• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL BİLGİLER VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.7. Stres

17. yüzyılda dert, keder, felaket, bela, elem gibi anlamlarda kullanılan stres, Latince’de ‘Estrictia’, Fransızca’da ‘Estrece’ kelimelerinden günümüze gelmiştir. Stres bireyin fiziksel, duygusal ve ruhsal sınırlarının zorlanmasına neden olan tehlikelere verilen cevaplar sonucunda ortaya çıkmaktadır (Baltaş ve Baltaş, 2004). Stres kavramı ilk olarak onyedinci yüzyılda fizikçi Robert Hooke tarafından elastik bir nesne üzerine uygulanan güç ve ona karşı konulan dış güç arasındaki ilişkiyi açıklamak üzere kullanılmıştır. 18. yüzyılda ise fizikçi Thomas Young tarafından stres kavramı bir madde içindeki güç veya direnç olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamaya göre madde, üzerine uygulanan dış güce sahip olduğu direnç oranında tepki göstermektedir. Uygulanan dış gücün büyüklüğü maddenin sahip olduğu dirençten daha büyük olması durumunda maddenin fiziksel veya kimyasal yapısı değişebilmektedir. İlk defa fizik biliminde kullanılan stres kavramı daha sonradan biyoloji, psikoloji ve yönetim bilimlerinde alanlarına özgü tanımlamalarıyla karşımıza çıkmaktadır (Şahin, 1994; Altıntaş, 2014).

Stres kavramını, günümüzdeki anlamı olan “organizmanın dengesini bozan uyaranlar” ile ilk defa 19. yüzyılda Fransız fizyolog Cladue Bernard kullanmıştır (Çiftçi, 2002). Stresin öncüsü olarak bilinen Selye’nin 1956 yılındaki tanımına göre ise stres, vücudun çeşitli uyaranlara vermiş olduğu nonspesifik bir tepkidir. Bu nonspesifik tepki her zaman aynı kalmasına rağmen uyarana karşı farklı derecelerde etkisini göstermektedir (Kanbay, 2007). Hooke ve Young’un ardından bir biyolog olan Canon’a (1932) göre stres, bireyin yaşamını veya çevreye uyumunu tehdit eden bir durumla karşılaştığında göstermiş olduğu savaş ya da kaç (figth or flight) tepkisidir (Kanbay, 2007; Hartney, 2008; Baltaş, 2000; Şahin 1994). Bireyin arzularını karşılamada elde edeceği sonucun hem belirsiz hem de önemli olduğunu algılamadığı dinamik bir durumdur (Robbins ve Judge, 2013).

Stres, gerçek ya da hayal edilmiş kişisel deneyim ve kişisel beklentiler arasında kabul edilemez bir eşitsizliğe karşı fiziksel ve çevresel tepkilerin toplamı olarak tanımlanabilir. Bu tanımla, stres hem fiziksel hem de nihaî bileşenleri içeren bir cevaptır. Strese yönelik zihinsel tepkiler, adaptif (iyi) stres, anksiyete ve depresyonu içerir. Stresin fonksiyonu güçlendirdiği durumlar (fiziksel veya zihinsel) iyi stres olarak kabul edilebilir. Ancak, eğer stres devam ederse ve aşırı derecede ise sonuçta ya endişeli (kaçış)

ya da depresif (geri çekilme) davranışa yol açabilecek bir çözüme ihtiyaç duyulmaktadır (Parker, 2007). Stresin tam bir tanımını yapmak güç görünmekle (Balcı, 2000) birlikte alanda pek çok tanımı bulunmaktadır.

Stres, dış dünyadan gelen baskıya verilen tepkinin neden olduğu duygusal ve fiziksel güçtür. Ne yazık ki, stresin evrensel olarak kabul edilen bir tanımı bulunmamaktadır ve bireyler strese farklı tepki gösterebilmektedir. Bir kişi için stresli olan bir diğeri için zevkli olabilir veya başkaları üzerinde çok az etkisi olabilir. Stres mutlaka kötü değildir; küçük dozlarda, insanların baskı altında performans göstermelerine ve ellerinden gelenin en iyisini yapmalarına ve güdülenmelerine yardımcı olabilir. Ancak, belirli bir noktanın ötesinde stres, yararlı olmayı bırakmakta ve sağlık, ruh hali, üretkenlik, ilişkiler ve yaşam kalitesine zarar vermeye başlamaktadır (Sutton, 2011).

Şahin (1994) yapmış olduğu çalışmada stresin; organizmanın dengesinin bozulması sonucu ortaya çıktığını belirtmiştir. Bu durumu ise ‘’homeostatis’’ olarak adlandırmıştır. Ayrıca belli bir dozdaki stresin faydalı olacağını belirtmiştir. Ünal (1999) ise kişi üzerinde tehdit edici bir durum oluştuğunda, vücudun biyolojik ve kimyasal savunmalarını stres olarak tanımlamıştır. Cüceloğlu (2000) stresin, fiziksel ve sosyal çevrenin göstermiş olduğu olumsuz koşullar sonucunda, bireyin bu durumu aşmak için gösterdiği tepki sayesinde gerçekleştiğini ifade etmektedir.

Stranks (2005)’e göre stres, farklı kişiler için farklı anlamlar taşımaktadır. Bu açıdan Stranks literatüre; tehditlere karşı konulan ortak bir tepki, olağan dengeyi bozan unsur, vücudun çevresel uyarıcılara karşı kullanımı, çevresel değişimlere gösterilen uyumsal cevap, uzun soluklu bir endişe (anksiyete) duygusu şeklinde farklı stres tanımları kazandırmıştır.

Yaşamın her aşamasında karşılaşılan stres, insanların tehdit, zorluk vb. olarak algıladıkları durumlara yönelik göstermiş oldukları içe dönük bir tepki olarak açıklanmaktadır (Durna, 2006). Aldwin (2007)’e göre stres üç bileşenden meydana gelmektedir. Bunlar organizmanın çevresindeki olaylar, birey ve çevresi arasındaki etkileşim, bireyin içsel durumudur. Yani organizmada meydana gelen streste içsel durum, dışsal durum ve çevresel etkileşim önemlidir.

Stres yıllarca birçok farklı biçimde ifade edilmiştir. Başlangıçta, kişinin içindeki gerilimden ziyade çevre baskısı olarak düşünülmüştür. Günümüzde stres, genel olarak kişi ve durum arasındaki bir etkileşim olarak tanımlanabilir. Stres, kişinin karşılaştığı durumun gerekleriyle ve baskılarıyla mücadele edecek yeterliliğe sahip olmaması sonucundaki fiziksel ve psikolojik durumdur. Bu nedenle stresin bazı kişilerde ve durumlarda diğerlerine göre görülmesi daha muhtemeldir. Stres, hem kişinin hem de yapıların hedefe ulaşmasını baltalayabilir (Michie, 2002). Bireyin yaşadığı ve içinde yer aldığı çevredeki değişimlerden az veya çok etkilenmesi sonucu stres oluşmaktadır (Erkmen ve Çetin, 2008: 232). Birçok stres kaynağı ile karşı karşıya kalınabilmektedir. Bunlar:

 Genel çevre; aile sorunları, tekdüzelik, ekonomik sorunlar vb.

 Sosyo-kültürel durum; kentteki yaşam ve ulaşım sorunları ile teknolojik gelişmeler

 Bireyin kendisi, cinsiyeti, içe dönük veya dışa dönük bir yapı ve duygusallık durumu

 Bireyin ilişkileri, destekleyici veya yarışmacı tavır sergilemesi

 Duygusallık; incinme, olumsuzluklar karşısındaki direnç ve genel olarak başarı ihtiyacı

 Sosyal hayat; diyet, iklim, kalıtım, din, toplumsal, sınıf, aşırı kalabalık ve yalıtılmışlık duygusu vb. (Çetinkaya, 2006: 24).

Çince’ de “tehlike ve fırsat” kelimelerinin karışımı anlamına gelen stres her zaman sıkıntılı bir durumu ifade etmemektedir. Belli bir düzeye kadar bireyi motive edebilme özelliği de vardır (Baltaş ve Baltaş, 2004; Zeytin ve Gökgöz, 2011). Savunma mekanizmaları bireyin çevresindeki uyarıcılara karşı ve bireyin iş dünyasında gerçekleşmektedir. Dolayısıyla stres bireyin günlük hayatının bir parçası haline gelmektedir. Stresin iyi yönetilmesi verimliliği artırırken kötü yönetilmesi veya yok sayılması olumsuz sonuçlara neden olmaktadır (Yılmaz, 2012).

Stres her zaman olumsuz olarak algılanmamalıdır. Olumlu olarak kabul gören dozdaki stres bireyi pozitif yönde güdüleyici bir etkiye sahiptir ve daha çok başarıya yönlendirir (Barutçugil, 2004; Salleh ve Cruch, 2008).

Tüm bu tanımlar çerçevesinde stres kavramı özetlenecek olursa;

 Stres kişiyi etkileyen çevresel uyarıcı ve kişinin bu uyarıcıya vermiş olduğu tepkilerin tamamıdır ve çift yönlü bir olgudur.

 Kişide olumlu veya olumsuz değişikliklere neden olabilir.

 Kısıtlama, fırsat ve istek gibi çevresel (dışsal) faktörler stresi oluşturan temel niteliklerdir.

 Kişi strese neden olan çevresel (dışsal) faktörlere spesifik (belirli) olmayan tepkiler verebilir (Örnek ve Aydın, 2011).

Stres, bir kişinin tehdit altında veya üzüntülü hissetmesine neden olan olaylara normal fiziksel bir yanıttır. Tehlike algılandığında - ister gerçek ister hayal olsun - vücudun savunması, dövüş ya da uçuş reaksiyonu ya da stres cevabı olarak bilinen hızlı ve otomatik bir süreçte yüksek düzeye geçer. Beyin stres hormonlarının salınımını bildirir. Bu kimyasal maddeler, vücuda ekstra enerji veren bir dizi yanıtı tetikler: Kan şekeri seviyeleri yükselir, kalp atışı hızlanır ve tansiyon artar. Kaslar harekete geçer. Vücudun eldeki durumla başa çıkmasına yardımcı olmak için kan kaynağı çekirdekten ekstremitelere doğru yönlendirilir. Strese tepki, vücudun kendini koruma yoludur (Sutton, 2011).