• Sonuç bulunamadı

TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE RİSK YÖNETİMİNİN GELİŞİMİ

Batılı bankalar 1980’lerin sonlarına doğru, faaliyetlerini giderek artan şekilde risk odaklı yürütmeye başlamışlardır. Aktif–pasif yönetiminin yerleşmesi, piyasa

6

Basel Committee, :International Convergence of Capital Measurement ans Capital Standarts, April 1988’de yer almaktadır.

31

riskinin ölçümü ve sermayenin daha esnek yönetilmeye başlanması, bugünkü modern risk yönetimi kültürünün başlangıcıdır.

Türkiye’de ise risk yönetimi olgusu ilk olarak 9 Aralık 1999 tarihli Uluslararası Para Fonu (IMF) niyet mektubunda gündeme gelmiş ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) kurulması ile birlikte Türk bankacılık sistemi risk yönetimi düzenlemeleri ile tanışmıştır. Ancak bunun öncesinde risk yönetimi uygulaması yoktur demek mümkün değildir. Kaval (2000) çalışmasında, bankaların risk yönetiminin tüm işletme birimleri arasında paylaştırıldığı, koordinasyonunun da teftiş kurulu, mali kontrolörlük gibi verilip düzenli aktif pasif komite toplantılarıyla da bütünleştirilerek bir iç kontrol sistemi kurularak risk yönetimi yapıldığını belirtmektedir. Teftiş veya denetim bölümleri içinde risk yönetimini çözmeye çalışmak, geriye dönük raporlamalar yapmak Türkiye’deki risk yönetiminin gelişimini yavaşlatmıştır.

Dünyadaki pek çok ülke tarafından risk odaklı denetim uygulamasına geçilmiştir. Risk odaklı denetim, bankaların risk profillerinin belirlenmesi, denetim sürecinin bankanın risk profiline göre şekillendirilmesi ve denetim kaynaklarının buna tahsis edilmesi esasına dayanan ve denetimin etkinliğini arttırmayı amaçlayan bir denetim yaklaşımıdır (Bolgün, Akçay, 2005: 134). Ancak bu uygulama, geriye dönük mevzuat ve yasal prosedür takibi değildir.

Türkiye’de risk yönetimi finansal odaklıdır ve henüz yeni gelişmeye başlayan bir kavramdır. Türk bankaları 1999 yılından itibaren bir yeniden yapılanma sürecine girmiş ve bankaların üzerindeki kamu denetiminin arttırılması için 4389 sayılı bankalar yasası çıkarılmıştır. Bu kanunla yapılan düzenlemelere çalışmanın ilerleyen bölümünde değinilecektir. Bankalarda tam anlamıyla risk yönetimine ilişkin sayılabilecek ilk düzenlemeler ise BDDK’nın 2001 yılındaki ‘Bankaların Risk Yönetim ve İç denetim Sistemleri Hakkındaki Yönetmelik’in çıkarılmasıyla başlamıştır.

Bankaların kuracakları iç denetim ve risk yönetimi sistemlerine ilişkin olarak 2001 yılının Şubat ayında çıkarılan yönetmelik ile bankalar ve özel finans kurumları için öngörülen iç denetim ve risk yönetim sistemlerinin yapısı, iç kontrol işlevinin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesine ilişkin olarak tanımlanan ortam ve koşullar

32

belirlenmiştir. Yapılan düzenlemenin finansal sistem üzerinde doğrudan, reel sektör üzerinde de hem doğrudan ve hem de dolaylı bir şekilde ilkelerin tutarlı bir biçimde uygulanması yönünde tarafları disipline edici bazı etkiler yarattığı görülmektedir.

Bankaların risk yönetim ve iç denetim sistemleri hakkındaki yönetmelikten sonra Basel uzlaşıyla paralel uzlaşılara uyumu sağlamak amacıyla çıkarılan çeşitli yönetmelik ve kanunlarla Türk Bankacılık sektöründe risk yönetim süreçlerinin yerleşmesine çalışılmaktadır. 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 Sayılı bankalar kanunu ile de bankalarda denetim komitesi oluşturulması, iç kontrol risk yönetimi ve iç denetim sistemleri kurmaları ve doğru bilgi üretecek bir muhasebe sistemi kurulması zorunlu tutulmuştur.

Türkiye’deki ekonomik sektörlerin yapısı, finansal piyasaların niteliği, borçlu ve alacaklıların davranışları ve rekabetçi ortam söz konusu disiplini uygulamayı teşvik etmemekte, çağdaş risk yönetiminin gelişmesini engellemektedir.

Şirket çapında etkin bir risk yönetiminin uygulanması icradan bağımsız bir iç kontrol fonksiyonu ile güçlü bir özkaynak yapısı gerektirmektedir. Ülkemizde genelde özkaynak birikimi yeterli olmayıp, şirketlerin özkaynak yapıları gerektiği kadar güçlü değildir.

Gelişmiş risk yönetimi kriterlerini ve tekniklerini, finansal istikrarın tam anlamıyla sağlanamadığı, yüksek volatilite ve belirsizliğin olduğu ülkelerde kullanmak isteyen bankalar için söz konusu kriter ve teknikler, daha düşük özkaynak ihtiyacı sağlayan teşvikler vermek yerine, daha yüksek özkaynak ihtiyacı ortaya çıkarabilmektedir.

Türkiye’de yapılan bir yanlışlıkta, sektörde bir problemle karşılaşıldığında yürürlükteki kanun ve düzenlemelere bakılmadan hemen yeni yönetmelikler çıkarılarak sorunların halledilmeye çalışılmasıdır.

Tüm bu çalışmalarda risk yönetiminin kısa sürede oluşturulabilecek bir düzenleme olmadığı ancak köklü bir anlayış değişikliği ile başarı sağlanacağı

33 Tablo 2. Risk Yönetim Sisteminin Gelişimi

1980’li Yıllar

-Aktif / Pasif Yönetimi: Piyasa fiyatlarındaki dalgalanmanın artmasıyla uygulanmaya başlamıştır.

-Piyasa Riski Yönetimi: Alım-satım işlemlerinin hacimlerinin büyümesiyle uygulanmaya başlanmıştır.

Temmuz 1988

-Kredi riskindeki geleneksel yaklaşımın değişmesi

ve piyasa işlemlerinden kaynaklanan kredi riskinin hesaplamalara katılması, basit türev ürünlerin işlem görmeye başlaması.

-Basel I Kararları ile Sermaye Yeterliliği Standardının Getirilmesi

Nisan 1993 - Karmaşık türev ürünlerin piyasaya çıkması.

Nisan 1995

-Piyasa riskinin ölçülmesine VAR (Value At Risk) standardının getirilmesi

-İçsel Piyasa Riski modellerinin geliştirilmeye başlanması

1997

-Kâr marjlarının daralmasına bağlı verimlilik arayışlarının sonucunda Riske Göre Düzenlenmiş Getiri Hesaplamaları (RAROC) ve İş kolu Bazında Sermaye Tahsisi

Temmuz 1999

-Gelişmekte olan ülkelerdeki finansal krizlerin etkisiyle istatistiksel modellerin stres testi ve senaryo analizleri ile desteklenmesinin yaygınlaşması

-İşlem riski için sermaye ayırımı, sermaye yeterliliğinin denetimi, risk derecelendirme kavramlarının ortaya çıkması

2004-2006

-Basel II etki(OIS) çalışmalarının sürdürülmesi - Ulusal tercihlerin belirlenmesi

-Bankaların Basel II’ye geçiş planlarını netleştirmeleri

2006 Basel II ile getirilen ölçüm yaklaşımları

uygulaması

Kaynak: TÜSİAD, 2000: 14 Bankacılık Çalışma Raporu ve Türkiye İş Bankası Risk Yönetim Müdürlüğü . Bankacılıkta Yeni Sermaye Düzenlemeleri: Basel II yayınlarından yararlanılarak hazırlanmıştır.

34

İKİNCİ BÖLÜM