• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DE BORÇ YÖNETİMİNDE YÖNETSEL NİTELİKLER

3.6.2.2.1 4749 SAYILI KAMU FİNANSMANI VE BORÇ YÖNETİMİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN’UN GETİRDİĞİ YAPISAL

3.7 TÜRKİYE’DE BORÇ YÖNETİMİNDE YÖNETSEL NİTELİKLER

Devletin finansman ihtiyacı ve buna bağlı olarak ödeme yükümlülüklerinin en düşük maliyetle olabildiğince orta ve uzun dönemde güvenli bir şekilde sağlanması kamu borç yönetiminin temel amacıdır. Borç yönetiminin amaçları aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır.

3.7.1.DEVLETİN BORÇLANMA İHTİYACININ KARŞILANMASI

Brüt ve net borçlanma olmak üzere devletin borçlanma ihtiyacı ikiye ayrılabilir. Brüt borçlanma ihtiyacından borç servisi düşüldüğünde net borçlanma miktarına ulaşılmaktadır. Bu borçlanma pozitif ise borç stok artışı söz konusu olmaktadır. Brüt borçlanma sadece kamunun borç geri ödeme yükümlülüklerini kapsamamakta bunun yanında bütçe açığının giderilmesi için yapılan borçlanmayı

da kapsamaktadır. Devletin borçlanma ihtiyacının bileşimi zamana ve ülkelere göre değişebilmektedir. Bu ihtiyacın karşılanmasında kullanılan yöntemler de farklılaşmaktadır. Koşullar ve yöntem ne olursa olsun devletin borçlanma ihtiyacı en etkin bir şekilde karşılanmak zorundadır.

3.7.2. MALİ PİYASALARA GİRİŞİN SÜREKLİ OLMASI

Kamunun sürekli borçlanabilmesine olanak sağlayacak piyasaların varlığı borç yönetiminin temel amaçlarından biri olmaktadır. Devletin finansal piyasalarda kaliteli ve güvenilir bir müşteri olması bu amaca ulaşmada önemli faktörler arasındadır. Bu nedenle, alıcı durumundaki müşterilerin ellerinde devlet kağıdı bulundurma isteğinin uyandırılması başarılı bir borç yönetiminin anahtarlarındandır. Bu güvenin oluşturulması için devletin teklif ettiği faiz oranının piyasa koşullarında olması ve ödemelerin zamanında yapılıyor olması gerekmektedir (Pehlivan, 2002).

Bu piyasalarda yabancı yatırımcıların varlığı yanında yerli kurumsal ve bireysel yatırımcılar da yer alabilmektedir. Piyasalara girişin sürekli olması kamuya duyulacak güvenle ilgili olmaktadır. Süreklilik tasarruf sahiplerinin talebiyle ilgili bir unsurken, güvenin azalması ya da olmaması kamunun fon bulma maliyetlerinde artış gibi önemli problemlerin doğmasına neden olacaktır (Ulusoy, 2004).

3.7.3.BORÇLANMA MALİYETLERİNİN MİNİMİZE EDİLMESİ

Borç yönetimi politikasının temel amacı borçlanmanın minumum maliyetle yapılmasıdır. Borçlanmanın maliyetiyle ilgili üç aşama söz konusudur. Bu aşamalardaki performanslar maliyetleri minimize edecektir. Birinci aşamada; borçlanma işlemlerinin ihraç miktarı, vadesi ve getirisi en yüksek verimi sağlayacak şekilde yapılmalıdır. Diğer bir deyişle piyasa koşulları çerçevesinde en iyi şartlarda borçlanmaya çalışılmalıdır. İkinci aşamada ise bütçe üzerinde borç stoku yükü asgariye indirilmelidir. Faiz ödemelerinin bütçe içindeki payının arttığı ülkelerde maliyet unsuru çok önemli hale gelmiştir. Bu ülkelerde maliyetin yanında borçlanma türleri ve araçları da ciddi bir çeşitlenme göstermelidir. Üçüncü aşama devlet borçlarının nihai yatırımcıya satışı ve dağıtımı sırasında aracı kurumlara ödenen komisyondur. Ancak bugün kullanılan ihale yöntemiyle borçlanmada komisyon ödemesi söz konusu değildir.

3.7.4.

BORÇLANMA

ALANLARININ

GENİŞLETİLMESİNDE

ALAN

SORUNU

Gelişmekte olan ülkelerin devam eden borçlanma ihtiyaçlarını problemsiz giderebilmeleri için geleneksel finansman araçlarından farklı olarak yeni kaynak arayışı içine girmeleri gerekmektedir. Buradaki amaç; yeni yatırımcıların piyasaya girmelerine zemin hazırlamak ve eski yatırımcıların ellerindeki borç senetlerinin uzun süre tutulmalarını sağlamaktır. Kamunun borçlanmada başvurduğu araç zenginliği borçlanmanın esnekliğini, buna bağlı olarak da maliyetleri azaltacak bir etken olması dolayısıyla önem kazanacaktır (Ulusoy, 2009).

İç borçlanmaların yanında dış borçlanmaya başvurulması, ilgili ülkelerin finansal piyasa alanlarının darlığını gösterir. Dış borçlanmalarda, kamu açıklarının giderilmesine yönelik kamuya borç veren ülkeler verdikleri borçlarla ülkeye sermaye aktarımı ve mali kaynak sağlamakla onların finansal piyasalarını geliştirmelerine de katkıda bulunmuş olacaklardır. Açıkların finansmanında borçlanma etkinliği yalnızca kamu sektörü açısından değil özel sektör açısından da finansal nitelik sorunu taşımaktadır. Sektörler arasında kaynak dağılımı yapılması bu sorunun aşılmasında önemli bir nokta olmaktadır. Finansal alanın genişlemesi yararlanılan borçlanma politikalarının etkinliğini açıklar üzerinde olumlu olarak göstermektedir. Açıkların finansmanını yalnızca borçlanma yoluyla değerlendirmemiz mümkün değildir. Çünkü sadece borçlanmayla istenilen etkinliğe erişme söz konusu olmamakla birlikte kısa ve uzun vadede çeşitli finansal nitelikleri de beraberinde getirmektedir. Açıkların finansmanında hangi kaynaklardan yararlanılacağı, borcun geri ödemesinde ne tür sorunlar getireceği ve makro hedeflere ne düzeyde ulaşılıp ulaşılamadığının da ölçülmesi gerekmektedir (Özker, 2012).

3.7.5.

PARA

PROGRAMI

İLE

BORÇLANMA

PROGRAMININ

KOORDİNASYONUNUN SAĞLANMASI

Piyasa faiz oranları devletin yaptığı borçlanma işlemlerinden doğrudan etkilenmektedir. Bu etkileşimden devlet borçlanma senetlerinin faiz oranları da etkilenmektedir. Devletin piyasadan borç alması piyasadaki para miktarının azalmasına, piyasaya borcun ödenmesi piyasadaki likitidenin artmasına neden olacaktır. Bu yüzden borç yönetiminin para programı ile uyumlu bir şekilde hareket etmesi gerekmektedir.

Hazine ve Merkez Bankası para piyasasına yön veren iki büyük kurumdur. Borç yönetiminde başarıya ulaşılabilmesi bu iki kurumun para programları üzerinde uyumlu ve başarılı stratejiler geliştirmelerine bağlıdır. Ülkemizde para politikasını uygulayan birim Merkez Bankası iken, borç yönetiminden sorumlu birim ise Hazine’dir.

Faiz oranlarının belirlenmesinde piyasalardaki likidite miktarı önemli bir yere sahiptir. Faiz oranları piyasadaki para miktarının az olduğu dönemlerde yüksek olacaktır. Hazinenin bu durumda büyük miktarda bir borçlanmaya gitmesi piyasalarda var olan sıkışıklığı daha da artıracak ve faiz oranları daha da yükselecektir. Merkez Bankasının bu gibi durumlarda devreye girerek piyasaya para vermesi gerekmektedir. Fakat Merkez Bankasının sürekli müdahalesi de istenen bir durum değildir. İkincil piyasaların geliştirilmesi sağlam temelleri olan bir ekonomi için önemli bir faktördür. Hazine hükümetin nakit ihtiyacı ve açığı konusunda detaylı bilgiye sahipken, Merkez Bankası, bankacılık faaliyetleri, devlet borçları çevirmeleri ve mali piyasa bilgilerine doğrudan erişim olanağına sahiptir. Her iki kurumun sahip oldukları bilgilerin bileşimi ve anlamlı bir şekilde paylaşımı konusunda etkin bir koordinasyonun sağlanması, likidite tahminlerinin daha gerçekçi olarak yapılması açısından önemlidir. Likidite tahmininin sağlıklı yapılması iki açıdan önem arz etmektedir. Birincisi, Hazinenin borçlanma stratejisini doğrudan etkilemektedir; ikincisi, Merkez Bankasının reeskont ve zorunlu karşılık politikaları ve özellikle açık piyasa müdahaleleri üzerinde yansıma etkisi vardır. Eğer likidite doğru olarak tahmin edilmezse Hazine borçlanmaları ve Merkez Bankası politikalarının uyumlu bir şekilde yürütülmesi mümkün olamayacak ve sonuçta, faiz oranlarında meydana gelecek olan büyük dalgalanmalar her iki kurumun da uygulamada başarı şansını düşürecektir.

3.7.6. İKİNCİL PİYASALARIN ETKİN İŞLEMESİNİN SAĞLANMASI

Hazine tarafından devlet iç borçlanma senetlerinin ilk kez satışa sunulduğu piyasa birincil piyasa iken, daha önce ihraç edilmiş olan devlet iç borçlanma senetlerinin işlem gördüğü piyasalar ikincil piyasalardır.

İkinci el piyasaların genişliğinin artması devletin piyasaya sunacağı kâğıtların daha kolay pazarlanmasını sağlayacaktır. İkinci el piyasalar gelişmiş ülkeler açısından daha fazla önem taşımakta olup, gelişmiş ülkelerde ikinci el piyasaların

yeterli finansal derinliğe ulaşması devletin var olan borçlanma imkanlarını daha da arttırmaktadır.

3.7.7. KRİZLERİ ÖNLEMEK

Dışa açık bir ekonomide ekonomik krizlerde yabancı paranın yerli para karşısında kazandığı veya kaybettiği değer önem kazanmakta olup meydana gelen değişiklikler devletin borcunu etkilemektedir. Bu yüzden kur kaynaklı krizlerden çıkış yolunda ve borç miktarı ayarlamalarında borç yönetimi önemli olmaktadır. Sağlıklı sermaye piyasası açısından güçlü borç yönetimi uygulamaları önem taşımaktadır. Zayıf olan makro ekonomik politikalar için güçlü bir borç yönetimi uygulaması krizi önlemede tek başına yetersiz kalabilmektedir. Güçlü borç yönetimi politikaları bu kötü etki ve finansal risklere karşı hassasiyeti azaltarak daha kapsamlı finans piyasasının gelişimi ve mali derinleşme için önemli bir rol oynar (Egeli ve Tandırcıoğlu, 2009, 16).

3.7.8. DENGELİ BİR VADE YAPISININ OLUŞTURULMASI

Vade yapısının çok iyi dengelenmesi önemli hususlardan biridir. Gelirlerin toplanması ve giderlerin ödemeye bağlanması zaman olarak en uygun şekilde yapılmalıdır. Örneğin aynı tarihe denk gelecek olan toplu ödemeler Hazineyi nakit sıkıntısına düşürebileceğinden vade planlaması yapılırken vadesi gelmiş olan borçların ödeme zamanları ve gerekiyorsa yeni ihalelerle karşılanması durumu dikkat edilecek hususlar arasında öncelikli olmalıdır.

3.7.9.

BONO

PİYASALARININ

SAĞLIKLI

GELİŞİMİNE

DESTEK

VERİLMESİ

Mali politikaların önceliğinde, derin ve etkin bir finansal yapılanmanın sağlanma amacı vardır. İyi bir borç yönetimi, piyasalara derinlik ve çeşitlilik kazandırarak bu etkinliği artırmada önemli rol oynar. Bunu gerçekleştirebilmek için hem finansal örgütlerin geliştirilmesi, hem de ilgili nüfusun borçlanma araçları hakkında bilgilendirilmesi gerekmektedir.

Kamu açıklarını ve borç stokunu azaltabilmek için sağlam hukuki temellere dayalı mali bir yapının varlığına ihtiyaç vardır. Bankalar para piyasalarının en önemli aktörleri durumundadırlar. Devlet tahvil ve bonolarının alım satımı bankalar

aracılığıyla yapılmaktadır. Bu nedenle bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesi ve piyasalarda finansal örgütlerin geliştirilmesi, borçlanma planlarının daha rahat izlenebilmesini sağlayacaktır. Yatırımcılara bankalar aracılığıyla tahvil ve bono piyasaları anlatılarak, yatırımların bu yöne kaydırılması da sağlanabilir (Demir, 2004).

3.7.10. HANE HALKLARININ TASARRUFA TEŞVİK EDİLMESİ

Borçlanma bireylerden gerçekleşirse tüketime yönelecek kaynaklar tasarrufa yönlendirilmiş olacaktır. Devletin vatandaşa sunmuş olduğu imkanlar arttıkça tasarruf miktarı da artacaktır. Fakat devletin borç miktarı aşırı boyutlara ulaşırsa ve alınan kaynaklar etkin olarak kullanılamaz ise milli gelir ve tasarruflar olumsuz yönde etkilenecektir. Bu yüzden toplanan kaynakların verimli bir şekilde kullanılması gerekmektedir (Egeli ve Tandırcıoğlu, 2009, 15).

Hane halklarının uzun vadeli tasarrufa teşvik edilmesi ekonomik politikalar açısından önemlidir. Enflasyonla mücadelenin ön plana çıktığı ve uzun vadeli yatırımları artırma ihtiyacının doğduğu dönemlerde bu önem daha da artmaktadır. Borç yönetimi, hane halklarına yönelik borçlanma araçları çıkarmak suretiyle bu yönde bir tasarruf eğilimi doğurabilir (Pehlivan, 2002).

3.8.

IMF

VE

DÜNYA

BANKASI

İLİŞKİLERİNDE

NİTELİKSEL