• Sonuç bulunamadı

ÖDEMELER BİLANÇOSU VE CARİ AÇIK

2.3. Cari İşlemler Dengesini Açıklamaya Yönelik Teorik Yaklaşımlar

Cari işlemler dengesini açıklamaya yönelik teorik yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu yaklaşımlar; Klasik Fiyat ve Döviz Kuru Mekanizması, Esneklikler Yaklaşımı, Massetme Yaklaşımı, Mundell-Fleming Modeli ve Parasalcı Yaklaşım olarak sınıflandırılmaktadır.

2.3.1.Klasik Fiyat ve Döviz Kuru Mekanizması

Klasik iktisatçılar, ödemeler bilançosunda dengenin fiyat ve döviz kuru mekanizması yoluyla otomatik olarak sağlanacağını ileri sürmüşlerdir. David Hume, 1752 yılında ödemeler bilançosunun fiyat etkisiyle dengeye geleceği konusu üzerinde durmuştur. Teoriyi sistemli bir şekilde ilk defa açıklayan ise J. Stuart Mill olmuştur. 1930’larda A.P. Lerner ve Joan Robinson teoriyi eleştirmişlerdir. 1936 yılında J.M. Keynes’in “Genel Teori”sinin yayımına kadar, uluslararası denge mekanizmasını klasikler fiyat ve döviz kurlarındaki değişmeler ile açıklamışlardır (Karluk, 2002a: 444).

Klasik dış denge teorisi, sabit kur sisteminde işleyebilir. Klasik düşüncede geçerli para sistemi, altın standardıdır. Dış dengesizliklerden kaynaklanan altın ve döviz hareketleri, ithal ve ihraç fiyatlarını etkileyerek bilanço dengesini sağlar. Bilindiği gibi klasiklere göre dış ticaret, karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin doğal bir sonucudur. Ülkeler arasındaki dış ticaretten, malların maliyet farklılıkları oranında kazanç sağlamak mümkündür (Karluk, 2002a: 444).

Ödemeler bilançosu açık veren ülke bu açığı kapatmak için altın ihraç edecektir. Miktar teorisi (M.V=P.T) çerçevesinde ülkedeki para arzı (M) azalacağından fiyatlar genel seviyesi (P) düşecektir. Azalan para arzı ödünç verilebilir fonlar piyasasında faiz oranının yükselmesine yol açacaktır. Ödemeler bilançosu fazla veren ülkeye ise altın girişi olacak ve para arzı arttığı için, fiyatlar genel seviyesi yükselecektir. Böylece ihracat azalacak, ithalat ise artacaktır ve dış denge kendiliğinden sağlanacaktır. Öte yandan artan faiz oranları da, sermaye hareketleri yoluyla dış dengenin sağlanmasında etkili olacaktır (Karatay, 2008: 5).

Klasik düşüncede ithalat ve ihracat, iç ve dış fiyat oranlarıyla (döviz kurları) yakından ilişkilidir. Sermaye hareketleri de döviz kurlarından etkilenir. Bu sebeple döviz kurları da ödemeler bilançosuna bağlıdır. Ödemeler bilançosunda oluşan bir dengesizlik döviz kurundaki değişme ile yeniden sağlanır. Ödemeler bilançosunda açık olması durumunda döviz talebi döviz arzını geçer ve yabancı paralar ulusal para karşısında değer kazanır. Bunun sonucunda ise yerli malların fiyatları yabancı para cinsinden azalarak ihracatı teşvik eder. Bilançonun fazla vermesi durumunda ise yabancı paralar ulusal para karşısında değer kaybederek yabancı para cinsinden yerli malların fiyatı artmış olur. Böylelikle de ithalat teşvik edilerek ödemeler bilançosu fazlası giderilmiş olur. Ancak bu durumun gerçekleşebilmesi için enflasyon sebebiyle ihraç mallarının fiyatlarının artmaması ile yabancı talep ve ihraç malları arzının yeterli miktarda esnek olması gerekir.

2.3.2.Esneklikler Yaklaşımı

Esneklikler yaklaşımı, bir mal ya da hizmetin talep edilen miktarını malın kendi fiyatının, ikame ve tamamlayıcı malların fiyatlarının ve gelirin bir fonksiyonu olarak tanımlayan geleneksel talep teorisine dayanmaktadır. Yaklaşım analize cari işlemler dengesini ihracat ile ithalat arasındaki fark olarak tanımlayarak başlamaktadır. İhracat ve ithalat miktarlarının ise sırasıyla yabancı kullanılabilir gelir-reel döviz kuru ve ulusal kullanılabilir gelir-reel döviz kuru tarafından belirlendiği varsayılmaktadır (Aydoğuş ve Öztürkler, 2006: 34).

Esneklikler yaklaşımı, döviz kurlarındaki değişikliğin bilanço dengesini sağlayabilecek ortamı yaratan şartları belirlemektedir. Bu şartlar ilk defa Marshall ve Lerner tarafından formüle edilmiştir. Şart iki varsayıma dayanmaktadır. Birinci varsayım, ülkenin dış ticaret bilançosunun başlangıçta dengede olduğudur. Diğer bir deyişle başlangıçta ihracat ve ithalat değer olarak birbirine eşit veya yakındır. İkinci varsayım ise, ülkenin ithal ve ihraç ettiği malların arz esnekliğinin sonsuz olmasıdır (Karluk, 2002a: 445).

Bu veriler altında döviz kurlarındaki bir değişikliğin ödemeler bilançosu üzerinde olumlu bir etki oluşturabilmesi için gerekli olan şart her iki ülkedeki talep esneklikleri toplamının 1 den büyük olmasıdır. Formüle ettiğimiz takdirde, ex ihracat talep esnekliği ve em ithalat talep esnekliği olmak üzere:

(ex + em) > 1 olmalıdır.

Marshall Lerner Şartı, sadece döviz kurlarındaki yükselmenin ödemeler bilançosunu olumlu yönde etkileyebilmesi için gerekli olan kritik değeri vermektedir. Dış dengesizliğin tamamen ortadan kaldırılabilmesi için talep esnekliklerinin toplamının 1 den çok daha büyük olması gerekir. Esneklikler ne kadar küçükse, dış dengenin sağlanması için gerekli kur değişiklikleri o ölçüde büyük olmalıdır. Veya esnekliklerin büyüklüğü ölçüsünde belli bir iyileşme daha küçük kur değişmeleri ile sağlanabilmektedir (Karluk, 2002a: 446).

2.3.3.Massetme Yaklaşımı

Marshall-Lerner’in yaklaşımını eleştiren Sidney Alexander, döviz kuru değişmelerinin ödemeler bilançosu üzerindeki etkilerini massetme yaklaşımı ile açıklamıştır. Alexander’e göre döviz kurundaki değişmelerin ihracat ve ithalat üzerindeki etkilerini, bu değişmelerin ekonomideki diğer fiyat ve gelir etkilerinden soyutlayarak ele almak mümkün değildir. Bu sebeple, Marshall-Lerner Şartındaki esneklikler “kısmi” değil, “toplam” esneklikler olmalıdır. Kısmi esneklikte, sadece fiyat miktar ilişkisi söz konusudur. Toplam esneklikte de, fiyat miktar ilişkisi vardır. Fakat burada, miktardaki değişmeler sadece fiyat yüzünden değil, devalüasyon

sonucu görülen bütün ekonomik değişmelere bağlı olarak ihracat ve ithalat miktarındaki değişmeleri de kapsar. Toplam esneklik, döviz kurundaki değişmenin doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yol açtığı ekonomideki bütün fiyat ve gelir değişmelerini içine alır. Bu durumda ekonomik sistemin döviz kurundaki değişmeye gösterdiği tepki tam olarak bilinmeden, toplam esneklikleri hesaplamak mümkün olmaz. Ekonomideki fiyat değişmeleri, ulusal paranın değer kaybetmesinden farklı olabilir. Ekonomideki gelir değişmeleri de hiçbir zaman ihmal edilemez (Karluk, 2002a: 449). Döviz kurundaki değişiklik ile ödemeler bilançosundaki dengesizliklerin giderilebilmesi için geliştirilen Massetme Yaklaşımı ekonomideki tüm değişmelerle ödemeler bilançosu dengesini açıklamaktadır.

2.3.4.Mundell-Fleming Modeli

Mundell-Fleming modeli, döviz kurlarında dalgalanmaların beklenmediği bir durumda iki ülke arasında yaşanan sermaye hareketlerinin faiz oranlarını belirlemede önemli olduğu görüşünü ortaya koymaktadır.

Romer (2001), Mundell-Fleming modelinin sermaye hareketleri ve döviz kurları konusunda iki temel varsayımı olduğunu ifade etmiştir. Sermaye hareketleri konusunda en basitleştirici varsayım sermaye hareketlerinin hiçbir engeli olmadığıdır. Döviz kuru konusundaki temel varsayım ise, yatırımcıların döviz kurunun değişmeyeceği beklentisinde olmalarıdır. Kısa vade üzerine yoğunlaşan ve IS-LM modelinin açık ekonomiye uyarlanmış hali olan bu model, politika uygulamalarının farklı döviz kuru rejimleri altında üretim düzeyi ve faiz oranları üzerindeki etkisini açıklamakta kullanılmıştır. Bu model sayesinde farklı döviz kuru rejiminde para ve maliye politikalarının ekonomik etkilerinin analizi yapılmıştır (Timur, 2005: 13).

2.3.5.Parasalcı Yaklaşım

Parasalcı yaklaşıma göre, ekonomide arzu edilen para ile mevcut para stokları arasında bir fark meydana gelince, bu fark, ödemeler dengesine yansımakta ve dengesizlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Konu sabit kur çerçevesinde ele

alındığında ödemeler dengesindeki açık; içeride aşırı para meydana getirilmesinden veya yurt dışından aşırı para talebinden kaynaklanırken ödemeler dengesindeki fazla ise; içeride ekonominin para talebinin artmasından veya dış dünyadaki aşırı para artışından kaynaklanmaktadır. Dolayısı ile bu yaklaşıma göre ödemeler bilançosundaki bir açık veya fazla reel para talebi ile reel para arzı arasındaki dengesizliğin bir sonucu olmaktadır. Çünkü böyle bir dengesizlik mal ve hizmetlerle menkul değerlere yapılan harcamaları değiştirir. Bu da dış ödemeler dengesini etkiler (Akdiş, 2001: 278).

Parasalcı yaklaşıma göre, ödemeler bilançosundaki bir açık veya fazla, para talebi ile para arzı arasındaki dengesizliğin sonucudur. Para talebi sabitken para arzındaki bir artış, hem cari işlemler hesabını hem de sermaye hesabını etkileyerek dış açık doğmasına neden olur. Fakat parasalcı yaklaşıma göre, dış dengesizlikler otomatik olarak kendi kendini giderici niteliktedir. Ancak merkez bankası izleyeceği para politikaları ile de dış dengeyi sağlayabilir. Buna göre dış açık içindeki ülkelerde para arzını kısmak, dış fazla içindeki ülkelerde de genişletmek gerekir (Seyidoğlu, 2009: 509).