• Sonuç bulunamadı

Sosyal Güvenlik Kurumu Gelirlerinin Rücu Edilemeyen Miktarlar› Tazminattan ‹ndirilemez *

ÖZET: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 55. maddesine göre, Sosyal Güvenlik Kurumu’nca rücu edilemeyen ödemeler (ilk gelir bağlama tarihinden sonraki gelir artışları) hesaplanan tazminat tutarların-dan indirilmez. Öte yantutarların-dan 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakknda Kanun’un 2. maddesi gere-ği, 6098 sayılı TBK’nun emredici nitelikteki 55. maddesine göre, za-rarın gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygu-lanmak zorundadır.

➣ 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 55.

➣ 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu m. 21.

➣ 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu m. 10, 26.

➣ 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 2.

D

ava, iş kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemi-ne ilişkindir. Mahkemece, dairemizin önceki uygulamalarına göre mad-di zararın belirlenmesi sırasında, kurumca bağlanan gelirlerin en son peşin değeri düşülerek sonuca gidildiği görülmektedir. Davanın bu yönüyle yasal dayanağını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zarar-ların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez” hük-müne yer verilmiştir.

Adalet Komisyonu’nun 55. madde gerekçesine göre; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural ge-reği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam

kaçınıl-* Çelik Ahmet Çelik tarafından gönderilmiştir.

mazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelir-lerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyece-ği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafik kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemele-rindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.”

Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygu-lama Şekli Hakkında Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanu-nun 2. maddesine göre; “Türk Borçlar KaKanu-nunu’Kanu-nun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bırakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”. Dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüş-leri, kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici işgöre-mezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, kurumun rücu hakkı-nın korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayanıldığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 Sayılı Kanunun 55.

maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakıl-maksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.

Davaya konu iş kazası (meslek hastalığı), 5510 Sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce meydana geldiğinden, kurumca rücu edilebilen peşin değer 506 Sayılı Kanunun 26. maddesine göre belirlenmelidir. İşverenin 506 Sayı-lı Kanunun 10. maddesine dayanan sorumluluk hali, kendisinin zamanında bildirimde bulunmamasından kaynaklandığından, hiç kimse kendi kusurun-dan yararlanamayacağınkusurun-dan, bu halde dahi 26. maddeye göre rücu edilebilen miktar kadar indirim yapılması gerekecektir.

Anayasa Mahkemesi’nin 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gaze-te’de yayınlanan 23.11.2006 gün ve E. 2003/10,K. 2006/106 sayılı kararı ile 26. maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebile-cekleri miktarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün Anayasa’ya aykırılık ne-deniye iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile ku-rumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sa-hiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısın-da, rücu davasınkarşısın-da, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının gerekçesinde, açıkça gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir.

Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra 26. madde-ye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenememadde-yeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceği açıktır. HGK. 19.03.2008 gün ve 2008/10254E. -2008/266 K. sayılı kararı da bu yöndedir.

Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin (ve geçici işgöremezlik ödeneği miktarının) rücu edilebi-lecek kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda belirlenen zarar tutarından indirilmesi gerekirken, yazılı şekilde fazla indirim yapılarak hüküm kurul-ması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davacının, bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA 13/09/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 19.06.2012 Esas: 2011/14286 Karar: 2012/13953

‹fle ‹ade Karar›na Dayal› Olarak ‹flverene Baflvuran ‹flçi Davete Ra¤men ‹fle Bafllamazsa Geçerli Feshin Sonuçlar› Do¤ar

ÖZET: İşçi, işe iadeye ilişkin kesinleşen mahkeme kararının kendisine

teb-liğinden itibaren on iş günü içinde işverene başvurmak zorundadır.

İşçinin şahsen başvurmasına ilişkin yasal bir düzenleme bulunma-maktadır. İşveren, işe iade için başvuran işçiyi bir ay içinde işe baş-latmak zorundadır. İşçinin işe iade yönündeki başvurusu samimi ol-malıdır. İşçinin süresi içinde işe iade yönündeki başvurusundan son-ra işçi, işverenin davetine son-rağmen işe başlamazsa geçerli feshin so-nuçları doğar. Bunun sonucu olarak da işe iade davasında karara bağlanan işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ilişkin di-ğer haklar talep edilemez. Ancak feshe bağlı olarak koşullar oluş-muşsa işçiye kıdem ve ihbar tazminatı ödenmelidir.

➣ 4857 sayılı İş Kanunu m. 21.

T

araflar arasındaki, borçlu olmadığının tespiti ile icra dosyasına yatırılan meblağın istirdadı davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelen-mesi davacı avukatınca istenilincelen-mesi üzerine dosya incelenerek işin duruşma-ya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 19.06.2012 günü tayin edilerek ta-raflara çağrı kâğıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı adına Avukat A.Y.L.

geldi. Karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi M.S. tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Yargıtay Kararı

Davacı vekili, işe iade davası sonrası davalı işçinin işe başlaması için ya-pılan tebligata rağmen işe başlamadığını, işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücreti ve diğer hakların karşılığı icra takibine başlanıldığını, süre-sinde itiraz yoluna başvurulmaması sebebiyle takibin kesinleştiğini, talep edi-len miktarın icra dosyasına yatırıldığını, icra dosyasına yatırılan 53.235,52.-TL miktarda borç olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Yargı-lama aşamasında kesinleşen icra dosyasına yatırılan meblağın işçi tarafından tahsil edilmesi nedeniyle talep konusu istirdat davasına dönüştürülmüştür.

Davalı işçi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararı yasal süresi içinde davacı temyiz etmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 21. maddesinin 5. fıkrasına göre, işçi kesin-leşen mahkeme kararının kendisine tebliğinden itibaren on iş günü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. Aksi halde işveren-ce yapılan fesih geçeri bir feshin sonuçlarını doğurur.

4857 Sayılı Kanunda işçinin şahsen başvurması gerektiğine dair bir dü-zenleme bulunmamaktadır. İşçi, işe başlatılma konusundaki iradesini bizzat işverene iletebileceği gibi, vekili ya da üyesi olduğu sendika aracılığı ile de ulaştırabilecektir.

İşveren işe iade için başvuran işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorunda-dır. Aksi halde en az dört, en çok sekiz aylık ücret tutarında belirlenen iş gü-vencesi tazminatı ile boşta geçen süreye ait en çok dört aya kadar ücret ve di-ğer hakları ödenmelidir.

İşçinin işe iade yönündeki başvurusu samimi olmalıdır. İşçinin gerçekte işe başlamak niyeti olmadığı halde, işe iade davasının sonuçlarından yarar-lanmak için yapmış olduğu başvuru geçerli bir işe iade başvurusu olarak de-ğerlendirilemez. İşçinin süresi içinde işe iade yönünde başvurusunun ardın-dan, işverenin daveti üzerine işe başlamamış olması halinde, işçinin gerçek amacının işe başlamak olmadığı kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla, işçi işverene hiç başvurmamış gibi sonuca gidilmelidir. Bu durumda işverence yapılan fesih, 4857 Sayılı Kanunun 21/5. maddesine göre geçerli bir feshin sonuçlarını doğurur. Bunun sonucu olarak da, işe iade davasında karara bağ-lanan işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait ücret ve diğer hak-ların talebi mümkün olmaz. Ancak, geçerli sayılan feshe bağlı olarak işçiye ihbar ve koşulları oluşmuşsa kıdem tazminatı ödenmelidir.

İşe iade yönündeki başvurunun on iş günü içinde işverene bildirmesi ge-rekmekle birlikte tebligatın postada gecikmesinden işçinin sorumlu olması düşünülemez.

İşverenin de işçinin işe başlama isteğinin kabul edildiğini bir ay içinde işçiye bildirmesi gerekmekle birlikte, tebligat sorunları sebebiyle bildirimin süresi içinde yapılamaması halinde bundan işveren sorumlu tutulamaz. İşve-rence yasal süre içinde gönderilmiş olsa da, işçinin bir aylık işe başlatma sü-resi aşıldıktan sonra eline geçen bildirim üzerine makul bir süre içinde işe başlaması gerekir. Burada makul süre işçinin işe daveti içeren bildirim anın-da işyerinin bulunduğu yerde ikamet etmesi durumunanın-da en fazla iki günlük süre olarak değerlendirilebilir. İşçinin işe iadeyi içeren tebligatı işyerinden farklı bir yerde alması halinde ise, 4857 Sayılı Kanunun 56. maddesinin son fıkrasında izinler için öngörülen en çok dört güne kadar yol süresi makul sü-re olarak değerlendirilebilir. Bu durumda işçinin en fazla dört gün içinde işe başlaması beklenmelidir.

Dosya içerisinde bulunan kesinleşen işe iade dosyası incelendiğinde, iş-çinin iş sözleşmesinin iki bankanın birleşmesi sebebiyle işçiye birleşen ban-kada çalıştığı kurumsal pazarlama daire başkanlığı pozisyonu yerine başka bir görev teklif edildiği bunun kabul edilmemesi nedeniyle işverence geçerli sebeple feshedildiği, ancak yapılan yargılama sonrası işverence yapılan fes-hin geçersizliğine işçinin işe iadesine karar verildiği, verilen kararın kesinleş-tiği görülmektedir.

Somut olayda, kesinleşen işe iade kararı üzerine işçi, işverene işe iade başvurusunda bulunmuş, işveren bir aylık süre içerisinde işgörene ve vekili-ne noterden çektiği ihtarlar ile kurumsal pazarlama daire başkanlığı

pozisyo-nunda işçiye işbaşı yapmasını bildirmiştir. Bu durumda, işverence kanuni sü-re içinde gönderilmiş davet üzerine davacı işçinin süsü-resi içinde işe başlama-sı gerekir. Oysa, davacı işçi, işe başlamak için işyerine gitmediği ve başka bir bankada müdür olarak çalıştığı uyuşmazlık konusu değildir. Bu sebeplerle, işçinin süresi içinde işe iade yönünde başvurusunun ardından, işverenin da-veti üzerine işe başlamamış olması halinde, işçinin gerçek amacının işe lamak olmadığı kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla, işçi işverene hiç baş-vurmamış gibi sonuca gidilmelidir. Bu durumda işverence yapılan fesih, 4857 Sayılı Kanunun 21/5. maddesine göre geçerli bir feshin sonuçlarını do-ğurur. Bunun sonucu olarak da, işe iade davasında karara bağlanan işe baş-latmama tazminatı, boşta geçen süreye ait ücret alacağı talebi mümkün ol-maz.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın karar ve-rilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalının bu yönü amaçlayan temyiz itirazı kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMA-SINA, davacı yararına takdir edilen 900,00.-TL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgili-ye iadesine, 19.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 24.04.2012 Esas: 2012/1183 Karar: 2012/3022

K›smi Ödemelerin Faize Mahsup Edilebilece¤i ‹lkesi Aksi Yönde

Outline

Benzer Belgeler