• Sonuç bulunamadı

Ülkeler ve toplumlar için vazgeçilmez alanlardan biri de sosyal bilgilerdir. Her toplum bekasını sağlamak için gelecek nesilleri bir adım daha öteye gidebilecek nitelikte bireyler yetiştirmek için eğitime önem vermektedir ve gerek evrensel gerekse yerel özellikleri barındıran eğitim programları ile bunu gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu programların sınırlarını da elbetteki toplumların kendileri belirleyecektir. Buradan hareketle sosyal bilgiler dersi öğretim dünyasında bu amaca yönelik bir ders olarak yerini almıştır (Akdağ, 2014).

Sosyal bilgiler dersini almış bir öğrenci, çevresinde olan herhangi bir toplumsal olayı pek çok farklı disiplinin dürbününden bakarak ele alabilmelidir. Bu nedenle disiplinler arası ya da bir disiplinin baskın olduğu şekliyle sosyal bilgiler üniteleri, bir

ilköğretim öğrencisine sosyal bilim insanının nasıl düşündüğünü göstermelidir (Ata, 2014). Sosyal bilgilerin vazgeçilmez ve en önemli disiplinlerinden birisi de “tarih”tir. Bu disiplin, toplumu ilgilendiren her konuda karşımıza çıkmakta ve önemini her zaman korumaktadır. Tarih disiplini özellikle vatandaşlık eğitimi ve vatandaşlık bilinci konularında en önemli görevi üstlenmektedir (Turan ve Ulusoy, 2015).

İlköğretimden itibaren “geçmişte yaşayan insanların askeri, siyasi, ekonomik, dini, kültürel, sosyal vs. her türlü eylemlerini yer ve zaman bildirerek, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde anlatan bilim dalı” şeklinde öğretilen tarihin tanımı, tarihin ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermektedir. Sosyal bilgiler çatısı altında öne çıkarak okul seviyesindeki sosyal bilgiler öğretimine de temel anlamını veren ve “insanın, insanlığın ve kültürlerin hafızası” olarak tanımlanan tarih, insanın ya da insanlığın olumlu ya da olumsuz anlamda ortaya koyduklarına anlam verildiği ve eleştirel bir yaklaşımdan değerlendirmenin yapıldığı bir disiplin alanıdır. Tarihin en önemli öznesi insandır ve insanın olduğu her yerde ve her dönemde tarih önemini koruyacak ve sürdürecektir (Turan ve Ulusoy, 2015; Kabapınar, 2014). Özellikle son bir asırdır tarih disiplini, sosyal bilgiler programlarında önemli bir konuma sahip olmuştur.

Toplum hayatında bireylerin, geçmişinden ders alarak elde ettiği bilgi, birikim, beceri, deneyim ve kazanımları yorumlayarak geleceğine yön verebilmesi açısından tarih bilincine sahip olması gerekmektedir. Toplumların ayakta kalmasında birçok faktörün etkili olmasının yanı sıra bireylerinin bu bilince sahip olması ve koruması oldukça önemlidir. Bugün birçok gelişmiş ülkeler bireylerine tarih bilincini kazandırmak ve aşılamak için küçük yaşlardan itibaren işe başlamaktadırlar. Bu açıdan bakıldığında özellikle okullarda sosyal bilgiler ve tarih dersleri yoluyla yapılan eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yapılması tarih bilincini aşılamada önem arz etmektedir.

Aile tarihi, bireyin aile içinde doğmasıyla başlamakta ve toplum da aynı bu şekilde kendi tarihini oluşturmaktadır. Tarih bilincinin oluşturulmasında bireyin kendisinin, ailesinin, çevresinin ve yaşadığı kültürün etkisi olmaktadır. Dolayısıyla insandan söz edilen her yerde kültürden, kültürden söz edilen yerlerde de insandan söz edilmektedir. Tarih bilincinin oluşturulmasında tarihin toplumdan ayrı olmadığı

düşüncesi göz önüne alınarak, öğrencinin kazanacağı bilginin kendi geçmişi olduğu kültürel özelliklerden hareket edilerek verilmesi daha etkili olmaktadır (Sezginsoy ve Akkoyunlu, 2011).

İnsanlara kimlik duygusu veren tarih, onların üyesi oldukları toplumların kültürel köklerini ve devraldığı mirası anlamasını sağlar. İnsanların nereden gelip nereye gittiklerini ve dünyanın, içinde yaşadığı toplumun, ulusun ve bireylerin bugünleri için hangi zorlu aşamalardan geçtiklerini, kimlerin nasıl bir bedel ödediklerini kolayca anlamalarına yardımcı olur.

Tarih bilimi ve öğretiminde önemli bir organizasyon işlevi gören kavramlar, tarihi kolay ve çabuk öğrenmemizi sağlar. Tarih disiplini, millet, bağımlılık, hükümet, cumhuriyet, kurallar, demokrasi, imparatorluk, işbirliği, kültürel değişim, çatışma, sosyal kontrol, güç, kuvay-i milliye, statü, saltanat, beylik vb. kavramlar üzerine oturmuş olduğu için, öğrenciler açısından tarihin kavramlarının ne olduğunu, hangi anlamı çağrıştırdığını ve tarihin öğrenilmesinde nasıl kullanılabileceğini öğrenmeleri oldukça önemlidir (Candan, 2015).

Tarih eğitimi, çocukların kendi geçmiş hayatlarıyla olan ilişkilerini tanımasına yardımcı olur ve eylemlerinin ve yaşamlarının, henüz yazılmamış tarihlerin potansiyel bir parçası olduğunun farkına varır. Bunları ilkokulda tarihin amaçları olarak tutmak, öğrencilerin geçmişe saygı duymalarını ve sınırlamalarını gerçekçi bir biçimde görmelerini sağlayacaktır. Ancak o zaman öğrenciler ortaokulların daha karmaşık ve resmi tarih derslerine açık olacaklardır (Hoge ve Crump, 1988).

Ülkemizde ve dünyada tarih konularının öğretimiyle ilgili yapılan birçok çalışmalar ve tartışmalar, bilim insanlarını araştırmaya yönlendirmiştir. Tarih konularıyla ilgili eleştiriler öğrencilere kronoloji, tarihsel olay ve olguların katı bir biçimde öğretilmek istenmesi, ders kitaplarının bazı zamanlar sıkıcı ve bazı yönlerden hatalı olabilmesi, araştırma yapmaya ve düşünmeye yönlendirmeyen, öğretmenin anlatmasına ve ezbere dayalı bir yaklaşımın hâkim olduğu konularında yoğunlaşmaktadır. Bu durum “Tarih dersi konuları nasıl öğretilebilir? Öğrencilere nasıl sevdirilebilir?” sorularına cevap bulmak için eğitimcileri ve tarihçileri yeni

arayışlara yönlendirmiştir. Zamanla tarih öğretiminde yeni yaklaşımlar, yeni strateji, yöntem ve teknikler uygulanmaya çalışılmıştır (Yeşilbursa, 2008).

İster soyut ister somut olsun, tarihsel bir bilginin öğrencinin işine yaraması ve kalıcı bilgi haline getirmesi, bu bilginin kavram ya da kavramlara dönüştürülmesine bağlıdır. Tarihsel bilginin kavramsallaştırılmasında “bireysel farklılıklar” da göz önüne alınmalıdır. Tarihsel bir kavram bir sınıfta her öğrenci tarafından eşit düzeyde anlaşılmayabilmektedir. Bu durumda öğretmen konunun inceliklerine dikkat çekmeli, öğrencilerin algılama yanlışlıkları yapmaması konusunda kılavuzluk etmelidir. Ayrıca kavramları oluşturacak bilgilerin doğru ve yeterli düzeyde olması gerektiği için bu bilgilerin somut yaşamda geçerli ve bir süre sonra değişmeyecek türden olmasına dikkat etmek yararlı olacaktır (Candan, 2015).

Tarih, ilköğretim sosyal bilgiler müfredatının hayati bir parçası olmalıdır. Dünyası hakkında bilgi edinmeye ve içinde kendine özgü nitelikler geliştirmeye çalışan öğrencilere çok şey sunar. Sosyal Bilgiler Öğretim Programı genel olarak incelendiğinde tarih, belirgin bir biçimde konu ya da ünite şeklinde değil de, benimsenmiş olan öğrenme alanları, kazanımlar, bu kazanımları gerçekleştirmek için seçilmiş etkinlikler ve bunlara bağlı öğretimi planlanmış beceriler çerçevesinde ele alındığı görülmektedir. Başka bir ifadeyle yeni programda tarih, bir disiplin olarak değil, sosyal hayatta karşılaşılan problemlerin çözümüne yönelik destek sağlayan bir araç olarak yer almıştır (Hoge ve Crump, 1988; Şimşek, 2005).

Son dönemlerde hem akademik alanda hem de okul düzeyindeki tarih öğretimi aracılığıyla oluşturulan yanlış kavramlar, tarihi, içinde düşünme ve eleştirel bakışın yer bulamayacağı ve geçmiş olayları hikâye ederek nakleden bir alan olarak tanıtmıştır. Bu bağlamda pek çok insan için tarih, daha çok kral/padişah isimleri, antlaşma tarihleri ve maddelerinin ezberlenmesi olarak görülmektedir. Özellikle ülkemizdeki sosyal bilgilere ve tarihe yön veren temel yaklaşım savaş tarihi ekseninde ve padişah, kral, sultan ve komutanın yönlendirdiği bir siyasal tarih ve bu tarihin doğal uzantıları olan antlaşma maddeleri, tarihler ve diğer ezber ile ilintili tarihin bileşenleri etrafındadır. Böylesi bir tarih öğretiminde, öğrencilerin zihinsel gelişimleri ile tarih

öğretiminde ortaya konan çağdaş yaklaşımlar temel kaygı noktaları olamamaktadır (Kabapınar, 2014).

Özellikle tarih konularının işlenmesinde öğretmenlerin öğrenme ortamını hazırlayıcı rolüne her zaman büründüklerini söylemek mümkün olmamaktadır. Çünkü öğretmenler çoğunlukla bu konuların işlenmesinde soru-cevap tekniği ve aktarım yönteminin dışında başka bir yaklaşım uygulamamaktadırlar. Böylelikle sözel-dilsel zekâ alanına sahip öğrenciler dışındaki farklı zekâ alanlarına sahip öğrencilerin, bu dersin işlenmesi esnasında derse istekli olarak katılmaları ve dersin kendisine karşı pozitif duygular beslemeleri zor hale gelmektedir. Pozitif duyguların öğrenme sürecine olumlu katkıları olduğundan hareketle öğrenciler, kendi benimsedikleri bir yolla istekli bir şekilde çalıştıktan sonra zorlandıkları bir alanda bile kolaylıkla öğrenebilirler (Yavuz, 2002’den Akt. Yılmaz, 2008).

2.4. Sosyal Bilgiler Öğretim Programında ve Ders Kitaplarında Araştırmaya