• Sonuç bulunamadı

SUÇUN MANEVİ UNSURLAR

KORUNAN HUKUKİ DEĞER, SUÇUN UNSURLAR

III- SUÇUN MANEVİ UNSURLAR

Failin gerçekleştirdiği bir fiilden sorumlu tutulabilmesi için, ceza normunda yasaklanan o fiilin gerçekleşmesi yetmez, ayrıca haksızlık teşkil eden bu fille ilgili manevi bir bağın da bulunması gerekir. Bu manevi bağ doktrinde “manevi unsur” şeklinde adlandırılmaktadır. Bu bağ kurulmadan bir suçun varlığından söz edilemez187.

Başka bir anlatımla, işlenen fiilin suç sayılabilmesi için failin içinde bulunması gereken psikolojik durum manevi unsurun konusunu oluşturmaktadır188.

181 AYDIN Nurullah, Türk Suç ve Ceza Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara 2009, s. 223. 182 EREM, 1952, s. 83.

183 MERAN, Necati, Sulh Ceza Davaları, Seçkin Yayınevi, Ankara 2007, s. 184.

184 ERCAN, İsmail, Ceza Hukuku Genel Hükümler-Özel Hükümler, İkinci Sayfa Yayınevi, İstanbul

2011, s. 500.

185 Madde Gerekçesi. 186 TANERİ, s. 38.

187 ARTUK/GÖKCEN/ALŞAHİN/ÇAKIR, s. 315 188 ÜZÜLMEZ, 2007, s. 108.

62

Özetle manevi unsurlar kişinin iç dünyasına ilişkindir ve suçun sübjektif boyutunu oluşturur189.

Manevi unsur, haksızlık teşkil eden fiilin kasten veya taksirle gerçekleştirilmesini belirtmektedir. Kast ve taksir olmaksızın suçun manevi unsurunun bulunduğundan, dolayısıyla ortada suç oluşturan bir eylemin var olduğundan söz edilemez190.

765 sayılı yasanın 45 nci maddesinde kastın tanımı yapılmamıştı, ancak 5237 sayılı yasanın 21/1 maddesinin ikinci cümlesinde “Kast suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.” biçiminde tanımlanmıştır.

Öğretide kast yönünden çeşitli tanımlamalar yapılmıştır. Erem’in “suçu oluşturan hareketin sonuçlarını bilerek ve isteyerek işlemek iradesidir.”, Dönmezer- Erman’ın “öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelen irade”, Yüce’nin “suç kalıbındaki unsurları bilerek ve isteyerek gerçekleştirmek”, olarak tanımladığı kast kavramı Yargıtay kararlarında da neticelerini bilerek ve isteyerek işlemek iradesi olarak ifade olunmaktadır. Bu tanımlamaların birbirine yakın ve benzer özellikler taşıdığı görülmektedir191.

Taksir; dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışla suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi hali olarak 5237 sayılı TCK nın 22 maddesinde düzenlenmiştir.

Taksir, kastın yanında istisnai bir sorumluluk şeklini oluşturduğundan, kanunda açıkça taksirle işlenebileceği belirtilenlerin dışında ki bütün suçlar kasten işlenebilecektir192. Tehdit suçunun ise taksirli hali kanunda açıkça düzenlenmediğinden bu suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir.

Tehdit suçunun manevi unsurunu kast oluşturmaktadır. Failin amacı mağdurda bir korku yaratmak, dolayısıyla onun iç huzurunu bozmak olmalıdır. Bunun bilinmesi ve istenmesi yeterlidir. Ayrıca tehdide konu zararı gerçekten gerçekleştirmek isteyip istemediğinin bir önemi yoktur. Önemli olan failin, yarattığı haksız zarar tehlikesinin mağdurdaki muhtemel tedirginliğini bilmesi ve istemesidir.

189 AKBULUT Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, Ankara 2016, s.

344.

190 HAKERİ, Hakan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s. 214. 191 ÇINAR, s. 85.

63

Ancak tehdit suçu olası kastla işlenebilir mi? 21. madde gerekçesinde yer alan “..kasten işlenebilen suçlar, ilke olarak hem doğrudan hem de olası kastla işlenebilir. Ancak kanuni tanımında bilerek ifadesine yer verilmiş olan suçlar sadece doğrudan kastla işlenebilir. “ şeklinde ki açıklamadan yola çıkıldığında tehdit suçunun düzenlendiği madde metninde böyle bir şart bulunmadığı da dikkate alınarak; bu suçun dolaylı kastla da işlenebileceği sonucuna varılabilir. Öğreti de suçun olası kastla işlenebileceğine dair görüşler mevcuttur.193

Meran’a göre; tehdidin bir tehlike suçu olması nedeniyle olası kastla işlenmesi mümkün değildir194.

Bu konu da Yüksek Mahkemenin uygulamalarının yol göstereceği olacağı da kuşkusuzdur.

Tehdit suçunun manevi unsurunun tespiti bakımından 765 sayılı Kanun döneminde üç ayrı görüş/uygulama bulunmaktaydı.

Birinci görüşte; suç tipinde açıkça yer almamakla birlikte doktrinde bazı yazarlar ve uygulamada Yargıtay tehdit suçunun manevi bakımından kastın yanı sıra diğer subjektif unsur olarak tasarlamanın varlığını aramaktaydılar. Buna göre, tehdit suçunun oluşması için tehdidi belirten söz ve davranışların kızgınlık anında, öfkeyle söylenmemesi gerekmekteydi. Bu kabule göre, öfkeyle söylenen tehdit içerikli sözler tasarlama sonucu olamayacağından tehdit suçunun manevi unsuru gerçekleşmemekteydi ve bu nedenle suç oluşmuyordu195. Yargıtay o dönemde tehdit suçunun kanuni tanımında yer almayan tasarlamanın varlığını aramış olmakla, tehdit suçuna yasal kalıbında olmayan bir öğe eklemiştir196.

Daha sonra Yargıtay 4. Ceza Dairesi, yukarıda mahiyeti belirtilen yerleşik görüşten ayrılarak tehdit suçunun oluşması açısından genel kastın yeterli olduğu yolunda kararlar vermiştir197.

Son görüşte Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.03.1991 tarih ve 66/92 sayılı kararıyla ortaya koyduğu ve daha sonraki yıllarda ısrarla sürdürdüğü, kızgınlık

193 TARHAN, s. 42. 194 MERAN, 2014, s. 34. 195 ÜZÜLMEZ, 2007, s. 109.

196 GÜVEN, Mustafa, “Tehdit Suçunun Subjektif Yapısı Üzerine Bir İnceleme”, Adalet Dergisi,

1988/6, s. 109.

64

anında söylenen sözlerin muhatabı korkutmaya elverişli, uygun ve yeterli olamayacağı, dolayısıyla bu hallerde tehdit kastından söz edilemeyeceği yolundaki görüştür198.

5237 sayılı yasanın hazırlanması sırasında söz konusu tehdit suçunun manevi unsuruna ilişkin farklı doktrinsel mülahazalar ve uygulamalar nazara alınarak düzenleme yapılmıştır. Zira Yargıtay son dönemde vermiş olduğu kararlarında TCK’nın 106. maddesinin metninde ve gerekçesinde tehdit suçunun unsuru bakımından tasarlamadan bahsedilmemiş199, suçun oluşması için genel kastın yeterli olduğunu, suçun oluşması açısından failin hangi saikle hareket edip etmediğinin önemli olmadığını, söz konusu suçun tasarlayarak işlenmiş olmasının gerekli olmadığını belirtmiştir200.

Yeni Ceza Kanunu’nun öngördüğü sistemde, eylemin suç oluşturabilmesi için gerçekleşmesi gereken unsurlarla kusurluluk arasında ayrım yapılmış (m.30) ve kusurluluk manevi unsur bağlamında değerlendirmeye tabi tutulmamıştır. Bu nedenle öfke ve kızgınlık anında söylenen sözler manevi unsuru değil, kusurluluğu, yani failin işlemiş olduğu suç sebebiyle kınanabilirliğini ilgilendiren bir konuyu oluşturmaktadır201. Ancak bu durumda da öfkenin kastı kaldırıcı bir etkisi olmayacaktır.

Tüm bu açıklamalar dikkate alındığında; tehdit suçu doğrudan kastla ve şartları oluşmuşsa olası kastla işlenebilir bir suçtur. Buna ek olarak kavga sırasında söylenen sözlerin suçun unsuru olan kastı ortadan kaldırmayacağını kabul etmek gerekecektir. Kavga veya tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği şiddetli öfke ve elemin etkisiyle failin kusur yeteneği azaldığı için fail, şartları var ise 5237 sayılı yasanın 29 maddesinde düzenlenen haksız tahrik

198 ÜZÜLMEZ, 2007, s. 110-111.

199 “…Sanığın, tartışma sırasında eşi ve kızı olan katılanları ölümle tehdit ettiğinin kabul edilmesi

karşısında, öfkenin suç kastını kaldırmayacağı, suçun manevi öğesinin genel kast olduğu, suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesinin yeterli bulunduğu, ayrıca tasarlamanın aranmadığı ve tehdidin objektif olarak korku yaratacak nitelikte bulunduğu gözetilmeden, "kavgada kızgınlıkla söylenen sözlerin korkutucu nitelikte bulunmadığı ve sanığın suç kastının bulunmadığı" biçimdeki yetersiz ve yasal olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesi…”, Yargıtay 4 C.D. 07.05.2012 tarih 2010/11942 E. 2012/10592 K. UYAP (e.t 19.04.2019).

200 PARLAR/HATİPOĞLU, 2008, s. 1732. 201 ÜZÜLMEZ, 2007, s. 113.

65

hükümlerinden faydalanacaktır.

IV- SUÇUN HUKUKA AYKIRILIK UNSURU