• Sonuç bulunamadı

Sosyal dışlanma kapsamında yapılan birçok çalışmada sosyal dışlanma, doğrudan işgücü piyasası ile ilişkilendirilmektedir. Belli bir süre boyunca çalışmadan duran makinelerin dahi, kısa bir zaman sonra kullanılamaması ve demode hale geldiklerini düşünülürse, insanın işsiz kalmasının, ne tür sonuçlar doğurabileceği çok açıktır. Aslında, işgücü piyasalarına ya da istihdama katılım şekli sosyal dışlanmayı belirlemektedir. Bu bağlamda, sosyal dışlanmanın işgücü piyasaları ile olan ilişkisi iki boyutta değerlendirilebilir. Bunlardan ilki, istihdamdan dışlanma biçimindedir. Bunların içerisinde özellikle uzun süreli işsizler önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Diğeri ise, işgücü piyasası içinde ortaya çıkan sosyal dışlanmadır ki, bunlar sağlam olmayan, güvencesiz işlerde çalışanları kapsamaktadır.53

Sosyal Dışlanmanın en ağır bedeli işsizliktir. Günümüzde sosyal dışlanmış grupların başında, uzun süreli işsizler, ilk kez iş arayan ancak iş gücü piyasasında beceri ve yeteneklerine uygun iş bulamayan gençler, işten çıkmış ve yeniden iş bulma olasılığı çok düşük olan geniş bir grup, özürleri nedeniyle çalışma hayatına katılamayan kesim gelmektedir. Dolayısıyla gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde, özellikle uzun süreli ve yapısal işsizlik sosyal dışlanmanın en önemli nedenlerindendir. Birey bir iş sahibi olduğunda düzenli bir gelir elde etmenin yanı sıra, sigorta, emeklilik, sağlık koruması gibi hakları da kazanmaktadır. İşsiz birey ise, hem ekonomik zorluk içine girer, hem de sosyal ilişkileri zayıflayarak psikolojisi kötü etkilenir bu da, aile hayatında bozulmalara neden olur. Unutulmamalıdır ki, istihdam sadece gelir kaynağı değil aynı zamanda sosyal bütünleşmenin ve kaynaşmanın da temel taşlarından bir tanesidir. İşsizlik ise sosyal dışlanmanın en temel kaynağıdır.54

İşgücüne katılamayan ve toplumsal entegrasyonlarını gerçekleştiremeyen gruplar bir süre sonra yaşamak için gereken minimum geliri de elde edemeyerek yoksunluğa düşmektedir.

53 Erol; a.g.m., s.61.

54

28

Yoksulluk daha çok bölüşüm sorunu üzerine odaklanırken, sosyal dışlanma bölüşüm sorununun yanı sıra yetersiz sosyal katılım, sosyal bütünleşmenin yokluğu ve güç yoksunluğu gibi daha çok sosyal ilişkiler üzerine odaklanmaktadır. Bir başka deyişle sosyal dışlanma, sadece gelir ve tüketim sorunları dolayısıyla mutlak bir yoksulluk sınırında yaşamakla ilgili değil, aynı zamanda yaşamı iyileştirecek yetersizlikleri kısmen ya da tamamen yitirmekle de ilgilidir. Sosyal dışlanma, hem yoksulluğun bir nedeni, hem de bir sonucu olabilir. Gelir ve tüketim yönüyle incelendiğinde sosyal dışlanma yoksulluk yaklaşımına ek bir anlam katmaktadır. Yoksulluk daha geniş anlamda değerlendirildiğinde göreceli yoksulluk veya insani yoksulluk çerçevesinde ele alındığında, bu iki kavram (yoksulluk ve sosyal dışlanma) önemli ölçüde iç içe geçmekte ve aralarındaki temel farklılıkları ortaya koymak güçleşebilmektedir. Hatta bazı durumlarda, sosyal yaşama katılım yetersizliği anlamında sosyal dışlanmanın ayrıntılı bir yoksulluk kavramı içerisinde değerlendirildiği de görülmektedir. Bu bağlamda, yoksulluk kavramına bakış açısı bu iki kavram arasındaki ayırımı ve ilişkiyi belirlemektedir.55

İşsizlik meselesi vaka olarak yoksulluk sonucu ile birlikte görülmekte ve bu durum sosyal dışlanmaya yol açmaktadır. Yine sosyal dışlanma, işsizlikle sonuçlanmakta ve işsiz olan kişiler de büyük oranda yoksulluğa düşmektedir. Bu süreç sosyal dışlanma-işsizlik-yoksulluk sarmalına dönüşmekte ve işsizlik oranları ile birlikte yoksulluk oranı da giderek daha da artmaktadır. Bu da bireylerin topluma sosyal entegrasyonunu zorlaştırmaktadır.

55

29

İKİNCİ BÖLÜM

SEÇİLMİŞ ÜLKELERDE SOSYAL DIŞLANMA İLE MÜCADELEDE UYGULANAN İSTİHDAM POLİTİKALARI

Avrupa Birliği (AB), küreselleşme sonucu artan rekabet, teknolojik gelişmeler ve demografik baskılar sonucunda ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Toplam nüfusun yaklaşık beşte biri yoksulluk sınırının altında yaşamakta olup gelir dağılımında adalet bozulmuş, işsizlik oranı artmıştır. Bu bağlamda, AB yoksulluk ve sosyal dışlanmayla mücadele amacıyla, stratejik bir yaklaşım olarak sosyal içerme kavramı geliştirilmiştir. AB ülkeleri sosyal içerme alanında yedi temel politik öncelik belirlemişlerdir; bu öncelikler, işgücü piyasasına katılımın arttırılması, sosyal koruma sistemlerinin modernizasyonu, eğitim ve öğretim alanındaki dezavantajlarla mücadele, çocuk yoksulluğunun ortadan kaldırılması, uygun barınma koşullarının sağlanması, sağlık bakımında erişimin geliştirilmesi, eşitsizliklerle mücadele ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve göçmenlerin entegrasyonunun geliştirilmesi.56

2 Ekim 2008 tarihinde Avrupa Komisyonu aktif içermeye ilişkin bir tavsiye kararı yayımlamıştır. Bu tavsiye kararında Komisyon, işsizlik, yoksulluk ve çoklu dezavantajlılığın büyüyen karmaşıklılığının kapsayıcı ve entegre politikaları gerektirdiğini belirtmiştir. Entegre aktif içerme stratejisi kapsamında sosyal koruma sistemlerinin modernize edilmesi, işgücü piyasası ile ilişkilendirilmiş yeterli gelir desteğinin sağlanması ve kaliteli hizmetlere erişimin olması gerektiğini belirtmiştir. Bu tavsiye ile Komisyon, üye devletlere işgücü piyasasından dışlanan insanların aktif içerilmesi ve entegre kapsayıcı stratejinin çizilmesi ve uygulanması için tedbir almalarına yönelik tavsiyelerde bulunmuştur. Söz konusu stratejinin yeterli gelir

56 Sapancalı, Faruk; “Avrupa Birliği’nde Sosyal İçerme Politikaları”, TİSK Akademi Dergisi, Cilt 2, Sayı 4, 2007 / II, s.56.

30

desteği, içerici işgücü piyasaları ve kaliteli hizmetlerden oluşması gerektiğini belirtmiştir.57

Bu çerçevede gerçekleştirilen faaliyetler, düzgün bir hayat yaşayabilmek için çalışabilir olanların istihdamının ve çalışamaz durumda olanların sosyal katılım ve entegrasyonun desteklenmesini sağlamalıdır. İçerme politikaları, temel hakları, herkes için eşit fırsatları, dezavantajlıların spesifik ihtiyaçlarını, yerel ve bölgesel kapsamı göz önünde bulundurmalıdır. Buna ilave olarak, içerme politikaları, yoksulluğun nesiller boyu aktarımının engellenmesine katkıda bulunmalıdır. 58

Aktif içerme prensiplerinin sonuç kısmında Avrupa Birliği Komisyonu, sosyal içermenin tek model yaklaşımı olmadığına vurgu yapmıştır. Yetki devri ve ortak prensipler temelinde her bir üye devletin kendi sosyal içerme stratejisini geliştirmesi ve yeterli gelir desteği ile ulusal, bölgesel ve yerel seviyede özel ihtiyaçlara göre tanımlanmış politika karmasını hayata geçirmesi gerektiğine vurgu yapmıştır. Finansal dağıtım; iş destekleri, yoksulluğun azaltılması ve sürdürebilir olmayan bütçe maliyetleri arasında bir denge sağlanarak gerçekleştirilmelidir.59

AB’nin yeni ekonomik dönüşüm stratejisi ve 2020 yılı için hedeflerini belirleyen “Avrupa 2020 Stratejisi: Akıllı, Sürdürülebilir ve Kapsayıcı Büyüme için Avrupa Stratejisi” raporu 3 Mart 2010 tarihinde açıklanmıştır. AB 2020 Stratejisi üç öncelik alanından biri kapsayıcı büyüme yani, ekonomik, sosyal ve sınırsal anlamda bütünleşmeyi sağlayan yüksek istihdam ekonomisidir.60

Görüldüğü üzere sosyal içerme ve sosyal dışlanma kavramları Avrupa Birliği’nin üzerinde hassasiyetle durduğu konulardandır. Bu bölümde işgücü piyasasına katılımın arttırılması önceliği üzerinde durulacak olup, bu kapsamda seçilmiş ülkelerde uygulanan tedbirler irdelenmeye çalışılacaktır.

57 European Union Network of Independent Experts on Social Inclusion; “Assessment of the

implementation of the European Commission Recommendation on active inclusion”, A Study

of National Policies:Germany; European Commission, 2013, s.9.

58

Germany, EU Active Inclusion Report; a.g.m., s.9.

59 Germany, EU Active Inclusion Report; a.g.m., s.9.

60 Akbaş, Gökşen- Altan, Apar; “Avrupa 2020 Stratejisi: Akıllı, Sürdürülebilir ve Kapsayıcı

Büyüme için Avrupa Stratejisi Özet Bilgi Notu”, T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel

31