• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Anaysa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuruya İlişkin Tartışmalar

1.6. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvurunun Teorik ve Pozitif

1.6.1. Türkiye’de Anaysa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuruya İlişkin Tartışmalar

Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruya ilişkin tartışmaların ilk izlerine, anayasa yargısının ilk defa kabul edildiği 1961 Anayasası döneminde yazılan çeşitli bilimsel eserlerde rastlanılmaktadır. Örneğin, Balta, o dönemde yazmış olduğu “Türkiye’de Anayasa Yargısı” başlıklı makalesinde, 1961 Anayasası’nda, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruya yer verilmemiş olmasına rağmen, Mahkemeye, kanunla böyle bir yetkinin verilmesine engel bir durum olmadığını belirtmiştir238. Ancak Balta’nın bu görüşü doktrinde destek bulamamıştır. Azrak, Anayasa’da, Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerinin tahdidi olarak sayıldığını dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin bu sayılanlar dışında başka yetkisinin olmadığını belirterek Balta’nın görüşüne karşı çıkmıştır239. Benzer şekilde Armağan da 1961 Anayasa’sında Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerinin sayıldığını bu sayılanlar dışında, kanunla Mahkemeye başka bir görev verilebileceği yönünde Anayasa’da açık bir hükmün olmadığını dolayısı ile Anayasa Mahkemesi’ne kanunla böyle bir görevin verilemeyeceğini belirterek, Balta’nın bu görüşüne katılmamıştır240.

238

“Anayasa böyle bir yol derpiş etmediği gibi mahkemenin yetkisini adi kanunla genişletmeye cevaz veren açık bir hüküm de ihtiva eylemiyor. Fakat böyle bir genişletmeyi de açıkça bertaraf etmiyor. Bu itibarla yargı yetkisinin kanunla düzenleneceğine dair olan anayasa kaidesine (m. 136) dayanarak adi kanun yolu ile ferdi anayasa uygulamaları aleyhine, ihtiyaç halinde, anayasa şikâyeti yolu ile anayasa mahkemesine müracaat usulünün ihdasını anayasa engellemiyor.” Balta, Tahsin Bekir, “Türkiye’de Anayasa Yargısı”, AÜHFD, C. 18, S.1-4, Yıl: 1961, s. 557-558.

239

“Anayasa’nın Mahkeme’nin görev ve yetkilerini teker teker belirtmiş olmakla, bu konuda kesin ve tüketici bir sayma sistemi benimsediğini; Anayasa’nın ilgili hükümlerinde sayılanlar dışında herhangi bir yetki ve görevin bahis konusu olmayacağını” belirtmiştir. Azrak, Ülkü, “Türk Anayasa Mahkemesi”, İÜHFM, C. 28, S. 3-4, 1962, s. 661.

240

“Ancak FAM nin vazifeleri yine de bunlardan ibaret değildir. Zira Anayasanın 93. md. Sinin son fıkrasına göre ‘Federal Anayasa Mahkemesi ayrıca kendisine bir federal kanunla havale edilen

Tıpkı 1961 Anayasası’nda olduğu gibi 1982 Anayasası’nda da 7.5.2010 Tarih ve 5982 sayılı kanun yürürlüğe girene kadar, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruya yer verilmemişti. 1982 Anayasası’nın ilk halinde, Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkileri Anayasa’nın 148. maddesinde sayıldıktan sonra, Mahkeme’nin ayrıca Anayasa tarafından verilen diğer görevleri de yerine getireceği belirtilmiş (Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasası, m. 148/son); kanun koyucunun Anayasa Mahkemesi’ne yeni görev ve yetkiler vereceğine ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. Dolayısı ile Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerinde bir değişiklik yapmak için Anayasa değişikliğinden başka bir yol mümkün gözükmemektedir241.1982 Anayasası’nın; “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi, yargılama usulleri kanunla düzenlenir” (m. 142) şeklindeki hükmü ise hukuk devletinin bir gereği olan doğal yargıç ilkesinin bir sonucudur.

1982 Anayasası’nda, anayasa yargısının hukuk düzenini ve temel hak ve hürriyetleri koruma gibi iki temel işlevinden; hukuk düzenini koruma işlevinin diğerine üstün tutulmasına, hatta bu işlevin bile 1961 Anayasası’na oranla kısıtlanmasına ve bu konuda kanun koyucu tarafından bir girişimde bulunulmamasına rağmen, akademik çevrelerde bununla ilgili tartışmalar hep var olagelmiştir242. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yazılan makaleler243, tez çalışmaları244 ve sempozyumlar ile gündeme gelmiştir245.

hallerde faaliyet gösterir.’ 1961 Anayasası ile hukuki hayatımıza gire Anayasa Mahkememiz için, Anayasamızda böyle bir hüküm yoktur. O sebeple Anayasa Mahkememiz ancak Anayasada gösterilen vazifeleri ifa edebilir.” Armağan, op. cit., s. 54.

241

Özbudun, op. cit., s. 345. 242

Göztepe, Anayasa Şikâyeti, op. cit., s. 127-129. 243

Armağan’ın 1971 yılında yazdığı “Federal Almanya’da Anayasa Şikayeti” başlıklı makalesini yine aynı başlıkla Sabuncu’nun 1982’de yazdığı makale takip etmiştir. Bunların yanı sıra Gören’in 1994 yılında yazdığı “Anayasa Mahkemesi’ne Kişisel Başvuru” başlıklı makalesi, Gören’in 2008 yılında yazdığı “Anayasa Şikayeti: Külfetsiz, Masrafsız ve Sonuçsuz” başlıklı makalesi, Pekcanıtez’in 1995 yılında yazdığı “Mukayeseli Hukukta Medeni Yargıda Verilen Kararlara Karşı Anayasa Şikayeti” başlıklı makalesi, Arnwine’ın 2003 yılında yazdığı “İspanya’da Bireysel Başvuru” başlıklı makalesi, Özcan’ın, Spieb’in “Anayasa Şikayeti Paul Kilisesi’nden Federal Alman Anayasası’na” isimli makalesini çevirmesi, Musa Sağlam’ın, “Bireylerin Anayasa Mahkemesine Başvurusu (Bir Reform Önerisi)” (TBB Dergisi, S. 60, Yıl, 2005) ve 2006 yılında yazdığı“ Anayasa Şikayeti Kurumunun Türk Hukuku’na Kazandırılması ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı makalesi ve Kılınç’ın 2008 yılında yazdığı “Karşılaştırmalı Anayasa Yargısında Bireysel Başvuru (Anayasa Şikayeti) Kurumu ve Türkiye Açısından Uygulanabilirliği” başlıklı makalesi, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruyu tanıtan ve gündeme getiren çalışmalar olmuşlardır.

244

Göztepe’nin 1996 yılında Anakara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde kamu hukuku yüksek lisans programı çerçevesinde yazdığı ve daha sonra 1998 yılında kitap olarak

Akademik çevrelerdeki tartışmalar, hazırlanan Anayasa önerilerinde de somut bir karşılık bulmaya başlamış; bu bağlamda bazı Anayasa önerilerinde kuruma yer verilmiştir. Örneğin, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) 2000 tarihli Anayasa önerisinde; kamu gücü işlemlerine karşı, AİHS kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun yapılabilmesi öngörülmüştür246. Yine benzer şekilde Anayasa Mahkemesi’nin 2004 tarihli Anayasa önerisinde247 de AİHS kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin kamu gücü tarafından ihlali durumunda Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru öngörülmüştür. Aynı şekilde Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) 2001’de kaleme aldığı, 2007’de geliştirdiği Anayasa önerisinde248 ve Türk Sanayicileri ve İş Adamlar bastırdığı “Anayasa Şikayeti” isimli çalışması ve Aliyev’in 2010 tarihli “Anayasa Şikayeti” isimli çalışması Türkiye’de bu konuda yapılan tez çalışmalarıdır.

245

Anayasa Mahkemesi, her yıl kuruluş yıldönümü münasebetiyle yaptığı sempozyumlardan 1993, 2004 ve 2009 yıllarında yapılan sempozyumları, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru konusuna hasretmiştir. Ayrıca, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Alman Büyükelçiliği işbirliği ile 2009 yılında “Anayasa Şikayeti” konulu bir sempozyum düzenlenmiştir.

246

TOBB anayasa önerisinin “anayasa şikâyeti” başlıklı 152/a maddesine göre: “Herkes, kanun yollarının tüketilmiş olması şartıyla, kamu gücü tarafından, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin kapsamındaki anayasal hak ve özgürlüklerinden birinin ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine Anayasa Şikayetinde bulunabilir. Ancak, şikayetçi açısından sonradan düzeltilemeyecek ağır sakıncaların ortaya çıkacak olması ya da Anayasa şikayetinin önemli bir anayasal soruna ışık tutacak olması hallerinde, mahkeme hukuk yollarının tüketilmesini aramayabilir.

Anayasa Şikâyetlerinin ön incelemesi, davanın kabulü, karar konusu olması ve kararların sonuçlarına ilişkin hususlar kanunla düzenlenir.” Önerinin tam metni için bankız: Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi: Anayasa, TOBB Yayınları, Ankara, 2000.

247

“Herkes, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki anayasal hak ve özgürlüklerden birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla ve kanun yollarının tüketilmiş olması koşulu ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Anayasa şikayeti ile ilgili başvurunun görüşülebilirliliği, ön inceleme komisyonunun kuruluş ve yetkileri, Daire kararına ilişkin esas ve usuller, kanunla düzenlenir.” Turhan, Mehmet, Türkiye İçin Anayasa Şikayeti Modeli Tartışma Paneli, Anayasa Yargısı, 21, Anakara, 26-27 Nisan 2004, s. 250.

248

TBB 2007 tarihli anayasa önerisinin “anayasa şikâyeti başlıklı” 166. maddesine göre: “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği savıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.

Başvuruda bulunabilmek için kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir.

Anayasa şikâyeti başvurusunun gerekçesinde, ihlâl edildiği ileri sürülen temel hak ile ihlâle neden olan işlem, eylem veya ihmal belirtilmelidir.

Başvuru süresi, ihlâlin kaynağını oluşturan işlemin veya eylemin başvuru sahibince öğrenilmesinden başlayarak otuz gündür. Bu süre, herhalde işlem veya eylem tarihinden başlayarak bir yılı aşamaz. İhmal yoluyla ihlâl durumunda başvuru ihmal devam ettiği sürece yapılabilir.

Anayasa şikâyeti ile ilgili başvurunun dinlenebilirlik koşulları, Anayasa Mahkemesi içinde oluşturulacak ön inceleme komisyonlarının kuruluş ve yetkileri, daire kararlarının sonuçlarına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Cumhuriyeti

Derneği’nin (TÜSİAD) 1996 yılında Tanör’e hazırlattığı ve 2006 yılında Üskül tarafından güncellenen “Türk Demokrasisi’nde 130 Yıl” isimli raporunda da249 AİHS kapsamındaki temel hak ve özgürlükler ile sınırlı olmak üzere Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru kurumuna yer verilmiştir.

Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru kumunun kabul edilmesinde yukarıda bahsedilen içi dinamiklerin yanı sıra asıl etkili olanın dış dinamikler olduğu söylenebilir. Şöyle ki Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin çeşitli organları, Sözleşme’nin iç hukukta uygulanmasını sağlamaya yönelik mekanizmaları kurmaları yönünde taraf devletlere yükümlülüklerine vurgu yaptığı görülmektedir. Örneğin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 2004(6) sayılı Tavsiye Kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin dava yükünün azaltılabilmesi için üye devletlerin, bireysel başvuru yöntemini iç hukuklarında tanımaları gerektiğini belirtmiştir250. Bu kapsamda 19 Şubat 2010 tarihinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen Interlaken Deklarasyonu ile taraf devletler iç hukuklarında Sözleşme’nin etkin bir şekilde uygulanması ve temel hak ve özgürlük ihlallerinin etkin bir şekilde giderilmesi için gereken mekanizmaları en kısa sürede kurma taahhüdünde bulunmuşlardır. Bunların yanı sıra Venedik Anayasa Önerisi, 4. B., Barolar Birliği Yayınları: 131, Ankara, 2007. Önerinin pdf formatına; http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/2007_Anayasa%20Taslagi_TBB.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

249

“Herkes; kamu gücü tarafından, insan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin kapsamındaki anayasal hak ve özgürlüklerinden birinin ihlal edildiği iddiasıyla, yasa yollarının tüketilmiş olması kaydıyla, Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Ancak, başvuru sahibi açısından sonradan düzeltilemeyecek ağır sakıncaların ortaya çıkacak olması ya da Anayasa başvurusunun önemli bir soruna ışık tutacak olması hallerinde; Anayasa Mahkemesi, diğer başvuru yollarının tüketilmesi koşulunu aramayabilir.

Bireysel başvurunun gerekçesinde; zedelendiği ileri sürülen temel hak ve buna neden olan kamu işlemi ya da ihmali belirtilmelidir.

Başvuru süresi, ihlalin kaynağını oluşturan işlemin başvuru sahibine yazılı ya da sözlü olarak bildiriminden başlayarak 30 gündür. ihmal yoluyla ihlal durumunda başvuru, ihmal devam ettiği sürece yapılabilir.

Anayasa başvurusu, bir yasaya karşı ya da aleyhine yargı yoluna gidilemeyecek bir mahkeme kararına ya da idari işleme karşı yapılabilir. Başvuru süresi, yasanın yürürlüğe girdiği ya da kararın kesinleştiği ya da işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren en geç bir yıl içinde yapılmalıdır. Anayasa başvurusu, bir mahkeme kararına karşı yapılmışsa Anayasa Mahkemesi bu kararı kaldırabilir ve işi yetkili mahkemeye gönderir. Başvuru, bir yasaya ya da idari işleme karşı yapılmışsa, sözkonusu yasanın ya da idari işlemin iptaline karar verir.” TÜSİAD, Türk Demokrasisi’nde 130 Yıl, İstanbul, 2006, s. 219-220. Bu raporun pdf formatına; http://www.tusiad.org.tr/rsc/shared/file/10yilguncel.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

250

Council of Europe Committee of Ministers Recommendation Rec(2004)6, https://wcd.coe.int/viewdoc.jsp?id=743317 (30.01.2013).

Komisyonu’nun 85. Genel Kurul toplantısında kabul edilen “Anayasa Yargısına Bireysel Erişim”e İlişkin Rapor’un 82. paragrafında da üye devletlerin iç hukuklarında kurmaları gereken etkin mekanizmalardan en önemlisinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının tanınması olduğu vurgulanmıştır251.

Bireysel başvuruları inceleme yetkisi, Anayasa Mahkemesi’ne, Anayasa ya da kanunla verilmediği için Mahkemenin bu konuda yapılacak Anayasa değişikliği ile kendisine böyle bir yetki verilmesini beklemekten başka yapabileceği bir şey yoktu. İşte Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruları inceleme yetkisi veren Anayasa değişikliği 2010 yılında gerçekleşti. 7.5.2010 tarihinde kabul edilen 5892 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 18. maddesi ile Anayasa’nın 148. maddesinde değişiklik yapılarak, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru kurumu Türk hukuk sistemine girmiş oldu. 5892 sayılı kanun, Anayasanın 175/4 maddesi gereği halkoylamasına sunulmak üzere 13 Mayıs 2010 tarih ve 27580 sayılı Resmî Gazete’de yayınlandı. YSK’nın, 317 sayılı kararı252 doğrultusunda, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halkoylamasında kabul edilerek yürürlüğe girdi.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru kurumu, 5982 sayılı kanunla yapılan anayasa değişikliği ile Türk hukuk sistemine 2010 yılında girmesine rağmen, 5982 sayılı kanunun geçici 18. maddenin son fıkrasındaki “Bireysel başvuruya ilişkin gerekli düzenlemeler iki yıl içinde tamamlanır. Uygulama kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bireysel başvurular kabul edilir.” şeklindeki hükmü gereği derhal uygulama alanı bulamamıştır. Gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurular, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 76. maddesi uyarınca bireysel başvuruyu düzenleyen 45 ile 51. maddeler 23 Eylül 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 8. bendine göre ise Mahkeme ancak 23 Eylül 2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan başvuruları inceleme yetkisine sahiptir. Yani bu tarihten önceki nihai karar ve işlemler aleyhine

251

Ekinci, Hüseyin ve Musa Sağlam, 66 Soruda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, Council of Europa ve T.C. Anayasa Mahkemesi, Ankara, 2012, s. 11.

252

geriye dönük başvuru mümkün olmayacaktır. Başka bir ifade ile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurularlar, Mahkemeye 24 Eylül 2012 tarihinden itibaren yapılmaya başlanmıştır.

Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun kabul edilmesindeki temel amacın, temel hak ve özgürlük ihlallerinin iç hukukta ortadan kaldırılması ve buna bağlı olarak Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuruların sayısının azaltmak olduğunu 5892 sayılı kanunun gerekçesinden anlaşılmaktadır253. 5982 sayılı kanunun gerekçesinde, kurumun kabul edilmesinin önemli gerekçelerinden biri olarak da dış dinamikler gösterilmekte bu bağlamda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2004(6) sayılı tavsiye kararına atıfta bulunulmaktadır254. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun temel işlevi kişilerin temel hak ve özgürlüklerini, kamu gücünü kullanan makamların bu gücü kullanırken Anayasaya uygun davranmalarını sağlayarak, korumaktır. Dolayısı ile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru kumrunun kabul edilmesindeki en temel gerekçenin bul olması gerekmektedir. Ancak kanun koyucu anılan bu gerekçeye ilk sırada yer vermek yerine, kumrun kabul edilmesindeki esas gerekçenin dış dinamiklerin zorlaması ve AİHM’e yapılan başvuruları azaltmak olduğu belirtilmiş;

253

“Türkiye’nin konumuna baktığımızda, bireysel başvuru müessesinin kabul edilmediği, ancak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının ve bu Mahkemenin zorunlu yargılama yetkisinin tanındığı görülmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yoluyla, iç hukukta halledilemeyen temel hak ihlâllerine ilişkin şikâyetlerin, ulusalüstü düzeyde ele alınması kabul edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde her yıl Türkiye’ye karşı çok sayıda dava açılmakta ve Türkiye pek çok davada tazminata mahkum edilmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi iç hukuk yollarının tüketilmiş olup olmadığını araştırırken, ilgili ülkede bireysel başvuru kurumunun bulunup bulunmadığını da dikkate almakta ve bunu hak ihlallerinin ortadan kaldırılmasında etkili bir hukuk yolu saymaktadır. Bu nedenle, bireysel başvuru müessesinin getirilmesiyle, hak ihlâllerine maruz kaldıklarını iddia edenlerin önemli bir bölümünün bireysel başvuru aşamasında, başka bir ifade ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden önce, tahmin edilebilmesinin mümkün olabileceği ve böylece Türkiye aleyhine açılacak dava ve verilecek ihlâl kararlarında, azalma olacağı değerlendirilmektedir. Bu itibarla, Türkiye’de iyi işleyen bir bireysel başvuru sisteminin kurulması, haklar ve hukukun üstünlüğü temelinde standartları yükseltecektir.” 1982 Anayasası 148. madde gerekçesi. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde Gerekçeli, TBMM, Ankara, Haziran 2011, s. 295. 1982 Anayasası’nın gerekçeli metnine; https://yenianayasa.tbmm.gov.tr /docs/gerekceli_1982_anayasasi.pdf adresinden de ulaşabilirsiniz.

254

“Diğer yandan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 2004(6) Sayılı Tavsiye Kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki dava yükünün azaltılabilmesi için bireysel başvuru yönteminin iç hukukta tanınmasının gerekliliğine değinilmiş; aynı şekilde, Venedik Komisyonu da 2004 yılında kamuoyuna duyurulan bireysel başvuruya ilişkin Anayasa değişikliği önerisini olumlu bulduğunu ifade etmiştir.” Ekinci ve Sağlam, op. cit., s. 11.

asıl gerekçe ise en sonda ifade edilmiştir255. Gerekçelerin sıralanış biçimi, aslında kanun koyucunun asıl amacını göstermesi açısından önemli bir ipucudur. Dolayısı ile Türkiye’de kurumun kabul edilmesinin asıl sebebi Türkiye aleyhine AİHM’ye yapılan başvuruları ve mahkûmiyet kararlarını azaltmak olsa da ki bu da önemlidir; kurumun asıl işlevini yerine getirerek Türkiye’de AİHM içtihatları temelinde insan hakları standartlarını yükselteceği kuvvetle muhtemel görünmektedir.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun kabul edilmesi sürecinde Yargıtay256 ve Danıştay257 gibi yüksek yargı organlarının başkanları, kurumun kabul edilmesi ile Anayasa Mahkemesinin bir “süper temyiz mahkemesi” olacağı iddiası ile kurumun kabul edilmesine yönelik eleştirilerde bulunmuşlardır. Kanun koyucu da esasen bu yöndeki eleştirileri karşılamak başka bir ifade ile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruları inceleme yetkisinin verilmesinin Anayasa Mahkemesi’ni bir süper temyiz mahkemesi haline getirmediğini belirtmek için

255

“Türkiye’de bireysel başvuru yolunun kabul edilmesi, bir yandan bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunmasını sağlayacak, öte yandan da kamu organlarını, Anayasa ve kanunlara daha uygun davranma konusunda zorlayacaktır. Bu amaçla yapılan değişiklikle, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ve teminat altına alınması için, vatandaşlara bireysel başvuru hakkı tanınmakta ve Anayasa Mahkemesine de bu başvuruları inceleme ve karara bağlama görevi verilmektedir.” 1982 Anayasası 148. madde gerekçesi. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde Gerekçeli, TBMM, Ankara, Haziran 2011, s. 295.

256

Dönemin Yargıtay başkanı Hasan Gerçeker, gazetecilere verdiği bir demcinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ile ilgili olarak şunları söylüyor: “Bu ülkedeki yargı birliğiyle kesin hüküm kuralıyla ne derece bağdaşır. Bunu kamuoyunun takdirine bırakacağız. Yargıda verilen kararın güvenilirliği olması lazım. Danıştay ve Yargıtay yüksek mahkemeler olarak, adli ve idari yargıda son noktayı koyan merciler, bunun üzerine Anayasa Mahkemesine böyle bir yetki verilmesi bir ‘süper temyiz’ yetkisi oluyor. Bildiğim kadarıyla AİHM’in bile böyle bir yetkisi yok. AİHM’de yapılan inceleme sonucunda eğer temel hak ve özgürlüklerle ilgili sözleşmelere aykırılık, hak ihlali görüyorsa iki türlü yola başvuruyor. AİHM, tazminata hükmediyor ya da ilgili devlete ‘iç hukukunu, mevzuatını buna göre değiştir’ diyor. Onun dışında hiçbir zaman bir mahkemenin, bir yüksek mahkemenin verdiği kararı iptal etme yetkisi yok. Kaos yaşanır.” Milliyet, 13 Ocak, 2011.

257

Dönemin Danıştay Başkanı Mustafa Birden, gazetecilere verdiği bir demecinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ile ilgili olarak şunları söylüyor: “Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı referandumla kabul edildi. Buna diyecek bir şey yok. Ancak kesinleşmiş yargı kararlarının kaldırılması gibi bir şey söz konusu olamaz. Sürekli Avrupa ülkelerinden örnekler veriliyor. Avrupa ülkelerindeki hukuka saygı ile bizdeki hukuka saygı bir mi? Bu ülkede 150 yıldır, Anayasa Mahkemesi yokken bile insan hakları ihlalleri sorunları Yargıtay ve Danıştay tarafından çözülüyordu. Kapalı kapılar ardında tasarı hazırlanamaz. Temel görevi adalet dağıtmak olan ve on binlerce insanın adaleti için çalışan Yargıtay ve Danıştay’ı yok farz etmek bu kurumlara büyük haksızlıktır. Yargıtay ve Danıştay’ı hiçe sayarak, küçümseyecek şekilde hazırlanan bu tasarı bizi üzüyor. … Asli görevler konusunda bir kuruma ödenek verilmesi korkunç bir şey. Tasarı ile Anayasa Mahkemesi üye ve raportörlerine de bazı avantajlar getiriliyor. Bu yargıçlar arasında ayrıma neden olur. Çok yoğun şartlar altında çalışan binlerce yargıca çok büyük haksızlıktır. Bu tasarı yasalaşırsa