen araçlar olamamaktadır (Akdiş, 2001: 273).

Cari açığı kapatmak için yabancı sıcak paraya bel bağlanması, yabancı sermayedarları çekebilmek için uygulanan kısa vadeli ve yüksek faizli borçlanma politikası, gelişmekte olan ülkeleri yıllardır içinden çıkılamaz bir borç-faiz kısır döngüsüne sokmuştur. Yurt içi birikimlerin yetersizliği nedeniyle tasarruf-yatırım eşitliğinin kurulamaması, ekonomide pek çok sıkıntılara neden olabilmektedir. Bu sıkıntıların giderilmesinde ise iç tasarruflar yetersiz kalmaktadır ve bu nedenle dış kaynaklara başvurulmaktadır. Cari işlemler açığının kapatılması, dış borç ödemelerinin düzenli bir şekilde yürütülmesi ve yeni kaynak sağlamak amacıyla dış borçlanmaya gidilmektedir (Şen, 2007: 63).

Dış borçlanmaya ağırlık verilmesi durumunda artan dış borç servis yükü ödemeler bilançosu açıklarına yol açmaktadır. Bu durum özellikle dış borçların döviz kazandırıcı faaliyetlerde kullanılmaması durumunda daha belirgindir. Fakat dış borçlanmanın özel yatırımlar üzerinde daha düşük dışlama etkisi oluşturması ve enflasyonist baskı sisteminin düşük olması nedeniyle daha çekici görünmektedir. Ayrıca dış borçlanma, reel borç yükünü azaltmak için devletin enflasyon oluşturma imkanını ortadan kaldırdığından daha yüksek mali ve parasal disiplin sağlama özelliğine de sahiptir (Meriç, 2003: 6).

Cari açıkları ortadan kaldırmak için uygulanabilecek ikinci yol bu açığa yol açan unsurları baskı altına almaktır. Yani dış ticaret ve kambiyo politikaları ile gümrük vergileri, kotalar, ithalat kısıtlamaları, döviz kontrolü, yurtdışı sermaye çıkışının yasaklanması gibi yöntemler uygulayarak, açığa yol açan veya açık oluşturan yolları kapatmaktır. Tabii ki bu uygulamalar ile dış açık belli bir süre için ve geçici olarak kapatılmış olur, ancak açık potansiyeli devam eder. Hatta bu tip kısıtlamalar kalktığında eskisinden daha büyük açıklarla da karşılaşılabilir (Akdiş, 2001: 273).

Cari açığın finansman ihtiyacı ödemeler bilançosunda doğrudan yatırım, portföy yatırımı, kısa süreli sermaye ve diğer yatırım kalemlerinin yer aldığı sermaye

hesabından karşılanmaktadır. Cari açığı finanse eden bu üç kalem borç yaratan ve borç yaratmayan kalemler olarak ikiye ayrılmaktadır. Dış borç yaratmayan kısım doğrudan yatırımlardan ve portföy yatırımlarının hisse senedi alt kaleminden oluşmaktadır. Borç yaratan kısım ise portföy yatırımlarının borç senetleri alt kalemini ve diğer yatırımları içermektedir. Cari işlemler açığı borç yaratmayan dış kaynaklar ile finanse ediliyorsa bunun sürdürülebilir, borç yaratan ve özellikle kısa vadeli olan dış kaynaklar ile karşılanıyorsa tehlike arz ettiği ve cari açığın sürdürülemez olduğu söylenebilir (Yapar Saçık ve Alagöz, 2010: 114).

Cari açığın finansmanında en sağlıklı yöntem doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıdır. Bunlar kalıcı fiziki varlıklardır. Geri götürülmeleri olanaksızdır. Dış borç almadan yatırım yapmaya ve dış açık vermeye olanak tanırlar (Akat, 2004: 7).

Portföy yatırımları; hisse senetlerini ve Merkez Bankası, Hükümet, bankalar ve diğer sektörlerin borç senetlerini kapsar. Portföy yatırımları sermaye girişlerinin çok önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Ancak portföy yatırımlarının yüksekliği cari işlemler dengesinin sürdürülebilmesi için çok da sağlıklı değildir (Şen, 2007: 60).

Gelişmekte olan ülkeler, kalkınmalarını sağlayabilmek için ülke içi tasarrufların yetersiz olduğu zamanlarda ödemeler dengesinde açık vermemek için dış yatırıma ihtiyaç duyarlar ve bunu da yabancı sermaye girişi ile karşılarlar. Yani tasarruf açığının neden olduğu dış açıkları (cari işlemler açıklarını) kapatmada ülkeye giren yabancı sermaye etken bir faktördür (Saatçioğlu, 2007: 1). Yıllardır bütçe açığı ve cari işlemler açığı veren ekonomiler için yabancı sermayenin doğrudan sermaye yatırımları veya uzun vadeli mali yatırımlar şeklinde girişi şüphesiz ki büyük önem taşımaktadır. Buna karşılık kısa vadeli sermaye giriş-çıkışları (sıcak para) zaman zaman yıkıcı hale gelen ekonomik etkileri nedeniyle çok tartışılan bir konudur (Şen, 2007: 61).

Eğer cari açıklar kısa vadeli sermaye hareketleri ve kısa vadeli dış borçlar ile finanse ediliyorsa bunlardaki ani azalmalar cari açıkları sürdürülemez hale getirebilir. Cari açıklar uzun vadeli sermaye hareketleri ile finanse ediliyorsa yatırımlardaki artıştan dolayı cari açık oluşuyorsa ve finansal dolarizasyon yoksa cari

açık sorun olarak düşünülmeyebilir. Cari açıklar kısa vadeli sermaye hareketleri ile finanse ediliyorsa sağlıksız bankacılık sistemini finanse etmekten dolayı cari açık oluşuyorsa ve finansal dolarizasyon varsa cari açık sorun olarak düşünülmelidir (Görmüş, 2010: 84).

Diğer yatırımlar ise Merkez Bankası, Hükümet, bankalar ve diğer sektörlerin kredilerini kapsar. Diğer yatırımların en önemli kalemi kredilerdir. Krediler incelendiği zaman bankaların ve diğer sektörlerin yurt dışından borçlanmalarının önem kazandığı anlaşılmaktadır. Kriz dönemlerinde ise söz konusu sektörler kredi sağlamakta zor duruma düşmektedirler. Bu durum da sermaye çıkışlarının yaşandığı dönemlerde ödemeler dengesi finansmanını olumsuz yönde etkilemektedir (Şen, 2007: 61).

Esnek döviz kuru sisteminin geçerli olduğu şartlarda, cari işlemler bilançosu açıkları söz konusu açıklara eşit tutardaki sermaye hesabı fazlalığı ile dengelenmektedir. Cari işlemler bilançosu açıklarının dış borçlanma veya uluslararası rezervler ile finanse edildiği şartlarda, cari işlemler bilançosu açıkları aktif stoklarında değişiklikler meydana getirerek, reel net servet etkisi vasıtasıyla ulusal ekonomiyi etkilemektedir. Cari işlemler bilançosu açıklarının giderek arttığı şartlarda, genellikle uygulanan politikalar, sıkı para ve maliye politikaları ağırlıklıdır (Şen, 2007: 64). Fakat sıkı para politikasının çıktı düzeyini azaltması sebebiyle ihracatı düşürmesi ve de faizleri ve tasarruf oranlarını artırarak yatırımları azaltması sebebiyle cari işlemler açıklarını daha da artıracağı düşünülmektedir.

Boratav (2004)’a göre yatırımların finansmanından dolayı cari açık oluşuyorsa cari açık kısa dönemde sorun teşkil etmeyebilir çünkü yatırımlardaki artış ihracat kapasitesini artıracaktır. Bu durum uzun süre devam ederse büyümede dışa bağımlılık oluşur ki bu da bir ekonominin dışarıdan kaynak aktarımında sorunlar yaşadığında ekonomide durgunluğa ve hatta krizlere yol açabilir (Görmüş, 2010: 84).

Bir ulusal paranın başka bir ulusal para karşısında belirlenen fiyatı yani döviz kuru, gerçek değerinden daha fazla olarak belirlenmişse, burada yabancı paranın, o ülkedeki satın alma gücü düşeceğinden, o ülkelere mal satmak zorlaşacak ve ihracat

azalacak belki de hiç yapılamayacak, bunun aksine ise ithalat ucuzlayacaktır. Bu duruma ulusal paranın yabancı paralar karşısında aşırı değerlenmesi denilmektedir. Aşırı değerlenmenin getirdiği olumsuzluklardan kurtulmak için, paranın dış değerinin düşürülmesi gerekmektedir. Paranın dış değerinin, aniden ve iradi bir şekilde, hükümetler tarafından düşürülmesi için kullanılan döviz kuru politikasına devalüasyon adı verilir (Şen, 2007: 65).

Yukarıdaki durumun aksine, bir ulusal paranın başka bir ulusal para karşısında belirlenen fiyatı yani döviz kuru, gerçek değerinden daha düşük olarak belirlenmişse, burada yabancı paranın, o ülkedeki satın alma gücü artacağından, o ülkelere mal satmak kolaylaşacak ve ihracat artacak ama diğer taraftan ülkenin parasının alım gücü düşük olacağından, ithalat azalacak ve belki de hiç yapılamayacaktır. Bu duruma da, ulusal paranın yabancı paralar karşısında değerinin düşük olması denilmektedir. Böyle bir durumda paranın dış değerinin yükseltilmesi için kullanılacak olan döviz kuru politikasına ise, revalüasyon adı verilmektedir (Şen, 2007: 65).

Ülkeler ihracatlarını artırıp ithalatlarını azaltarak ödemeler bilançosunu dengeye getirebilmek için paralarının değerini düşük tutarak devalüasyonu uygularlar. Devalüasyonu uygulamanın asıl amacı döviz tasarrufu ve döviz girdisi sağlayarak ödemeler bilançosunu dengeye getirmektir. Devalüasyonun ülke ekonomisini bu iyileştirici uygulamaları yanında ithal girdi fiyatlarını yükselterek ülke düzeyinde maliyet enflasyonunu yükseltme tehlikesi vardır. Ayrıca devalüasyon operasyonları hiçbir zaman ekonomisi istikrarlı, dış açığı olmayan bir ülkede uygulanmaz. Devalüasyon uygulamasına karar veren ülkeler bu karardan önce gerekli bütün ekonomik önlemleri, özellikle de iç fiyatların yükselme eğilimlerini önleyici bütün tedbirleri almak zorundadır. Sonuç olarak; devalüasyon, ihracatı yabancı paralar cinsinden ucuzlatırken, ithalatın ulusal para cinsinden maliyetini yükselterek dış ticaret dengesinin açık vermesine sebep olmaktadır. Bu anlamda devalüasyon, cari işlemler açıklarının finansmanında her zaman çözüm olmayabilir.

Cari açıklardan kurtulmanın en güvenilir yolu bu açıkları ortaya çıkaran sebeplerin ortadan kaldırılmasına yönelik tedavi edici uygulamalardır. En başta

ihracatın ve döviz kazandırıcı faaliyetlerin teşvik edilmesi, arttırılması bu konuda karşılaşılan eksikliklerin ve istenilen düzenlemelerin yapılması ilk adım olmaktadır (Akdiş, 2001: 273).