• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TÜRK ÇEVİRİ YAZININDA YAYINCILIK FAALİYETLERİ,

2.2. Türkiye’de 1960-1980 Yılları Arasında İdeolojik Dalgalanmalar

2.3.1. Edebiyatta Siyasetin İdeolojik Konumu

Siyasi güçlerin varlığı, edebiyatı yönlendirme, kimi zaman yönetme anlamında daima etkili olmuştur. Edebiyatın siyaseti, siyasetin ise edebiyatı etkilemesi, karşılıklı bir

20 Verilecek olan ideolojik eserlerin bibliyografyası yalnızca açık ideolojik çeviri eserler ile sınırlandırılmıştır,bu çalışmanın çeviribilim alanına katkıda bulunması amaçlandığı için yerli eserlerin bibliyografyası çalışma kapsamında verilmemiştir. Bu konu, başka araştırmacılar tarafından incelenmeye değer niteliktedir; bu vasıta ile Türk edebiyatı yazarlarının eli ile ideolojilerin nasıl işlendiği ve dönemin edebiyatın dünyasına katkıları incelenebilir.

81

etkileşimin varlığını doğurmaktadır. Karşılıklı etkileşim ise edebi eserlerin dünyasında gelişme ortamı bulmaktadır. Edebiyat, sessiz ifade etme; siyaset ise yüksek sesle dile getirme biçimidir. Yazınsal etkinlikler, ortaya çıktığı dönemin politik ve sosyal tarihine dair önemli bulgular sunabilir. Bu tarz metinlerin dönemin politik kültürüne dair kesinlikle fikir verici bir işlev yüklendiğini belirtmek mümkündür (Başgüney,2015: 13). Tezin temel iddialarından birisi olan Başgüney’in söz konusu görüşünü doğrulayacak en iyi dönem, 1960-1980 dönemi ve bu dönemin edebi yapıtlarıdır.

İki askeri darbe ile sınırlandırılan yirmi yıl, politik, toplumsal ve kültürel bağlamda kendine özgü özellikler taşır. Bu özgünlük, en iyi şekilde yazınsal yapıtlarda kendini gösterir. Dönemin yazınsal yapıtları, yüzeysel olarak incelendiğinde bile, siyasi oluşumların, ideolojik dalgalanmaların, ekonomik ve kültürel yapıdaki değişkenliklerin ve benzer nitelikte dönemi yansıtan özelliklerin21 tespitini yapmak mümkündür.

Birçok özellik içerisinde bu konu başlığını ilgilendiren kısım, edebi yapıtlarda siyasetin takındığı tavır, siyasi ideolojilerin edindiği yer ve siyasetin yönlendirici etkisidir. Aydın (2007:141), siyasetin yerinin, hem Batı hem de Türk edebiyatında azımsanmayacak derecede olduğunu ve siyasetin, yazar ve şairlerin kimliklerinde olduğu gibi, ortaya konan eserlerde de kendini gösterdiğini vurgular. Siyaset, edebiyata derinden nüfuz eder, aynı zamanda edebiyatın temel kahramanlarını oluşturan yazar ve şairlerin düşüncelerine ve bunların eserlerinde açık bir şekilde siyasi yaklaşımları işlemelerine, bir eğilim içerisinde olmalarına sebep oluşturabilir. Edebiyat çevirileri için siyaset hem görmezden gelinemez bir alan, hem de tehlike arz edebileceği düşüncesiyle tedbir ile yaklaşılan bir alan olmuştur. Türk edebiyatının siyasetle ilişkisi Tanzimat dönemi öncesinden başlayarak Tanzimat sonrasında Namık Kemal, Ziya Paşa gibi yazarların en başat konusu olmuştur ve edebiyatın günümüze kadar gelen yolculuğunda ise ikisi arasındaki bağlantı, varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Bir aydın olan yazarın, gününün siyasi ve toplumsal olaylarına karşı eleştirel bir duşununu olmaması beklenemez. Bu yüzden edebiyat, konusu ister aşk, ister din, ister toplumsal olaylar ve

21 Varlık yıllıkları, kaynak alınarak ideolojik çeviri eserlerin bibliyografyası verilen kısımda ayrıca yapılan genel incelemelerde bu kanaatin doğruluğuna varmak mümkündür. İdeolojik içerikli olan yapıtlar, zaten dönemin ideolojisi, siyaseti, dini değerleri hakkında okurları bilgilendirmektedir. Yerli ve yabancı eserlerin neredeyse tüm türlerinde aynı tespit yapılabilir. Kısacası ortaya çıkan eserlerin, dönemin olaylarına kayıtsız kalabildiklerini söylemek mümkün değildir.

82

isterse somut ekonomik/toplumsal yaşantılar olsun, hiçbir konuyu görmezden gelemediği gibi, yazarın yaklaşımıyla dile getirmekten kaçınmaz.

Çalışma kapsamında incelenen ve kendine özgü koşullara sahip olduğu vurgulanan dönemde, Başgüney’in ifadeleri ile 1960 darbesi ve 1961 anayasası,siyasi ve kültürel tartışmalar açısından bir dönüm noktası haline gelmiştir. 27 Mayıs darbesi ve liberal bir yapıya sahip 1961 anayasası, entelektüellerin ve sanatçıların o ana kadar çevirisi, yayını kısıtlı olan politik kitapların etkisi altına girdikleri bir yeni dönemin başlatıcısı olduğunu göstermektedir. Bu sözde özgürlük atmosferi, çok uzun sürmemiş, muhafazakâr partilerin tutumu, 12 Mart darbesi ve ilan edilen sıkıyönetim, aydınların özgürlüklerini kısıtlamış, bağımsızlık anlayışlarına ket vurmuştur (krş. Başgüney,2015: 16).

Kısa zamandaiktidarın el değiştirmesi ve çoğunun uzun ömürlü olamaması hasebiyle hem politik hem de kültürel anlamda bir çeşitlilik yaşanmıştır. Bu çeşitliliğe en büyük katkıyı kültür-sanat ortamı sağlamış, edebi türlerdeki çeşitlilik, dünyanın neredeyse birçok yerinden yapılan çeviriler, (Bourdieu’nun deyimiyle) bu kültürel sermaye ortamına oldukça yüksek derecede fayda sağlamıştır. 20 yılın edebiyat dünyasının, entelektüel bir akım, bir çevre edinilmesine katkısı büyük olmuştur. Dönemin kültürel sermayesini ise Türk yerli ve çeviri yazını vasıtasıyla “aktarma/transfer ideolojiler”in oluşturduğunu öne sürmek yanlış olmaz.

Bu dönemi, bu kadar parlatan, ön plana çıkaran siyasi ideolojiler ile tanışma ve kapışma ortamı oluşturmuştur. Başgüney söz konusu kültürel, ideolojik ortamı yorumlayarak dünyada oldukça büyük bir uluslararası hareketliliğin yaşandığını ve sol düşüncenin etkin olduğu kültürel ve toplumsal olayların birbirini takip ettiğinive sol politik eğilimlerin, öteki ideolojilere göre daha baskın olduğunu belirtir. Ayrıca, Türkiye siyasi tarihinde ise bu dönemin, radikal, sosyalist solun bilhassa entelektüeller üzerinde kaydadeğer bir gücünün, etkisinin olduğutek dönem olarak tarihe geçtiğini vurgulanır. Böylelikle, edebiyatçılar ve sanatçılar da yurtdışından gelen ve ülkenin kendi dinamiklerinden beslenen sol rüzgârın sonucu olan kültürel, sosyal hareketlerin etkisi altına girmekten kurtulamazlar ve politik farklılık ve yoğunluk, edebiyatın, çehresine yansır (Başgüney,2015:20). Bir toplumun dünyasında olan her şeyin, kendine en uygun ve en güzel ifade ortamı bulduğu tek yer edebiyatın sınırsız alanı olmuştur. Fakat

83

siyaset, edebiyatın neredeyse her alanı içinde varlık göstermiş ve göstermeye devam etmektedir.

Siyasi bir yirmi yılın konu edinildiği bu incelemede edebiyatın neredeyse her alanına politik donelerin yerleştiğini, hatta gençlerin “biz de varız” dedikleri ve en çok aktif oldukları bir dönem olan bu yirmi yılın içinde yeni bir edebiyatın gençlik edebiyatının ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Çünkü Türk çeviri yazınında o zamana kadar henüz adı konmuş olan bir gençlik yazınından22 henüz bahsedilmemiştir. Dönemin gençleri, bilinçli, kültürlü entelektüel kesimi oluşturan gençlerden oluşmakta, savundukları, mücadele ettikleri ideolojilerini yaymak, yaşatmak için toplumsal mücadelelerini kültürel ortamda da sürdürmeye devam etmişler, gazeteler, dergiler yayınlamışlar hatta çeviri yazınında bile aktif şekilde görev üstlenmişlerdir. Yani Türk Gençlik Yazının adı konulmasa dahi bu dönemde büyük işler yaptığını iddia etmek mümkündür. Asutay (2013:10), 90’lar ile 80’li yılların gençliği karşılaştırıldığında, seksenlerin gençliğinin toplumun hemen her alanında önemli düzeyde kurumsallaştığını dile getirir. Tabii ki bu kurumsallaşma edebiyat alanında da kendini göstermiş, özellikle üniversite öğrencileri, edebi üretimde artışın olmasına katkı sağlamışlardır.Başgüney, 60’lı yılların gençliğinin kimlik edinmek, ülkelerini ve hatta dünyayı tanımak, bireyselleşmek ve mücadelelerini anlamlaştırmak için edebiyatı bir araç haline getirdiklerini söyler. Görüşlerini ise şöyle devam ettirir;

“Bu kitapları okuyan, filmleri seyreden ve şiirler yazan öğrenciler hem politik bir kimlik ediniyor hem de bireyselleşiyorlardı. Siyasi idealleri ve görüşleri de farklı toplum arzularına ve var olan koşullara dair bilinç edinmek ve kendi bireyselliklerine dair bu araçları gerekli kılıyordu. Bu kültürel, sanatsal öğeler bu anlamda bu tür işlevler kazanıyor ve gençliğin politik, ideolojik tutum alışında ve bireyselleşme sürecinde önemli rol oynuyordu. Gençler bu toplumsal yaşama bu kültürel enstrümanlar vasıtasıyla daha rahat katılabilmekte ve sanatın, edebiyatın büyüsüne kapılmaktaydılar. Bu dönemde zenginleşen ve derinleşen toplumsal yaşamda, düşünsel birikimde edebiyatın, sinema ve tiyatro ile beraber önemli bir yeri olduğunu söylemek gerekir (Başgüney,2015:85).”

Gençlerin kimliklerini bulmasında, ideolojik bir yön edinmesinde bir araç rolü üstlenen edebiyat ve bunun içerisinde kalan çeviri edebiyat, hem gençler tarafından yönlendirilmiş hem de gençleri yönlendirmeyi başaracak güce sahip olmuştur. Yani söz konusu gençlik ve edebiyat, birbirini işlevsel bir şekilde etkiler bir hal almışlardır.

22 Hikmet Asutay, 1994 yılında yazdığı “Gençlik Kültürleri, Gençlik Edebiyatı ve İlk Gençlik Romanları” kitabında Özyer’in ifadelerinden faydalanarak “günümüze dek özerk, kendi başına bir Türk gençlik yazınından söz edilmez. Tersine gençlik yazını bir bütün olarak genel yazın içerisinde algılanmıştır”(2013:1) diyerek Türk Gençlik Yazınının 90’lı yıllarda dahi fiilen olsa bile ismen ortaya çıkmadığını belirtmiştir.

84

12 Eylül 1980 darbesi, yerli ve çeviri yazının ve gençlik edebiyatının, kimlik, ideoloji edinmek adına oluşturdukları özgür, üretken kültürel ortamın yok olmasına, entelektüel kesimin toplumdaki etkinliğini kaybetmelerine neden olmuştur. Yayıncılığa gelen sınırlamalar, eserlerin toplatılması, sansürlenmesi hatta halkın birçok yapıtı yakmak ve yok etmek zorunda kalması, edebiyatın kültürel sermayesine gölge düşürmüş, özgür, hür ifadelerin, görüşlerin ortaya çıkmasını engelleyecek bir dönemin kapıları, böylelikle aralanmıştır.

Genel bir değerlendirme sonucunda, Batı kültürü ürünü olan siyasal demokrasilerin ülke içindeki muhalif ideolojilerle çatışma içerisine girdiği ama çoğunlukla yandaş bulduğu bir dönem olduğunu belirtmek mümkündür. Bu dönemde askeri muhtıra ve darbelerin olması, bundan dolayı demokrasilerin sarsılması, ülkenin kendi içinde onarılmaz sorunlar yaratmıştır; fakat bütün bu hareketlilik, kültürel anlamda, bilhassa ideolojilerin bir nevi alt yapısını oluşturan edebiyatta ise olağanüstü bir canlanma, fikirleri övme, destekleme yönünde yarışı ortaya çıkarmıştır, denilebilir.

2.3.1.1. Yayınevi Politikaları ve ideolojisi

1960-1980 yılları arasında edebiyatın toplumsal hayatın önemli bir parçası olarak yer almasında en temel rolü yayınevleri oynamıştır. Bir eserin seçimi, çevirisine karar verilmesi, piyasaya sürülmesi gibi birçok görev üstlenen yayınevleri, Türkiye’nin kültürel sermayesinin oluşumuna en önemli katkı sağlayan kurumlar olmuşlardır. Dönemin entelektüel bakımdan zengin oluşu, insanların farklı görüş ve ideolojilere açık olması, tanıma, bilme, okuma isteği, yayınevlerinin de sayıca artmasına neden olmuştur. Kısacası söz konusu ortamın gerekleri doğrultusunda hem özel yayınevlerinin sayısında hem de bu vesileyle kitap basımında kaydadeğer oranda artış yaşanmıştır. 1960-1980 yılları arasında faaliyet göstermiş olan arasında, 50’li yıllarda kurulan ve 60’larda da varlığını sürdüren Altın Kitaplar, Türkiye Yayınevi, Remzi, Varlık, Ant, Cem, De, Habora, Yön, Bilgi, Sol, Ağaoğlu yayınevleri, toplumda entellektüel zenginlik ve çeşitliliğin oluşmasına katkı sağlamışlardır. Varlık, Remzi, Dost yayınevleri gibi, adı geçen yayınevleri eskiden beri var olan yayınevleri iken, Sol Yayınevi, Ant, Cem, Yön, De yayınevleri ise yeni açılan yayınevleri arasında sayılabilirler.

Başgüney, bu dönemde edebiyatın görsel ve yazılı kültürdebelirleyici düzeyde bir rol oynamaya başladığını ve kamu hayatının ayrılmaz bir parçası haline geldiğini dile

85

getirir. Bu durum, edebiyat eylemi üzerinden toplumda artış gösteren okuryazarlık oranının ve siyasi eğilimlerinyayılmasının da bir sonucuolarak görülebilir. Yazılı materyalin sayısal artışı da dikkate alınmalıdır (Başgüney,2015:19). Yazılı materyaldeki artış ve çeşitlilik, hem edebiyata katkı sağlaması hem de okur kitlesinde önemli düzeyde artışın olması bakımından önemlidir. Fakat burada oldukça önemli olan saptama, siyasi eğilim ve yönlendirmelerin, edebi faaliyetler üzerinden gerçekleştirmesidir. Bu yönlendirmeler, çok büyük oranda yayınevi eliyle yapılmışlardır. Böylece yayınevlerinin siyasi tutumları, ideolojik yayın yapma23 arzularını pekiştirmiş ve bu kapsamda yayınların ortaya çıkmasına da olanak sağlamıştır.

2.3.1.2. Dönemin Önemli Dergileri

1960-1980 yılları arası, edebiyat dergilerinde oldukça önemli gelişmelerin olduğu bir dönemdir ve dergicilik faaliyetlerinin birçok yazara, çevirmene bünyesinde yer vermesi, kısa hikayelerin, öykülerin, şiirlerin konu edinilmesi ve kolay tüketilebilir, okunabilir olması bakımından yazınsal alana nitelikli düzeyde katkıda bulunduklarını iddia etmek mümkündür. Meriç, dergileri, hür düşüncenin kalesi, belki serseri, ama sıcak ve taze bir düşünce olarak görür ve kitabı, çoğu zaman tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergiyi bir zekalar topluluğunun, bir neslin vasiyetnamesi olarak tanımlar. Meriç’e göre kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihardır (Meriç, 1985:103). Dergiciliğin neden önemli olduğunu en kısa ve etkili şekilde Meriç’in tanımında anlamak mümkündür. Sanki bu tanım, 60-80’li yılların dergiciliğe önem vermesi açısından ışık tutmuş bir tanımdır. Edebi dergicilik faaliyetlerinin, bu yıllarda çok yoğun olması da bu vesileyle daha kolay anlaşılabilir.

Edebi dergiler, birçok görüşten, farklı ekollerden yazarları bir araya toplama, konuda ve yazın türlerinde çeşitlilik sunma bakımından 1960’lı yıllarda önemli bir konum edinmişlerdir. Başgüney, dönemin önde gelen ve en üretken dergileri olarak, Varlık, Yeditepe, Yeni Ufuklar dergilerine işaret etmektedir, Yeni Dergi, Yeditepe, Soyut, Hisar dergileri ise 1960’ların ikinci yarısının başat dergileri arasında sayılmaktadır. Siyasi dergiler olarak ise Yön, Ant, Devrim dergilerinin isimleri zikredilmektedir.

23Sonraki başlıklarda verilecek olan yayınevleri ile yapılan söyleşi, röportaj örnekleri, onların ideolojik tutumlarını ve ideolojik amaçlı yayın yapma konusundaki arzu ve ısrarlarını analiz edebilmek mümkün olacaktır.

86

Tüm toplumsal boyutlarıyla siyasi-ideolojik bir dönem olan bu yıllarda, siyasi ve edebi dergiler, politik ve yazınsal bir dünyanın öznelerinin ve bu dünyanın izleyicilerinin ortak bir paydası olarak işlev görmüşlerdir. Bu edebi dergiler, Memet Fuat’ın Yeni Dergi (1965), Vedat Günyol’un Yeni Ufuklar, Yaşar Nabi Nayır’ın Varlık, Hüsamettin Bozok’un Yeditepe Dergileri olarak belirtilebilir. Kemal Özer’in Şiir Sanatı Dergisi, Cemal Süreyya’nın Papirüs Dergisi ve Ataol Behramoğlu ile İsmet Özel’in Halkın Dostları Dergisi de küçük grupların veya bir tek bir yazarın düşüncelerini yansıtan yayınlar olarak anılmaya değer niteliktedir. En politik içerikli dergiler ise Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Yön, Devrim, ve Doğan Özgüden’in editörlüğünü yaptığı Ant Dergileridir.

Siyaset ağırlıklı bu dergiler, edebi ve kültürel etkinliklere önemli ölçüde yer vermişlerdir (krş. Başgüney,2015:19). Adı geçen dergiler, çoğunlukla sol siyasi ideolojiyi temsilen çıkan, bu amaç doğrultusunda yayıncılık ilkesi benimseyen dergiler olarak kaydedilebilir. Edebi türlere yoğunlaşan ve bu kapsamda yayın yapan dergilerin bile siyasi-ideolojik tutumları gizli bir şekilde varlıklarını sürdürmüştür.

Sol siyasi dergilerin çok fazla sayıda çıktığı ve bu görüşün karşıtı olan sağ ideolojik dergilerin ise bu çeşitlilik karşısında biraz zayıf kaldıkları öne sürülebilir. Birçok muhafazakaraydın, Dergah Dergisinin geleneğini sürdürmüş, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Beyatlı ve Peyami Sefa gibi büyük yazarlar, eserler vermişler ve bu yazarların eserleri iseçoğunlukla aşırı milliyetçi- siyasi gruplar tarafından yayınlanmıştır. Nurettin Topçu’ nun sahibi olduğu milliyetçi ve muhafazakarHareket Dergisi, Necip Fazıl Kısakürek’in İslamcı Büyük Doğu Dergisi, İslamcı ve aşırı milliyetçi olan görüşlerin bir sentezini oluşturmuşlardır (Başgüney,2015: 33). Bu dergilerin yanı sıra Hisar Dergisi, Hilal ve Sezai Karakoç’un Diriliş Dergisi, aynı yöndeyayın yapan dergiler arasındadır; fakat benzer nitelikteki dergiler, sol görüş kapsamlı dergilere göre düşünce alanında daha az sayıda ortaya çıkmışlardır.

Sol görüşü ya da sağ-muhafazakar görüşü destekleyen dergilerin temel ortak özelliği ise hepsinin belli bir ideolojinin etrafında toplanmış olmaları ve bağlandıkları öğretileri, okura sunma, anlatma, kısacası okuru manipüle etme maksatlı gerçekleştirilen bilinçli

87

ve amaçlı dergiler24 olmalarıdır. Fakat dönemin yukarıda bahsi geçen birçok dergisi, kapatılmış, bazen kendini lağvetmek zorunda bırakılmış, bazen de tutunabilmek için tutum değiştirmek durumunda kalmışlardır. Ama neredeyse hiç biri çok uzun yıllar varlıklarını sürdürememiştir. Cemil Meriç, “Bizde hazin bir kaderi var dergilerin; çoğu bir mevsim yaşar, çiçekler gibi. En talihlileri bir nesle seslenir.” diyerek o dönem dergiciliğinin ömrünün kısa oluşunu özetler.

2.4. 1960-1980’de Türkiye’de Çeviri Yazın Faaliyetlerinin İdeolojik Boyutu

Çeviri yayıncılığındaki artışın o zamana kadar olduğundan fazla bir şekilde ortaya çıktığı bu yıllar, çeviri alanında çok fazla hareketliliğin olmasını, dönemin halkının ideolojik arayışının olmasına borçludur. Çeviri yayıncılığı da ideolojileri ülkeye sokabilmek, insanları bu kapsamda aydınlatabilmek amacıyla oldukça hummalı bir çalışma içerisinde olmuşlardır.

Birçok yayınevinin açılması, bazı yayınevlerinin yalnızca çeviri eserler yayınlamayı görev edinmeleri, dergicilik faaliyetlerinin artması ve onlarda da çeviri yayınların yer almasının önemsenmesi; fakat hepsinin amacının dönemin ideolojik ruh halinin etkisiyle kendi ideolojilerini gerçekleştirmek olması, çeviri faaliyetleri vasıtasıyla ideolojinin yayılmasını sağlamaya çalışmaları, 1960-1980 yıllarında çeviriyi ideolojinin merkezine oturtmaktadır. O dönemde çeviri, ideolojinin bir aracı halini almıştır. Özetle çeviri, bu yirmi yılın edebiyat aygıtlarının, ideolojik aracı ve manipulasyon vasıtasıdır.