• Sonuç bulunamadı

Kıymetli Konuklar, ÖZ-DE-BİR (Özel Dershaneler Birliği Derneği) adına sizleri en içten duygularımla selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Başta büyük önder, başöğretmenimiz, devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Türk Eğitim Derneği’nin (TED) 80 yıllık mazisinde geleceğimizi emanet

edeceğimiz yavrularımızın güvenle yetiştirilmesinde emeği geçen herkese huzurlarınızda şükranlarımı sunuyor, nice 80 yıllar diliyorum.

Araba sürenlere bazı tavsiyelerde bulunurlar ve derler ki yolda çok yavaş seyir etmeyin, akıcı trafiğe engel olursunuz. Yolun tıkanmasına sebep olursunuz. Ayrıca yavaş giden sürücünün dikkati biraz daha fazla etrafıyla ilgili olacağı için belki kazalara da neden olabilir. Çok hızlı da gitmeyin, kontrolü kaybedersiniz. Araçtakiler de bu durumdan tedirgin olabilirler. Evet, değerli konuklar, gerek sınav sistemi, gerekse dershaneler eğitim konularımız içinde yıllardır önemli bir yer işgal etmiş ve etmeye de devam ediyor. Bu kısa süre içerisinde böyle önemli bir konuda düşüncelerimizi sizlerle paylaşırken, hız sınırınızı biraz zorlamanın sizler tarafından hoşgörüyle karşılanacağını ümit ediyorum. Ayrıca bildiğiniz gibi, fizikte ivme kazanma diye bir terim var. Benden önceki konuşmacılar verilen süreleri bir parça aştılar. Dolayısı ile süreyi bir parça da benim aşmam aslında ivme kazandı ve bu süreyi aşma inanın benden değil.

Konuşmamın içeriğini, ülkemizdeki eğitime ilişkin bazı tespitler ve genel göstergeler, özel dershaneler, giriş sınavları ve özel dershaneler midir sorun, nasıl bir eğitim, nasıl bir sınav sistemi, giriş sınavları eleme mi, engel mi başlıkları oluşturuyor. Ülkemizdeki eğitime ilişkin bazı tespitlerden ve genel göstergelerden söz etmek istiyorum. Söyleyeceklerim aslında genel kabul görmüş konular olsa da, hatırlamak gerekiyor diye düşünüyorum. Eğitime yapılan yatırımların toplumsal yararı, bireysel yarardan daha yüksektir. İnsan sermayesinin geliştirilmesini esas alan kamu politikaları ekonomik ve toplumsal dönüşüm süreçlerinde önemli bir role sahiptir. Eğitimin birey, firma ve ülkelere sunmuş olduğu fırsatlar refah artışıyla sınırlı değildir. Sosyal uyumda gelir dağılımın iyileştirilmesi ve yoksullukla mücadelede katılımcılık ve politik istikrar, çevrenin korunması gibi yaşam kalitesinin önemli bileşenleri de eğitimle malumunuz olduğu üzere yakından ilişkilidir. Bu tespitler TÜSİAD’ın “Eğitim ve Sürdürülebilir Büyüme: Türkiye Deneyimi, Riskler ve Fırsatlar” Haziran 2006 raporundan alınmıştır. Okuyan, anlayan, düşünen herkesin kabul ettiği, eğitimin ekonomik ve toplumsal yaşamımızdaki bu önemli rolüne karşın, yıllar boyunca eğitim göstergelerini iyileştirici uygulamalar maalesef gerçekleştirilememiştir. Aynı rapordan eğitim göstergelerine ilişkin birkaç alıntıyı daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Diğer birçok ülkeyle kıyaslandığında Türkiye’de insan sermayesi göstergeleri zayıftır. İşgücünün ortalama eğitim süresinde de Türkiye birçok ülkenin çok gerisinde kalmaktadır. Ülkemizde işgücünün ortalama eğitim süresi 5.3 yıl ile ilkokul düzeyindedir. Yetişkin nüfusun 2/3’ü ilköğretim düzeyinde eğitime sahiptir. Bunlar da maalesef acı gerçeklerimiz.

Eğitim kurumlarından yönlendirilen kaynaklar diğer birçok ülkeye göre oldukça düşük düzeydedir. Bu göstergelerin ötesinde okuryazarlık ve bilgisayar okuryazarlığı gibi günümüzün temel insan sermayesi bileşenlerinde önemli sorunlar bulunmaktadır. Fikri mülkiyet haklarının yeterince korunmadığı, işe

alınma, atanma, terfi gibi konularda objektif ölçütlerin yeteri kadar yerleşmediği, bilgiye yatırım yerine daha kolay getiri elde etme yollarının halen daha geçerli olduğu ve üretim faaliyetlerinin önemli bir bölümünün nitelikli insan gücü talebinden, verimli bir yapıdan uzak olduğu düşünülürse, Türkiye’de insan sermayesi ile ilgili sorunların çok boyutlu bir özellik taşıdığı söylenebilir.

Bu tespitlerin geçerliliğine ilişkin de söylenecek bir sözümüz olmadığını, bunların hepimizce genel kabul gören doğrular olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz sanıyorum. Konumuz TÜSİAD’ın raporu değilse de bu raporun tespit ettiği daha önemli bir şey var ki, bu oturumun konusuyla da doğal olarak ilgili. O da eğitim göstergelerindeki niceliksel artışla, Türkiye ekonomisinde verimlilik artışı arasındaki bağın kopuk olduğu belirlemesidir. Söz gelimi zorunlu eğitim 8 yıla, liseler 4 yıla çıkarılmıştır. Ama bu iyileştirmeye karşın salt sayısal iyileştirmelerle yani zorunlu eğitim süresini arttırmak, öğretmen sayısını artırmak, sınıf mevcutlarını azaltmak, bütçeden eğitim payını arttırmak gibi eğitim sisteminin niceliğine ilişkin sorunları çözmemiz yetmemekte. Eğitimin niteliğine ilişkin sorunların çözümü çok daha önem kazanmaktadır diye düşünüyorum.

Aslında halkın da hızla yükselen bir nitelikli eğitim talebi var. Her ana-baba istiyor ki çocuğum okusun. Okumak yetmez, iyi okullarda okusun. İyi okullarda okuyarak iyi bir iş, iyi bir meslek sahibi olsun, adam olsun, geleceğini kursun istiyor. Bu talep azalmıyor, artıyor. Artan bu talebin en somut göstergeleri de ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarına geçişin önünde biriken yığılmalardır. Grafikten de görüleceği üzere yıllar bazında üniversitede okumak isteyen öğrenci sayısının artışındaki oran gibi üniversiteye yerleştirilen öğrencinin oranı aynı şekilde artmamıştır. Bu da üniversite önünde yığılmalara neden olmuştur.

Aynı sorun ortaöğretim için de geçerlidir. Yine ortaöğretimde müracaatla yani arzla talep arasında yine grafikten de anlaşılacağı gibi bir dengesizlik, bir uçurum gözlenmektedir. Bu talepler geçiş sınavlarıyla düzenlenmeye çalışılmaktadır bildiğiniz gibi. Sınavlarda daha başarılı olmak için okulda alınan eğitimin desteklenmesi gerekmektedir. Bir başka deyişle örgün eğitimin yarattığı fırsat ve olanaklar yeterli olamadığı için örgün olanak dışı olanaklardan yararlanılmaktadır. Bu da özel ders alarak veya özel dershanelere giderek gerçekleştirilmektedir veya gerçekleşmektedir.

Eğitim sistemimizdeki arz talep, sınav ve sınava hazırlanma ihtiyacının sonuçlarından biri olarak da özel dershanelere ilginin arttığını söyleyebiliriz. Burada bir parantez açarak kısaca özel dershanelerden söz etmek istiyorum. Aslında insanoğlunun öğrenme ihtiyacı ve daha iyiyi öğrenme talebi insanlık tarihi kadar eskidir ve saygındır. Okul sistemi öncesinde var olan sonra yerini okul sistemine bırakmasına karşın, daha iyi daha farklı, daha çok, daha özel alanlarda öğrenme isteği, özel ders alma sonucunu doğurmuştur. Özel dershanelere ihtiyacın asıl nedeni, özel ders alma ihtiyacıdır, isteğidir. Özel ders almanın, özel üretim uygulamalarının bir kurala bağlanarak denetim ve gözetim altında yapılmasının

toplumsal gerekliliği, özel öğretim kurumlarının yani özel dershanelerin doğmasına neden olmuştur. Aslında özel öğretim kurumlarının işlevi örgün öğretim kurumlarının içinde ne kadar eğitim vermekse özel dershanelerinki de yaygın eğitim kurumları içerisinde o kadardır.

Özel dershaneler, ülkemizin çözülemeyen eğitim sorunları içinde eğitimin asıl sorunlarından biriymiş gibi gösterilmiş, bu alanda iyi niyetli çabalar hor görülmeye ve dershaneciler günah keçisi yapılmaya çalışılmıştır. Oysa eğitimin temel sorunları yıllardır büyütülmeden çözülseydi, özel dershaneler de bu eğitici sistemin içinde edindikleri yerde olacak ve kimse dershaneler üzerinden politika yapma ihtiyacı duymayacaktı diye düşünüyoruz.

Dünyada da pek çok örnekleri olan özel dershaneler, merkezi yerleştirme sınavı olan ülkelerde daha yaygındır. Ülkemizde de özel dershanelerin asıl işlevi örgün eğitimi tamamlamak, desteklemek ve öğrencileri merkezi sınava hazırlamaktır. İnsan için daha iyi olmak, daha başarılı olmak isteği sürdükçe özel dershanelerde eğitim, öğretim talebi hep sürecektir. Deniliyor ki dershanelere veya başka kurumlara başka ülkelerde rastlanmıyor. Başka ülkelerde olması ya da olmamasına göre, kaldı ki vardır, model alma anlayışı bizi taklit etmeye götürür. İyi olanı taklit etmede de sakınca yoktur ayrıca. Ama oralarda yoksa bizde de olmasın anlayışı her zaman doğruya götürmez. Ülkemizin kurumları, ülkemizin koşulları içinde oluşur. Özel dershaneler ülkemizin koşulları içerisinde oluşan kurumlardır. Eğitim sisteminin yasal birer parçalarıdır.

Özel dershanelerin eğitim içindeki yerini tartışanlar, yalnız Türkiye’de özel dershanelerin ve üniversiteye giriş sınavlarının olduğunu, özel dershanelerin bu sınavlardan dolayı bir fırsatçılık sonucu doğduğunu ileri sürmektedirler. Birçok ülkede özel dershanelerin olmadığı, yine birçok ülkede üniversiteye giriş sınavlarının olmadığı bir gerçektir. Ama dünyada üniversiteye giriş sınavları ve özel dershanelerin olduğu da bir başka gerçektir. Rekabete dayalı üniversite giriş sisteminin bulunduğu Japonya, Yunanistan, Güney Kore, Avustralya, Fransa, İspanya, Portekiz, İtalya ve İsrail gibi pek çok ülkede özel dershane gibi kurumlar vardır. Hatta küçük değişiklikler göstermekle birlikte ABD’de bile bu tür kurumların olduğunu biliyoruz.

Dünyada dershaneciliğin en yaygın ve gelişmiş olarak görüldüğü Japonya’da özel dershanelere giden öğrencilere devlet burs, kredi, sosyal yardım adı altında destek sağlamaktadır. Dershaneler ister eğitim sistemimizin içinde bulunduğu sorunların birer sonucu, ister dünyadaki diğer benzer oluşumlar gibi görünsün, ülkemiz için de vazgeçilmeyecek kurumlardır. Çünkü Türkiye’nin eğitim sorunları içinde bize göre özel dershaneler olgusu bir sorun değildir. Eğitimin sorunlarının tümü çözülse bile dershanelere yine ihtiyaç olacak ve toplumun gereksinim duyduğu eğitim hizmetini sunmaya devam edecek. Böylesi bir ortamda suçlanacak kurum yani günah keçileri aramaya ihtiyaç kalmayacağı için de dershaneler sorun olmaktan çıkacaktır.

Toplumun her kesiminden öğrencinin girmesine olanak tanıyan kuruluş yasası olan ve bu mevzuat içinde kurulan ve işleyen, devletin her türlü denetimine açık olan ve denetlenen dershaneler, resmi kayıtlara göre de 1 milyonu aşkın öğrencinin devam ettiği, 60 bin öğretmenin ve 20 bini aşkın personelin de çalıştığı kurumlardır. Faaliyetlerini sadece kazanç sağlamak için düzenlemezler. Bu yasayla belirtilmiştir. Bunların yan ısıra dershaneler öğrencileri merkezi bir sınava hazırlamanın yanında, öğretim içeriğini okula paralel tamamlayıcı, pekiştirici ve bir öğretimle etkili ortamı da sunarak, eğitimin niteliğini yükseltme gibi bir görev de yapmaktadırlar. Velilerin % 80’i dershanelerin sadece sınavlara hazırlayan değil, okul eğitimini de takviye eden kurumlar olduğunu belirtiyorlar.

Yapılan bir araştırmanın sonucudur. Dershaneler öğrencilerine psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmetleri sunarlar. Öğrencileri mesleki yönlendirmede öğrenciye ve aileye yardımcı olurlar. Bunlar da yadsınamaz gerçeklerdir. TED’in yapmış olduğu bir anketin sonuçlarının birkaç tanesinden bahsetmek istiyorum. Rehberlik ve mesleki yönlendirme ile üniversite tanımı konusunda okulda verilen bilgiler mi, dershanede verilen bilgiler mi daha çok işinize yarıyor sorusuna, dershanede verilenler yarıyor diyenlerin oranı diğerlerinden çok yüksektir. TED’in yapmış olduğu bir araştırmadır. Yine aynı rapordan alınmıştır. Gittiğiniz dershaneden memnun musunuz sorusuna evet diyenlerin oranı hepsinden daha fazla olmuştur. Dershaneye gitmenizde en çok etkili olan şey nedir sorusuna, okuldaki eğitimin üniversite sınavında yetersiz kalması cevabı, yine çok yüksek orandadır. Yine dershanede aldığınız ve okuldaki eğitimi karşılaştırdığınızda hangisini daha kaliteli buluyorsunuz sorusuna dershanedeki eğitim her bakımdan daha kaliteli diye verilen cevapların oranı oldukça yüksektir.

Dershaneden özel ders alarak ve özel ilgiyle sınavlara hazırlanmak ayrıcalığını bulanların girdiği bir yarışta, alt ve orta gelir grubundaki öğrencilere eğitim olanağı sunarak fırsat tanıyan kurumlardır. Aslında çok ince hesaplar yapmaya gerek yok. Yaklaşık 1 milyon öğrenci dershanelere devam etmektedir. Bu devletin resmi rakamlarıdır. Bunların bir kısmı OKS’ye hazırlık yaparlar, bir kısmı da ÖSS’ye hazırlık için kursa gelirler.

Türkiye genelinde baktığımız zaman yaklaşık bir öğrenciden alınan ortalama ücretler üniversite hazırlık için 1500-2000 YTL, OKS kursları için 1000 ila 1500 YTL arasındadır. Bunun ortalamasını alıp 1 milyon öğrenciyle çarptığımızda bu sektörde dönen paranın 1.2 milyar dolar, 1.3 milyar dolar gibi olduğu bir gerçekle karşılaşırız ki bu resmi rakamlardır. Yani burada herhangi bir kişiye, kuruma mesaj vermek istemiyorum. Sadece bizim de bildiğimiz doğru tespitleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Kamuoyunda söylendiği gibi bu rakamların 8-10 milyar dolarlar olmadığını da bu vesileyle paylaşmak istiyorum. Bir kez daha gözden geçirilmeye ihtiyacı var diye düşünüyorum.

Eğitim sistemimiz içinde toplumsal bir geçek olan arz-talep dengesizliği seçme yapmayı, dolayısıyla seçme ve yerleştirme sınavlarını zorunlu kılmaktadır. OKS

ve ÖSS de bir üst öğrenime geçişte sistemin öğrettiği seçme araçları olmuştur. Yani sınav sistemin dayattığı bir sonuçtur. Sınavlar eğitimin de ölçme-değerlendirmenin de vazgeçilemez bir unsurudur. Elbette devlet sınav sistemini en çağdaş şekilde düzenlemeli, bunu özel dershanelerin varlığı ile ilişkilendirmemelidir. Bu bakımdan dershanelere de sınavlara da yüklenilmesi yanıltıcı olacaktır diye düşünüyoruz. Hele ki pek çok sorunu olan Türk eğitim sisteminden özel dershaneleri olumsuzluğun sorumlusu ve günah keçisi olarak göstermek, bizce kolaycı bir yoldur. Kolay olmayan, eğitimin tüm sorunlarının çözümü için gerekli olan köklü değişimleri, dönüşümü gerçekleştirebilecek irade ve kararlılığı gösterebilmektir.

Çağdaş insanın eğitimden beklediği, ilgi ve yeteneklerin ortaya çıkarılması, geliştirilmesine fırsat verilmesi ve uygun eğitim olanaklarının sunulmasıdır. İlköğretimden sonra iyi bir ortaöğretim kurumuna, buradan da iyi bir yükseköğretim kurumuna yerleşebilmek eğitim sistemimiz içinde erişilmesi uzak, ulaşılması güç bir hedef, aşılması zor bir engel gibidir. Toplumumuz daha iyi bir eğitimle daha iyi bir yaşamı elde edilebileceğine inanıyor. Elbette haklı olarak daha iyi eğitim talep ediyor. Buna kimsenin söyleyebileceği bir şey olmamalı. Çünkü biliyoruz ki toplumların refah ve mutlulukları, insanlarının nitelikli ve sürekli bir eğitim alarak bu eğitimle elde ettikleri bilgiyi, beceriyi ekonomik yaşam içinde dönüştürebilecekleri katma değere bağlıdır. Nitelikli ve verimli bir işgücünün sağlanması, toplumsal ve ekonomik gücün yükseltilmesi ve hızlandırılmasının anahtarının eğitim olduğunu biliyoruz.

İnsanımızın daha iyi eğitim, daha iyi bir yaşam tarzını karşılayabilecek, ülkemizi nitelikli eğitimle verimli, üretken ve gelişmiş ekonomilere ulaştıracak eğitim çözümlerine ihtiyacı var toplumumuzun. Çağdaş ülkeler düzeyine ulaşmanın ve toplumsal gelişmenin en önemli unsuru olan eğitimden beklenen, Cumhuriyet’in demokratik, hukuk devletinin esaslarını ulusal ve evrensel değerleri özümsemiş, bilimsel düşünebilen, yaratıcı ve çağdaş kuşakları yetiştirmeye yönelik politikaların hayata geçirilmesidir. Bunun için genelleyerek söyleyelim, eğitimin içeriğini her kademede çağdaş ve bilimsel içerikle donatmak gerekmektedir. Öğretim programlarının yenilenmesi, programların uyuşturulması, geliştirilmesi çalışmaları geniş akademik çevrelerle paylaşılarak sürdürülmeli, eğitim uygulayıcıları yeni eğitim programlarına göre eğitilmelidir. Süremizin azlığı nedeniyle birkaç slaytı geçiyorum.

Saydığımız bu temel sorunlar gibi eğitimi alt ve üst yapılarıyla bütünüyle iyileştirecek, bütüncül, çağdaş ve bilimsel bir yaklaşımla bakarak dönüştürecek ulusal eğitim politikaları belirlenip hayata geçirilmelidir. Bunun gerektirdiği bütçe olanakları için gerekli kaynaklar yaratılıp seferber edilmelidir. Sınavlar ülkemizdeki eğitimle ilgili tartışmaların en çok konuşulan konusu oldu yıllarca, olmaya da devam ediyor. OKS çok konuşuldu. OGES’le ve SBS’lerle buradaki

tartışmalar durmuş gibi görünse de konu güncelliğini sürdürüyor. Zaman içinde uygulamalar sistemle ilgili net sonuçları bize verecektir.

Üniversite giriş sistemine yönelik eleştiriler de hep gündemde. ÖSS’nin eğitim sisteminde kaliteyi azalttığı, öğretim programlarıyla uyuşmadığı, genel liseler, meslek liseleri ve düşük gelirliler aleyhine işleyen bir sistem olduğu gibi eleştiriler sürüp gitmekte. Orta ve yükseköğretim kurumlarına geçişte farklı ne tür uygulamalar olabileceği sürekli olarak tartışılmasına karşın, sınavların tüm dünyada eğitim sisteminin bir parçası olduğu da bir gerçek.

Yurtdışından da biliyoruz ki biçimi ve nitelik farklılıkları olsa da benzer sınav uygulamaları var. Avrupa’da da pek çok ülkede orta ve yükseköğretime geçişte sınavlar yapılmaktadır. Bazı ülkelerde ilk ya da ortaöğrenimi bitirirken yapılan merkezi sınavlarda başarılı olma koşulu aranırken, bazı ülkelerde üniversiteye girişte aranan önkoşullardan biri de merkezi sınavlarda gösterilen başarıdır. Ülkemizde her türlü tartışmaya, haklı-haksız eleştirilere karşın, merkezi sınav uygulamaları kendi içinde iyi işleyen uygulamalara örnektir. Milli Eğitim Bakanlığı ve ÖSYM de sınav uygulamalarında engin deneyim ve birikimler oluşturmuş kurumlardır. Bu nedenle işleyen sistemlerin daha iyisi bulunmadan değiştirilmemesi gerekir diye düşünüyoruz.

Her iki sınav sisteminde de talep ile mevcut kontenjanlar arasındaki farkı azaltıcı önlemleri almak, işgücü ve istihdam politikaları geliştirmek ve mutlu mezunlar yetiştirmek için gerekli yapıyı kurmak gerekir. Çözümü ararken, sorunların nedenlerinin doğru tespit edilmesi de son derece önemlidir. Nedenlerin belirlenmesinde de çözümlerin önerilmesi ve uygulanmasında da bilim dışı ve toplumsal çıkarlarımıza ters, tüm kaygı ve beklentilerden uzak olunması gerekir. Yükseköğretime geçiş sınavlarına model oluşturmada dikkate alınması için ortaöğretime geçişte belirtilen, getirilen modelle ilgili birkaç noktaya değineceğim. OGES (Orta Eğitime Geçiş Sistemi) oluşturulurken, OKS’nin öğrenciler üzerinde çok fazla stres yarattığı, 8 yılın 2 saatte değerlendirildiği, dershanelerin okullarımızı ikinci plana ittiği, öğrencinin hayatında belirleyici unsur haline gelmesine yol açtığı, müfredatı bilhassa bazı boyutlarını tamamen yok sayarak bloke ettiği tespitlerinden hareket edilmiştir.

OKS’ye alternatif olarak getirilen OGES’in öğrenci başarısını, performansını sürece yayarak çok boyutlu değerlendireceği, anlık değerlendirmenin yarattığı stresi parçalara bölerek azaltacağı, okulu öğrencinin nezdinde belirleyici unsur haline getireceği gibi beklentiler açıklanmıştır. Aslında stresin kaynağı OKS midir? Yoksa ailelerin, toplumun daha iyi yaşamasını olanaklı kılınacağını düşündükleri, inandıkları düşük arzlı nitelikli eğitime olan yüksek talepleri midir? Stresin kaynağı ne OKS, ne dershanedir bize göre. Bunların her ikisi de bizce eğitimin sorunlarına yüzeysel bakışın sonuçları veya sorunu ertelemenin gerekçeleridir. Buna karşın seçme ve yerleştirmenin sürece yayılan bir ölçme ve

değerlendirmeden sonra yapılmasının daha isabetli olacağını düşünüyor ve bunu OGES’in olumlu bir yanı olarak da değerlendiriyoruz. OGES sonuçlarının değerlendirilmesi bize yükseköğretime geçişte yol gösterici olacaktır. Bu bakımdan yükseköğrenime geçiş için de YÖGES düşünülüyorsa, OGES’in sorunsuz işlediğinin görülmesi gerekmektedir diye düşünüyoruz. Eğitimin bu sorununda samimi ve kararlı bir duruş sergilenecekse, o da ancak nitelikli eğitim talebini karşılama, etkili bir yöneltme sistemi, nesnel bir değerlendirme sisteminin oluşturulmasında gerekenleri uygulamak olacaktır. Evet, son bir dakika.

Herkese sonuna kadar açabileceğimiz orta ve yükseköğretime geçiş kapılarımız ve herkesi alabileceğimiz çok ve çeşitli eğitim ortamlarımız yoksa, geçiş kapılarında vize uygulanacaktır. Kapılardan geçme hakkının yanında kişinin özelliklerine uygun olanakları da sunduğumuz zaman eğitim hakkı gerçekleşmiş olur. Geleceğe ilişkin bir niyet ifadesi olarak şunu belirtmek isterim ki ülkemizin çıkarları kişisel veya kurumsal çıkarlarımızın ve beklentilerimizin elbette daima üstünde olmalıdır ve öyle değerlendiriyoruz, öyle düşünüyoruz.

Eğitim sistemimizde, giriş sınavlarıyla ilgili olarak yapılacaklar da dahil olmak üzere, her türlü bilimsel ve çağdaş iyileştirme ve uygulamanın yanında olacağız. Özel dershaneler bu alanda yapılacak düzenlemelerde engel değildir, engel olmayacaktır. Ama şunu da biliyoruz ki, iyi eğitim sistemlerinde bile okul dışı tamamlayıcı eğitim kurumları, yani özel dershane türü kurumlar vardır ve ülkemizde de olacaktır.

Beni dinlediğiniz için sizlere, fırsat verildiği için Türk Eğitim Derneği’ne teşekkürlerimizi arz ediyorum.

Selçuk Pehlivanoğlu

Çok teşekkür ediyoruz. Sayın Genel Başkan çok özür diliyorum. Ben dershaneler üzerinden siyaset yapmak için bir 5 dakikalığına dışarı çıktım ve haberlere canlı yayına bağlandım. Onun için sizlerden ve katılımcılardan özür diliyorum. Canlı olduğu için bağlanmak mecburiyetindeydim. Tabii ÖZ-DE-BİR Genel Başkanına kâğıt vermemem gerekir; çünkü TED ve sistemle ilgili tartışmalar sürekli devam ettiği için eğitim hakkı gibi söz hakkını da kesmemek gerekir ki herkes istediğini söylesin. Sabrınız için ben de teşekkür ediyorum. Biliyorsunuz Türkiye yarı temsili demokrasidir. Yarı temsili demokrasilerde de her zaman son söz devletindir. Talim Terbiye Kurulu biliyorsunuz Milli Eğitim sistemimizin