• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: ÇEVİRİDE İDEOLOJİ

1.2. Çeviri ve İdeoloji

1.2.6. Çeviri Kuramları ve İdeoloji İlişkisi

1.2.6.1. Betimleyici Kuramlar ve İdeoloji

Betimleyici çeviri kuramları, İsrailli çeviribilimci Gideon Toury’nin, öncü olarak Itımar Even Zohar’ın çoğul dizge kuramını geliştirmesi ile çağdaş çeviri yaklaşımları kapsamında gelişen ve çevirinin erek kültür için olduğu görüşüne dayanan bir çerçeve oluşturur. Asıl araştırma alanını edebiyat çevirileri üzerine oluşturan Toury, betimsel alan üzerinde çalışmalarını sürdürmüş, çeviriye yeni ve farklı yaklaşımlar sunduğu “In Search of A Theory of Translation” adlı kitabında çeviri sürecinden ziyade çeviri ürün ve çeviri metin üzerine odaklanarak betimsel çeviribilimi genel hatlarıyla incelemiştir. Bu alandaki görüşlerini daha sonra geliştirerek “Descriptive Translation Studies and Beyond” kitabını kaleme almış ve çeviribilime önemli derecede katkıda bulunacak yaklaşımlar geliştirmiş, en önemlisi ise alana normların girmesini sağlamıştır.

Betimleyici kuramlar başlığında, Toury’nin erek odaklı çeviri kuramı ve Zohar’ın çoğul dizge kuramı kısaca anlatılarak, bu yaklaşımlar içerisinde ideolojinin nereye eklemleneceği üzerinde durulmaya çalışılacaktır.

1.2.6.1.1. Gideon Toury ve Erek Odaklı Çeviri Kuramı

1980’li yıllarda yaşanan paradigma değişimi neticesinde kaynak metinin, erek metne dönüşümünde erek kitle, erek kültür yani erek dizge dikkate alınarak çevirinin gerçekleştirilmesi amaçlanmaya başlanmıştır. Toury de erek odaklı bir yaklaşım geliştirerek “yeterlilik”, “kabul edilebilirlik” ve “çeviri normları” kavramları ile alana önemli katkıda bulunmuştur. Toury’e göre kaynak metnin normlarına yakın olan çeviri “yeterli” çeviri, erek metnin normlarına yakın olan çeviri ise “kabul edilebilir” çeviridir. Toury, kaynak ve erek metin karşılaştırmasında dikkate alınması gerekenin iki metin arasında eşdeğerliğin olup olmadığı değil; çevirinin doğası gereği zaten var olan eşdeğerliğin türünün ve derecesinin saptanmasıdır. Bunu belirlemek için ise “norm” kavramına dayanan betimleyici bir yöntem gerekmektedir. Bu yöntem de sadece çeviri metinler ile sınırlı değil; aynı zamanda metinlerin ortaya çıktığı toplumsal ve kültürel bağlamın da dikkate alınması gereken bir yöntem olmalıdır (Toury 1995: 36-39 aktaran Gürçağlar 2011: 47). Toury’e göre bu yöntem, Betimleyici çeviri araştırmaları yöntemidir ve üç aşamadan oluşmaktadır(Toury, 1995, ss.36-39; Munday, 2001, s.112, aktaran Gürçağlar, 2011, s.135);

51

“1. İlkin çeviri metnin, erek kültür dizgesi içerisindeki konumu belirlenir ve metne ne derece önem verildiği ya da metnin, erek kültür tarafından ne kadar kabul gördüğü incelenir.

2. Kaynak ve erek metin mukayesesi yapılarak, varsa deyiş kaydırmaları saptanır. İki metinden seçilecek olan ikili metin birimleri arasındaki ilişkiler betimlenir ve çeviri kavramına ilişkin genellemeye varmaya çalışılır.

3. Alınan kararlarda daha sonra çeviri yaparken yararlanılabilecek sonuçlara varılır (Tahir Gürçağlar 2011:135).”

Betimleyici araştırma yöntemi, erek dizge üzerine kurulmuş ve erek kültür dikkate alınmıştır. Bu yaklaşım çerçevesinde önemi vurgulanan bir diğer bakış açısının ise “normlar” olduğu belirtilmiştir. Toury’nin norm anlayışına göre süreç öncesi, öncül ve çeviri süreci normları söz konusudur.

1. Süreç Öncesi Çeviri Normları: Üç aşamalı norm politikası oluşturan Toury’nin, süreç öncesi normları, çevirilecek metnin seçiminden önce alınan kararlar olarak tanımlanabilir. Yaklaşım, hangi metnin çevirileceği ve çevirilmesi için seçilen metnin birincil mi yoksa ikincil dilden mi yapılacağı yönünde kararlardan oluşmaktadır. “Çeviri politikası” ve “çevirinin doğrudanlığı” süreç öncesi normlar içerisinde kabul edilmektedir. Çeviri politikası; çevirmenin, hangi yazarı, hangi metni çevriceği yönünde almış olduğu kararları içermektedir. Toury’ye göre çeviri politikası, süreç öncesi çeviri normlarının belirlenmesinde etkilidir. Çeviri politikası, çevrilecek metin seçimini içerir. Neden o kadar farklı tür ve farklı yazar arasından “bu” tür ve “bu” yazar seçilmiştir? Bu seçim, rastgele bir tercih olmadığı müddetçe ,belirgin bir çeviri politikasından söz etmek olasıdır (Toury, 2008, s.150-154; aktaran Karadağ & Kurt Williams, 2015, s.129 aktaran Zeytinkaya, 2016: 38). Çevirinin doğrudanlığı da çevirinin birincil mi yoksa ikincil dilden mi yapılmasına yönelik verilen karardan oluşmaktadır. Çevirinin doğrudanlığı, çevirmenin özgün dilden mi yoksa aracı olan ikinci dilden mi çeviri yapmaya karar verdiği durumun sonucunu oluşturmaktadır. Süreç öncesi çeviri normlarının çevirmenin çeviriye başlamadan önce almış olduğu tüm kararlar olarak yorumlanabilir.

2. Öncül Normlar: Toury’nin yaklaşımına göre en temel norm olan öncül normlar, “kabul edilebilir” ve “yeterli” çeviri anlayışına dayanmaktadırlar. Çeviri, kaynak metnin ve kültürün normlarına daha yakın duruyorsa yani olabildiğince kaynak

52

metne dayanıyorsa “yeterli”; erek kültüre, dile ve erek dizgenin normlarına dayanıyorsa “kabul edilebilir” olarak nitelenir.

3. Çeviri Süreci Normları: Dilin nasıl kullanılacağını ve çevirmenin kararlarını belirleyen normlardır. Matriks normlar ve metinsel-dilsel normlar olmak üzere iki tür norm ayrımı yapılır. Matriks normlar kapsamında dipnotlar, biçimsel tercihler, cümle yapıları göz önünde bulundurulur ve bunlar metnin bütünlüğüne, eksikliğine, fazlalığına ve bölümlenmesine hâkim olan normlardır. Ekleme, çıkarma gibi çeviri stratejileri doğrultusunda erek metnin nasıl oluşturulacağı yönünde kararlar bu çerçevede verilir (Zeytinkaya, 2016: 39). Matriks normlar, metni makro düzeyde etkilerken metinsel-dilbilimsel normlar ise metni, mikro düzeyde etkilerler. Metnin, dilsel tercihlerine daha çok dayanan norm anlayışı ise cümle yapıları, kelime seçiminin yanı sıra öykünme, uyarlama, yerlileştirme, yabancılaştırma gibi çeviri stratejileri kapsamında metinsel tercihlere de dayanmaktadır.

Gürçağlar (2011:138), çeviri metinlerde gözlemlenen normların incelenmesinin metinler üzerinde yapılan ayrıntılı çözümlemeler ile gerçekleştirileceğini ve metin dışı malzemelerin14 ise çeviri ve çevirmenler üzerine oluşan üstsöylemin yansıtıldığı ropörtajlar, eleştiri ve tanıtım yazıları gibi malzemelerden oluştuğunu belirtir. Ayrıca Toury’nin bahsetmediği fakat çeviri normlarının ortaya çıkarılmasında önemli rol oynayabilecek bir diğer malzeme türünün ise önsöz, sonsöz, dipnot, kapak yazıları vb. gibi çeviriyle fiziksel temas içinde olan, ancak çevirinin bir parçası olmayan yan metinler olduğuna da vurgu yapmıştır.

Erek dizgeye yönelme açısından önem arz eden bu kuramın, çalışma kapsamında ideoloji açısından yorumlanması ve ideolojinin de kuramlar içerisinde -özellikle edebi içerikli kuramlar içerisinde- konu edinilmesi farkındalık edinmek açısından gereklidir. Söz konusu kuramın ideolojiden söz etmesi, kuramın kendi içindeki bağıntıları sağlamak açısından önemlidir. Çevirmene sınırlar getiren ya da çeviri normları olarak bilinen bu yaklaşım, ideoloji sınırları kapsamında çözümlenebilir. Öncelikli olarak süreç

14Bu tez çalışması kapsamında da metin dışı malzemelerden yararlanılmış ve bu metin dışı malzemeler, yayınevi sahipleri ile yapılmış olan röportajlar, editör başyazıları, kapak fotoğrafları ve yazıları vs. olarak belirlenmiştir. Çeviri metni dışında kalan bu malzemeler, çeviriye giden yolda nasıl bir politika güdüldüğü hakkında fikir verdiği gibi yapılan çeviriler hakkında bu malzemelerin oldukça fazla fikir verdiğini de ortaya koymaktadır.

53

öncesi çeviri normlarının, çevirmenin kararlarına dayanması ve bu normun içerisinde çeviri politikası ve çevirinin doğrudanlığının olması, ideolojik yorumlamaya olanak sağlar. Çünkü ideolojinin en temel dayanaklarından birini politika oluşturmaktadır ve bu politika üzerindeki yönlendirici güçlerin etkisi büyüktür.

Toury’nin yaklaşımı kapsamında çeviri politikası, çevirmenin aldığı kararlar neticesinde, çevirmenin seçimleri üzerine dayandırılmıştır. Toury, çeviri politikasından söz ederken, yayınevinin çevirinin oluşumundaki amaçları ve çevirmenin metin üretimini belirleyen süreçleri kasteder. Sözü edilen politika genel bir politik görüş anlamında olmayıp, çevrilecek olan metin için belirlenen yayınevi ve çevirmen stratejileridir. Çeviri politikasını belirleyen elbette, çevirmen ve yayınevinin ideolojik bakışlarının çeviri sürecine yansımalarıdır.

Makro bir bakış açısıyla çeviri ürünün ortaya çıkışı öncesi ve sonrası bütün süreçler incelendiğinde, hiyerarşik bir yapılanmanın söz konusu olduğu, yayınevinin, işverenin taleplerinin, ideolojisinin çevirmen kararları üzerinde belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır. Alınan kararların ideolojik bir yaklaşıma dayandığını ve bunu belirleyenin ise hiyerarşik bir yapılanma olduğunu öne sürmek mümkündür. Özetle belirtmek gerekirse üst ideolojilerin (yayınevi-işveren ideolojileri) , ast ideolojileri (çevirmen ideolojileri) belirlediğini; fakat başarılı bir çeviri ürünün ortaya çıkışının ise üst ve ast ideolojinin çatışma içerisinde olmaması sonucuna dayandırılabileceğini iddia etmek mümkündür.

Çevirinin doğrudanlığı kavramı da ideolojik yorumlamaya kapı aralar. Çünkü çevirinin özgün mü yoksa aracı dilden mi yapılacağı yönünde verilecek kararın ideolojik bir karar olma olasılığı da yüksektir. Ayrıca aracı, ikincil dilden yapılan bir çevirinin, çevirmen ve yayınevi politikasının da ideolojik yaklaşımlarının olası sonuçlarının çeviri eser de yansı bulmuş olması da ihtimaller doğrultusunda kabul edilebilir. Kabul edilebilir ve yeterli çeviri15 anlayışına dayanan öncül normlar, yine ideolojik kararlar neticesinde

15 İncelenilen 1960-1980 döneminin çeviri eserlerin ve dergiler kapsamında incelenen çeviri metinlerin öncül normlarının yeterli çeviri kapsamında gerçekleştirildiğini öne sürmek mümkündür. Çünkü o zaman yayınevi politikalarınınyoğun şekilde belirleyici olduğu düşünülür ise yapılan çevirilerin de kaynak dil ve kültüre yakınlığının, verilmek istenen ideolojik etkiyi kayıp etmemek adına önemli olduğu görülmektedir. Aktarma ideolojilerin, erek dizgeye çevrilmesinde erek kitlenin yalnızca bir ideolojiye tutunma beklentisi çerçevesinde yapılmış olduğu; fakat bu yapılırken erek dizgenin ve kültürün beklentilerinin pek dikkate alınmadığı tespit edilebilmiştir.

54

şekillendirilebilir; çünkü çeviri eyleminin kaynak dizgeye mi yoksa erek dizgeye mi yakın olacağı yönünde alınan bu kararın belli bir ideolojik yaklaşımın sonucu olma ihtimali yüksektir. Çeviri süreci normlarının, metinsel ve dilsel kararlar kapsamında şekillendirilmiş olması, çevirmen ideolojisi kapsamında yorumlanmaya oldukça açıktır. Çünkü çevirmenin kurduğu her cümlenin, seçtiği her kelimenin, geliştirdiği çeviri stratejilerinin (azaltma, çıkarma, ekleme gibi) açık ya da örtük bir ideolojinin ürünü olarak ortaya çıkmış olma ihtimali oldukça yüksektir.

Toury’nin erek odaklı kuramı kapsamında ideolojiye dair boşlukların olduğu, bu boşlukların da ideoloji üzerinde geliştirilebilecek söylemler ile doldurulmasının mümkün olduğu öne sürülebilir. Çünkü ideoloji, hayatın her yerinde var olduğu için hayata dokunan çevirmenin, çeviri eserin-özellikle edebi çeviri eserin- içerisinde ideolojik verilerin olmamasını düşünmek ancak iyimser bir bakış açısı olacaktır.

Bu noktada ideolojiyi metin yorumu bağlamında somutlaştıracak olursak, söz konusu ideolojinin çevirmenin ve erek okurun içinde yaşayıp büyüdüğü kültürel atmosferden bağımsız olmadığını söylemek gerekir. Çeviri politikası ve çevirmen stratejilerinin çevirmeni yapılandıran toplumsal habitus ve çevirmeni şekillendiren toplumsal kültürden bağımsız olduğunu söyleyemeyiz.

1.2.6.1.2. Even Zohar ve Çoğul Dizge Kuramı

Itımar Even Zohar tarafından 1970’li yılların başlarında geliştirilen çoğul dizge kuramı, çeviri yazın üzerine inşa edilmiş olan kuramsal bir yaklaşımdır. Çoğul dizge kuramının perspektifi oldukça geniş tutulmuş, yalnızca çeviri yazın değil, kültür kavramı da ön plana çıkarılarak toplumsal yapıya da dikkat çekilmiştir. Çeviri yazın, toplumun, kültürün ve edebiyatın bir ürünü olarak kabul görmüştür.

Çoğuldizge Kuramı, çeviri yazınını kültürel boyutlarıyla inceleyerek erek dizgedeki önemini saptar. Edebiyatın bütün türlerini kapsayan çoğuldizgede, her metin türü bir dizge olarak varsayılır ve dizgeler, birbirleri ile sürekli bir etkileşim içerisinde bulunurlar. Dizgelerin konumunu belirleyen bahsi geçen kuramda, metin türlerinin sistem içerisinde birincil veya ikincil konumda mı oldukları, diğer türleri ne kadar etkiledikleri veya diğer türlerden ne kadar etkilendikleri incelenerek bu türlerin “merkez” “çevre” konumları tespit edilir.Merkez konumda yeralan bir edebiyat türü,

55

diğer türler üzerinde etkisi en çok olandır. Bundan dolayı da merkez konumdaki bir çeviri “yeterli” olarak kabul edilir ve çevresel konumda yer alan bir tür ise diğer türlerden daha çok etkilenmektedir, bu konumdaki bir çeviri “kabul edilebilir” dir (Özcan ve Eray, 2017:706).

Merkez ve çevre konumu gereğince “saygın edebiyat” ve “saygın olmayan edebiyat” kavramlarını öne süren Zohar’a göre, merkezde bulunan metinler, saygın edebiyat; çevrede bulunan metinler ise saygın olmayan edebiyat dizgesi içerisinde yer alırlar. Fakat bu konumlar, sabit değildir. Saygın görülen edebiyat ile saygın görülmeyen edebiyatın yer değiştirmesi yani merkez-çevre değişikliğinin gerçekleşmesi olasıdır. Çoğuldizge kuramına göre, kendi içerisinde bir dizge oluşturan çeviri, edebiyat çoğul dizgesini oluşturan parçalardan birisidir. Even-Zohar, çeviri yazının içinde bulunulan dönem ve koşullara göre edebiyat çoğuldizgesinin değişik yerlerinde yer alabileceğini belirtir. Even-Zohar’a göre çevirilerin birincil konumda oldukları dönemler şöyle sıralanabilir;

a) Çoğuldizge oluşmamışken, başka bir ifadeyle, edebiyat, henüz genç ve yerleşme aşamasında iken,

b) Edebiyat, çevrede, güçsüz ya da her iki durumda iken,

c) Edebiyatta bunalımlar, dönüm noktaları ve yazınsal boşluklar yaşanırken yani bir kriz dönemi söz konusuyken (Zohar, 1987: 59 aktaran Tahir Gürçağlar, 2011: 131).

Yukarıdaki üç durum mevcut olduğunda çeviri edebiyatın birincil konumda olabileceği belirtilmiştir; fakatbu yaklaşıma göre çeviri yazın, genelde çevrede kalır. Zohar tarafından bu durum oldukça normal kabul edilir. Çeviri edebiyatın çoğul dizgenin çevresinde kalması, onu yenilikçi yapmaz ve onun ikincil konumda kalmasına sebep olur.

Arı (2014: 57) , Even-Zohar’ın, çeviri edebiyatının birincil -merkez- konumda olmasıyla, ikincil -çevre- durumunda olması arasında çeviri yöntem, stratejileri ve politikasıbakımından fark görmesinin önemli bir saptama olduğunu belirtmiştir. Mevcut bakış açısı, çeviri kuramlarının kaynak ve erek odaklılığını göreceleştirmiştir. Kaynak ve erek odaklılık bu yaklaşıma göre, eşzamanlı belli bir tercihi değil, koşullardan

56

kaynaklanan bir zorunluluğu gösterir hal almıştır. Çeviri edebiyatın merkez konumda olduğu dönemler, o ulusun çeviriye ihtiyaç duyduğu ve çeviri yoluyla normlarını oluşturduğu dönemler olarak yorumlandığında, seçilen çeviri stratejisi yabancılaştırma ve kaynak kültürü erek kültüre taşıma16 olacaktır.

Çeviri yazını açısından oldukça önemli saptamalar yapan Zohar’ın çoğul dizge kuramının, mikro bir yaklaşım geliştirmeden incelendiğinde, kendi içerisinde bazı boşluklar, eksikler oluşturduğunu öne sürmek olasıdır. Öncelikli olarak çeviri dizgesini, edebiyat dizgesinin alt sistemi olarak kabul etmekten ziyade, çeviri sistemini, kendi başına bir sistem olarak kabul etmek daha yerinde bir yaklaşım olacaktır. Çünkü alt sistem olarak kabul edilen çeviri yazınının üst bir sistem olmasının kapıları zaten bu yaklaşımla kapatılmış olur. Bu aşamadan sonra çeviri sistemini, kendi içerisinde merkez-çevre etkileşimi içerisine sokmak, bunu da ideolojik sınıflandırmaya göre yapmak olasıdır. Zohar’ın çevirinin edebiyatın alt sistemi olduğu yönündeki yaklaşımı kabul edilse dahi çevirinin birincil konuma geçmesi için belirlediği saptamalardan hareketle ideolojik açıdan bakış açısı geliştirebilmek için mevcut boşlukları yorumlamak olasıdır.

Edebiyatın henüz oluşmadığı, güçsüz durumda ya da yazınsal boşlukların olduğu dönemlerde çevirinin birincil yani merkezi konuma geçme olasılığından bahsedilmektedir. Bu tespitlere ek olarak toplumsal normlar çerçevesinde ideolojilerin devreye girmesinin aslında bu yazınsal boşlukların, krizlerin oluşmasında etkili olduğunu öne sürmek mümkündür. Çünkü toplumdaki arayışlar neticesinde ortaya çıkan ideolojiler, toplumun kendi edebiyat dizgesinde sansür ve otosansürlerin de ortaya çıkmasına sebebiyet verir. Böyle bir durumda en iyi yöntem çeviri yazını vasıtasıyla ideolojileri topluma sokmak, toplumun ideolojik beklentilerine göre çeviri yazın dizgesi oluşturmaktır. Merkez-çevre etkileşimindeki önemli bir rolü ideolojik kapsamlı çeviri yazın dizgesinin oluşturduğu belirtilebilir. Ayrıca ideoloji kapsamında yapılan

16Çalışma kapsamında incelenen yirmi yıldaki çeviri eserlerin listelenmesi bile dönemin çeviri yazınının, bu yaklaşıma göre merkez konumunu zorladığını hatta yer yer merkezde yer aldığını belirtmek olasıdır. Bunun en önemli nedeni, toplumsal normlar içerisinde oluşan ideolojik boşluktur, arayıştır. Burada yukarıda Arı tarafından tespit edilen yaklaşımın, yani toplumun çeviriye ihtiyaç duyduğu, toplumsal normlarınıçeviri vasıtasıyla oluşturduğunda geliştirilen stratejinin yabancılaştırma olduğu yönündeki tespittir. Dönemin çeviri eserleri, metinleri, bu anlayış kapsamında oluşturulmuştur. Çünkü dönemin çeviri yazınının amacı, ideolojileri nakşetme yönündedir, bu yüzden ideolojiler yerlileştirilmeden, kendi özelliklerini koruyarak, yabancı unsur oldukları belirgin olacak şekilde aktarılmıştır.

57

çevirilerin sayısal olarak çokluğundan ziyade etki alanının ne kadar geniş olduğu ve okur kitlesinin çokluğu, çeviri yazınının merkeze geçmesi için ayrıca önemli bir varsayım olarak kabul edilebilir17.

Even Zohar’ın çeviriyi edebiyatın alt sistemi olarak görmesi günümüzde aşılmış bir yaklaşımdır. Gerek Luhmann’ın sosyal sistem kuramının alt sistemleri öngörmeyip, tüm toplumsal sistemleri eşit olarak görmesi ve buna bağlı olarak çevirinin de diğer toplumsal sistemlerle eşit bir düzeyde yer alması, gerekse çevirinin bunun ötesine geçerek diğer tüm sistemlerin başka sistemlerle iletişiminde aracı rolü üstlenmesi, çeviriyi çok daha farklı bir konuma getirmektedir. Çeviri bu durumda kültürel sistemin çevresinde yer alan değil, toplumsal sistemlerin başka toplumsal sistemlerle etkileşimini ve dönüşümünü sağlayan ve kendisi de bir toplumsal sistem olan bir sistemin adıdır. Çevirinin toplumsal bir sistem olması ise, kendi kendine yeterli üretme ve kendini düzenleme potansiyelinden (autopoietikliği) kaynaklanmaktadır.

Pierre Bourdieu’nün alan kuramı bakış açısıyla baktığımızda da çeviri alanı diğer alanlara eşdeğer bir alandır. Çeviri kuram ve yöntemleri, çeviri eğitiminin diğer eğitim türlerine göre kendine özgülüğü ve çeviri piyasasının kendi koşullarında işlemesi, çevirinin diğer alanlarla her yönden eşit bir alan haline geldiğini, kültürel ve sosyal açılardan da herhangi bir alanın alt alanı olamayacak kadar bağımsız ve merkezi bir rol üstlenmiş olduğunu gösterir.