• Sonuç bulunamadı

Gecikme Zamm› Bir Faiz Olup Bu Konudaki Uyuflmazl›klar Faize ‹liflkin Yasal Düzenlemelere Göre Çözümlenmelidir

ÖZET: Dava, itirazın iptali talebine ilişkindir. Uyuşmazlık, temerrüt

tari-hinden sonra asıl alacağa uygulanması gereken faizin gecikme zam-mı oranında zam-mı, yoksa temerrüt faizi oranında zam-mı olması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ge-cikme zammının hukuki niteliğinin belirlenmesi gerekir. Gege-cikme zammı bir faiz olup bu konudaki uyuşmazlıkların faize ilişkin yasal düzenlemelere göre çözümlenmesi gerekir. Türk Borçlar Kanu-nu’nun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76., faize ilişkin 88. maddesi, temerrüt faizine iliş-kin 120. ve aşırı ifa güçlüğüne ilişiliş-kin 138. maddesi görülmekte olan davalarda da uygulanır. Temerrüt faizine ilişkin 120. maddesi uya-rınca; uygulanacak yıllık temerrüt oranı sözleşmede kararlaştırıl-mamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak olan yıl-lık temerrüt faiz oranı, belirlenen faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.

➣ 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 76, 88, 120.

➣ 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 7.

T

araflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Alanya 1. Sulh Hukuk Mahkeme’since davanın kısmen kabulü-ne dair verilen 31.03.2009 gün ve 2006/65 E., 2009/472 K. sayılı kararın in-celenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 23.02.2011 gün ve 2010/7299 E., 2011/2339 K. sayılı ilamı ile;

(...Davacı vekili, müvekkilinin abonesi olan davalının abonelik üzerin-den kullanılan suyun bedelini ödememesi üzerine 11.584,06.-TL alacağın

tahsili için yapılan icra takibinin davalının haksız itirazı nedeniyle durduğu-nu ileri sürerek, itirazın iptaline, % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin aboneliğin bulunduğu işyerini İcra Tetkik Mercii kararı ile 1999 yılında tahliye ettiğini, tahliye tarihinden sonraki su sar-fiyatından sorumlu tutulamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece benimsenen 30.11.2006 tarihli bilirkişi raporu doğrultusun-da, davaya konu su tüketimlerinin davalının aboneliği üzerinden yapıldığı, davalının işyerini tahliye etmesine rağmen abonelik sözleşmesini iptal ettir-mediği, bu nedenle kullanılan su bedelinden sorumlu olduğu gerekçesiyle da-valının icra takip dosyasında yapmış olduğu itirazın kısmen iptaline, asıl ala-cağın 2.736,45.-TL, işlemiş faizin 8.777,44.-TL olarak kabulü ile asıl alaca-ğa takip tarihiden itibaren işleyecek gecikme zammı ile takibin devamına, asıl alacağın % 40’ı oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınıp, dava-cıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan öteki temyiz itirazlarının reddi ge-rekmiştir.

2- Gecikme zammı temerrüt tarihine kadar istenebilir. Temerrüt tarihin-den sonra asıl alacağa temerrüt faizi istenebilir. Mahkemece bu yön gözetil-meden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalı vekili.

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde tem-yiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği gö-rüşüldü:

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, takip tarihinden itibaren gecikme zammı oranında faiz uy-gulanmak suretiyle itirazın kısmen iptaline karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, özel dairece yukarıda başlık bö-lümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı ve-kili getirmiştir.

Bozma ve direnme kararlarının içerikleri itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; temerrüt tarihinden sonra asıl alacağa uygulanması gereken faizin gecikme zammı oranında mı, yoksa temerrüt faizi oranında mı olması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle gecikme zammının hukuksal nite-liği üzerinde durularak, gecikme zammının temerrüt (gecikme) faiziyle iliş-kisinin öğretideki görüşler de ele alınarak irdelenmesi; temerrüt, muacceli-yet, ihtar, faiz, tazminat, cezai şart gibi konuyla ilgili terimlerin tanım ve yo-rumlarının yapılmasında yarar bulunmaktadır.

Uygulama ve öğretide baskın görüş olarak, ayni zamanda gecikme zam-mını da içerdiği kabul edilen tanımlamasıyla temerrüt (gecikme) faizi; borç-lunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine ka-nun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müdde-tinde varlığını sürdüren, alacaklının zararın varlığını ve miktarını ve borçlu-nun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın borçluborçlu-nun ödediği ve miktarı yasa-larla belirlenmiş asgari, maktu bir tazminattır (Bkz. Dr. Becker, İsviçre Me-deni Kanunu Şerhi, Borçlar Kanunu, Fasikül IV, sh. 5 Dr. S. Özkök Çevirisi, A. Von Tuhr, Cilt 1-2 sh. 617, C. Edege Çevirisi, Dr. Nami Barlas, Para Borç-larının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar İst. 1992 sh. 127 vd., Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.06.1997 gün E. 1997/11-278, K. 529).

Gecikmeden doğan zarardan dolayı gecikme tazminatının istenebileceği açıktır. Borçlanılan edimin gecikerek de olsa aynen ifası, bazı hallerde ala-caklının gecikme yüzünden uğradığı zararı karşılamaya yetmez. Bu nedenle alacaklı, borçludan aynen ifa yanında gecikme dolayısıyla uğramış olduğu zararın tazminini isteyebilir. Gecikmiş ifa ile birlikte gecikme tazminatının istenmesine engel yoktur. Burada alacaklının gecikme dolayısıyla uğradığı zarara, gecikme zararı, bu zararın giderilmesi için ödenecek tazminata ise ge-cikme tazminatı denir (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler 7. Baskı, 1993 sh. 911-926, Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler 5. Bası 1088-1092).

Yeri gelmişken belirtmelidir ki, borçlu temerrüdü; borçlunun ifa etmek-ten kaçınamayacağı muaccel edimi zamanında yerine getirmeyerek ifada ge-cikmesi ve borcun ifasının hala mümkün bulunması durumunda belirli

şart-lara bağlı oşart-larak gerçekleşen bir sorumluluk nedenidir. Para borçları için te-merrüdün oluşum şartları; borcun muaccel hale gelmesi, alacaklı tarafından borçluya ihtarda bulunulmasıdır. Muacceliyet en yalın anlatımıyla, ödeme zamanının gelmiş olmasıdır. Borcun ifası için bir vade öngörülmüşse kural olarak bu vadenin gelmesiyle muacceliyet oluşur. Muacceliyet tek başına te-merrüdü sağlamaya yeterli değildir. Ayrıca alacaklı tarafından borçluya bir ihtarda bulunulması da kural olarak gerekir (BK. md. 101/f.1). İhtarın olağan gerçekleşme tarzı, alacaklının sırf ödeme talebinden ibaret iradesini borçlu-ya iletmesidir. Ayrık olarak sözleşme veborçlu-ya kanunla getirilen düzenleme ile zamanında ödemede bulunulmadığı takdirde ihtara gerek kalmaksızın temer-rüt oluşur.

Para borçları açısından borçlu temerrüdüne bağlanan sonuçlardan birisi, temerrüt faizi ödeme yükümlülüğüdür. Temerrüt faizi, borçlunun para borcu-nu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kaborcu-nun gereği ken-diliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle, zamanında ifa etmeme olgusuyla doğ-rudan bir bağlantı içindedir. Temerrüt faizi, belirtilen temel amaca hizmet et-menin yanı sıra, pratik başka amaçlara da yöneliktir. Alacaklının bir zarara uğrayıp uğramadığı veya zararın temerrüt faiz oranından daha düşük olup ol-madığı tartışmalarına meydan verilmeksizin, borçlunun faiz ödemeye peşi-nen zorlanması yargı organlarını büyük bir yükten kurtarmakta ayrıca, borç-luyu zamanında ödemede bulunmaya sevk etmektedir.

Temerrüt faizi, muhtemel zararların giderilmesi amacıyla doğrudan doğ-ruya yasa koyucu tarafından öngörülmüş bir karşılık olup, talep edilebilmesi için gerçekten bir zarar görülmüş olması gerekli değildir. Bu konuda borçlu-ya bir ispat hakkı da tanınmış olmadığı gibi, borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olması da şart değildir. Tanımlanan bu özellikleri ile öğretide de hâ-kim olan görüş temerrüt faizinin, alacaklının aksi iddia olunmayan farazi za-rarının asgari oranda giderilmesine yönelik maktu ve götürü bir tazminat ni-teliği taşıdığı yönündedir. Temerrüt faizinin fonksiyonu ve bu faizi öngören yasal düzenlemenin amacı göz önüne alındığında tazminat nitelemesine va-rılabilir (Bkz. Dr. Nami Barlas, a.g.e.).

Bu bağlamda, son olarak faiz kavramının ele alınması ve özelliklerinin irdelenmesi de yararlı olacaktır. Faiz, para borcunun fer’i niteliğindedir (BK. md. 113/2 ve 131). Dolayısıyla, faizin varlığı için ilk şart bir para bor-cunun varlığıdır. Asıl borca bağlı olarak doğar ve asıl borcun herhangi bir ne-denle sona ermesi halinde de asıl alacak ile birlikte sona erer. Doğmuş faizin

asıl alacakla birlikte sona ermemesi için saklı tutulması ya da halin icabından saklı tutulduğunun anlaşılması gerekir. Zamana bağlı olarak işler, yasa ya da taraflarca saptanmış belirli bir oranın anaparaya uygulanması ile saptanır. Bu özellikleri gözetilerek faiz; “alacaklının nakdinden bir süre için yoksun kal-ması nedeni ile, nakdin kullanılkal-ması olanağını borçluya bırakkal-ması karşılığın-da elde ettiği, miktarı kanun ya karşılığın-da hukuki işlem ile belirlenmiş, para borçla-rı açısından özel olarak düzenlenen, tahsil için zaraborçla-rın ve kusurun varlığı şart olmayan bir tür tazminat, bir medeni semere” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım, faizin genel tanımı olup, faizin türlerine göre çeşitli eklemelerle deği-şiklik gösterebilmektedir (Mehmet Helvacı, Borçlar ve Ticaret Kanunu Bakı-mından Para Borçlarında Faiz Kavramı).

Görüldüğü üzere, para borçlarında borçlunun borcunu vadesinde ödeme-mesi halinde yasal faizden ayrık olarak uygulanan ve borçlu tarafından öde-mek zorunda bırakılan ilave paranın aslında bir faiz olduğunda kuşku yoktur.

Tüm bu açıklamalar ışığında, davamıza konu gecikme zammı da bir fa-iz olup, fafa-ize ilişkin düzenlemelerin somut uyuşmazlığa tatbiki gerekir. Nite-kim HGK’nun 16.06.2004 gün ve 2004/19-357 E., 2004/360 K. sayılı ilamın-da ilamın-da aynı ilkeler benimsenmiştir.

Belirtilen durum karşısında, mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kara-rı yerinde ise de; uyuşmazlığın Hukuk Genel Kurulu’na geldiği aşamada, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanu-nu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında KanuKanu-nu’nun (6101 SY) 7. maddesinde aynen “Türk Borçlar Kanunu’nun kamu düzenine ve genel ah-lâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76., faize ilişkin 88., temer-rüt faizine ilişkin 120. ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddesi, görülmek-te olan davalarda da uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 88. maddesindeki “Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirle-nir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca be-lirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz.” hükmünü içermesi-nin yanı sıra, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesinde de aynen; “Uygulana-cak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcu-nun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.

Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarın-ca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdi faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve

yıllık akdi faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, te-merrüt faizi oranı hakkında akdi faiz oranı geçerli olur” düzenlemesine yer verilmiştir.

Tüm bunların yanı sıra, yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanu-nu’nun 9. maddesi de “Ticari işlerde; kanuni, anapara ile temerrüt faizi hak-kında, ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.” hükmünü getirmesini karşısında, somut uyuşmazlığın çözümünde karar tarihinden sonra yürürlüğe girmiş bu-lunan ve halen devam eden davalarda da uygulanması gereken hükümler içe-ren mevzuat hükümlerinin somut olay bakımından da yerel mahkemece de-ğerlendirilmesi gerekmektedir.

O halde, mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, uygula-nacak gecikme zammı oranı bakımından bir değerlendirme ve araştırma ya-pılmak üzere direnme kararının değişik bu gerekçeyle bozulması gerekir.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kara-rının, yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. desi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici mad-de 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Ka-nunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440. maddesi uyarın-ca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 12.09.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 11.04.2012 Esas: 2012/12-132 Karar: 2012/319

Outline

Benzer Belgeler