• Sonuç bulunamadı

Değerli Misafirler, Saygıdeğer Katılımcılar,

Birinci günün son oturumuna geldi sıra. Oturumun konusu: Okulun değişen rol ve işlevi. Konuşmacıları size duyurmak istiyorum. Harvard Üniversitesi’nden Prof. Dr. Howard Gardner video konferans yöntemiyle katılacak forumumuza. Oslo Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kamil Özerk yine konuşmacılarımızdan bir diğeri. Ellerinizdeki bilgi notlarında Dr. Darkmara Ana Georgescu’nun da bu panelde yer alacağı duyurulmuştu. Ancak Sayın Georgescu, yarınki panellerimizden birine katılacaklar. Bu oturumumuzu da Gürkaynak Yurttaşlık Enstitüsü’nden Sayın Prof. Dr. İpek Gürkaynak yönetecekler.

Prof. Dr. İpek Gürkaynak 1947'de Ankara'da doğdu. 1968'de Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden mezun oldu. Fulbright Bursu ile gittiği Kansas Üniversitesi'nden sosyal psikolojide yüksek lisans ve doktora derecelerini aldı. 1973-75'te Washington, DC'de, 1975-2000'de de Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi'nde öğretim üyeliği ve bunun yanı sıra, çeşitli projelerde, TRT Susam Sokağı Programı, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün, Çocuk İşçiliğinin Yok Edilmesi Projesi, vb. danışmanlık yaptı. 1996'dan bu yana, kendi kurduğu disiplinlerarası ekiple, insan hakları ve yurttaşlık alanlarında, çocuklara, gençlere ve eğiticilere kitap yazıyor ve eğitim yapıyor.

Sayın Başkan, söz sizde efendim.

Oturum Başkanı: Prof. Dr. İpek Gürkaynak, Gürkaynak

Yurttaşlık Enstitüsü

Teşekkür ederim efendim. Sağ olun. İyi günler efendim. Hoş geldiniz son oturuma. Bir küçük takdim tehir yapıyoruz. Video konferansla bağlanacağımız Prof. Howard Gardner’a aşağı yukarı bir 30-35 dakika daha bağlanamıyoruz. Hava koşulları nedeniyle yerine ulaşamamış kendisi. Dolayısıyla ilk konuşmayı yapmak üzere Sayın Prof. Dr. Kamil Özerk‘i davet ediyoruz. Oraya geçecek misiniz efendim? Hemen kalkmayın, ben sizi tanıtayım.

Norveç’in Oslo Üniversitesi’nden geliyor Kamil Bey, eğitim profesörü. Akademik çalışmalarını bu alanda sürdürüyor. Pedagojik, sosyolojik, eğitim ve öğretim ile ilgili birçok makalesi ve kitabı var. Eğitim ve Müfredat Geliştirme Teorisi ve Değişik Ülkelerde Çeşitli Toplumlara Göre Değişik Eğitim Politikaları ve

Programları adlı son kitabını da size söylemiş olalım. Norveç hükümeti tarafından da birkaç kez “Norveç Ulusal Müfredat Reform Çalışmaları’nda da yer almak üzere davet edilmiş bir arkadaşımız. Buyurun efendim.

Şimdi ben bu oturumun konuşmacılarından birisiyim aynı zamanda. Listede adım o şekilde görülmediği için konuşmaya başladığım zaman, lütfen oturum başkanı olarak korsan bildiri verdiğimi zannetmeyiniz. Benden bir konuşma daha istendiği için hazırlıkla geldim. En son konuşmacı olacağım. Şu anda beklerken o konuşmanın başında sizlerle paylaşırım diye düşündüğüm bir şeyi paylaşalım dedim; ama gene konuşmanın başına bırakıyorum. Hazırız herhalde değil mi efendim? Buyurun Kamil Bey(*).

Prof. Dr. Kamil Özerk, Oslo Üniversitesi

İsmim Kamil Özerk. Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türk Eğitim Derneği’ne beni davet ettiği için candan teşekkür ederim. Konum, eğitimde eşitlik ve eşdeğerlik türleri, boyutları ve gerektirdikleri. Çıkış noktamdan bahsedeyim. En aşağıdaki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden çıktım. Esasen Kıbrıs Türklerindenim. Görüyorsunuz Türkiye’nin üzerinden geçerek Norveç’e gittim. 27 yıldır Norveç’te yaşamaktayım. Bu arada iki yıl Amerika’ya gittim. Köşede görüyorsunuz burada Amerika Birleşik Devletleri’ni. Küçük bir şey o tarafta. Evet sık sık gidiyorum aslında Amerika’ya da Amerika’da bir Türk matematik profesörü diyor ki sen dünyamızın damında yaşıyorsun. Ben de damdan bakmak istedim Türkiye’deki eğitime ve dolayısıyla konumu eşitlik, eşdeğerlik olarak seçtim. Zaten ona benzer bir şey istemişti bizden Türk Eğitim Derneği.

Eğitimde eşitlik ve eşdeğerlik. Eşitlik, bir insan değerini öne çıkaran bir ilkedir. Eşdeğerlik ise bir insan görüşüdür. Eğitimde eşitliğe bireylerin eşdeğer olduğunu vurgulayarak yaklaşmak gerek. Dolayısıyla her eşitlik dediğimizde içerisinde eşdeğerliği de içeren bir eşitlik anlayışıyla sunmaya girişmek istiyorum. Eşitliği, eşdeğerliği tekrarlamayacağım, gene hep eşitlik üzerinden gideceğim. Eğitimde eşitlik, insanların düzenli ortamda öğrenme haklarıyla ilgilidir. Bu çok önemli. Düzenli ortamda insanlar her zaman öğreniyor; fakat eğitimde eşitlik, insanların düzenli ortamda öğrenme hakkıyla ilgilidir. Okul bunlardan bir tanesi.

Eğitimde eşitlik eşdeğerlikle yaklaşılan eşitlik ilkesi, çağdaş bir toplumda bir gerekliliktir. Bunun nedenleri, benim gördüğüm kadarıyla bireylere saygıyla ilgilidir. Eğer biz bireye, hiç değilse kendi kendimize saygılıysak, eşitliğe de

(*) Zaman sınırlılığı nedeniyle konuşmalarını kısa tutmak zorunda kaldıklarından, değerli katkılarını okuyucu ile paylaşmak düşüncesiyle, Prof. Dr. İpek Gürkaynak’ın ve Prof. Dr. Kamil Özerk’in konuşmaları için hazırladıkları metin EK-1 ve EK-2’de sunulmuştur.

saygılı olmak mecburiyetindeyiz. Toplumda birleştirici rolü vardır, bağlayıcı rolü vardır. Eşitliğe dikkat etmeyen toplumlar birbirleriyle itişip kakışıyor. Eşitlik toplumda bir koruyucudur, bir yapışkandır, dayanışma içerir. Demokratik toplum, demokratik eğitim, biraz önce değindiğimiz konular bunları da içeriyor. Şefkati temsil eder. Beni düşünen bir devlet varsa, o devleti ben seviyorum. Beni düşünen bir vakıf varsa, ben o vakıfı seviyorum. Beni düşünen bir özel okul varsa, bir öğretmen varsa, ben de onu seviyorum. Şefkate karşı şefkatle yaklaşmayı sağlar. Toplumda adaletin gelişmesine yardımcı olur. Umutla geleceğe bakmamızı sağlar. Umudu yitiren insan her şeyi yapar, ben de dahil.

Adaletten konuşuyoruz, adaletli eğitim diyoruz. Misafir konuşmacılarımız da bahsetti. Doğrudur. Fakat bunu nasıl gerçekleştireceğiz. Eğitimde eşitlik faktörüne önem vermeyen eğitim sistemleri bunları gerçekleştiremez. Gelir dağılımının dengeli olmasına katkıda bulunur. Devlete güven sağlar. Bu nedenle eşitlik bir değerdir. Herkesin önem vereceği, öne çıkaracağı bir değerdir. Yani bir prensibin yanında bir değerdir. Bunu kalbimize, başımıza yerleştirmemiz lazım. Eşitlik, eğitim sisteminin temel ilkelerinden bir tanesi olarak görülmelidir. Amaç, şu arkadaşlar: Her bireyi öğrenen ve gelişen Türkiye. Tekrar ediyorum. Mikrofon ne kadar cırlarsa cırlarsın tekrar edeceğim. Her bireyiyle gelişen Türkiye, tamam mı? Arkadaşlar çok önemli her bireyiyle öğrenen ve gelişen Türkiye’de, bu düşünce beni çok etkiledi.

Ben de bu eğitim sisteminin, Türk Eğitiminin bir parçasıyım. Buna geleceğiz. Eğer ben burada duruyorsam bugün, bunun nedeni, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki “Eşitlik Prensibi”dir; ama bilerek yaptılar bunu ama bilmeyerek. Eğer onu yapmasalardı ben burada durmayacaktım. Annem benim okuma-yazma bilmiyor. Ben Oslo Üniversitesi’nde profesör olduysam ve parasız okuduysam Kıbrıs’ta ve bana maaş da verdiyse; bu Türkiye’den, sizin bütçenizden, sizin eşitlik prensibinden geldi. Kıbrıs’a yardım ama bunun alt tarafında yatan ilke eşitliktir arkadaşlar. Ben aslında sizi başka yerde alkışlatacaktım.

Biraz önce Güney Kore Eğitim Bakanı, Türkiye’ye 1953’de Güney Kore’deki savaşta gösterdiği kahramanlıklar için, yaptığı yardımlar için teşekkür etti. Eğer Türkiye olmasaydı, ben iki kez öldürülecektim. Tamam mı?

Az önce karşılaştığınız meslektaşım Howard Gardner şöyle diyor; çok etkiledi beni o yazısı. İçinde bulunduğumuz 1000 yıla girmeden önce bir yazı yazıyor 1999’da. Eğer geride bıraktığımız 1000 yıla demokrasiyi yükseltmek düşüncesiyle girdiysek, bu yeni 1000 yıla da yani yeni milenyuma da birey hakkında bilgimizi ve bireye saygımızı daha çok yükselterek girmeliyiz. Eşitlik bununla ilgili. Bireye saygı, bireye daha çok öğrenme ortamı.

Demokrasiye birkaç şey söyleyeceğim. Biraz önce söyledi ya 1000 yıl önce demokrasi tartışması başlıyor. Hatta bu ülkede başlıyor ve komşu ülkede başlıyor. 100 yıl öncesine kadar ancak 10 ülke demokrasiyle idare edilmeye başlamış. Şu

anda 2008’de 60-70 ülkede demokrasi vardır. Türkiye bunlardan birisi ama dünyamızda 200 ülke vardır. Fakat nüfus olarak dünyamızın çoğu çok şükür ki demokrasi altında yaşıyor. Nüfus olarak çoğunluk, ülke olarak azınlıktır demokrasi ülkeleri. Neyse birey hakkında bilgimiz de çoğalmıştır. Biraz önceki konuşmacılar bunu söylemiştir.

Sorulacak soru şu: Bireye saygımız, ona düzenli ortamda öğrenme hakkı sağlama uğraşımız devlette ve özelde ne durumda? Bizim burada ikilem, ikili bir sistem var. Aslında devlet var, özel var, vakıf var. Devlette ve özelde veya vakıfta ve özelde.

Çok vurgulayacağım bunu. Çünkü birazcık damdan baktım Türkiye’ye. Neden eşitliğe önem veren Türkiye? Türkiye Cumhuriyeti’nin insanları öğrenmeyi ve gelişmeyi hak ettiği içindir. Bireyi hak ediyor bunu, bireyi. İnsanlar, siz ve sizin çocuklarınız. Ondan sonra ekonomik düzen, şunlar, bunlar. Bireyi düşünmezsek, bu işin içinden çıkamayız.

Türkiye tarım, turizm, ticaret, sanayi ve bilgi toplumunu birlikte yaşıyor. Allah Türkiye’yi tarım toplumu olmaktan kurtarmasın. 1000 yıl daha tarım toplumu olacaktır; ama bunun yanında turizm toplumu da olacaktır. Sadece bilgi toplumudur diyerek gerisini kenara itemeyiz. Domates yetiştiren, patates yetiştiren insanlar istiyoruz bu ülkede. Turizmi iyi yürütecek insanlar istiyoruz. Ticaret yapacak insanlar istiyoruz. Bilgi toplumu deyip de makinistleri, dülgerleri, boyacıları, demircileri kenara itemeyiz. Onları da yetiştireceğiz. Onlara da ihtiyacımız vardır. Bilgi toplumu çok sakız gibi oldu. Herkes bilgi toplumu diyor ama benim makinisti düşünen yok. Patatesi üreteni düşünen yok. Düşünmek zorundayız. Çünkü onun da bilgili olarak patates yetiştirmesini istiyorum ben. Kişinin bilgili olarak benim arabamı tamir etmesini istiyorum. Yok ki tamir edecek, yarım saat sonra tekrar bozulacak. Anlıyor musun? Bilgi ona da gidecek. Hepsini birlikte götürecek Türkiye. Başka gelecek yok. Ama bireye saygı bir numara. Bunda başarılı olabilmesi için bunları birlikte götürecek ve bir kişiye bilgi götürecek.

Cumhuriyet döneminde iyi yol kat etti Türkiye. Türkiye’nin bir hastalığı vardır. Ben de dahil ama sizden ayrı kaldığım için ondan birazcık hap alarak kurtuldum. Hep şikayet ediyorsunuz. Ağzını açan da Türkiye’ye basıp, geçiyor basıp geçiyor. Yahu kardeşim bu ülkede iyi bir şey yapılmadı mı yani 80 yılda. Çok şeyler yapıldı. Ben size söyleyeceğim, bunları siz görmediyseniz. İyi şeyler yapıldı ve daha iyi şeyler yapılması gerekiyor. İyi şeyler, bilerek de yapılan var, bilmeyerek de yapılan var. Geleceğiz. Birey ile öğrenen Türkiye; evrensel, ulusal, yerel değerleriyle gelişen Türkiye’de bireye önem vermek çok önemli.

Bilimsel bilgiyi yayarak gelişen Türkiye, konuşmayı, yazmayı, okumayı, hesaplamayı, medya bilinci gelişmiş, bilgisayarı bilen ve bilgisayarı doğru kullanan Türkiye için bireye önem vereceğiz. Bunun da yolu eşitlikten

geçmektedir. Eşitlikle yaklaşacağız. Onlara açık olacağız. Bilgisayar vatandaşları olan var bu ülkede. Hem TC vatandaşıdır, hem de bilgisayar vatandaşıdır. Ama bu ülkede hem TC vatandaşı olup hem de bilgisayar turisti olan da var. Diğer taraftan bilgisayar yabancısı olan da var. Eşitlikle bunları birleştireceğiz. Hem TC vatandaşı olacak insanlarımız, hem de bilgisayar vatandaşı. Bilgi toplumuna, iyi, güzel tarım yapan topluma, iyi turistik tesislere sahip topluma bu yakışır. Kendisiyle, komşularıyla ve dünyasıyla barışık Türkiye için bu çok önemli. Eşitlik çok önemli, bireye önem vermek çok önemli.

Sosyal katmanların birbirlerinin üzerine basarak yükseldiği Türkiye istemiyorum ben. Hem kendisine, hem de insanlara katkısıyla dolu bir Türkiye. Bunun yolu eşitlikten geçer, bireye önem vermekten geçer, her zaman huzurlu, adaletli olabilmesi için. Üniversite ve işyeri kapılarında bekleyen gençler yerine, gençlerin kapılarında bekleyen üniversiteleri ve işyerleri olan Türkiye istiyorum ben. Bu çark dönecektir, dönmelidir de. Bugün Norveç’te, İngiltere’de, Amerika’da üniversiteler öğrencileri arıyor. Biz de ise üniversitelerin kapılarına geliyor gençler ve hâlâ biz yedi öğrenciden birini içeri alıyoruz. Bu üzücü. İki, üç yıl önce eğitim camiasında bu ülkede çok üniversite açılıyor diye kritik yapıldı. Ben çok üniversite açılmasına karşı değilim. Onları yükselteceğiz. Açılmayan üniversitenin kalitesini yükseltemezsiniz.

İlkönce üniversite açacağız, ondan sonra kaliteyi yükselteceğiz. Bu çark dönecek. İngiltere’de dönmüştür. 116 üniversite benim üniversiteme gelip, benim öğrencilerimi çalmak istiyor. 116 üniversitenin acenteliği vardır Norveç’te. Norveç’ten öğrenci almak istiyor. İngiltere üniversitesi de var, Amerikan üniversitesi de var bunları arayanlarda. Türkiye’de ise gençler kapılara gidiyor. Bana öğretin diyor. Hayır, kardeşim sen imtihanı geçmedin diyorsun kendisine. Bu iş olmadı. İnsanların öğrenerek gelişmesi için televizyon dizileri yanında kursların da açık olmasını istiyorum ben Türkiye’de. Bu da başka, eşitliğin diğer bir tarafı. Meslek teknik liselerinin çoğaldığı ve kapılarının saat 15.00’da kapanmadığı Türkiye. Kim demiş bir meslek saat 15.00’dan önce öğrenilir. Meslek kapılarının kapanmaması lazım. Bu çok üzücü. Kaçımız doğru dürüst bilgisayar tamircisi bulduk da bilgisayarımızı yaptı. Eğer bilgisayar tamircimiz tamam değilse, bu sizin sorununuz değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Eğitim Bakanlığı’nın sorunudur. Türk halkının sorunudur. Yetiştiremediğimiz için öyle oluyor. Gel babam, git babam bir türlü buzdolabı tamir edilmiyor. Adamlar buzdolabı tamircisiyim ben diyor. Kendileri öğrenmiş, birisi ona öğretmemiş. İyi şeyler yapıldı ve yapılmaktadır da. 8 yıllık zorunlu ilköğretim bu eşitlikte çok önemlidir. Bunu 12’ye çıkaracağız dedi Bakanımız, çıkarsın sevineceğim. Ortaöğretimin parasız olduğu Türkiye gibi milli geliri o düzeyde olan az ülke var, hatta ve hatta yoktur. Evlatlarına, çocuklarına, vatandaşlarına parasız eğitim veren. Türkiye Cumhuriyeti veriyor. Bunu da görelim. Bu da güzel bir şey. Para istemiyoruz çocuklardan. Parasız Üniversite. Bunu göremezsiniz, 70 tane parasız

Devlet Üniversitesi. Bir kuruş ödemiyorsunuz. Çocuklarımız ödemiyor. Türkiye de parasız üniversite tartışması çok üzdü beni. Karşı çıkacağım, bir yazı yazacağım. Bu Türkiye’nin temeline su katma demektir. Çocuklarımız parasız üniversitede okuyacaktır bu ülkede. Başka taraftan alsınlar vergiyi, başka taraftan koysunlar parayı. Yanlıştır arkadaşlar. Türkiye açık öğretimde çok ileri gitmiş. Yüz binlerce insan açıköğretimden faydalanmış bu şekilde, bu ülkede. Burslar çok önemli. Devlet ve vakıftan alınan özel burslar eşitlikle ilgilidir. Bu beni sevindiriyor. Eğitime % 100 destek, % 100 katkı. Bunlar güzel şeyler.

“Baba beni okula gönder.” Aslında prensip olarak çok güzel ama neden baba ve anne birlikte gitmez diye üzülüyorum. Yani bu da ciddi bir şey. Ataerkil bir toplum olduğumuzu kendi kendimize pazarlamak istiyoruz. Buna da dikkat etmemiz lazım.

Seviyeli yurt olanakları. Yüzlerce yurdumuz vardır. Çocuklar parasız gelip yatıyor. Dünyanın az yerinde vardır. Hindistan dediniz, dün ordaydım. Malezya dediniz, oraya da gittim. Amerika dediniz, oraya da gittim. Kimse vermiyor, bu devlet vermeye çalışıyor. Karınca kararınca. Versin ve alkışlayacağız verdiğinde de ve çoğaltmasını isteyeceğiz. Eksiklikler, yapılması gerekenler var. Kim yapacak?

Evet sistemimiz hiyerarşiktir. Ben değilim o. Evet biliyorsunuz bunların üzerinden geçmeyeceğim ama ilginç bir şey var burada dikkat ederseniz. 5-6 seviyeli basamak var. TBMM, Eğitim Bakanlığı, ondan sonra iller, kazalar, okul müdürlükleri ve sınıflar. Bu seviyelerin koordineli çalışması lazım. Aldığı kararlar çok önemli orda eğitim bakanlığının. Güzel kararlar da alınıyor. Hatalı da yapılıyor. Ona da geleceğim. Diğer taraftan vakıflar diye bir düzen var burada. Vakıf okulları, çok iyi iş yapıyorlar bu ülkede. Daha dikkatli olmalarını istiyorum eşitlik konusunda.

Eşitliğe geniş açıdan bakmak gerek. Neden? Çünkü eşitlik geniş ve ciddi bir konudur. Çünkü eşitlik “ biri okur öğrenir, yedisi bakar üzülür” gerçeğimizle, “biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” atasözümüzle yakından ilgilidir. Eşitliği anlayacaksak, bunları düşünmemiz gerekiyor.

Eşitlik konusunu, serbest pazar ve meritokrasi fikrine teslim edemeyiz. Dikkat etmemiz lazım. Michael Apple da bir meslektaşım. Vatandaş da diyebilirim aslında. Her gittiğim ülkenin vatandaşı olmaya çalışıyorum. Yakında Amerikan vatandaşı da oluyorum. Ona da vatandaş diyebiliriz. Eğitimde belirlenen amaçlar tarafsız değildir. Doğrudur. Dikkat edeceğiz katılımcı olmaya. Eğitimin içeriği tarafsız değildir. Eğitimin yapısı ve işleyişi tarafsız değildir. Evet biliyoruz, buna daha dikkatli olmamız lazım. Yeni yaptığımız reformlarda, her aldığımız kararlarda, eğitim politikamızda.

Kültür politikası olarak eğitim, adalet yanında adaletsizliği de körükleyen bir güçtür. Diğer konuşmacılarımız da bundan bahsetti. Eğitimi idare edenler eşitlik ilkesini, kültür politikasının bir parçası olarak görmelidirler.

Geniş açı gerekli arkadaşlarım, değerli meslektaşlarım, fakat hayalci olmamak da gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nin de bir gerçeği vardır. Bir reklamı hazır veriyorum anlayacağınız varsa. Geçenlerde Norveç’in batısında hava alanında bunu gördüm. “We don’t make the complex simple, we make it understandable (karmaşık olanı basitleştirmiyoruz, anlaşılabilir hale getiriyoruz)” Benim de yapmak istediğim budur. Karmaşık ve ciddi bir konuyu basite indirgemeden, herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatmak. Bu aslında pedagojik bir prensiptir. Çok önemli.

Eşitliğin 5 türünden, 6 boyutundan bahsedeceğim.

Resmi eşitlik, yasada eşitlik; Türkiye bunu halletmiş. Çoktan halletti. Katılım eşitliği; burada problemimiz. Siz kapılar açıktır diyorsunuz herkese ama hepsi gelmiyor. Neden? Statü de eşitlik; gelir, okullar, kapılar açık. Bazı kapılarda kalite yüksek, diğer kapıda ise kalite düşük. Buna dikkat edeceğiz. Fırsat eşitliği; çocuk içerisine girmiş okulun. Hepsi tamam 1, 2, 3 girmiş ama siz onu getiriyorsunuz oraya, koyuyorsunuz içeriye ama ondan sonra sen başarısızsın diye damgalıyorsunuz. Bu fırsat eşitliği değildir. Girdi, kapıdan içeri koydunuz onu, ona orda öğrenme ortamında öğrenmesi gereken ne ise onu yapmak lazım. Ahlaki çerçeve içerisinde. Diğer taraftan da öğrenme de eşitlik. Çok önemli bu konu. Çocuk geliyor ama öğrenmesine dikkat etmiyoruz. Bu da önemli bir olay. Yani fırsat eşitliğini konuşuyoruz bu ülkede ama öğrenme eşitliğini konuşmuyoruz. Gelen öğrenecek kardeşim. Bunu yapabilir miyiz? O zaman bunu yapmayı da öğreneceğiz.

Diğer boyutları da var bu işin. Coğrafi boyutu, sınıfsal boyutu, cinsiyet boyutu, çoklu zekâ, farklı yetenekler boyutu içerik boyutu. Howard Gardner bunlardan bahsedecek. Şöyle bir matrix çıkar karşımıza: Görüyorsunuz maviler eşitliğin türleri, siyahlar ise diğer tarafta eşitliğin boyutları.

Şimdi bunlardan birincisi, gördüğünüz gibi coğrafi eşitlik. Resmi tarafından baktığımızda katılımda, statüde, fırsatta, öğrenmede, göreceğiz nerede, ne yapmamız ortaya çıkacak. İlköğretim, ortaokullar ve lise de diğer tarafta gördüğünüz gibi. Kapılar her köyde ve her kentte herkese açık mı? Açık. Her yerde kapı var mı ? Var mı? Belki de yoktur. Siz daha iyi bilirsiniz bunu. Kapıyı açacağız. Diğer taraftan liselere soracağız aynı soruyu, üniversitelere soracağız aynı konuyu.

Katılıma bazı bölgelerimizde bir kısım çocuklar okula gitmiyor. Neden gitmiyor? Kültürel mi, politik mi, ekonomik mi? Bakacağız ona. Ona bakmamız lazım. Yüzde kaçı gidiyor. Kontenjan konusu taraftarıyım ben, kontenjan önemli arkadaşlar. Kontenjan olmasaydı hemen hemen Kıbrıslı Türklerin % 5’i

okuyabilecekti. Türkiye, Türkiye üniversitelerinde 1960’tan 74’e kadar kontenjan verdi Kıbrıslı Türklere. Zararlı mı olduk, hiç olmadık. Herkes kazandı bundan. Dünyada en çok üniversite mezunu olan ülkelerden birisidir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Bu ülkede 5 üniversite kurulmuştur. Dünyada da en çok üniversitesi olan bir yer. Zarar mı oldu burada? Hayır. Önemli yani. Bakmamız lazım. Kontenjanı da olması lazım. Olacaktır.

Daha çabuk geçiyorum. Çünkü düşünce tarzımı anlıyorsunuz burada. Coğrafi bakımdan baktığımızda, bütün boyutlarda kapı açtık biz coğrafyada, her yerde okul var. Dur kardeşim oraya girilir mi, geldiğinde iyi eğitim alabiliyor mu? İyi neticeler alabiliyor mu? Geçenlerde bir gazetede okudum, ismini hatırlamıyorum.