• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

4.1. Sonuç ve Tartışma

Bu araştırma, evli öğretmenlerin duygusal zekâ ve bağlanma stillerinin evlilik doyumuna etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Bu kapsamda bağlanma stillerinin alt boyutu olan kaygı ve kaçınma boyutlarıyla (benlik modeli ve diğerleri modeli) evlilik doyumu arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur. Kaçınma ve kaygı boyutlarının artması evlilik doyumunu düşürmektedir. İki boyutun kategorik sınıflandırmasına dayalı olarak yapılan varyans analizi sonucunda da güvenli ve saplantılı bağlanma stiline sahip öğretmenlerin, evlilik doyumu daha yüksek bulunmuştur. Bağlanma stillerinin evlilik uyumuyla ilişkisinin incelendiği araştırmalarda da sonuçlarımızı destekler nitelikte güvenli ve saplantılı bağlananların evlilik doyumlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur (Büyükşahin, 2006; Açık, 2008; Gündoğdu ve Aktürk, 2010). Güvenli bağlanan bireyler başkalarına ve kendilerine karşı olumlu tutum ve düşünce içerisindedirler. Evlilik ilişkisinde, çiftlerin birbirlerine karşı olumlu tutumu evlilik doyumunu artırmaktadır. Aynı şekilde saplantılı bağlanan bireyler, başkalarına karşı olumlu tutum ve düşünce içerisindeyken, kendisine karşı olumsuz bir değerlendirmesi ve özgüven sorunu vardır. Buradan çıkarılabilecek sonuç, bireylerin başkaları hakkında sahip olduğu düşünceler ve tutumlar yani diğer insanlara olan bağlanma biçimi evlilik doyumunu etkilemekedir. Balkan (2009)’ın çalışmasında ise, güvenli bağlanmış olan kadınların, güvensiz bağlanma stillerinden herhangi birine sahip olan kadınlara göre daha yüksek

evlilik uyumu, fikir birliği ve çift birlikteliğine sahip oldukları belirlenmiş, güvenli veya güvensiz bağlanma stiline sahip erkeklerin evlilik uyumları ve evlilik uyumu alt test puanları, beklenenin tersine farklılaşmamıştır. Ayrıca, çiftlerden her ikisin de güvenli bağlanmış olduğu durumlarda, kadınların evlilik uyumu, güvenli bağlanma stiline sahip olmayan çiftlere göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Çiftlerden her ikisinin de güvenli bağlanma stiline sahip olduğu durumlarda erkeklerin, eşlerden herhangi birinin ya da her ikisin de güvensiz bağlanma stiline sahip olduğu çiftlere göre daha yüksek çift tatmini ve fikir birliğine sahip oldukları bulunmuştur.

Benlik modeli ve diğerleri modeli incelendiğinde, güvenli bağlanma stilinde, olumlu benlik algısı yani düşük kaygı seviyesi ve başkaları hakkında olumlu tutum yani düşük seviyede kaçınma olduğu görülmektedir. Güvenli bağlanan bireyler hem kendilerine hem de diğerlerine karşı olumlu tutum içerisindedirler. İlişkilerinde samimi ve yakın davranırlar. Kendilerine güvenirler ve ihtiyaç halinde diğer insanlara güvenme konusunda sorun yaşamazlar. Kayıtsız bağlanma stilinde, bireyin kendisine benliğine karşı olumlu bir tutumu varken diğer insanlara karşı olumsuz bir tavır içerisindedir. Düşük kaygı ancak yüksek kaçınma içeren bu stile sahip bireylerin kendilerine güvenleri tamdır, hayatta belirli bir duruşları vardır ve yaşadıkları ilişkilerde kontrol sağlamaya çalışırlar. Ayrıca bu bireyler yakınlık kurma konusunda isteksiz ve duygularını açıklama konusunda yetersizdirler. Diğer insanlardan yardım talep etmezler ve başkalarına yardım konusunda güvenmezler. Saplantılı bağlanma stilinde, olumsuz benlik algısı ve diğer insanlara karşı olumlu bir tutum vardır. Bu stilde düşük düzeyde kaygı varken düşük seviyede kaçınma vardır. Bu bağlanma stiline sahip bireyler, diğer insanlara bağımlılık seviyesinde bir bağlılık göstermektedir. Bu bağlanma stiline sahip kişiler için diğer insanların kendileri hakkındaki değerlendirmeleri çok önemlidir. Kabul görme ve onaylanma ihtiyacı duyarlar. Diğer insanlar tarafından reddedilme kaygısı yaşar bu süreçte kendilerinde hata ararlar. Bundan dolayı başkalarına karşı olumlu kendilerine ise olumsuz bir bakış açısına sahiptirler Korkulu bağlanma stili, olumsuz benlik algısı ve başkalarına karşı olumsuz düşüncelerden oluşur. Bu stilde yüksek düzeyde kaygı ve yüksek düzeyde kaçınma gözlenmektedir. Korkulu bağlanan bireylerin kendilerine olan güvenleri yetersizdir ve başkalarını olumsuz görme eğilimindedirler. Sosyal hayatta güven konusunda sorun yaşarlar (Dilmaç, Hamarta ve Arslan, 2009). Erdoğan (2007) ‘ın

çalışmasında evlilikte sorun yaşayan çiftlerden, kadınların bağlanma stillerinde hem kaçınma hem kaygı boyutlarının öne çıktığı, erkeklerin ise kaçınma boyutundan daha yüksek puan aldıkları saptanmıştır. Açık (2008) araştırmasında, evlilik doyumundan daha yüksek puan alan bireylerin, bağlanma boyutları bakımından hem kaygı hem de kaçınmadan daha düşük puanlar aldıklarını bulmuştur. Bu bulgular bizim çalışmamızla aynı sonuçlara ulaşmamızı sağlamaktadır. Araştırmamızda kaçınmanın negatif yönde anlamlı bir açıklayıcı olduğu bulunmuştur. Literatüre baktığımızda, Cingisiz (2010), kaygılı ve kaçınmalı bağlanmanın evlilik doyumunu anlamlı düzeyde yordayamadığını bulmuştur.. Kaçınarak bağlanan bireylerin evlilik doyumunu negatif yönde açıklaması, bireylerin kaçınarak bağlandığı stillerde, başkalarına karşı olumsuz tutum içerisinde oldukları için, evliliklerinde eşlerine güvenme, birliktelik, paylaşım gibi konularda olumsuz tavır sergilemeleri ve dolayısıyla çiftlerin evlilik doyum algılarının düşmesiyle açıklanabilir.

Evlilik doyumu ve duygusal zekâ ilişkisine bakıldığı zaman, duygusal zekânın alt boyutları olan iyimserlik ve duyguların değerlendirilmesi değişkenleriyle pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu bulunurken, duygusal zekânın diğer alt boyutu olan duyguların kullanımı değişkeniyle evlilik doyumu arasında bir ilişki bulunamamıştır. Duyguların değerlendirilmesi boyutunun anlamlı ve pozitif yönde bir açıklayıcı olduğu tespit edilmiştir. Evlilik doyumu ve duygusal zekâ arasındaki ilişkiyi açıklamaya yönelik yapılmış çalışmalarda, duygusal zekâ ve bileşenlerinin, evlilik doyumu ile pozitif yönde anlamlı bir ilişki içinde olduğunu, bu nedenle duygusal zekâ ve kişilerarası, uyarlanabilirlik ve genel ruh hali bileşenleri, evlilik doyumunu anlamlı şekilde açıklayabildiğinin ancak kişilerarası ve stres yönetimi bileşenleri, evlilik doyumunu anlamlı şekilde yordayamadığını bulmuştur. Durmuş ve Baba (2014)’nın yaptıkları araştırmada, evli çiftlerde kadınların evlilik uyumlarıyla duygusal zekâ seviyelerinin bağlantılı olmadığı bulunurken, erkeklerin genel ruh durumu boyutunun evlilik uyumunu anlamlı düzeyde açıkladığı bulunmuştur. Cingisiz (2010), yaptığı çalışmasında öğretmenlerin duygusal zekâları ile evlilik doyumları arasında yüksek düzeyde, anlamlı, pozitif yönde bir ilişki olduğunu bulmuştur. Bu çalışma, araştırmamızın sonuçlarını destekler niteliktedir. Genel olarak bakıldığında duygusal zekâ seviyesinin yüksek olması evlilik doyum düzeyini artırmaktadır. Duyguların

farkında olan ve duyguları doğru değerlendirebilen bireylerin, ikili ilişkilerinde daha mutlu ve doyuma ulaşmış olması beklenebilir bir durumdur.

Çalışmamızda bazı demografik değişkenlerle evlilik doyumu arasındaki ilişkiye bakılmış ancak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Çalışmamızda kişilerin cinsiyetinin, evlilik doyumu üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığı bulunmuştur. Kılıç (2017) yaptığı araştırmada da çalışmamızda kullandığımız ölçek kullanılmış, elde ettiği bulgularda, evlilik ilişkisinden sağlanan genel doyum yönünden cinsiyete bağlı bir farklılık göstermediğini ortaya koymuştur. Araştırmamızdaki bulguları destekler nitelikteki sonuçları, Çağ ve Yıldırım (2013)’nın yaptığı araştırmada görebiliriz. Bu çalışmada, eş desteği, cinsel yaşam memnuniyeti ve eğitim düzeyi değişkenlerinin evlilik doyumunu manidar olarak açıkladığı, ancak cinsiyet, çocuk sayısı, evlilik süresi, eşler arasındaki yaş farkı, ailenin gelir düzeyi ve ev içi sorumlulukların paylaşımı değişkenlerinin evlilik doyumunu anlamlı olarak yordamadığı bulunmuştur. Konuyla ilgili, Tutarel-Kışlak ve Çabukça (2002) tarafından yapılan çalışmalarda da kadınlar ve erkekler arasında evlilik uyumu konusunda herhangi bir fark bulunamamıştır. Bunların yanında, literatürü incelediğimizde, cinsiyete göre fark bulunan araştırmalar da mevcuttur. Fışıloğlu ve Demir (2000), Gündoğdu (1995) ve Hamamcı (2005), tarafından yapılan araştırmalarda evlilik uyumu ve cinsiyet arasında bir farklılık olduğu ortaya konmuştur. Konuyla ilgili mevcut bulgular farklılaşmaktadır. Bunun nedeni, araştırmalarda farklı ölçeklerin kullanılmış olması, bu ölçeklerin farklı boyutlara odaklanması ve farklı örneklemlerle çalışılması sayılabilir. Araştırmamızın bulgularının sebebini Çelik ve Tümkaya (2012)’nın çalışması açıklayabilmektedir. Çelik ve Tümkaya, eğitim seviyesi yükseldikçe cinsiyetin, evlilik uyumu ve evlilik doyumu üzerindeki farklılaştırıcı etkisinin ortadan kalktığını belirtmiştir. Bizim çalışmamızda da katılımcıların eğitim düzeyi lisans ve lisans üstü seviyelerindedir.

Eğitim düzeyi ve evlilik doyumu arasındaki ilişkiye bakılmış ve anlamlı bir

ilişki bulunamamıştır. Bu alanda yapılmış çalışmalar incelendiğinde bizim bulgularımıza farklı bulgulara rastlamaktayız. Cingisiz (2010)’in çalışmasında evlilik doyumu ve eğitim düzeyleri ilişkisine bakılmış ve eğitim düzeylerinin belirtildiği gruplar arasında evlilik doyumu açısından anlamlı fark olduğu bulunmuştur. İlköğretim mezunları ile lise mezunları arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur ve

benzer şekilde ilköğretim mezunları ile üniversite mezunları arasında da fark anlamlı olarak görülmektedir. Fışıloğlu (1992) tarafından yapılan çalışmada da, eşin eğitim düzeyi ile evlilik uyumu arasındaki ilişkinin anlamlı olduğunu göstermiştir. Çalışmamızın öğretmenlerle yapılmış olmasından kaynaklı eğitim düzeyleri dar bir alanda (önlisans- lisans- lisansüstü) değişim göstermektedir. Yapılan çalışmalarda ilköğretim lise üniversite gibi daha geniş yelpazede incelen çalışmalarda anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Bulgularımızın anlamlı çıkmamasının sebebi bu durum olabilir.

Araştırmamızda evlilik doyumu ve yaş grupları arasındaki ilişkiye bakılmış ancak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bizim araştırmamızdaki sonuçlarla benzer şekilde, Çınar (2008) araştırmasında bireylerin evlilik doyumları ile yaş, eğitim durumu, çocuk sayısı gibi demografik değişkenlerle arasında ilişkiye bakmış ve anlamlı bir farklılık tespit etmemiştir.

Çalışmamızda evlilik süreleriyle evlilik doyumu arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Fışıloğlu (1992) yüksek lisans öğrencilerin evlilik süresiyle evlilik uyumu arasındaki ilişkiyi merak etmiş ancak araştırmamızla benzer şekilde herhangi bir ilişki bulamamıştır. Araştırmamızda evlilik doyum puanı en yüksek 0-5 yıl aralığında çıkmıştır. Ancak yapılmış çalışmalarda bu durumun tersi bir sonuç yer almaktadır. Evliliğin ilk zamanlarında evlilik uyumunun daha düşük olduğu zamanla uyumun arttığı ve en yüksek uyumun çocuklar evden ayrıldıktan sonra yaşandığı bulunmuştur. Bu tezatlığın, bizim örneklemimizdeki evlilik süresi ve evlenme biçimi dağılımdan kaynaklanabileceği düşünülmüştür. Frekans dağılım tablosuna baktığımız zaman yüzde 27,2 oranında olduğu ve katılımcıların yüzde 46.1 oranında aşk evliliği yaptığı bulgularından yola çıkarak ilk 5 yıl çiftler arasındaki aşk ve yoğun duyguların fazlaca hissedileceği dönemler olmaktadır.