• Sonuç bulunamadı

Eğitimin Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınma Üzerindeki Etkisi

Sunucu: Fulin Arıkan

Değerli Konuklarımız,

İkinci günün ilk oturumuna geldi sıra. “Eğitimin Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınma Üzerindeki Etkisi” konulu bu oturumu Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Doğramacı yönetecekler. Konuşmacı olarak da Pittsburg Üniversitesi’nden Prof. Dr. Donald Adams, Dünya Bankası’ndan Dr. Robin Horn ve Yükseköğretim Kurumu Denetleme Kurulu’ndan Prof. Dr. Muhittin Şimşek katılıyorlar. Buyurun efendim. Konuşmacılarımızı beklerken, ben Sayın Başkan hakkında kısa bir bilgi aktarayım size.

Prof. Dr. Ali Doğramacı 1993 yılından bu yana Bilkent Üniversitesi rektörü olarak görev yapmaktadır. 1991-1993 yılları arasında aynı üniversitede endüstri mühendisliği bölümü başkanı ve rektör yardımcısı olarak hizmet verdi. 1975-1991 yılları arasında Rutgers - New Jersey Devlet Üniversitesi’nin İşletme Fakültesi ile Columbia ve Cornell üniversitelerinin Endüstri Mühendisliği ve Yöneylem Araştırması bölümlerinde öğretim üyesi olarak çalıştı. Rutgers ve Columbia üniversitelerinin senatolarına seçildi. Rutgers Üniversitesi rektörlüğünde bütçe kurul başkanı olarak hizmet verdi. Journal of Productivity Analysis dergisinin kuruluşunda baş editör görevinde bulundu. Meslektaşlarıyla birlikte editörlüğünü yaptığı kitaplar Academic Press, Martinus Nijhoff Publishing, ve Kluwer Academic Publishers tarafından basıldı. Bilimsel makaleleri Administrative Science Quarterly, Management Science, AIIE Transactions, International Journal of Production Research, Naval Research Logistics, ve Operations Research dergilerinde yer aldı. ODTÜ’den lisans ve Stanford Üniversitesi’nden yüksek lisans diplomalarını inşaat mühendisliği alanında aldı. Ayrıca endüstri ve işletme mühendisliği alanında Columbia Üniversitesi’nden yüksek lisans ve doktora diplomalarına sahiptir.

Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ali Doğramacı, Bilkent Üniversitesi

Günaydın. İlk konuşmacımız Prof. Dr. Donald Adams. Bütün konuşmacılarımızla başından anlaştık; eğer yapabilirsek konuşmaları 20 dakikaya sınırlayıp, böylelikle sizlerden gelebilecek soru-cevaplara zaman ayırmaya çalışacağız. Prof. Adams, Pittsburgh Üniversitesi Eğitimde Yönetim ve Politika Çalışmaları Bölümü Başkanlığı dahil olmak üzere, Uluslararası ve Karşılaştırmalı Eğitim Cemiyeti

başkanlığı ile birçok enstitüde ve üniversitede yönetim ve akademik görevlerde bulunmuştur. Prof. Adams’ın çalışmalarında odaklandığı “Eğitim Planlaması ve Politikaları, Uygulamaları, İzleme ve Değerlendirme Sistemleri, Sektörel Değerlendirmeler ve Öğretmen Eğitimleri” konusundaki çalışmaları uluslararası eğitim camiasında saygın bir yere sahip olmasını sağlamıştır. Ayrıca uzmanlık konuları arasında, takım liderliği, planlama, bölgesel eğitim çalışmaları, Asya’da sorunlar ve çözüm politikaları, eğitim sektöründe planlama, uygulama danışmanlığı ve eğitimde kalite, bulunmaktadır. Birçok kitabı bulunan Prof. Adams’ın eğitim alanında 100’ün üzerinde makalesi ve çeşitli raporları bulunmaktadır.

Prof. Dr. Donald K. Adams, Pittsburgh Üniversitesi

Teşekkür ederim. Burada, özünde büyük sorunlar, büyük iddialarla ilgili konuşmaları dinliyoruz ve sanırım ben konuyu biraz değiştireceğim. Şu ana kadar tartışmalar daha çok ne yapılması gerektiği, yani politikalar üzerinde yoğunlaştı. Ben bu tartışmanın yönünü biraz değiştirmeyi düşünüyorum. Büyük değişimlerin çoğu zaman, küçük ve zamana yayılmış kısmi değişikliklerin sonucu olduğuna inanıyorum. Ben, eğitim sistemlerini değiştirmeyi denediğimizde, buna tepki olarak ne olabileceği konusuna daha yakından bakmak istiyorum. Eğitim reformları uygulamaya çalıştığımızda, benim fikrime göre, gerçek eylem politikaların oluşturulması ile değil de, uygulamayı denememizle başlar. Büyük iddialardan bahsettik, bunların bazıları on yıllık bir süre içinde dünya gücü olmayı öngörüyor. Çarpıcı teknolojilerden bahsettik, ancak halihazırda bir hastalık, hem de dünyayı saran büyük bir hastalık haline gelmiş olan web saplantısından bahsetmedik. Büyük çelişkiler dünyasında yaşıyoruz. Küreselleşme güzel bir şey, ama aynı zamanda inanılmaz bir şekilde kötü bir şey. Gelişme tüm bu güzel şeyleri yaratıyor, kalkınma tüm sorunları beraberinde getiriyor ve bunun her ikisinin de doğru olması sorunu daha karmaşık hale getiriyor. Böylesi bir dönemde nasıl iyimser olabiliyorsunuz?

Bazen internette 1980’li yıllara geri dönüp bakmayı ve kalkınma ve eğitim konusunda kaynak aramayı deneyin, bunu yaptıktan sonra aynı şeyi 2007 yılı için yapmayı deneyin; her iki dönem arasında inanılmaz farklılıklar bulacaksınız. İşte bu sebepten iyimser olmak mümkün değildir. Uluslar arası kuruluşların, üniversitelerin, dünyanın birçok yerinden yeni dergilerin ortaya koydukları şeyler sonsuz bir hale gelmiştir. Bilgi oradadır, sorunlar belirlenmiştir, belki de diyalog gerçekten büyük bir heyecanla başlıyordur. Bu çalışmaların derinliklerinden söz ettik. Tüm bu kalkınma, küreselleşme yığınının içinde, Herbert Simon’ın, çok saygın sosyal bilimcinin bir zamanlar söylediği sözlerden birini hatırlamaya ve açıklamaya çalışacağım. Herbert Simon çok başarılı bir bilim insanıdır ve söylediğine göre 30 yıl sonra sosyal bilimler araştırmalarından elde edilecek her sonuç ve genelleme, ortaya çıkabilecek her sorun karşısında etkisiz kalacaktır.

Sosyal bilimler literatüründe, birbirinin tam tersi fakat eşit oranda savunulabilir bulgularla karşılaşıyoruz. Yani eğer A’ya inanmak istiyorsanız, bunun için destek bulabilirsiniz, B’ye inanmak istiyorsanız bunun için de destek bulabilirsiniz. Bence eğer bunu aklınızın bir köşesinde tutarsanız, kalkınma konusunda biraz daha rahat olabilirsiniz. Mesela, dün duyduğumuz birkaç şeyi örnek alın. Kalkınma kavramının içindeki çelişki konusunda, sonuç şudur: Eşitlik, hükümeti küçültmeyi gerektiriyor. Bir sonraki kişi, eşitliğin sağlam bir tartışma gerektirdiğini söyledi. İşte başlıyoruz. Dün bir kişi özelleştirmenin kalkınma için bir talep ve gereklilik olduğunu söyledi, bir ikinci konuşmacı özelleştirmenin daha fazla sosyal eşitsizliğe götürdüğünü söyledi. Buyurun, bu çelişkileri nasıl çözeceksiniz?

Tamam, konuma geri dönelim: Eğitim reformunu uygulama ve sürdürme. Daha geniş açıdan bakarsak, ben, eğitimde değişimin nasıl planlanacağı ve uygulanacağı ile ilgileniyorum. Burada şimdi dikkatinizi çekeceğim bazı tezatlar vardır. Ayrıca, kalkınma konusunda bilgileri nerden edindiğiniz konusunda dikkatli olunuz. Eğer tüm bilgiyi tek bir kaynaktan edindiyseniz, konunun ne kadar tartışmalı bir alan olduğunu anlayamayabilirsiniz. Burada bulunan herkesin OECD ve Dünya Bankası’ndan biraz kaynak edindiğini tahmin ediyorum. Kaynaklar çok fazla değil, ancak çok çok iyi diyebileceğimiz kaynaklar da var. Aramızda kaç kişi “Kalkınma” dergisini düzenli olarak okuyor? Orada yalnız kalmış bir grup var. Eğer görüş farklılıklarını gerçekten anlamak istiyorsanız, orada çok iyi eleştiriler ve çok taraflı kuruluşlarca yapılan eleştirileri de bulabilirsiniz. Ama diğer kaynaklarda da başka ve daha güçlü eleştiriler bulabilirisiniz. Ancak belki de konuyla en ilgili en iyi eleştirileri “Kalkınma” adlı dergide bulabilirsiniz.

Dört iddiada bulunacağım. İlkini zaten öne sürdüm. Politikaların uygulanması (implementation) ile ilgili olarak; kararların çoğu uygulama sürecinde alınır. Bunu göstereceğim. İkinci iddiam, daha az teknik bir araştırmanın da çok önemli olabileceğidir; eğitimin gelişmesi için, yapılan her araştırmanın dünya çapında araştırmalar olması gerekmez. Bana gönderilmiş olan bir şeyden ilham aldığımı kabul etmek istiyorum, bu söylediğim sözcük, küçük “r” (research). Küçük araştırmalar, maliyeti düşük, kısa sürede gerçekleştirilebilen; Robin Horn adında bir bilim insanı bunu bana göndermişti. Kendisi bu akşam aramızda. Kendisi eğitim sisteminin incelenmesinde yararlı olabilecek ilk küçük “r”leri yarattığını kabul etti. Düşük maliyet, yararlı bilgi elde edebilmek için hızlı girişim. Biliyorsunuz ki uygulamada her zaman uzun süre bekleyemezsiniz. Hızlı bir şekilde, işinize yarayacak ve sorunlarınızı çözmeye yarayacak bilgilere sahip olmanız gerekir. İstatistiki olarak geçerli bir örneklem, güvenilirliği yüksek sonuçlar elde edene kadar, şimdiye kadar yapılmış olan tüm istatistiki analizlerin sonuçlarına erişinceye kadar, iki yıl bekleyecek süreniz olmayabilir. İşte bu noktada küçük “r”ler gerçekten işe yarayabilir.

Üçüncü iddiam şu, kısmî değişiklikler gerçekten sonuç verebilir, yararlı olabilir. Büyük değişikliklerle ilgili tüm kaynakları okuduk. Dünya ölçeğinde yazılanları bilirsiniz; eğer dünya çapında biri değilseniz, geniş düşünün, hırslı olun, küreselleşmeyi kuyruğundan yakalayın ve havalanın gibi büyük şeyler yazılır bu kaynaklarda. Ben, küçük değişikliklerin olduğu gerçek dünyada, eğitim sistemi ve eğitim değişikliklerinde, kısmî ve küçük değişikliklerin çok önemli değişimlere götürebileceğini düşünüyorum.

Son iddiam da bu dünyada bile, inanın ya da inanmayın, bireylerin bir etkisi olabilir. İlk iddiayı savunmanın çok kolay olduğunu düşünüyorum. Politika ve gerçekleşen arasındaki boşluğu gösteren on yıllar boyunca yapılmış araştırmalar bulunmaktadır. Bunlar, uygulama sürecinde politikaların ne kadar değiştiğini göstermektedir. Bu çok kolaylıkla savunulabilir. Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri’nde Washington ile başka yerler arasında neler olduğu konusunda birçok hikâye bulunmaktadır. Politika, Washington’da büyük bir şaşaa içinde oluşturulur ve yüksek miktarlarda paralar harcanır. Bu politika bir kasabaya ya da köye ulaştığında ise, Washington’da oluşturulan politikanın oradaki durumla hiçbir şekilde uyuşmadığı ortaya çıkar. Burada başka bir şey olması gerektiğini düşünüyorum. Bu nasıl olabilir? Çok basit bir şekilde oluyor. Çünkü bütün bunlar bir tür yarışma içinde gerçekleşiyor; kalkınma yarışması, küreselleşme yarışması. Bu pek çok gücün değişen durumları, bazen hayal açıklanamaz hayal kırıklıkları içinde gerçekleşiyor.

Bu, eğitim sisteminin bir sistem gibi işlemeyişiyle de açıklanabilir. Eğitim sistemi bazen “gevşek yapılanmış” bazen de “çöp kutusu” olarak tanımlanmaktadır. Hiç kimsenin altından kalkamayacağı birçok şeyi içine atıyoruz ve bunu okullarda uygulayın diyoruz. Uygulanabilen birçok reform, politika ve plan vardır. Birisi bu planı uyguladı. Bazı başarılar elde edildi. Çok etkin hükümetlere sahip ülkelerde bulundum. Planlamayı yapabilen ve genel hatlarıyla planlandığı biçimde uygulayabilen hükümetler halkın güvenini kazanmaktadır. Bence bu nadiren görülen bir durum. Sıklıkla karşılaşacağınız şey, eylem planının uygulama esnasında gelişmesidir. Yani, uygulamak için tasarlamayınız, bazen uygulama ile tasarımlar oluşturunuz.

Birkaç yıl önce ABD’de bir eğitim bölgesine, sadece zaman geçirmek amacıyla, davet edilmiştim. Buradaki öğretmen ve yöneticiler, daha üst düzeyden, eyaletten kendilerine gelen bir politika için uygulama adımları tasarlamaya çalışıyorlardı. Bu politikayı sevmişlerdi, buna bir katkıda bulunmalılardı ve bu yüzden de bu konuyla ilgili olarak hevesliydiler. Ancak, bölge yöneticisi, bu eğitim bölgesinin patronu, daha önce de bu süreçten geçtiklerini ve uygulamayla ilgili ciddi sorunlar yaşadıklarını söyledi. Bana uygulamanın bazen ne kadar kötü olabileceğini anlatan bazı slaytlar göstereceğini söyledi. İşte bu eğitimcinin, ABD’de ekibini bir uygulama esnasında neler olduğuna dair uyarmak için kullandığı örnek şuydu: Çocuklar salıncakta sallanmak istediler. Bunun için yapılacaklardan biri, eski bir

araba lastiği bulmaktı. Lastiğin içinden ip geçirilecek ve bir ağacın kalınca bir dalına asılacaktı; bir salıncağınız var, düşük teknoloji, maliyetsiz, işe yarıyor, çocuklar seviyor, çocukların istediği de buydu zaten. Ancak, eğitim kurulu bunu onaylarken, birtakım değişiklikler yapılmasını istediler. Uygulamada, bunu daha etkin ve ayrıntılı bir hale getiriyorlar ve bir diğer ip daha ilave ediyorlar. Artık iki kişi sallanabilir ve salıncak hâlâ işe yaramaktadır. Bu bir salıncaktır. Ama yöneticiler başta uygularken, salıncağı baştan yeniden tasarlamaları gerektiğini, ipi iki farklı dala bağlamları gerektiğini ve bu şekilde gözükmeye başlayacağını unuttular. İşte bu, yöneticinin uygulayıcılarla çalışmaya başlarken insanlara anlattığı hikâyedir.

Geçmişte birçok kişinin yaptığı gibi ben de planlamada işbirliğine dayanan, yerelleştirilmiş katılımın avantajlarını savunuyorum. Bu konuda size neredeyse bir bu kadar da karşıt sav öne sürebilirim. Diğer yandan, eğer başarısız olacaksanız ya da işin içinde yer alan kişilerin sözlerini dinleyerek bu kişilerin çoğunluğuyla birlikte başarısız olacaksanız, bu durumda bu, tüm kararları merkezi hükümetin alması gibi bir başarısızlıktır.

Küçük “r” durumu. Dediğim gibi “r” bir gülümsemedir, 1980’li yıllarda Kuzey Amerika’da gerçekleştiği söylenen küçük devrim gibidir. Geleneksel şekilde araştırma, farklı bir nedenle talep görmeye başladı. Araştırmacılar için okulu anlamak 2 yıl almamalıydı. Bu düşünceye çok değer verildi, onlar anında orada bulunacak bir şey istiyorlardı, dokunabilecekleri bir şey... Ve yeni değerlendirme şekilleri gelişti. Ön sırada oturan Profesör Ginsburg’un kitabına eklediği karar merkezli değerlendirme bunu çok iyi bir şekilde açıklamaktadır. Ancak bu bakış açısı eğitim araştırmaları bölümlerinde neredeyse tamamen dışlandı; çünkü pratik bir şey yapmışlardı.

Bunu, ebeveynlerin rolü ile daha kolayca açıklayabilirim. Büyüleyici olan bir şey de, pek dikkat çekmese de, bunun bugün eğitim alanında tüm dünyada gerçekleşiyor olmasıdır. Ebeveynler yalnız başlarına bu işe dahil olmuyorlar, sadece okul aile birliği olarak değil, hükümetler ebeveynlerin karar alma, politika oluşturma sürecinin her aşamasında yer alması yönünde ısrar ediyorlar ve bazı ülkeler bu konuya büyük paralar ayırıyorlar. Şimdi şunu öne sürebilirim ki, bunu yapabilmenin en iyi yolu kısmî değişim yoludur. Hangi etkinlik olursa olsun, ebeveynlerin dahil olmasını sağlayın, okul aile birliği iyi bir başlangıçtır. Diğer şeyler gibi, bu da daha geniş bir ikinci düzeye taşınabilir ve belki belli bir süre sonra bu konuda yeni bir bakış açısı geliştirilebilir.

Değişim esnasında tüm yeniliklerin gerçekleştirilmesi dikkatle ele alınması gereken bir husustur. Bir alanda insanların işine yarayan şey, bir diğer alanda işe yaramayabilir. Kısa hikâyeler: bireyin farklılık yarattığı üç durum. Bu hikayelerin hepsinde ben oradaydım. 1954 yılında, Kore’de, 17 veya 18 yaşlarında genç bir öğretmen, yüz öğrenciye ders veriyordu. Kışın ortasında çamurlu zeminde kaydım. Çocuklar üşüyordu, tek sıcaklık içerdeki havanın sıcaklığıydı. Öğretmen

bunu yapmak zorunda değildi. O bunu yaptı, çocuklar geldi. Gerisini biliyorsunuz, Kore’de ne olduğunu biliyorsunuz. Kore bunu bu öğretmen ve onun gibi birkaç bin öğretmenin yaptıklarıyla başardı. Bir başka örnekte yine ben oradaydım. Batı Afrika Milli Eğitim Bakanı 8-10 ay ya da bir yıl sürede ve arazi araçlarıyla, yürüyerek, bisikletle ve nasıl gidebiliyorsa öyle, tüm ülkeyi dolaştı. Bakan köylülerle konuştu, ne istediğini söyledi ve onlara ne verebileceklerini sordu. İstediğini elde etti. Halk, Bakanı sevdi, ona saygı duydular ve bu yöntem işe yaradı. Üçüncüsü Güney Asya’da, Güneydoğu Asya’daydı. Bir genç kız masasında oturuyor, kâr amacı gütmeyen bir kuruluştan bir adam geliyor. Bu projeyi çok istediğini söylüyor, evrak çantasını açıyor. Çantanın içi ağzına kadar büyük banknotlarla dolu. Genç kız “burada işlerin artık bu şekilde” yürümüyor dedi. Niçin?

Çeşitli açıklamalar getirebilirsiniz. Bence bunların hepsi için en kolay açıklama, onların buna inanmış olmasıydı. Bu onlar için bir anlam ifade etti. Bunları kurgulamadılar. Bunlar bu üç kahramana öğretmenlik eğitimi alırken de öğretilmemişti. Bu, o kişiler için bir anlam ifade etti. Teşekkür ederim.

Prof. Dr. Ali Doğramacı

Şimdiki konuşmacımız Dr. Robin Horn Türkiye’yi de iyi biliyor. Çünkü orada da Dünya Bankası’nda çalışırken burada da yılları geçti. Mayıs 2006’dan bugüne Dünya Bankası, İnsani Kalkınma Ağı Eğitim Müdürü olarak çalışan Robin Horn, 2002-2006 yılları arasında Dünya Bankası Türkiye Eğitim Programı sorumlusu olarak görev aldı. Türkiye’deki çalışmalarının yanı sıra Dünya Bankası’nın Brezilya Eğitim Programı’nı da 10 yıl süre ile yönetmiştir. Dünya Bankası’ndaki görevinden önce Dr. Robin Horn Amerika Birleşik Devletleri Eğitim Bakanlığı’nda eğitim politikaları geliştirirken, Eğitim Ekonomisti olarak da Amerika Birleşik Devletleri’nin Uluslararası Kalkınma Ajansı’nda görev almıştır. Dr. Horn’un, New York City, Columbia Üniversitesi’nden Eğitim Ekonomisi Doktorası bulunmaktadır.