• Sonuç bulunamadı

3 3 Suriye Cephesinde Araplar, Yahudiler

Suphi Nuri Araplarla ilgili olarak ilginç açıklamalarda bulunmuştur. Neredeyse her Arap’ın bir

170

Suphi Nuri Beyrut’ta tanıdığı bir binbaşıyı örnek göstererek, bu binbaşının elinde önemli bir görevi olduğunu fakat maaşıyla geçinemediğini, eşinin ve kızının parasızlık ve bakımsızlıktan öldüğünü, kendisinin de hastalandığını ama namusunu koruduğunu söylemektedir. Bu binbaşıya Beyrutlular çok şeyler teklif etmiş fakat kabul etmemiştir. Fakat sonunda bu subay da dayanamayarak dört sene sonunda çalmaya başlamış ve düzene ayak uydurmuştur. bk., Suphi Nuri, “Harb-i Umumi’de Gördüklerim-33”, s. 3.

casus olduğunu, Đngilizlere ve daha başkalarına Türk askerinin hareketleri hakkında bilgi verdiklerini, telgrafsız çöllerde develer vasıtasıyla süratle haber ulaştırdıklarını söylemektedir. Hicaz demiryolunun ve telgraf hatlarının bozulması da bu casuslar yüzündendi. Türk Hükümeti, Hicaz Demiryolunun tahrip edilmemesi için aşiretlere ve bunların şeyhlerine bir hayli para ve rüşvet vermişti. Ordu bu sayede Arap diyarlarında kalabiliyordu.172 Özellikle bazı kumandanlar karargâhlarına Arap zabitler almakta ve bunları yaver ya da şifreci olarak görevlendirdikleri için ordunun en gizli bilgileri Suriye ve Filistin’deki Arapların kulağına, oradan da Faysal ve Đngilizlere ulaşıyordu. Özellikle Sekizinci Kolordu Komutanı Küçük Cemal Paşa Suriyeli Araplara çok güveniyordu; fakat ordu bozulmaya başladığında, yanında sadece Türk zabit ve erleri kalmıştı. Suphi Nuri, Arap milliyetçiliğinin ve hırsızlığın, Suriyeli zabitlerin kemiklerine işlediğini özellikle belirtmektedir.173

172

Suphi Nuri, “Harb-i Umumi’de Gördüklerim-5”, Müstakil, No. 50, 7 Nisan 1340/1924, s. 3.

173

Suphi Nuri, “Harb-i Umumi’de Gördüklerim-13”, s. 3; “Harb-i

Suphi Nuri Arapları korkak ve hilekâr bir ırk olarak niteler. Suriyeliler, Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına girdiğinde, Đngiliz ve Fransız casusluğu yapmışlar, daha sonra ise Mekke Emiri Hüseyin’in yanına geçmişlerdir. Tüm bu yaptıklarına rağmen Osmanlı’nın sadık tebaası gibi görünebilmeyi de çok iyi beceriyorlardı.174

Çölün ortasındaki Bedeviler ise para karşılığında hem Türklere hem de Đngilizlere casusluk yapmaktaydılar. Đngiliz uçakları zaman zaman çöle inip Bedevilerden bilgi almaktaydı. Bedeviler, su yerlerini, patikaları ve kestirme yolları çok iyi biliyorlardı ve

Gördüklerim-49”, s. 3; Mustafa Kemal, Mersinli Küçük Cemal Paşa’nın askeri harekâtını eleştiren bir yazı kaleme almış ve asker oluşundan dolayı Suriye Felaketleri başlıklı bu makaleyi Atî gazetesinde Suphi Nuri imzasıyla yayınlamıştır. bk., Suphi Nuri, “Suriye Felaketleri”, Ati, 26 T. Sani 1334/Ekim, 1918, s.3; Bununla ilgili Suphi Nuri’nin oğlu Rasih Nuri Đleri, Cemal Paşa’nın bir gün Suphi Nuri’yi gördüğünde: “Biliyorum, senin kabahatin yok, yazıları yazan belli” demiştir. Rasih Nuri Đleri, Mustafa Kemal’in Küçük Cemal Paşa’yı eleştiren iki yazısının daha olduğunu söylemektedir. bk., Rasih Nuri Đleri, “Suphi Nuri Đleri”, s. 228; bk., Suriye Felaketleri isimli makale için bk., Ekler, Ek. 2. 174 Suphi Nuri, “Harb-i Umumi’de Gördüklerim-41”, s. 3.

ellerini kollarını sallayarak, rahat bir şekilde casusluk yapıyorlardı.175

Türk Ordusu’ndan olup ta sonradan Şerif Hüseyin’e katılan pek çok subay vardı. Bunlar orduyu zayıflattıkları gibi ordu hakkındaki bilgileri, Araplara ve daha sonra Đngilizlere ulaştırdıklarından çok zararlı olmuşlardır.176

Emir Faysal ve babası Şerif Hüseyin’in hikâyesi de pek farklı değildir. Harbin başlamasından bir yıl sonra Emir Faysal adamlarıyla (200 kişi), Hicaz’dan gelerek Dördüncü Ordu’ya katılmıştır. Cemal Paşa ile görüşerek: “Türk Ordusu için Kanal’da şehit

175 Suphi Nuri, “Harb-i Umumi’de Gördüklerim-52”, Müstakil, No. 50, 8 Haziran 1340/1924, s. 3; Baron Kress Von Kressenstein, age., s. 23; Büyük kısmı Hindistan’dan ve diğer Đngiliz sömürgelerinden gelen birliklerin iaşesi ve diğer hususlarda, Đngilizlerde zaman zaman zorluklarla karşılaşıyorlardı. Araplarda bu durumlarda Đngilizlere yardım ediyor, erzak satıyorlardı. Fakat Đngilizlere sağlanan en önemli lojistik destek istihbarat bilgileriydi. bk., Servet Avşar, “Birinci Dünya Savaşı’nda Irak Cephesi’ndeki Aşiretler ve Casusluk Faaliyetleri”, Askeri Tarih Bülteni, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., No. 52, Şubat 2002, s. 135, 136.

176

Suphi Nuri, “Harb-i Umumi’de Gördüklerim-13”, s. 3; Oluşturulan aşiret birlikleri içerisindeki reislerden bazılarının düşmana casusluk yaptığı da tespit edilmiştir. Servet Avşar, agm, s. 137.

olabileceklerini…” söyleyerek orduya katılan Emir Faysal, Đttihat ve Terakki düşmanı olup, aslında çoktan Đngilizlerle anlaşmış ve onlar adına çalışmaktaydı. Hicaz’a gönderilen Vehip Paşa’ nın gönderiliş amacı ve ona gönderilen emirler, önceden Faysal’ın babası Şerif Hüseyin’e, dolayısı ile Đngilizlere bildiriliyordu.

Birinci Dünya Savaşı başladığında başkomutanlık merkezi Birinci Kanal Seferi için, Hicaz’dan alınarak doğuya kaydırılmıştı. Hicaz Komutanı Vehip Paşa’nın da Hicaz’ı terk etmesiyle meydan Şerif Hüseyin ve oğlu Emir Faysal’a kalmıştı. Medine Muhafızı Basri Paşa’nın yanında ise Şerif Hüseyin’in diğer oğulları Ali ve Abdullah bulunuyordu. Bunlar Basri Paşa’nın ve hükümetin işlerine müdahale etmeye başlamışlardı. Bunların amacı Türkler adına savaşmak değil Medine’yi almaktı. Medine’de kalmak için türlü bahaneler uyduruyorlardı. Bunun üzerine Basri Paşa, Cemal Paşa’ya durumu bildirmiştir. Bu durumdan haberdar olan Şerif Hüseyin ise Cemal Paşa’ya gönderdiği haberde, Basri Paşa’ya güvenmediğini ve oğullarının

geri çekilmelerine karar verdiğini bildirmiştir.177 Cemal Paşa, olaya müdahale etmesi için Fahrettin Paşa’yı Medine’ye göndermiştir. Fahrettin Paşa kendisini Medine’nin Kumandanı ilan ederek göreve başlamıştır. Bu sıralarda Şeyh Esad Eş Şakir Efendi, ayandan Abdurrahman Paşa, Evkaf Nazırı Fevzi Paşa’dan oluşan bir heyet Medine’ye gelmişti. Heyetin gelmesinden sonra, bir isyan başlamış, isyancılar Şerif Hüseyin’i, Müminlerin Emiri olarak ilan etmişlerdi. Bu olaydan sonra heyet, tekrar Şam’a dönmüştür. Cemal Paşa Đstanbul’a yazdığı raporda, işin iyilikle halledilemeyeceğini, zorla ve silah kullanılarak çözülebileceğini söyleyince Đstanbul Yönetimi Talat Paşa’nın adamı olan Şerif Ali Haydar’ı, Medine’nin Emiri tayin etmiştir. Bunu duyan Şerif Hüseyin, Đngilizlerle işbirliğine girmiş ve Şerif Ali Haydar’ı Medine’ye sokmamıştır.178

Suphi Nuri, Hicaz meselesinin birkaç sene içinde arttığını, altında yatan sebepleri ise Đttihat ve Terakki

177 Suphi Nuri, “Harb-i Umumi’de Gördüklerim-83”, Son Telgraf, No. 56, 12 Ağustos 1340/1924, s. 3.

Hükümeti’nin Şerif Hüseyin’in aleyhinde olması, Arapların bağımsızlıkla birlikte Hilafet’in de kendilerinde olmasını istemeleri olduğunu söyler. Arapların saf değiştirmesinde Đngiliz altınlarının da önemli etkisi vardır.179

Orduda Arap-Türk ayrımı iyice artmıştı. Arapların Şerif Hüseyin ve diğer Arap komiteleri ile bağları vardı. Türk düşmanıydılar ve Osmanlı’nın zaferini istemiyorlardı. Suphi Nuri‘ye göre Araplar korkak, aciz, miskin ve özellikle de hırsızdılar.180

Kudüs’te pek çok Yahudi vardı. Özellikle Yahudi kızları çok güzeldi ve evlerinde rakı-şarap, dans geceleri düzenliyorlar, çoğunlukla da casusluk yapıyorlardı. Türk subaylarını evlerindeki bu eğlencelere davet ederek bu içki ve eğlence ortamında ağızlarından askeri

179 Suphi Nuri, agm., s. 3; “Harb-i Umumi’de Gördüklerim-84”, Son Telgraf, No. 57, 13 Ağustos 1340/1924, s. 3; Baron Kress Von Kressenstein, a.g.e, s. 111,112; Ali Fuat Bey’e göre Hicaz Đsyanı’nın sebebi Şerif Hüseyin’in kral olmak sevdası ve ihtirasıdır. Osmanlıların Almanlarla beraber harbe girmelerini fırsat bilen Şerif Hüseyin Đngilizlerin Mekke ve Medine’yi içine alan bağımsız bir Arabistan devleti kurma, para, cephane, erzak verme vaatlerine kanarak isyan etmiştir. bk., A. Fuat Erden, Paris’ten Tih Sahrasına, s. 58.

bilgi almak istiyorlardı. Maalesef bu evlere dadanan pek çok Türk subayı vardı ve bunun önüne bir türlü geçilemiyordu.181

Kudüs’te birtakım Yahudiler ve Đspanyollar çift taraflı casusluk yapıyorlardı. Yani hem Türklere hem de Đngilizlere çalışıyorlardı. Para ve resmi belge karşılığında Türklere bilgi getiriyorlar, sonra bir müddet ortadan kaybolarak Mısır’a gidiyorlar ve daha sonra tekrar dönüyorlardı.182

Bu kadar karışık ve hâkimiyetin zor olduğu bir ortamda da yakalanan casuslar, ya üst makamların gevşekliğinden ya da verdikleri rüşvetlerle kurtuluyor, yakalananlardan ancak pek azı gerekli cezaya çarptırılabiliyordu. 183

181 Suphi Nuri, “Harb-i Umumi’de Gördüklerim-8”, s. 3. 182

Suphi Nuri, “Harb-i Umumi’de Gördüklerim-22”, s. 3.

183 Đstanbul’dan gelen şifreli bir yazıda casusluktan yakalanan bir Đngiliz binbaşısının Kudüs’ten çıkarılarak Yafa’ya geçmesine, oradan da Mısır’a kaçmasına vesile olanlar hakkında tahkikat açılması istenmiştir. Bu olay Mısır’daki Alman casuslarınca Berlin’e bildirilmiş, oradan da Đstanbul ikaz edilmiştir. Yapılan

tahkikatta bu tutuklunun dosyasına bakıldığında, Suphi

Nuri’nin:“Derhal ve mahfuzen Urfa’ya gönderiniz” diye yazdığını, fakat üst makamı olan Ali Fuat Paşa’nın kırmızı kalemle: “Derhal

II. Mütareke ve Millî Mücadele Dönemindeki