• Sonuç bulunamadı

1.2.5. Olumlu Sosyal Davranışları Açıklayan Kuramlar

1.2.5.2. Sosyal Öğrenme Kuramı

Davranışçı yaklaşımı geliştiren kuramcılar, çocukların öğrenme davranışının koşullanma yoluyla olduğunu belirtmişler, cezaların ve pekiştireçlerin olumlu sosyal davranışları geliştirdiğini savunmuşlardır (Eisenberg, Fabes ve Spinrad, 2006).

28

Örneğin, Skinner (1971) ahlak kavramının ya da ahlaki davranışların, ödüllendirilen davranışlar olduğunu belirtmiştir. Herhangi bir davranışın kültürel normlar doğrultusunda cezalandırılması ya da ödüllendirilmesi (pekiştirilmesi) onun ahlaki boyutunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Skinner’a göre, iyi ya da kötü, yanlış ya da doğru davranış yoktur bunun yerine eylemlerin sergilenme ya da sergilenmeme nedeni o eylemlerin pekiştirilmiş olup olmamasına bağlıdır. Bu bağlamda toplumun gelenek ve göreneklerini yansıtan davranışlar toplumdaki diğer bireyler tarafından sözel olarak “iyi, kötü, doğru” denilerek pekiştirilir. Buna ek olarak Skinner (1971) sosyal davranışların kontrolünün, din, devlet, eğitim gibi belirli kurumlar vasıtasıyla yapılmasının, pekiştireçlerin “günah, yasal olmayan, yasal” gibi etiketler almasına katkı sağladığı için daha etkili olduğunu belirtmiştir (aktaran Turiel, 2006).

Skinner (1971) ahlaki davranışı, sosyal zorunluluklara, pekiştireçlere ve toplumun ödüllendirdiğini yapıp, cezalandırdığından kaçınmaya odaklanan bir olgu olarak tanımlamaktadır. Albert Bandura (1986) ve Walter Mischel (1974) gibi sosyal öğrenme kuramcıları da ahlak gelişiminin davranışsal boyutu ile ilgilenirken, Skinner gibi söz konusu davranışların pekiştirme ve cezalandırma yoluyla öğrenildiğini belirtmişlerdir (aktaran Shaffer ve Kipp, 2010).

Sosyal öğrenme kuramı, davranışların yalnızca koşullanma yoluyla gerçekleşmediğini, insanların bilişsel özelliklerinin, onları davranışlarının sonuçları hakkında düşünmeye yönelttiğini bu durumun da insanların birebir deneyimledikleri olaylardan ziyade sonrasında olacaklara dair düşüncelerinden ve tahminlerinden daha fazla etkilendiklerini savunmaktadır. Bandura (1977) gözlemleyerek öğrenmeyi gelişim sürecinin merkezine koyarak, diğerlerinin gözlemlenen davranışlarıyla öğrenme sürecinin gerçekleştiğini savunmaktadır (aktaran Santrock, 2009).

Sosyal öğrenme kuramcıları ahlaki davranışların, belirli durumlarda değişkenlik gösterebildiğini, herhangi bir durumda ahlaki davranış sergileyen bireyin diğer bir durumda ahlaki ihlalde bulunabileceğini ya da davranışları ile söylemleri arasında tutarsızlıklar gözlenebileceğini örneğin dürüstlüğün önemine atıfta bulunurken yalan söylemeyi tercih edebileceklerini belirtmişlerdir (Shaffer, 2009). Buna karşın, Kochanska ve Murray (2000) tarafından yapılan çalışmada, oyuncakları

29

arkadaşlarıyla paylaşıp paylaşmama, testte kopya çekip çekmeme gibi belirli türdeki ahlaki davranışların, uzun vadede tutarlı bir örüntü sergilediği bulunmuştur.

Bununla birlikte ahlaki davranışlarda tutarlılık her durumda muhakkak gözlemlenebilir bir örüntü olmayabilir. Bireylerin, durum karşısında aldıkları geri bildirimler, söz konusu durumun gerçekleştiği bağlam, bireye ve çevreye bağlı özellikler duruma özgü kendilerini düzenleme gibi unsurlar bireylerin ahlaki davranışlarında her daim tutarlılık sergileyememesine neden olabilmektedir. Örneğin herhangi bir başarıya ulaşmak için birey ahlaki ihlalde bulunabilir; ya da akranlarının cesaretlendirmesi ile birlikte birey normdan sapan davranışlar sergileyebilir (Bandura, 2002).

Sosyal öğrenme kuramına göre öğrenme yalnızca bireyin söz konusu davranışı gözlemlemesi yoluyla gerçekleşmez, birey gözlemlenen modelin davranışına ilk etapta dikkat eder, ardından bu davranışı kodlaması ve aklında tutması gereklidir bu süreçlerin ardından söz konusu davranış gözlemlenmesinden sonra taklit edilebilir hale gelmektedir (Shaffer, 2009). Bununla bağıntılı olarak sosyal öğrenme kuramcıları davranışçıların aksine, ahlaki normlara uygun davranışların ödül ya da ceza gibi koşullanmalar yoluyla değil, ebeveynin gözlemlenen davranışlarının çocuk tarafından dikkat edilmesi, akılda tutulması ve taklit edilmesi yoluyla gerçekleştiğini savunurlar.

Eisenberg ve Fabes (1998) tarafından yapılan çalışmada, çocuklara oyun oynatılarak kazanmaları halinde, para, jeton ya da çeşitli ödüller verilmiş, bunun sonucunda söz konusu ödülleri ihtiyacı olan çocuklara verme ya da söz konusu oyunu kazanamayan arkadaşlarına verme şansı tanınmıştır. Oyun oynama işleminden önce Çocuklar üç gruba ayrılmış, ilk grup bağış yapan cömert bir modeli gözlemlemiş, ikinci grup oyun arkadaşlarına yardım eden bir modeli gözlemlemiş, diğer grup herhangi bir modeli gözlemlememiştir. Bu deneyin sonucunda, ilk grup ve ikinci grupta yer alan, cömert ve yardımsever modelleri gözlemleyen çocuklar, üçüncü grupta yer alan çocuklardan anlamlı düzeyde daha fazla arkadaşlarına daha fazla yardım etmiş ve ihtiyacı olan çocuklara ödüllerini bağışlamışlardır.

Sosyal öğrenme kuramının bir diğer önemli ilkesi de karşılıklı belirleyicilik ilkesidir. Bandura (1986) insan gelişiminin birey, çevre ve davranışı içeren 3 unsurdan oluştuğunu ifade ederek, bunların birbirlerini etkileyen ve birbirlerinden

30

etkilenen unsurlar olduğunu belirtmiş, bu unsurların etkileşimini de karşılıklı belirleyicilik ilkesi ile açıklamıştır. Karşılıklı belirleyicilik, gelişimin, çocuklar ve çevreleri arasında süreklilik arz eden bir etkileşimin ürünü olduğunu ortaya koymaktadır. Ahlaki kurallar ve standartlar da modelleri gözleme yoluyla öğrenilirken, hangi davranışın çevre tarafından ne şekilde değerlendirildiği davranışın tekrar edilip edilmeyeceği açısından sosyalleşme süreci içerisinde önem kazanmaktadır (aktaran Santrock, 2009).

Bu bağlamda olumlu sosyal davranışların oluşumuna, davranışın değerlendirilmesi, söz konusu davranışın sonucunun çocuğa açıklanması, ebeveynin benzeri davranışlarda bulunması katkıda bulunmaktadır (Eisenberg, Fabes ve Spinrad, 2006).

Bununla bağıntılı olarak, ailenin söz konusu davranışları pekiştirmesinde, ebeveynlerin çocuğa olan tutumu önem arz etmektedir. Kochanska ve ark (2002) tarafından yapılan çalışmada, anneleri tarafından açıklayıcı ve sıcak tutum sergilenen, 22-45 aylık arası çocukların, suçluluk duygusu geliştirebildikleri ve ebeveyn tutumları cezalandırıcı olan bebeklere göre daha az ahlaki ihlalde bulundukları gözlemlenmiştir Aileden alınan geri bildirim, yanlış davranışın açıklanması, olumlu davranışların takdir edilmesi, çocukların söz konusu çocukların ebeveynlerinin söylediklerini yapma davranışını teşvik etmektedir.

Ancak çocuklar ebeveyn tarafından yardım etme davranışlarına teşvik edilmediklerinde de model alma ve taklit etme gerçekleşebilmektedir. Örneğin, Williamson, Donohue ve Tully (2013) tarafından yapılan çalışmada, 28-32 aylık çocukların, yardım etme davranışları, karşısındakinin kişisel sıkıntısına yardım eden bir yetişkini izledikleri video yoluyla ölçülmüştür. İzledikleri videoda yardıma ihtiyacı olan kişiye yardım eden yetişkini gören çocukların, ebeveynlerine yardım ettikleri (teskin etme, rahatlatma) gözlenirken, videoyu izlemeyen grubun ebeveyne yardım davranışını (ebeveynin buna gereksinimi olduğu halde) gerçekleştirmedikleri görülmüştür.

Bireyin kendini düzenleme kapasitesi ve yeterlilik duyguları da olumlu sosyal davranışların oluşumuyla ilişkilidir. Bandura ve ark (2003) yaptıkları boylamsal çalışmada, çalışmanın birinci zamanında, 14-19 yaş arası ergenlerin olumlu ve olumsuz duygusal düzenlemelerinin empati yeterliliği ile ilişkili olduğunu tespit

31

etmiş, çalışmanın ikinci zamanında da ergenlerin olumlu sosyal aktivitelerinin empati yeterliliği aracılığıyla anlamlı düzeyde açıkladığını bulmuştur.

Sosyal öğrenme kuramına aile çerçevesinde bakıldığında, birçok araştırmacının, çocuğun hangi ebeveynin davranışını model aldığı, olumlu sosyal davranış sergileyen ya da bencil davranış sergileyen ebeveynin, çocuğun olumlu sosyal davranışlarına etkisini incelediği görülmektedir (Keith, Nelson, Schlabach ve Thompson, 1990; Rheingold, 1982).

Rheingold (1982) tarafından yapılan çalışmada; annelerin yaptığı ev işlerini gözlemleyen 24 aylık bebeklerin, daha sonrasında söz konusu işlere yardım ettikleri ve gözlemledikleri davranışlara ek olarak, söz konusu deneyde beklenen ödevlere uygun olan, ancak evvelinde gözlemlemedikleri yardım etme davranışlarını da sergiledikleri tespit edilmiştir. Benzeri biçimde, Keith ve ark (1990) tarafından ergenlerle yapılan çalışmada, ebeveynleri sosyal sorumluluk projelerine ve gönüllülük aktivitelerine katılan ergenlerin benzeri davranışları, söz konusu çalışmalar içinde olmayan ebeveyne mensup ergenlerden daha fazla sergiledikleri bulunmuş, kızların erkeklere göre daha fazla gönüllülük içerikli aktivitelere katıldığı belirtilmiştir.

Sosyal öğrenme kuramı model alma yoluyla olumlu sosyal davranışın gözlemlenmesi ve birey tarafından uygulanmasına olanak sağlayarak, bu davranışların oluşumuna katkıda bulunmaktadır. Buna ek olarak karşılıklı belirleyicilik ilkesi de, söz konusu davranışların oluşumunda insan, davranış ve çevre etkileşiminin önemine vurgu yaparak, çevreden alınan geri bildirimin, bireyin yeterlilik duygusu ve davranışlarını düzenlemesinin olumlu sosyal davranışlarla ilişkisini ortaya koymaktadır.