• Sonuç bulunamadı

2.5. Konuyla İlgili Araştırmalar

2.5.2. Konuyla İlgili Yurt Dışında Yapılan Bazı Araştırmalar

Hiew, Halford, Van De Vijver ve Liu (2016) yaptıkları araştırmada, Çinli, Batılı ve kültürlerarası Çinli-Batılı çiftlerin iletişimlerini karşılaştırmış ve kültürün, iletişim ile ilişki doyumu arasındaki ilişkiyi nasıl etkilediğini incelemişlerdir. Veri toplama aracı olarak ilişki doyumu için Çift Doyum İndeksi (Couples Satisfaction Index-CSI), iletişim için ise ortak etkileşim için kısaltılmış kategori sistemi (Brief Kategoriensystem für Partner schaftliche Interaktion-Brief KPI) kullanılmıştır. 33 Batılı çift, 36 Çinli çift ve 54 kültürlerarası Çinli- Batılı çiftin bir ilişki problemini tartışırken ve ilişkileri ile ilgili pozitif olayları hatırlarken kurdukları iletişim kodlanmış ve sonuç olarak bayan partneri Çinli olan çiftler, bayan partneri Batılı olanlara göre daha düşük düzeyde pozitif davranış ve daha fazla negatif davranış sergiledikleri görülmüştür. Ayrıca erkek partnerin kültürünün, çiftlerin iletişim davranışı oranları ile arasında çok az ilişkisi olduğu görülmüştür. İlişki doyumunun, kültürel gruplar arasında düşük oranda negatif davranış ve yüksek oranda pozitif davranış ile ilişkili olduğu gözlenmiş ve bu ilişki problem tartışmalarında pozitif olayları hatırlamaktan daha fazla ve belirgin bir şekilde gözlenmiştir.

Jackl (2016) yapmış olduğu çalışmada 33’ ü Kafkas, 1’ i Afrikan-Amerikan, 1’i Meksikalı ve 1’ i Afrikan-Amerikan-Kafkaslı, 1 ile 4 yıllık evli 36 birey ile görüşmüş ve evlenmeden önce aileleri ile evlilik hakkında yapmış oldukları konuşmaların katılımcıların kendi evliliklerindeki etkisini araştırmışlardır. Telefonla veya yüz yüze ortalama 32 dakikalık görüşmelerle veriler toplanmış içerik analizi yapılmıştır. Araştırma sonucunda bireylerin aileleri ile evlilik hakkında evlenmeden önce yaptıkları konuşmaların etkileyici

ve hatırlanabilir olduğu bulunmuştur. Bu mesajların içeriğinin evliliğin uzun süreli bir bağlılık olduğu, evliliğin bir iş olduğu ve geleneksel değerlerin başarılı bir evlilikte yaşaması gerektiği biçiminde şekillendiği ve aile içi açık iletişimin katılımcıların yüksek düzeyde etkilendiği bulunmuştur.

Liermann ve Norton (2016), Voyageur Outward Bound (USA) okulunda, çocuklarıyla yaşadıkları güven kaybı, zayıf iletişim ve/veya diğer yüksek riskli davranışlar konularında endişe duyduğu için, sorun yaşayan gençler ve aileleri için düzenlenen bir program olan Intercept’e katılan yaklaşık 130 aile üzerinde araştırma yapmışlardır. Bu fenomenolojik çalışmada, programdan sonra ebeveynler ve ergenlik çağındaki çocukları arasında hangi pozitif ilişkiler ortaya çıktığının yanında, ebeveyn/çocuk ilişkisini geliştirmede programın hangi kısımlarının yardımcı olduğunu saptamak için nitel veriler toplanmıştır. Elde edilen bulgular, programa katılım sonucunda aile üyeleri arasındaki iletişimin geliştiğini göstermiş ve aileler programda öğrendikleri mola zamanlarını değerlendirmek, gelişmiş dinleme ve diğer olumlu iletişim araçlarını kullanmak gibi yeni becerilerden yararlandıklarını bildirmişlerdir. Aileler, programın sonundaki ebeveyn/çocuk konferansının, ebeveyn/çocuk arasındaki ilişkiyi geliştirmede programın en faydalı yönü olduğunu belirtmişlerdir.

Banovcinova ve Levicka (2015) yaptıkları araştırmada finansal gelir düzeyinin aile içi iletişimi etkileme gücünü incelemişlerdir. Çalışmaya düşük gelir düzeyinde 310 kişi ve normal gelir düzeyinde 310 kişi alınmış ve Aile Değerlendirme Ölçeği (Family Assessment Device-FAD) ile veriler toplanmıştır. Çalışma sonucunda düşük gelir seviyesinin, bireylerin aile içi iletişimlerini negatif yönde etkilediği bulunmuştur. Ayrıca düşük gelir seviyesindeki bireylerin iletişim kalıplarında normal gelir seviyesindeki bireylere göre ileri düzeyde çarpıklık görülmüştür.

Basharpoor ve Sheykholeslami (2015) yapmış oldukları çalışmada çift uyumu ve aile ile ilgili işlerin kadınların yaşam kalitesiyle arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Çalışmaya batı Azerbaycan bölgesinde ikamet eden ve rasgele seçilen 730 kadın katılmıştır. Pearson korelasyon ve çoklu regresyon analizleri sonucunda aile işlerinin bütün boyutlarıyla ve çift uyumu ile kadının yaşam kalitesi arasında pozititif yönde korelasyon olduğu bulunmuştur. Ayrıca kadının yaşam kalitesinin yüzde 33 oranında aile işleri ile açıklanabilirken, yüzde 24 oranında çift uyumu ile açıklanabildiği sonucuna da ulaşılmıştır.

Brassart ve Schelstraete (2015), okul öncesi eğitim kurumuna devam eden çocukların iletişim becerilerini güçlendirmek, dil gelişimlerine destek olmak ve ebeveynlerin sözel tepki verme becerilerini iyileştirmek için ebeveyn odaklı bir dil müdahale programı

uygulamışlar ve etkisini ölçmeye çalışmışlardır. Araştırmacılar deney ve kontrol grubuna rasgele atama yöntemiyle 16’şar ebeveyn atamışlar ve 8 hafta boyunca haftalık bir buçuk saat olmak üzere programı uygulamışlardır. Çalışma sonucunda ebeveynlerin sözel tepkilerinde olumlu yönde iyileşme görülmüş, çocukların ima yollu iletişim becerilerinde artış bulunmuş ve çocukların olumsuz davranışlarının azaldığı görülmüştür. Çalışma sonuçlarının anne-baba-çocuk iletişiminin güçlendirilmesinin önemini göstermesi bakımından anlamlı olduğu görülmüştür.

Kumar (2015), Hindistan’ da yapmış olduğu çalışmasında ileri yaştaki çiftlerin ebeveynlik sonrası çift uyumlarını ve psikolojik iyi oluşlarını araştırmıştır. Çalışmada huzur evine yatırılmış çiftler, zihinsel hastalığı olanlar ve eşlerden birisi veya her ikisi de kronik bir hastalığa yakalanmış olanlar araştırma dışında bırakılmıştır. Çalışmaya 60 çift alınmış ve çiftler ile yüz yüze görüşülmüştür. Araştırma sonucunda katılımcıların sadece yüzde 40’nın sosyal bir aktiviteye veya organizasyona dâhil olduğu bulunmuştur. Ayrıca yaş küçüldükçe algılanan çift uyum düzeyinin daha yüksek olduğu saptanmıştır. Buna benzer bir sonuç yükseköğrenim gören çiftlerde de bulunmuş ve yükseköğrenim görenlerin daha yüksek çift uyumuna sahip olduğu saptanmıştır. Yaş faktörünün çalışmada önemli bir değişken olduğu görülmekte ve yaş yükseldikçe psikolojik iyi oluşun azaldığı, yaş düştükçe arttığı görülmüştür. Bunların yanında psikolojik iyi oluş ile çift uyumu arasında da pozitif yönde bir korelasyon olduğu da bulunmuştur.

High ve Scharp (2015) ise aile iletişim modelleri ve destekleyici iletişim literatürünü birleştirerek, özel durumlardaki destek arayışını etkileyen eğilimsel faktörleri incelemişlerdir. Veri toplamada 26 maddelik aile iletişim modelleri aracı (RFCP), 20 maddelik iletişimsel uyum ölçeği, araştırmacılar tarafından hazırlanmış beş maddelik sosyal destek için motivasyon anketi ve sosyal destek aramak ölçeği kullanılmıştır. Özellikle, destek arayışında iletişimsel beceri ve motivasyon, aile iletişim modelleri ve geri çağırma destek arama stratejileri arasındaki ilişkiyi düzenlemesi kuramlaştırılmış ve Lisans öğrencilerinden oluşan 352 kişilik gruptan alınan sonuçlara göre, insanların aile iletişim modelleri, sosyal destek aramak için farklı düzeyde iletişimsel beceri ve motivasyon göstermekte ve insanların destek aramada kullandıkları stratejilerini dolayı olarak etkilemektedir.

Bernier, Jarry-Boileau ve Lacharit´e (2014) Kanada’da yapmış oldukları araştırmada babaların evlilik doyumları ile baba-çocuk etkileşimi arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkide cinsiyet faktörünün yerini araştırmışlardır. 63 babanın çocukları 15 aylık olduğunda evlilik doyumları ölçülmüş ve daha sonra çocukları 18 aylık olduğunda ise aralarındaki etkileşim

10 dakikalık serbest oyun zamanında kaydedilerek gözlenmiştir. Araştırma bulgularına göre evlilik doyumu babalar ile erkek çocukları arasındaki etkileşimin kalitesiyle pozitif yönde ilişkili iken, babalar ile kızlar arasında ilişki bulunmamıştır.

Camisasca, Miragoli ve Di Blasio (2014), ebeveynlerin birbirleri ile anlaşmasının çift uyumu ve anne-baba stresi arasındaki ilişkiyi yordama gücünü incelemek için yapmış oldukları çalışmada, 6 ile 11 arasında çocuğu olan 236 İtalyan aile ile çalışmışlardır. Anneler açısından eşleri ile anlaşabilmelerinin anlamlı yordayıcıları çift uyumunun alt boyutları olan eşler arası fikir birliği ve bağlılık boyutları iken, babalar açısından eşler arasındaki anlaşabilirliğin anlamlı yordayıcıları çift uyumunun alt boyutu olan eşler arası doyum ve ebeveyn stresi olarak saptanmıştır.

Be, Whisman ve Uebelacker (2013) yapmış oldukları araştırmada, orta ve ileri yaşta olan 1385 çift üzerinde 2 yıl süreyle boylamsal bir çalışma yapmışlar ve yaşam doyumu ile çift uyumu arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Çalışma sonucunda yüksek düzeyde çift uyumunun yüksek seviyede yaşam doyumunu beraberinde getirdiği, aynı şekilde yüksek seviyede yaşam doyumunun yüksek düzeyde çift uyumunu beraberinde getirdiği yani karşılıklı bir ilişki içinde oldukları saptanmıştır. Bunların yanında, kadınlarda çift uyumunun yaşam doyumunu daha güçlü yordadığı bulunmuştur.

Muraru ve Turliuc (2013), kadın ve erkeklerin aile kökleri, romantik bağlanma ve çift uyumları arasındaki ilişkilerde fark olup olmadığını anlamak için yaptıkları çalışmada Romanya’ da 249 kişi ile çalışmışlardır. Yapılan AMOS analizleri sonucunda kadın ile erkek arasında hiçbir değişkende farklılık bulunmamıştır. Ancak, cinsiyete bakılmaksızın romantik bağlanmanın çift uyumunun anlamlı yordayıcısı olduğu bulunmuştur. Ayrıca sadece kadınlarda aile kökeni romantik bağlanmayı yordayan bir değişken olarak görülmüştür.

Thenmozhi (2015), evlilik doyumu, öz yeterlilik ve çalışan bağlılığı arasındaki ilişkiyi, 5-10 yıl arası evli olan ve yaşları 30 ile 40 arasında değişen 30 erkek üzerinde araştırmıştır. Yapılan korelasyon analizleri sonucunda belirtilen bu üç değişken arasında herhangi bir ilişkiye rastlanmamıştır.

McFarlane vd. (2010), psikososyal anlamda risk taşıyan ailelerin çocuklarının okula sosyal duygusal uyumlarının etkisini incelemişlerdir. İncelemeler sonucunda 318 ailenin, yeni doğan çocuklarını yetiştirmede hata yapabilme ihtimalinde olan risk grubunda olduğuna kanaat getirilmiştir. Çocuk bir yaşına geldiğinde evde yapılan gözlemlerle erken ebeveynlik kaliteleri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Çocukların okula sosyal duygusal uyumları ise birinci sınıfa başladıklarında öğretmenleri ile görüşülerek değerlendirilmiştir. Araştırma bulgularına göre erken ebeveynlik ve çocukların okula olan uyumlarının ailelere göre

değişiklik gösterdiği bulunmuş, psikososyal alanda risk taşıyan ebeveynlerin erken ebeveynlik davranışları ile çocukların sosyal duygusal uyumları arasında güçlü bir ilişki saptanmıştır.

Sonuç olarak uluslararası alan yazında, çeşitli kültürlerden bireylerin iletişim ve ilişki doyumu üzerinde kültür, gelir seviyesi gibi çeşitli değişkenlerin etkisini ölçmeye yönelik çalışmalar yapıldığı görülmektedir. Ayrıca çift uyumu ve evlilik doyumunun da anne-baba stresi, ebeveyn-çocuk iletişimi gibi değişkenler ile çalışıldığı görülmektedir. Bunların yanında ebeveynlerin çocukları ile aralarındaki etkili iletişim düzeyinin araştırıldığı çalışmalara da rastlanmaktadır. Ancak ulusal alan yazında da görüldüğü üzere, iletişim becerilerinin uygulanan bir eğitim program doğrultusunda ebeveynlerin çift uyumu, evlilik doyumu ve çocuklarının sosyal duygusal uyumu üzerindeki etkisini belirlemeye yönelik çalışmaya rastlanmamıştır. Aile sistemi içinde ebeveynlerin birbirleri ile etkileşimlerini ve iletişimlerini arttırmak ve bu doğrultuda çocuklarının sosyal duygusal uyumlarını güçlendirerek, daha sağlıklı bir aile yapısına ulaşmak adına, alan yazında bu çalışmanın yapılmasına ihtiyaç olduğu gözlenmiştir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: YÖNTEM

Bu bölümde araştırma problemini çözmek için izlenen yol, başka bir ifadeyle araştırma deseni, çalışma grubu, uygulanan eğitim programı ve işlem basamakları, veri toplama araçları, süreci ve verilerin analizine ilişkin açıklamalar bulunmaktadır.