• Sonuç bulunamadı

Bu bölümde iletişim kavramının daha iyi anlaşılmasını ve çözümlenebilmesini sağlamak amacıyla öncelikle model kavramına değinilmiş ve ardından bazı iletişim modelleri incelenmiştir.

Genel anlamıyla model, bir nesne ya da olgunun sistematik olarak simgelenmesi veya şekilsel olarak gösterilmesidir. Model, bir yapıyı ya da süreci oluşturan temel öğeleri, aralarındaki temel ilişkiler ile birlikte göstermeye çalışır. Ayrıca karmaşık olarak algılan kavramların sade bir şekilde anlatılmasında ve anlaşılmasında da modeller etkilidir. Bu bağlamda iletişim modelleri, iletişim sürecinin öğelerinin ve bu öğeler arasındaki ilişkinin anlaşılmasında faydalıdır. İletişim modellerinin ilgi alanının insan davranışları ve bu davranışların altında yatan nedenler olmasının bu modellerin birbirlerinden farklılıklar göstermesine neden olduğu düşünülmektedir (Ergin, 2010, s. 285).

İletişim modellerinin alan yazın incelendiğinde çizgisel, dairesel, sosyo-psikolojik, toplum bilimsel, görsel, işitsel, dokunsal-hissel iletişim modeli gibi değişik sınıflandırmalarla incelendiği görülmektedir (Ergin, 2010; Tekinalp ve Uzun, 2006; Açıkgöz, 2005). Bu bölümde ise en genel ve tanınmış olduğu düşünülen modeller, iletişimde yapısal ve işlevsel özellikleri etkileyen, içerdikleri öğeler ile birlikte açıklanmaya çalışılmıştır.

2.1.4.1. Aristo Modeli (M. Ö. 4. Y. Y.). Aristo, “Rhetoric” adlı çalışmasında

görüldüğü üzere üç iletişim öğesinden söz etmektedir: Konuşmacı, yapılan konuşma ve dinleyici. Aristo’nun bu yaklaşımı göz önüne alındığında, aşağıdaki gibi bir iletişim modelini ortaya konulabilir.

Konuşmacı Konuşma Dinleyici (Kaynak) (Mesaj) (Alıcı)

Şekil 2.1. Aristo’nun iletişim modeli (Ergin, 2010, s. 287)

Aristo bu üç unsurun üzerinde durmasına rağmen aralarındaki ilişki konusunda bir açıklık getirmemiştir. Aristo’nun iletişim modeli, günümüzde, iletişim sürecini tümüyle açıklama açısından yetersiz kalmaktadır. Ancak bu örnek iletişim ile ilgili çalışmaların çok eski zamanlara kadar uzandığını göstermesi açısından önemli görülmektedir (Ergin, 2010, s. 287; Telman ve Ünsal, 2005, s. 27).

2.1.4.2. Shannon-Weaver Modeli (1949). İletişimin sadece teknik yönleriyle

ilgilenen Matematiksel İletişim Kuramı (Tekinalp ve Uzun, 2006, s. 63) olarak da adlandırılan bu model Claude E. Shannon tarafından geliştirilmiştir. Ayrıca Warren Weaver bu modeli başka iletişim sorunlarına da uyarlayabilecek biçimde geliştirmek üzere Shannon ile iş birliğine gitmiştir (Ergin, 2010, s. 288). Bu ikili tarafından geliştirilen ve kendi adlarıyla anılan model aşağıdaki gibidir.

Mesaj İşaret İşaret Mesaj

Kaynak Verici Kanal Alıcı Hedef Gürültü

Kaynağı

Şekil 2.2. Shannon-Waver enformasyon modeli (Tekinalp ve Uzun, 2006, s. 64)

İlk olarak 1947’ de Bell System Technical Journal’ de yayınlanan Shannon-Waver modeli, oluşturulurken cevap aranan sorular daha çok hangi tür iletişim kanalının ne kadar kesinlikte sinyali (işareti) taşıyabileceği ve aktarabileceği, vericiden alıcıya giderken ne kadar sinyalin kaybolacağı ve alınan iletilerin davranışı ne ölçüde etkileyebileceğidir (Tekinalp ve Uzun, 2006, s. 64).

Modelde iletişim sürecinin başladığı, iletilmek üzere mesajların üretildiği ilk yer ve modelin ilk ögesi olan bilgi kaynağıdır.Daha sonraki aşamada ise mesaj, verici tarafından sinyallere (işaretlere) dönüştürülmektedir.Bu sinyallerin alıcıya giden kanalın özelliklerine uygun hale getirilmesi gerekir. Alıcı ile vericinin işlevleri bu noktada benzerlik göstermektedir. Alıcı, aldığı sinyallerle mesajı yeniden yapılandırmakta ve alınan mesaj daha sonra hedefe ulaşmaktadır. Sinyal, gürültü kaynağı tarafından etkilenme olasılığını içerdiği sürece bozulmaya açıktır. İletişim sürecinde telefon görüşmesinin esas alındığı Shannon ve Waver’in modelinde dönüte (geri bildirime) yer verilmemesi en büyük eksiklik

olarak belirtilmektedir. Model, bu yönüyle iletişimin tek yönlü, çizgisel bir eylem gibi algılanmasına neden olmaktadır. Modelde gürültü kaynağına yer verilmesi ise iletişimde dikkate alınması gereken önemli bir değişkenin varlığına göstermesi açısından önemlidir (Ergin, 2010, s. 288; Tekinalp ve Uzun, 2006, s. 64; Telman ve Ünsal, 2005, s. 37).

2.1.4.3. Lasswell Modeli (1948). Amerikalı siyaset bilimci Harold D. Lasswell

çalışmış olduğu bu eski modelde, 1948 yılında The Communication of Ideas adlı eserinde ünlü “Kim, neyi, hangi kanaldan, kime, hangi etkiyle söyler” formülünü ortaya atmıştır. Bu formül aslında Lasswell’in 1936’ da siyaset biliminin temel sorusu olarak ortaya attığı “Kim, neyi, ne zaman, nasıl elde eder” paradigmasının kitle iletişim alanına uyarlanmasıdır. Onun iddiasına göre kitle iletişim işlemini anlamak için onun modelindeki aşamaları çalışmak gerekmektedir. Lasswell’in iletişim araştırmalarının farklı yönlerini belirtmek için kullandığı bu formül, araştırmacıları ilerleyen zamanlarda kitle iletişim araştırmaları ile ilgili yeni çalışmalar yapmaya yöneltmiştir (Tekinalp ve Uzun, 2006, s. 61; Fiske, 1990, s. 30).

KİM NE DİYOR HANGİ KANAL KİME HANGİ ETKİLERLE Kontrol Çalışmaları İçerik Analizi Medya Analizi İzleyici Analizi Etki Araştırmaları

Şekil 2.3. Lasswell modelinde araştırma alanları (Tekinalp ve Uzun, 2006, s. 62)

Bu modelin Shannon ve Weaver modelinin sözlü sürümü olduğu düşünülmektedir. Yapılan araştırmalarda kim sorusunun daha çok kaynağın toplumsal ve kişisel özellikleri, güvenilirliği, inanılırlığı gibi konular üzerinde yoğunlaşıldığı düşünülmektedir. İletiyle ilgili çözümlemeler içeriğin sınıflandırılması, belirttiği anlamlar, istenilen etkiyi görmede iletinin yapısal özellikleri, iletinin vermeye çalıştığı anlam, ortak kültürel çalışmalarla arasındaki ilişki ve 1970’lerin sonlarına doğru ideoloji kavramı üzerinde durmuştur. Kanalla ilgili araştırmalar kullanılan araç sayısı, üretim, dağıtım ve tüketimle ilgili genel bilgileri içerir. Etki araştırmaları ise iletişim araştırmalarının üzerinde en çok zaman ve para harcadıkları araştırmalar olduğu düşünülmektedir (Tekinalp ve Uzun, 2006, s. 61).

Yapılan çalışmalar ve geliştirilen model incelendiğinde bu çalışmanın çizgisel bir model olduğu görülmektedir. İletişim, mesaj alış verişi olarak görülmekte ve geri bildirime yer verilmemektedir. Model, iletişimde anlam yerine etkiyi öne çıkarmaktadır. Model kapsamında etki, iletişim sürecinde tanımlanabilir elementlerin neden olduğu alıcıdaki ölçülebilir ve gözlenebilir değişiklikler olarak belirtilmektedir. Lasswell’in modelinde hedef yani iletiyi alan kişiler, pasif hedefler olarak görülür. Hedefte istenen etkinin yapılabilmesi kaynak, kanal, ileti, verici ve alıcı ile ilgili sorunların çözülmesine bağlıdır. Lasswell,

formülünde etki konusunu temel sorun olarak ele almaktadır. Bu nedenle de iletişimi temelde bir ikna etme süreci olarak görmektedir. Lasswell, iletilerin her zaman etkileyici olduğunu ve bir etki oluşturduğunu düşünmektedir. Birçok kitle iletişim araştırmasında dolaylı olarak bu model takip edilmektedir. Bunların yanında Lasswell’e getirilen eleştirilerden biri de, iletişimin geri bildirim yönünün ihmal edilmiş olmasıdır (Tekinalp ve Uzun, 2006, s. 63; Fiske, 1990, s. 30).

2.1.4.4. Osgood ve Schramm Modeli (1954). Shannon-Weaver modeli doğrusal

olarak tanımlanırken, Osgood-Schramm modeli büyük ölçüde dairesel olarak tanımlanmaktadır. Shannon-Weaver modelinde ilgi, öncelikle verici ve alıcılar arasındaki aracı kanallara yönelirken, Osgood-Schramm modelinde ilginin kaynak ve alıcıya yöneldiği görülmektedir (Ergin, 2010, s. 298). Bu model, daha sonraları McQuil ve Windahl tarafından geliştirilmiş ve günümüzde bile birçok organizasyonda, iletişimin uygulama yönünün temel olarak bu modelden alındığı görülmektedir (Telman ve Ünsal, 2005, s. 38).

Mesaj Kodlayıcı Yorumlayıcı Kod çözücü Kodlayıcı Yorumlayıcı Kod çözücü Mesaj

Şekil 2.4. Osgood ve Schramm Dairesel İletişim Modeli (Telman ve Ünsal, 2005, s. 38) 1954 yılında Wilbur Schramm’ ın geliştirdiği bu modelin özü itibariyle iletişim araçları ya da medya örgütü olduğu belirtilmektedir. Schramm, kitle iletişiminin bireyler üzerindeki etkisini önce grup üzerinde daha sonra gruptan gerideki bireye yansıyan bir etki olarak görmektedir(Tekinalp ve Uzun, 2006, s. 79).

Bu modelde iletişimin yorumlanabilir karşılıklı bir eylem olarak ele alındığı görülmektedir. İletişime katılan bireyler kodlama, yorumlama ve kod açma işlemini aynı anda yerine getiren eşit taraflar olarak görülmektedir. Bu modele göre kaynak, mesajı kendi bilgi ve becerilerine göre kodlarken, alıcı da gelen mesajı kendi yaşantısına ve becerilerine göre yorumlamaktadır. Alıcı, aldığı mesaja kendi yorumunu da katarak dönütü artık alıcı rolüne bürünen kaynağa göndermektedir. Taraflar, sürekli biçimde ve aynı anda hem kaynak hem de alıcı rolünü bürünmektedirler. Modelde yaşantıya ya da yaşantı alanına açıkça yer verilmediği görülmektedir. Yorumlamanın geçirilen yaşantılara göre yapılabileceği varsayımdan hareket edilerek yaşantıdan söz edilmektedir. Modelde kanaldan da bahsedilmediği görülmektedir (Ergin, 2010, s. 299).

2.1.4.5. Riley ve Riley Kitle İletişim Modeli (1959). Riley ve Riley’in modelinde

iletişimin, sosyolojik açıdan değerlendirilmeye ve açıklanmaya çalışıldığı görülmektedir. Kitle iletişim süreci bu modelde, toplumsal sürecin parçası olarak etki eden ve aynı zamanda etkilenen bir görünüme sahiptir. Bu modelin başlangıçta kitle iletişimi üzerinde yoğunlaştığı düşünülse de ilerleyen zamanlarda sosyolojinin tekrar birey ve grup ilişkilerine yönelmesinden dolayı, bireyi ve sosyal davranışı etkileyen birçok değişkeni incelemeye yöneldiği görülmektedir. Modele göre, gönderici iletiyi aynı sistem içindeki diğer kişilerin ve grupların etkinliklerine ve beklentilerine uygun olarak gönderir. Bu süreçte gönderici ile alıcı arasındaki karşılıklı bir ileti alışverişi olduğu savunulmaktadır. Ancak gönderici ile alıcı arasındaki ilişkinin çoğunun dolaylı olduğu düşünülmektedir. Rileyler, iletişim süreci içerisinde birincil gruplar ile ikincil grupların oynadıkları role dikkat çekmektedirler. İletinin etkisi, G (gönderici) ve A (alıcı)’nın dâhil olduğu gruplardan ve grup üyelerinden geçerek ortaya çıkar. Böylece ileti G’nin grubundan A’nın grubuna doğru gider ve A’nın grupları bu iletiye cevap verirler. Bu modelde kitle iletişiminin toplumsal etkileşim içinde bir sosyal süreç gibi görünmesi gerektiği belirtilmektedir. Böylelikle Rileyler’in, kitle iletişim kavramı ile var olan toplumsal kuramlar arasında bağlantı kurmaya çalıştıkları düşünülmektedir (Tekinalp ve Uzun, 2006, s. 92; Telman ve Ünsal, 2005, s. 46).

Şekil 2.5. Riley ve Riley’in sosyolojik modeli (Alemdar ve Erdoğan, 1990; akt. Tekinalp ve Uzun, 2006, s. 92)

2.1.4.6. Dance’ın Sarmal Modeli (1967). Dance doğrusal iletişim modelleri ile

dairesel iletişim modellerini karşılaştırarak belli sınırlılıklarıyla birlikte dairesel modellerin iletişim sürecini anlatmakta daha faydalı olduğunu belirtmektedir. Bu modele göre iletişim, başladığı noktaya bir daire çizerek geri dönmektedir. Ayrıca Dance’ a göre sarmal yapı dairenin iletişim sürecini anlatmada başarısız olduğu bazı durumları anlamada olanak sağlamaktadır. Dance, iletişim sürecinin başlangıç noktasından ileriye doğru hareket ettiğine

Birincil Grup İletiler Birincil Grup İkincil Grup G İletiler A İkincil Grup Geniş

ve şimdi söylenenin, daha sonra söyleneceklerin içeriğini ve biçimini etkileyeceğine dikkati çekmektedir (Ergin, 2010, s.301).

Şekil 2.6. Dance’ ın sarmal modeli (Ergin, 2010, s. 301)

Sarmal yapı bu modelde, durumlara ve bireylere bağlı olarak farklı yapılara bürünmektedir. Sarmal yapının genişleme hızının olaylar hakkında önceden sahip olunan bilgilerin azlığına ya da çokluğuna göre değişiklik gösterebileceği düşünülmektedir. Dance’ın modelinde iletişim sürecinin öğelerine yer verilmeyip, özellikle sürecin dinamik doğası ve yaşantı alanlarının bireye ve zamana göre farklılık gösterebileceği vurgulanmaktadır (Ergin, 2010, s. 302).

2.1.4.7. Cüceloğlu İletişim Modeli (1979). Cüceloğlu (2012), iletişim olayını ayrıntılı olarak daha yakından tanımak amacıyla merkez, kaynak, hedef, gürültü ve geri bildirim gibi ögelerle bir model sunmakta ve iletişim sürecini ayrıntılı olarak ele almaktadır.

KAYNAK HEDEF GÖNDERİCİ ALICI ÇIKAN KENDİNE GERİ İLETİM GİREN MERKEZ MERKEZ GİREN GERİ BİLDİRİM ÇIKAN ALICI GÖNDERİCİ

Şekil 2.7. Kişilerarası iletişim modeli (Cüceloğlu, 2012, s. 72)

Kaynak ve hedef olmak üzere iki birimden oluşan iki kişi arasındaki iletişimin simgelendiği yukardaki modelde görüldüğü üzere, her birimde bir merkez, alıcı ve gönderici bulunmaktadır. İletişimin kanal aracılığıyla sürdürüldüğü ve gürültü faktörünün de önemli etkilerinin olduğu bu modelde belirtilmektedir. Geri bildirim öğesi modelin yapısal incelenmesinde görülmekte ve iletişim sürecinde kaynak ve hedef birimlerinin insan olmasından dolayı yapısal ve işlevsel olarak bu iki birimin benzerlikleri modelde vurgulanmaktadır (Cüceloğlu, 2012, s. 72).

2.1.4.8. Whirter ve Voltan-Acar İletişim Modeli. Bu model kapsamında iletişim,

konuşmacı ile dinleyicinin algı, güdü, eğilim ve tutumlarından oluşan davranışlarının karmaşık bir yapısı olarak tanımlanmaktadır (Whirter ve Voltan-Acar, 2005, s. 93).

DANIŞMAN DANIŞAN DE ĞE R L E R , GÜD ÜL E R , AL GI L AR DÜŞÜN C E SÜ R E Ç L E R İ, DUYG USAL D UR UM L AR , DAVRA NI ŞS AL SE Ç İML E R BAŞLATAN KODLAR İLETİR BAŞLATAN KOD AÇAR TEPKİ DÜŞÜN C E SÜ R E Ç L E R İ VE DAVRA NI Ş SEÇİM L E R İ GÜDÜ L E R , E Ğİ L İM, T UT ML AR , DE ĞE R L E R , AL GI L A R

ALICI KOD AÇAR TEPKİ

BAŞLATAN KODLAR TEPKİ

Şekil 2.8. İkili Kişilerarası İletişim Modeli (Whirter ve Voltan-Acar, 2005, s. 94)

Şekil 2.8’de iki kişi arasında oluşan kişilerarası iletişim modeli gösterilmektedir. Modelde görüldüğü üzere psikolojik danışman ve danışan birey aynı anda alıcı ve verici rollerini üstlenmektedir. Model, vericiden alıcıya, oradan tekrar vericiye geçen hareket sürecini açıklar. Verici sözel ve davranışsal iletisine kodladığı düşüncesini alıcıya gönderir. Alıcı gelen mesajı anlamlandırarak kendi içinde bir tepki oluşturur. Danışanda fikirlerin oluşması, onun verici rolünü oynamasına neden olur. Ardından alıcı olarak düşüncelerini kodlar ve verici işlevini yerine getirir.Böylece, döngü tamamlanmış olur.Bu işlem devamlı, aralıksız bir işlemdir. Danışan/psikolojik danışman ilişkisinde vericinin ve alıcının işlevi hızlı bir şekilde değişmektedir. Modelde bireye özgü iki bölüm arasındaki noktalı çizgiler, bireyin kişilerarası yönündeki sürekliliği, akıcılığı simgelemektedir (Whirter ve Voltan- Acar, 2005, s. 94).