• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: ÇEVİRİDE İDEOLOJİ

1.2. Çeviri ve İdeoloji

1.2.6. Çeviri Kuramları ve İdeoloji İlişkisi

1.2.6.2. Sosyolojik Kuramlar ve İdeoloji

Çevirinin toplumsal tabanlı bir eylem olması, onun sosyolojik boyutta da incelenmesini, sosyoloji kuramlarından hareket edilerek çeviri ile bağlantılarının kurulması gerekliliğini oluşturmuştur. Mevcut çalışmanın sosyolojik boyutta yer alması, çeviride sosyoloji kuramları kapsamında ideolojinin konumunu tartışma durumunu oluşturur.

17 Zohar’ın kuramında sayısal verilere göre çeviriler az ise, çeviri dizgesinin çevrede kaldığı ve bilgi üretimine katkıda bulunmadığı yönündeki iddiasının (1960-1980) Türk çeviri yazını incelendiğinde geçerli bir iddia olmadığını öne sürmek mümkündür. Çünkü nicel anlamda çeviri yayın sayısı çevrede kalsa dahi, etki alanının çok fazla olduğu ve bilgi üretimine oldukça çok katkıda bulunduğu iddiası öne sürülebilir.Dönemin sosyolojik ve siyasi yapısı, çeviri yapıtların etki alanını artırmıştır. O dönem ortaya çıkan ve yoğun şekilde yayılma alanı bulan siyasi ideolojiler, transfer bilgilerden oluşmuş, bunu gerçekleştiren ise tabi ki çeviri eserler, çeviri yayınlar olmuşlardır. Yani bir araç vasıtasıyla aktarılmışlardır. Çeviri yapıtların onları merkeze çekecek çokluğundan ziyade etki gücünün önemi, daha belirleyici olmuştur.

58

Çeviride sosyoloji alanı, oldukça yeni bir alan olup çeviriye yönelik yapılan değerlendirmeleri daha bütüncül ve toplumsal bir yaklaşımla yapılma olanağı sunar. Çevirinin geniş bir yelpazesinin olması ve birçok alanla disiplinlerarası bir ilişki içerisinde olması, doğal olarak çevirinin sosyoloji alanıyla da yakın bir ilişki kurmasına imkan sağlamaktadır. Çeviri, hem toplumsal bir eylem hem de toplumlararası bir araç olma görevini yüklenmektedir. Çevirinin sosyolojik anlamda bir inceleme konusu edilmesi, çevirinin bütün süreçlerini, çeviri ürünün ortaya çıkmasından önceki ve sonraki süreçleri, işverenleri, çeviri piyasasını, çeviri eylemini gerçekleştiren çevirmenlerin toplumsal konumunu ele alan bütün eylem ve sosyal durumları kapsar. Pierre Bourdieu ve Niklas Luhman gibi sosyoloji kuramcılarından ve onların kuramsal yaklaşımlarından hareketle çeviri sosyolojisi yönünde çeviri sosyolojik analizler yapılabilir. “Pratiğin kuramı” adını verdiği kuramsal yaklaşımıyla sosyoloji alanında devrimsel bir etki yaratan Bourdieu, çeviri sosyolojisi alanında da en fazla görüşlerinden yararlanılan kuramcı olmuştur ve çeviri kuramında önemli bir sorun teşkil eden çevirmenin karar verme süreçlerini etkileyen nedenleri yanıtlayacak habitus kuramını geliştirmiştir. Çevirmen karar ve davranışlarına dair önemli verileri, Bourdieu, “habitus” la açıklamaya çalışmıştır (Arı, 2014: 69). Bourdieu kuramsal yaklaşımını alan, habitus, doxa, illusio, sermaye kavramları üzerine kurmuştur.

Alan oyunun veya sosyolojik bağlamda mücadelenin sürdüğü yerdir. Bireylerin sermayeleri, kabullendikleri kurallar (doxa) ve oyun bittiğinde kazanacaklarına inandıkları çıkarlar (illusio) ve davranış kalıpları, rastlanılan durumlara göre kişilerin geliştirdikleri ortak bir davranışların bütünü habitus olarak adlandırılmaktadır. Diyalektik açıdan, sosyal çevreye ait yapıların içselleştirilmesinin bir ürünü olan habitus, sınıf yapısındaki, cinsiyet, yaş, sosyal sınıflar gibi nesnel ayrımları yansıtır ve sosyal dünyada belli bir pozisyonda uzun süre bulunmanın neticesinde kazanılır. Kısacası bireyin mevcut dünyadaki konumuna bağlıdır; her bireyin habitusu aynı olamaz; fakat sosyal dünyaları aynı olan ve aynı konumda bulunan kişilerin habitusları benzer özellikler taşıyabilir. Sosyal dünyayı üreten ve onun tarafından üretilen habitus, hem sosyal dünyayı yapılandırır hem de sosyal dünya tarafından yapılanır (Rıtzer, Georg ve Jeffrey Stepnısky, 2012: 154). Çeviribilimde önemli bir yeri olan habitus kavramı, çevirmenin aldığı kararlar neticesinde doğru çıkarımlar da bulunmak açısından

59

önem arz eder. Çevirmenin vereceği kararların, yetiştiği toplumun habitusuna uygun olması ve çevirmenlerin, çeviri kararlarında toplumsal habitusu dikkate almaları, çevirmenin çeviri sürecinde aldığı kararları yalnızca bireysel değil aynı zamanda toplumsal kararlar haline getirmektedir (Arı, 2013: 69).

Bourdieu’nun sermaye kuramı, marxist-ekonomik tabanlı bir yaklaşım olmakla birlikte, perspektifi daha genişletilerek kültürel ve sembolik sermayeler de devreye sokularak sosyolojik alan yapısı da dikkate alınmaya başlanmıştır. Marx’ın sosyolojisinde ortaya çıkan sermaye kavramı, parasal-ekonomik boyutuyla yer bulurken, Bourdieu’nun sermaye yaklaşımında ise sosyolojik bir forma bürünür. Bourdieu’nun sermaye anlayışı, ekonomik, kültürel, sosyal ve simgesel sermaye olarak sınıflandırılır. Bireylerin sahip oldukları para ya da maddi değerler ekonomik sermaye, kültürel sermaye ise bireyin toplumda önemli bir yeri olan diploma, okul gibi statüler ile belirlenen sermaye türüdür. Bourdieu’nun yaklaşımında önemli bir nokta da, kültürel sermayenin toplumsal uzamın yapısına göre “dini sermaye”, “politik sermaye”, “bürokratik sermaye”, “eğitimsel sermaye” gibi değişkenleri içermesidir. Sosyal sermaye, bireyin toplumda tanıdığı ve desteğini alabileceği, güvendiği kişiler ağına işaret eder, bir gruba ait olmayı, aidiyat duygusunu temsil eder. Sembolik sermaye ise bireyin şahsı ile alakalı olan prestij, duruş, görünüş ve konuşma gibi özellikleri kapsamaktadır (Palabıyık, 2011:132-135). Bourdieu’nun sosyoloji kuramıyla çeviribilime yeni bir bakış getirilerek, alan, habitus ve sermaye kuramları bütünsel olarak alana katkı sağlamışlardır. Böylece çeviri, sadece çeviriye dâhil olan aktörlerin eylemi degil, sürece dâhil olan sosyal alan kavramı ile daha genis bir kapsamda gözlemlenebilir bir hal almıştır (Arı, 2013: 12).

Niklas Luhman’ın sistem kuramının çeviribilime en önemli katkısı, çeviriye sistemsel yaklaşım getirerek çevirinin sosyolojik boyutunun yanı sıra bir sistem olduğu görüşünün öne sürülmüş olmasıdır. Genel sistem kuramı, disiplinlerarası bir alandır ve biyoloji, örgütsel kuram, bilişsel psikoloji, bilgi kuramı, bilgisayar bilimi ve sosyoloji gibi çok çeşitli alanlardan beslenir. Bir sosyolog olan Luhman’ın sistem kuramına en değerli katkısı, sosyal sistem incelemesi olmuştur.

Luhman’ın sistem tanımını anlamanın anahtarı, sistem ve onun çevresi arasındaki farkı anlamakta yatmaktadır. Ona göre her sistem, bir çevrede bulunur ve bulunduğu çevreden ancak bir sınır ile ayrılır (Goodman ve Junge, 2013: 84). Sınırın içini sistem

60

oluştururken sınırın dışını ise çevre oluşturmaktadır, çevre, sistemin dışında kalır. Luhmann’ın sistem kuramından yola çıkarak çeviri ile ilişkisi incelendiğinde ise sistemin çeviriyle ilgili olan iletişimleri içerdiği iletişimlerin ise olaylardan ibaret olduğu anlaşılır. Çeviri, iletişimi sağlamaktadır. Sistemin içerisindeki kodlar ile ileiştim sağlanır. Sosyal sistem kuramına göre diğer insanlar sistemin bir parçasıyken çevirmenler, sistemin bir parçası olarak kabul edilmezler; onlar, akıl ve vücutlardan oluşur, akıl ve vucütlar ise sosyal sitem kuramında yer bulmazlar. Akıllar fizik, vucütlar ise biyolojik sisteme dâhil edilirler (Luhmann, 1998 aktaran Arı, 2013: 14).

Luhmann’ın autopoesis kavramı, klasik Yunanca’daki yaratma eylemi anlamına gelen “poiesis” kelimesine dayanır. “Auto” ise kendiliğinden anlamını taşır. Bu yaklaşıma göre sistemin dışında onun gelişim ve evrimini belirleyen süper bir güç yoktur. Başka bir deyişle sistem, kendi organizasyonu ve gelişiminden sorumludur (Goodman ve Junge, 2013: 85).Arı, Luhmann’ın kuramında öne sürdüğü, “autopoiesis” kavramı ile kendine dönüşlü süreçlerin varlığından bahsettiği düşünüldüğünde, bir çeviri sisteminin de bu düzlemde kendine dönüşlü olduğunun varsayılabileceğini belirtir. Bu yaklaşıma göre transfer ve açık sistem yok olur. Çeviri yoluyla alınan iletiyle kültürler, kapalı yapılarını kendilerine dönüştürebilirler. Kültürler, çeviri vasıtasıyla edindiklerini, kendi sistemlerinin özelliklerine dönüstürdükleri zaman ayakta kalmayı başarırlar; yoksa başka kültürlere dönüşmeleri önlenemez (Hermans,2007: 64-65 aktaran Arı, 2013:16).

Söz konusu iki sosyolojik yaklaşım, çeviribilim alanında da farklı bakış açıları geliştirerek çeviriyi toplumsal bir çözümlemeye tabi tutmamızı sağlayabilir. Bu iki kuramsal yaklaşıma tezin kuramsal alanı olması açısından ideoloji kavramının, ideolojik görüşlerin belirleyiciliğini de entegre etmek önem arz edecektir. Çevirinin zaten toplumsal tabanlı bir eylem olması ve ideolojinin de toplum tarafından üretilen ve toplumu yönlendiren etkiye sahip bir olgu olması, iki kavramın da sosyolojik düzlemde buluşmasını sağlamaktadır.

Öncelikli olarak Bourdieu’nün sosyoloji kuramında habitusun belirleyiciliği, çevirmenin aldığı çeviri kararlarını anlamak açısından değerli kabul edilir. Kişinin içinde büyüdüğü toplumdan kazandığı ve edindiği her şey, kişinin habitusunu belirlediği için ideolojik yaklaşımları ve yönelimleri de habitusun içerisine yerleştirmek ve çevirmenin habitusunun bir parçasını da çevirmenin ideolojisinin oluşturduğunu öne sürebilmek

61

mümkündür. Mevcut ideolojinin içerisinde din, siyaset, kültür, dil kullanımı gibi belirleyici faktörlerin varlığından bahsetmek mümkündür. Din, kültür, siyaset, dil vb. hepsi bir toplumun bir kültürün sisteminin parçasıdır, kavramlar, kimi zaman o toplumun ihtiyaçlarına göre şekil alırken kimi zaman da toplumu kendi arzuları doğrultusunda şekillendirebilecek etkiye sahip olmuşlardır. Söz konusu kavramların etkisi altında bir habitus edinmiş olan çevirmenin ideolojilerin etkisinden arınmış olmasını beklemek pek mümkün görünmemektedir. Ayrıca sermaye kuramı kapsamında da toplumsal bir sistem varsa ideolojinin bu toplumsal sistemin içinde kaldığını belirtmek gerekir.

Aslında ideolojinin de bir sistem olduğu düşünüldüğünde sınırın içerisinde kalmayan her şeyi, sistemin kendiliğinden dışarı attığını söylemek mümkündür. Çevirinin toplumsal yönlü bir eylem olması onu, toplumun içerisinde daima var olan ideolojiyi de kapsayan bütün yönleriyle incelemeyi gerekli kılar.