• Sonuç bulunamadı

Sayın Çakmak’a çok teşekkür ediyorum. Sayın Ali Doğramacı Hocam kendi aralarında uzlaşıp kürsüden herkesin konuşacağını söyledi. Biz kendi aramızda tartıştık. Daha demokratik olalım; isteyen kürsüden konuşsun, isteyen masadan dedik. Şimdi yurtdışından teşrif etmiş olan Prof. Dr. Chong Jae Lee. Kendisini tanıtacağım ve konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet edeceğim.

Sayın hocamız Seoul Ulusal Üniversitesi, Eğitim Bölümü’nde Eğitim Politikaları ve Yönetimi Profesörü olarak akademik çalışmalarını sürdürmektedir. Güney Kore Eğitim Geliştirme Enstitüsü’nde 2002-2005 yılları arasında başkanlık görevi

yapmıştır. OECD Eğitim Komitesinde Başkan Yardımcısı olarak 2004-2005 yılları arasında görev almıştır. Güney Kore Eğitim Yönetiminde değişik pozisyonlarda görev alan Chong Jae Lee, aynı zamanda Güney Kore Eğitim Bakanlığı Danışma Kurulu Üyesidir. Seoul Ulusal Üniversitesi’ndeki eğitimini tamamladıktan sonra Florida Devlet Üniversitesi’nde Eğitim Planlaması ve Ekonomisi eğitimi almıştır. 1980 yılından bugüne Seoul Ulusal Üniversitesi’nde akademik çalışmalarını sürdüren Lee’nin, Güney Kore’de eğitimin geliştirilmesi, üniversiteye girişte seçme sistemi gibi konular ilgi alanları arasındadır. Buyurun Bay Lee.

Prof. Dr. Chong Jae Lee, Güney Kore Eğitim Geliştirme Enstitüsü

Eski Başkanı

Herkese iyi günler dilerim. Bu sabah, öncelikle giriş sınavları ve özel derslerden bahsetmek istiyorum. Son kırk yıldır Kore’de eğitim sistemimizi herkese eşit eğitim fırsatı tanıyacak ve insanımızın eğitime katılımını arttıracak şekilde yeniden düzenlemeye çalışıyoruz. Değişmekte olan pek çok teokratik ülkede eğitim, sosyal seçimler karşısında bir bekçi görevi görmüştür. Bu noktada adil bir seçim yöntemi olarak giriş sınavları karşımıza çıkar. Giriş sınavlarının eğitim hakkına da etkisi olduğu yadsınamaz. Uluslararası alanda dershaneler ve özel dersler konusuna da değinmek istiyorum. Aynı zamanda Kore’deki dershaneler ve özel ders konularına ve ilgili politikalara da değineceğim. Dershaneler, özel dersler, giriş sınavları ve dershane ve özel derslere olan talep konularından da bahsedeceğiz. Son olarak, benim önerim çoklu giriş sınavlarının kaldırılması yönünde olacak.

Gölge eğitim, öğrenciyle birebir iletişim içinde öğretim anlamına gelir ve özel ders ve dershaneler akademik ilerleme ve temel okuma açısından destek niteliğinde olanaklardır. Marimuthu, gölge eğitim anlayışını ilk olarak normal okullar ve eğitime paralel bir olgu olarak ve özel dersler şeklinde bir tasarıyla ortaya koymuştur. Pennstate Üniversitesi’nden Stevenson ve Baker da o meşhur araştırmaları kapsamında gölge eğitim kavramını işlemiş ve McBray gölge eğitimle ilgili yayınlar gerçekleştirmiştir. Gölge eğitim, bu şekilde tanınır hale gelmiş, özel derslerle eş bir anlam kazanmıştır. Gölge eğitim kavramı, Japonya, Kore, Hong Kong ve Tayvan gibi ülkelerde olduğu kadar Bangladeş ve Kamboçya gibi düşük gelir düzeylerinde seyreden ülkelerde ve Doğu Avrupa’daki eski Sovyet ülkelerinde de oldukça popüler olmuştur. Baker, 41 ülkeden derlediği araştırmalarında ve öğrencilerin seviyelerini yükseltmeye yönelik okul dışı faaliyetleri incelediği çalışmasında, özel ders ve dershanelere talebin %40 dolaylarında olduğunu tespit etmiştir. Bu verilere baktığımızda, gölge eğitim kavramının tanınmadığı ülkeler olmakla beraber, dünya ülkelerinin büyük bir kesimince benimsenmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Kore’de de özel eğitim-öğretimin geçmişi 1950’li yıllara kadar dayanmaktadır. İlk ve ortaokul öğrencilerini bekleyen giriş sınavları bizde de vardır. Öğrencilerimiz, tabiri caizse bir sınav aleminde yaşamaktadır. Peki, bu durum, politika tarafından nasıl bir karşılık görmüştür? Evet, biz giriş sınavlarını kaldırmaya çalışmaktayız. Hükümetimiz, özel derslere olan talebi azaltmak için okulların tercihine bırakılmış olan giriş sınavları uygulamasını kaldırmış bulunmaktadır. Ortaokul ve lise giriş sınavları sırasıyla 1968 ve 1973 senelerinde kaldırılmış ve öğrencilerin sınavsız seçimine dayalı bir uygulama getirilmiştir. 1980 senesinde de bu kez üniversiteler tarafından yapılan giriş sınavları kaldırılarak yerine hükümetimizin uyguladığı Ulusal Akademik Sınav getirilmiştir. Peki, özel ders ve dershaneler gibi özel eğitim unsurları ve faaliyetlerinin günümüzde Kore’deki payı nedir? 2006 yılında yapılan bir araştırmaya göre bu rakamlar ilkokul için %88.2, ortaokul için %78.4 ve liseler içinse %63.1’dir. Özel eğitim artık kurumsallaşmıştır. Hükümet bile çeşitli eyaletlerde özel destek programları uygulamaya başlamıştır.

Eğitim denince okuldan sonra açık öğretim ve internet üzerinden eğitim akla gelmektedir. 2005 yılında gayri safi milli hasılanın %2.79’u oranında seyreden özel eğitim harcamaları olması demek, hükümet tarafından eğitime ayrılan bütçenin %60’ı demektir. Özel eğitime kimler katılmaktadır? Bu noktada katılımı etkileyen bazı etmenler vardır; örneğin, ailenin durumu, öğrencinin çalışması, ailelerin toplumsal ve mali durumu ve yakınlarda bu tür bir eğitim veren bir kurum veya kuruluşun bulunması gibi. Evinizin yakınlarında bir özel eğitim kurumu varsa, burada emlak ve arsa fiyatları da daha yüksek olur. Buna göre diyebiliriz ki Kore’de eğitim kurumları yapılaşmayı da etkileyen bir unsur olmuştur. Prof. Baker’ın sınıflandırmasına bakıldığında, biz Korelilerin özel eğitime katılımlarında bir motivasyon ve rekabet anlayışı görülmektedir. Ancak Korelilerin özel eğitime yönelmelerinde motivasyondan ziyade rekabetin dayatması daha ön planladır. Bu bağlamda, karar mekanizmalarının işleyişinde de insan kaynaklarına yapılacak yatırımların daha ön planda olduğu gibi bir sonuç çıkmaktadır.

Prof. Baker, gölge eğitime olan talebi etkileyen etmenlerle ilgili teorik bir model geliştirmiştir. Bana kalırsa bu, kurumsal perspektiften bir bakıştır. Baker’ın çalışmasında ortaya koyduğu üç etmen vardır ki sonradan bu etmenlere üç tane de ben ekledim; bunlardan ilki, akademik bir yeterlilik belgesi almak ve toplumsal yeterlilik ve başarı arasındaki sıkı ilişki. İkincisi, güvenilirlik ki bu bağlamda akademik hayata devam etmek bir eleme gibidir, testler ve sınavlar akademik hayattaki rekabeti yönetir. Bu noktada önceden bahsi geçen kişisel şartlara ek olarak, ben de eğitim sisteminin özel eğitime yönelimi etkileyen özellikleri ve kurumsallaşmayı ekliyorum. Günümüzde Kore’de özel kurumlar eğitim sektöründe büyük bir pay sahibidir; ulusal bir ağ sistemi halini almış ve büyük yatırımların hedefi haline gelmiştir. Yüksek zekâlı ve bilgili insanlardan oluşan bir toplumda okullar ve eğitim alanları iki şekilde kurumsallaşmıştır: bir, insan kaynakları gelişimi, iki, eleme araçları. Güvenilirlik de hem toplumda yer

edinmek hem de başarı elde etmek için stratejik biçimde kurumsallaşmıştır. Akademik güvenilirlik ve toplumsal başarı arasında sıkı bir bağ olduğu yönündeki yanlış inanışın da kaynağı budur. İşte bu yanılgı akademik değerlerin gereğinden fazla abartılmasına neden olmuş, buna bağlı olarak gölge eğitime bu denli bir ilgi yaratılmıştır.

Şimdi biraz da testler ve sınavlardan bahsedelim. Bu tür testlerde karşılaşılan rekabete hazırlanmak bence doğal olduğu kadar ulusal bir meseledir de. Bu gerçeği öncelikle kabul etmemiz gerekir. Ancak, testler öğrenmenin kalitesini arttırdığı gibi gölge eğitime olan talebi de azaltmaktadır. Gölge eğitime olan talebin arkasında strateji yatmaktadır. Bunlardan birincisi, çoğu OECD ülkesinde olduğu gibi, gelişmiş ülkelerde görülen düzeltici strateji, diğeriyse Tayvan, Kore, Singapur, Japonya, Macaristan ve Romanya gibi ülkelerde görebileceğiniz rekabetin giderek daha da kızışmasına dayalı stratejidir. Araştırmalarımda, Rusya, Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda, Yunanistan ve Danimarka gibi ülkelerdeyse iyileştirici stratejiden rekabetçi stratejiye doğru bir geçiş olduğunu tespit ettim. Bana kalırsa, bu noktada özel okullar açısından bakıldığında özel eğitime yönelimi etkileyen beş etmen vardır. Birincisi, okul programlarının daha az çeşitli olmasıdır ki bu monotonlaşma neticesinde özel eğitime talep artmıştır. İkincisi, okulların birbirinden farklılıklarının kalmaması ki bu da özel eğitime talebi arttırdığı tespit edilen bir diğer husustur. Sonra, testler ve sınavlarla seçme ve yerleştirme yapılması gelir ki, bu da yine özel eğitime talebi arttırır. Ardından okul öğretmenlerinin de özel eğitim veren kurum ve kuruluşlara geçmeyi tercih etmesi ve son olarak da farklı öğrencilere, özel ilgiye gereksinim gösteren öğrencilere yeterince eğilinmemesi gelir.

Eğitimde iki tür yöntem vardır. Birincisi, sınav yapmak, ikincisiyse yeterlikleri geliştirmek. Sınav yöntemine dayalı bir sistemde giriş sınavlarının önemli rolü vardır ve bu durumda özel eğitim yani özel ders ve dershanelere gitmek kaçınılmaz bir hal almaktadır. Ben de yeterliklerin geliştirilmesine dayalı bir sisteme geçiş modeli hazırlamakla meşgulüm. Bu bağlamda okullara daha fazla özerklik ve yetki tanınması gerekmektedir. Bana kalırsa bizde iki eğitim seçim yöntemi vardır: bir, sınavlar vasıtasıyla devlet tarafından gerçekleştirilen öğrenci seçimidir ki burada şanslar daha azdır. İki, mikro kıstaslara dayalı öğrenci seçimidir ki bu yönteme göre, çeşitli seçme kriterlerinin belirlenmesi üniversitelerin inisiyatifine bırakılmıştır. Öğrenci seçmede eşitlik ve bilgiden istifade edebilme önemlidir. Öğrenci bu sürece ezberleyerek değil, öğrenerek hazırlanır ve elde edilen sonuçlar öğrencinin yönelimini ve tercihlerini belirler. Devlet sınavlarında da diğer yöntemlerde de temel alınacak öğe, eşitlik esası olmalıdır. Ben bu nokta üzerinde özellikle durmak istiyorum. Keşke daha fazla süre olsaydı da bu konuları daha da detaylandırabilseydik. Sunumuma son verirken istediğimiz değişiklikleri yapmanıza yardımcı olacağını düşündüğüm bazı önerilerde bulunmak istiyorum: Birinci önerim, üniversiteye girişler devlet tarafından yapılan sınavlarla değil, üniversitelere daha fazla özerklik tanıyan başka

yöntemlerle olmalıdır. Bu bağlamda, üniversiteler de daha fazla kıstaslar ortaya koyarak ortaöğretim sıralarında ortaya çıkan farklılaşmalara da daha fazla olanaklar tanıyabileceklerdir. İkinci önerim, öğrenci seçme kıstası tek bir nota dayalı olmaktan çıkartılarak çoklu kıstaslara dayandırılmalıdır. Sınırlı sınavlarla herhangi bir seçim sonucuna ulaşabilmek için toplumun çok çok iyi tanınması şarttır. Üçüncü önerim, öğrenci seçme sürecinde daha kaliteli uygulamalar yapabilmek için sınav sistemlerinin yenilenmesinden çok, birtakım kotaların getirilmesi daha doğru olacaktır. Son olarak da öğrencilerin tek tek bilgi ve beceri kapasitelerinin ne olduğu bilinmelidir. Dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.

Selçuk Pehlivanoğlu

Sayın Lee’ye teşekkür ediyoruz. Şimdi konuşma sırası ÖZ-DE-BİR Genel Başkanı Sayın Faruk Köprülü’de. Ondan önce Sayın Genel Başkan’a da bir kez daha teşekkürlerimi iletip bir anımızı anlatmak istiyorum. Yanılmıyorsam ben Sayın Başkanı ekim sonu gibi aradım. Dedim ki sayın başkanım böyle bir organizasyon yapacağız, acaba lütfedip gelir misiniz, siz de fikirlerinizi bizimle paylaşır mısınız? Sayın Başkan dedi ki memnuniyetle ama bizim kasım ayında kongremiz var, seçimimiz var. ÖZ-DE-BİR Genel Başkanı olarak geleceğim için tabii seçimin sonucunu şimdiden söylemem mümkün değil, dedi. Ben de kendisine bir dost olarak ufak bir şaka yaptım dedim ki eğer karşınıza bir aday çıkarsa el altından benim desteklediğimi yayalım %100 kazanırsınız, hiçbir dershaneci oy vermez diğer tarafa, karşı tarafa. Sağ olsunlar, kendilerine çok teşekkür ediyorum, lütfettiler geldiler. Ben bir özgeçmişlerini arz edip, ondan sonra sözü kendilerine bırakacağım.

Sayın Faruk Köprülü, 1955 Amasya-Gümüşhacıköy doğumludur. Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü mezunu olan Köprülü, 1985-1986 yılında TUBİL Derneği ile Avusturya/Puchberg kasabasında müzik festivalinde ülke temsili görevinde bulunmuştur. İş yaşamına 1973 yılında Bilim Dershanesi yöneticiliğiyle başlamış olan Köprülü, bir dönem Bilim Matbaacılık Sanayi Ltd. Şti. Yöneticiliği, 1991-1997 arasında Özel Bilim Koleji Kurucu temsilciliği, 1997 yılından itibaren de Bilim Dershanesi A.Ş.Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmektedir. Faruk Köprülü, halen ÖZ-DE-BİR Genel Başkanlığı görevini de yürütmektedir. Buyurun Sayın Köprülü.