• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: ÇEVİRİDE İDEOLOJİ

1.1. İdeoloji Olgusunun Tartışılması

1.1.7. İdeoloji ve Edebiyat

Edebiyat, bir ifade aracı, duygu ve düşüncelerin bir kurgu doğrultusunda dile gelme şeklidir. Her alanda yer bulan ideoloji kavramı, edebiyatta da kendine yer bulmuş,

27

edebiyat ve ideoloji birlikte anılmaya başlamıştır. Bir yapıtın, kurgunun içerisinde edebiyatın nasıl konumlandığı da tartışma konusu olmuştur. Eagleton, edebiyat ve ideoloji ilişkisini üç kategoride ele alır; yazarın içerisinde bulunduğu durumu genel ideoloji, yazarın üretim sürecinde oluşturduğu ideolojyi, metnin ideolojisi olarak sınıflandırır (Cengiz, 2015:270).

Eagleton, genel ideolojinin içerik olarak tanımlanmasını oldukça geniş tutmuş, edebi bir metni yalnızca dili kullanma biçimiyle değil, kullandığı özel dille de genel ideolojiye bağlamıştır. Eagleton edebiyatı, emperyalist bir sınıfın dilinin ve ideolojisinin hegemonyasını kurmasını ya da boyun eğmiş bir devlet, sınıf veya bölgenin siyasal düzeyde parçalanmış veya aşınmış bir tarihsel kimliğin ideolojik düzeyde korunmasını ya da devam ettirilmesini sağlayan can alıcı bir mekanizma olarak kabul eder. Eagleton’a göre her tür edebi üretim, kültürel ideolojik aygıta aittir ve söz konusu olan, yalnızca edebi metin üretim ve tüketim süreci değil, üretimin kültürel ideolojik aygıt içindeki işlevidir. Bu aygıt, edebi üretim ve tüketim kurumlarını (yayınevleri, kütüphaneler, kitapevleri vb.) kapsar, aynı zamanda işlevi daha açıkça ideolojik olan edebi standartlar ile kabullerin tanımı ve yayılmasıyla ilgili “ikincil” destekleyici kurumları da içine alır (Eagleton, 2009: 61-63).

Kültürel ideolojik aygıt içerisinde dilsel, dinsel ve siyasal unsurları bulmak mümkündür. Kültürel aygıtın kapsamı da oldukça geniştir. Kültürel ideolojik aygıt iki edebi kurumu içerir. Kültürel aygıtın içerdiği edebi kurumların ilki, yayınevleri gibi hem “Genel Üretim Tarzı’nın” unsurları hem de “kültür” ideolojik aygıtının parçaları olarak var olan “birincil” üretim kurumlarıdır. Edebi üretim kurumlarının ikincisi ise, genel üretim tarzı ile ilişkisi, toplumsal ilişkilerini ideoloji yoluyla yeniden üretmeye yardım etmek suretiyle katkıda bulunmak gibi daha dolaylı bir ilişki olan “ikincil” üretim kurumlarıdır (Eagleton, 2009: 63-64). Birincil ve ikincil diye sınıflanan iki üretim kurumu da kültürün ideolojik aygıtlarına bağlanır. Böylelikle kültürün geniş kapsamı ve buna bağlı olan ideolojik aygıtlar, bir edebi yapıtın yazarı tarafından kaleme alınma sürecinden yayınlanma sürecine kadar geçen bütün aşamaları etkilerler. Yani edebi metnin belirgin ya da belirsiz bir ideolojik süreç içerisinde ortaya çıkan bir ürün olduğunu öne sürmek mümkündür.

28

İdeoloji hayatın her kesiminde olduğuna ve edebi metin de hayatın her kesimine seslendiğine göre bu iki kavramı ayrıştırmak, eserlerde ideolojik unsurların olmamasını beklemek pek mümkün görünmez. Tosun, sosyolojik eleştirinin, edebiyatın kendi başına var olmadığı, toplum içinde doğduğu ve toplumun bir ifadesi olduğu ilkesinden hareket ettiğini belirtir. Marx’ın ise bilincin yaşamı değil, yaşamın bilinci belirlediğini söyleyerek edebiyat yapıtlarının nasıl bir bilincin sonucu olduğu sorusunu gündeme getirdiğini, böylelikle edebiyat sosyolojisine yeni bir yön verdiğini aktarmıştır. Bu yaklaşıma göre de ideoloji, eğer tüm toplumsal düşünceyi koşullandırıyor, maddi yaşam koşulları da bilinci belirliyorsa, edebiyat ve sanat doğal olarak ideolojinin bir yansıması olacaktır (Tosun, 2013: 69-70). Kısacası toplum içerisinde var olan edebiyatın toplumdan soyutlanarak belli bir görüşe seslenmeksizin gerçekleşmesi mümkün olmaz. Bu yüzden de üst başlık altında yazarın ve metnin ideolojisi ile ilgili başlıklar açarak, edebiyatın nasıl ideolojik hale geldiğini kısaca kavramayı amaçlıyoruz.

1.1.7.1. Yazar ve İdeoloji

Edebiyatın içinde varlığını hissettiren ideoloji kavramı doğal olarak yazar ile de anılır. Yazarın ideolojisinin metne yansımaması, metin ile yazar arasında mesafe olması gerektiği yönünde görüşler vardır. Bu görüşlerin doğruluğu ya da mümkün olup olmayacağı tartışmaya açıktır, fakat bu tartışma sonuca varılabilecek bir tartışma değildir. Neticede yazarın ideolojisinin metne yansımasını kontrol edebilmek mümkün görünmez. Eagleton da yaptığı ayrımda, yazarın ideolojisini genel ideoloji ile birleştirmez. Yazarın ideolojisini metnin ideolojisi ile de özdeşleştirmez. Eagleton’a göre metnin ideolojisi, yazarın ideolojisinin bir “anlatımı” olmayıp, “genel” ideolojinin estetik bir şekilde işlenişinin ürünüdür. Genel ideoloji de yazar ile ilgili ve biyografik etkenlerin bir üst belirlenimince işlenir ve “üretilir”.

Öyleyse, yazarın ideolojisi, daima genel ideoloji içinde bulunan belli bir üst belirlenmiş konumdan yaşandığı, işlendiği ve temsil edildiği biçimiyle,“Genel İdeoloji” dir. Burada edebi metni, onu üreten bireysel özneye “odaklamak” söz konusu değildir. Ama bu durum, öznenin “genel” estetik ve ideolojik biçimler içinde tasfiye edilmesi anlamına da gelmeyip, metnin ideolojik belirleyicilerini tanımlayarak, yazarın Genel İdeoloji içine katılma tarzını da içeren belirleyicilerini saptamak anlamına gelir (Eagleton,2009:66-67). Eagleton’ın ifadeleri, yazarın ideolojisini genel ideoloji ile özdeş tutmamakla

29

birlikte, genel ideolojinin içinde kabul etmek gerektiğini ortaya koyar. Eagleton, üretilen edebi ürünün de yazar ile özdeşleştirilmemesi gerektiğini savunur.

Özetle, yazarın ideolojisi, genel ideoloji içinde değerlendirilir ve metnin ideolojisi, yazarın ideolojisinin değil, genel ideolojinin estetik olarak şekil almış hali olduğu kabul edilir. Böyle bir durumda yazarın ideolojisini, metnin ideolojisiyle bütünleştirmek doğru bir yaklaşım olmaz. Metnin ideolojisini dönemin ideolojisiyle, yani genel ideolojiyle ilişkilendirerek, metnin ideolojik belirleyicilerini saptamak daha yerinde bir yaklaşım olacaktır. Ayrıca metin, bir ürün olarak ortaya çıktığı andan itibaren yazardan ayrılır ve özgürleşir. Böylelikle metin, kendine özgün bir hal alır. Böyle bir durumda ise ancak metnin ideolojisi ile metnin okurunun ideolojisinden bahsedilebilir. İdeolojik şifreler, metnin okurunun ideolojisine göre çözümlenebilir.

1.1.7.2. Metin ve İdeoloji

İdeolojinin bir metin içerisinde bütünleşmiş bir şekilde var olduğunu öne sürmek mümkündür. İdeolojiyi, metin içerisinden ayırmaya çalışmak ya da metinden ayrı düşünmek bir yanılgı oluşturabilir. Eagleton, metnin, kendine ait uzam içinde, üretici, üretim tarzı ve ürünün ayrılmaz ve aynı amaca yönelik görünmesi anlamında olduğunu, metinsel çözümlemenin, yazar-üretici hakkındaki önermeler; metinsel olarak işletilen şey için alternatif bir metafordan başka bir şey olmayan metinsel işlemlerin betimlemelerine indirgenebildiğini belirtir. “Ürün” ve “üretici” terimleri böylece, kendi kendini yenileyici anlam üretim süreci için mecazlı soyutlamalardan ibaret olur (Eagleton,2009:83).

Eagleton’a göre bir metin, hem gerçeğe dair unsurlar içeren hem de o unsurları bütünüyle veya kısmen eriten bir ideolojiyi, kendi işleviyle harekete geçirebilir (Eagleton, 2009: 97-98). Mevcut görüşe göre, bir metnin içerisinde hem gerçeklik bulmak, hem gerçek hayata dair izlenimler edinmek hem de metinde ideolojik tespitler yapabilmek mümkündür. Çünkü neredeyse her metin görünen ya da görünmeyen bir ideolojiyi içinde barındırır ve gerçeklik o ideolojiye göre şekil alır. Metin, bir bütün olarak ortaya çıktığı takdirde yazarın gerçekliğinden çıkar. Yazardan ve yazarın ideolojisinden uzaklaşır ve okurunun yaklaşımına göre şekil alır. Yazarın metnin içine nakşettiği görüş ya da ideoloji, ancak okurunun zihnindeki görüşle birleştiği zaman anlam kazanır. Metne şekil veren o metnin yazarı iken metne anlam veren, içeriğini

30

dolduran ise o metnin okurudur. Böylece metnin iki farklı görüşünün iki farklı ideolojisinin olduğundan bahsetmek mümkündür. Bir metnin alıcısı ne kadar çok ise metnin ideolojisi de o kadar çeşitlilik gösterir.

Metnin ideolojisiyle ilgili Gadamer’in “ufukların kynaşması” nın, metin yorumlamada önemli bir bakış açısı sunacağını söyleyebiliriz. Gadamer’e göre, metin ufku, yani bakış açısı veya ideolojisiyle, okurun ufku, yani bakış açısı veya ideolojisinin kesişmesi anlamı meydana getirir. Bu anlam yukarıda sözü edildiği gibi, okurun metnin ideolojisini kendi ideolojisinde, başka bir deyişle kendi kültür ve geleneğinde anlayıp yorumlar. Bu durumda yazarı veya yazarın ideolojisinden değil, metnin konusu ve metnin ufkunun okur tarafından kendi durumuna uyarlanmasından söz edebiliriz.