• Sonuç bulunamadı

Erken çocukluk dönemi, insanın hayatı tanımaya ve kavramaya başladığı en verimli, hızlı ve belki de en kritik dönem olarak görülmektedir. Bu dönemde edinilen, kazanılan becerilerin bireyin ileriki yaşamında büyük bir etkiye sahip olması, hayatına yön vermesi beklenmektedir. Bu bağlamda erken dönemlerde çocukların bütün gelişim alanlarının desteklenmesi gerektiği düşünülmektedir. Gelişim genel anlamda üç alanda oluşmaktadır. Bunlar bedensel, bilişsel ve duygusal gelişim alanlarıdır. Fiziksel alan duyusal kapasiteler, motor beceriler, fiziksel özellikler ile ilgilidir. Bilişsel alan algılama, nedensellik, hafıza, problem çözme ve dil gibi tüm zihin yetenekleri ve aktiviteleri kapsar. Psikososyal alan ise kişisel özellikler ve sosyal beceriler ile ilgilidir. Çocuğun kendine özgü davranışlarını, duygularını ve tepkilerini içerir (Bayhan ve Artan, 2004, s.10).

Bu çalışmada çocuğun duygusal gelişim alanına odaklanılmış ve sosyal duygusal uyumu üzerinde durulmuştur. Sosyal-duygusal uyum çocukların akranlarıyla birlikte olduğu zamanlarda işbirliği sergileme ve yaşadıkları anlaşmazlıklara çözüm yolları üretme gibi olumlu özellikleri (sosyal yetkinlik), öfke patlamaları yaşama, saldırgan davranışlar gösterme, yetişkinlere karşı gelme ve akran ilişkilerinde uyumsuz davranma (kızgınlık- saldırganlık), endişeli davranma, içine kapanık olma, depresif duygu durumları ve grup içinde çekingenlik gösterme (anksiyete-içe dönüklük) gibi problem davranışları içermektedir (Kaner ve Bayraklı, 2010). Çocuğun sosyal duygusal uyumunun, bütün alanlardaki gelişimi ve sosyal becerileri ile doğrudan ilişkili olduğu söylenebilir. Günümüzde duygusal gelişim üzerine yapılan araştırmalar genellikle konuyu L. Vygotksky’nin Bilişsel Gelişim Kuramı, E. Erikson’ un Psikososyal Gelişime Kuramı, A. Bandura’ nın Sosyal Bilişsel Kuramı ve J. Bowlby’ nin Bağlanma Kuramı, Urie Bronfenbrenner’in Ekolojik Sistem Teorisi çerçevesinde incelemektedir. Bu kuramlardan

bazıları aşağıda belirtildiği üzere araştırmanın konusu çerçevesinde değerlendirilmeye çalışılmıştır.

2.4.1. Sosyal Duygusal Uyum İle İlgili Kuramsal Çerçeve

Sosyal duygusal gelişim ile ilgili daha geniş bir bakış açısı kazanmak ve daha derin bilgi birikimi için gelişim alanlarıyla ilgili kuramları incelemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Aşağıda konu ile ilgili bazı kuramlara yer verilmiş ve sosyal duygusal uyum ile ilişkileri incelenmeye çalışılmıştır.

Psikanalitik kuramcılardan biri olan Eric Erikson, gelişimi herkesin yaşadığı düzenli bir aşamalar zinciri olarak görmekte ve doğumdan ölüme kadarki süreç içerisinde kişilik gelişiminin devam ettiğini ileri sürmektedir. Erikson, yaşam boyu gelişim ilkesini ortaya atan ilk psikologlardan biri olarak görülmektedir. Yaşamı Oral-Duyum Dönemi, Anal-Kas Dönemi, Cinsel-Devinsel Dönem, Gizli Cinsellik (Gizil) Dönem, Erinlik-Ergenlik Dönemi, Cinsel Etkinlik Dönemi, Durağanlığa Karşı Üretkenlik Dönemi ve Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk Dönemi olmak üzere sekiz gelişim dönemine ayırmaktadır. Bu dönemlerin her birinde psikososyal bir bunalım veya çatışma yaşanmaktadır. Kişilik bu sekiz dönem boyunca gelişimini sürdürmekte ve bir dönemde yaşanan bir dengesizlik sonraki bir dönemde olumluya çevrilebilmektedir. Bunlara ek olarak, psikososyal gelişim, kültürel anlamda iki farklı tarza bağlıdır. Birincisi, bütün kültürlerde çocuklar aynı gelişim evrelerinden geçmekte ancak her kültürün çocuğun davranışını yönlendirmek ve geliştirmek için kültüre özgü yöntemleri bulunmaktadır. İkincisi bir kültürün zaman içinde değişime uğradığı düşünüldüğünde kültürel görelilik söz konusu olmaktadır. Diğer bir ifade ile bir nesil için geçerli olan bir durum değişen kültürel durumdan dolayı sonraki bir nesil için geçerli olmayabilir. Ayrıca Erikson, özerklik ve anne babaya olan bağımlılık arasında bir denge kurma gereksinimi üzerinde de durmaktadır. Bu dönem çocuğunun duyguları ister iyi, ister kötü olsun çocuğun bunlarla baş edebilmeyi, bunları sosyal olarak kabul edilebilir bir şekilde ifade etmeyi öğrenmesi gerekmektedir. Erikson’un ileri sürdüğü bu dönemler içerisinde çocuğun gelişiminin yapısı, çocuğun sosyal-duysal uyumunu ve bunun sonucunda da sergilemiş olduğu davranışlarını etkileyebilir (Güngör Aytar, 2015, s. 97; Miller, 2008, s. 207).

Konu ile ilgili bir diğer kuramda Albert Bandura, 1960’lı yıllardan sonra sosyal öğrenme üzerinde çalışarak başlangıçta sosyal öğrenme kuramı olarak adlandırdığı, daha sonra sosyal bilişsel kuram olarak değiştirdiği kuramı üzerinde günümüzde halen çalışmaya devam etmektedir. Kurama göre davranışların kazanılması bilişsel süreçlerle açıklanmaktadır. Bu süreçte pekiştireçlere ihtiyaç duyulmadan gözlem yoluyla diğer

insanların davranışlarının sonuçlarını görerek öğrenmek ve davranış kazanmak olanaklıdır. Ancak Bandura’ya göre pekiştireçin de önemli bir yeri vardır ancak bu yer öğrenme değişkeni olarak değil, öğrenilen davranışın performansa dönüşmesini sağlayan bir değişken olarak görülmektedir. Ayrıca kuram, bir davranışı gözlem yoluyla öğrenmek için taklit etme zorunluluğu olmadığını savunmaktadır. Çünkü gözlem yoluyla öğrenmenin taklit etmekten daha karmaşık bir yapısı olduğu savunulmaktadır. Ayrıca Bandura, bireyin davranışlarının, çevrenin ve kişisel özelliklerin bireyin sonraki davranışları üzerinde etki gücü olduğunu savunmakta ve bu üç faktörün birbirleriyle sürekli bir etkileşim içinde olduklarını belirtmektedir. Kuram çocukların sosyal duygusal uyumlarını arttırmak ve davranışlarını düzenlemek için bazı noktalara da değinmektedir. Doğru davranışları pekiştirmek, olumlu davranışları ödüllendirmek, kendine güven duygusunu desteklemek ve öğrenme süreçlerinde çocukların sorumluluk almalarına fırsatlar vermek başlıca kritik noktalar olarak görülmektedir (Koç Erdamar, 2015, s. 207; Çakır, 2007, s. 411).

Benliği ilgilendiren birçok değişken ile ilişkili olduğu düşünülen bir diğer kuram olan Bağlanma Kuramı ilk olarak John Bowlby tarafından çalışılmıştır. Bowlby’ ye (1973, 1979, 1980) göre Bağlanma Kuramı bireylerin diğer insanlarla güçlü duygusal bağlar kurma gereksinmelerinin nedenlerini açıklamaya çalışan bir kuramdır. Sağlıklı bir duygusal bağ kurmak, bebeklik döneminden başlayarak bireyin yaşamını sürdürebilmesi ve normal bir gelişim gösterebilmesi için gerekli görülmektedir. Erken yaşlarda gerçekleşen bağlanma sürecinin, çocukların ilerleyen yaşlarında uyum sorunlarını incelemede ve düzenlemede kritik bir yere sahip olduğu düşünülmektedir. Çocukluk döneminde bireyin, bakıcıyla güvenli bir bağlanma gerçekleştiremediği durumda, kaygı ve huzursuzluk hissederek, çevreyle sağlıklı bir etkileşim içerisinde olamadan, stres ve diğer olumsuz faktörlerin de etkisiyle sağlıksız bir benlik gelişimi göstermesi beklenmektedir. Güvenli bağlanmanın gerçekleşmesi için ise çocuğun tutarlı bir tepki veren, çocuğa karşı ilgili ve ulaşılabilir bir bakıcıya sahip olması gerekmektedir (Sümer ve Güngör,1999, s. 73; Bartholomew ve Horowitz, 1991; Hazan ve Shaver, 1987; Bowly, 1973).

Konuyla ilgili Urie Bronfenbrenner (1917-2005) ise çocuk gelişimi üzerinde bağlamsal etkileri açıklayan ekolojik sistem teorisini ortaya koymuştur. Bu teoriye göre çocuk karmaşık bir sistem içinde çevreden farklı düzeylerde etkilenerek gelişmektedir. Çocuk biyolojik olarak getirdiği özelliklerini, çevreyle etkileşime girerek gelişimini şekillendirmektedir. Bu bağlamda çocuğun etkileşime geçtiği çevre, birbirleriyle ilişkili iç içe geçmiş katmanlardan oluşan bir sistem olarak açıklanmaktadır. Çevrenin en içte yer alan katmanı mikrosistem olarak adlandırılmakta ve çocuğun yakın çevresi (aile, okul, akran

grubu vb.) ile olan etkileşimlerini kapsamaktadır. Çocuğun en yakın ilişkide olduğu ve çocuğu gelişim sürecinde etkileme poatansiyeli en güçlü olduğu düşünülen katmandır. İkinci katman ise mesosistem olarak adlandırılmakta ve ev, okul, yaşanılan mahalle gibi en az iki mikrosistem arasındaki bağlantıları, karşılıklı ilişkileri içermektedir. Eksosistem ise doğrudan çocuğu kapsamayan, ancak çocuğun yakın çevresiyle etkileşimlerini etkileyen sosyal çevreyi kapsamaktadır. Bronfenbrenner’ın teorisinde en dış katman ise makrosistem olarak adlandırılmakta ve kültürel değerleri, kanunları, gelenekleri kapsamaktadır. Ayrıca çocukta ve çocuğun gelişimini etkileyen tüm sistemlerde zaman içinde meydana gelen değişimler ise kronosistem olarak adlandırılmaktadır. Bronfenbrenner’e göre bütün bu katmanlarıyla çevre, çocuğu tek bir yönde etkileyen durağan bir sistem değildir. Çevrenin sürekli değişen bir yapıya sahip olduğu ve değişen her faktörün (kardeşin doğumu, boşanma, taşınma vb.) çocuğun yakın çevresini değiştireceği için gelişimini de etkileyen yeni durumlar ortaya koyduğu savunulmaktadır (Turan vd., s. 76, 2014; Berk, 2013, s.25.)

2.5. Konuyla İlgili Araştırmalar