• Sonuç bulunamadı

1.5. DUYGUSAL ZEKÂ

1.5.4. Duygusal Zekânın Boyutları

Goleman (2000) duygusal zekâyı beş boyutta incelemiştir. İlk üç boyut bireyin kendisiyle ilgiliyken diğer iki boyut ilişkileri yönetebilmekle ilgilidir. Bireyin kendisiyle ilgili olanlar; öz bilinç (kendini tanıma), duyguları idare edebilmek, kendini harekete geçirmek (motivasyon), ilişkilerle ilgili olanlar ise; başkalarının duygularını anlamak (empati) ve ilişkileri yönetebilmektir:

1. Özbilinç (Kendini tanıma): Özbilinç, duygusal zekânın temelidir. Kişinin ruh halinin farkında olması ve o ruh halindeyken hangi düşünceler içerisinde olduğunu belirleyebilmesi demektir. Kişinin içgörü kazanması duygularını tanıması kendini tam olarak keşfetmesi açısından önemlidir. Gerçek duygularının farkına varan insanlar, hayatlarını daha rahat idare edebilirler. Duygularını tanıyan kişiler kişisel özelliklerinin ve duygu değişimlerinin farkındadırlar. Ruh hallerinden kaynaklanan problemleri tolere edebilir, özerk davranabilir ve kendi sınırlarını bilerek daha doğru kararlar verebilirler (Goleman, 2000; Tuğrul, 1999). Kendi duygularını ve ruh halini tanımak, kişinin kendi değerlerini ve hedeflerini de anlamasını sağlar. Kendini iyi tanıyan insanlar, özgüven konusunda diğer insanlara göre çok daha iyi konumdadır ve özgüvenleriyle toplum içerisinde fark edilirler.

2. Duyguları idare edebilmek: Özbilinç oluştuktan sonra gelişir. Duyguların farkına vardıktan sonra var olan duygularla uygun bir şekilde başa çıkabilmek demektir. Kendini teskin etme, yoğun stresten, kötümserlikten, alınganlıktan kurtulma yeteneği bu kapsamdadır. Bu alanı gelişmemiş olan bireyler stres ve huzursuzluk durumlarıyla başa çıkma konusunda yetersiz kalıp çabuk duygusal çöküntü yaşarken, kuvvetli olanlar ise hayatta karşılaştıkları olumsuzluk ve huzursuzluklardan sonra kendilerini daha çabuk toparlayabilmektedirler. Kişinin zor şartlar veya kayıplar karşısında kabul edici bir tutuma, kaygı ya da duygusal bunalım haline yenik düşmemesi, bu süreçlerde duygularını doğru ifade edebilmesi anlamına gelir. Duygusal zekâ açısından duygularını idare edebilen kişiler, hedeflerine doğru ilerlerken, diğerlerine oranla daha az bunalım, genelde daha az stres veya kaygı ve duygusal açıdan daha az sorunlu olurlar (Goleman, 2000; Tuğrul, 1999).

3. Kendini harekete geçirmek (Motivasyon): Duyguları belirli bir hedef ve amaç doğrultusunda toplayabilmek, dikkati bir konu üzerinde yoğunlaştırabilmek olarak açıklanabilir. Duygusal özdenetim, doyumu erteleyebilme ve fevri davranışları engelleyebilme gibi beceriler motivasyonun içerisinde yer alır. Bu beceriye sahip olan kişiler, sosyal hayatlarında ve yaptıkları işlerde daha üretken, başarı odaklı olmaktadırlar. Motivasyon, kişilerin belirli bir amacı gerçekleştirmek için kendi istek ve amaçları doğrultusunda davranmaları şeklinde tanımlamaktadır. Kendini motive edebilen birey, bütün başarısızlıklar, hayal kırıklıkları ve zorluklara rağmen pes etmez, tam tersine azimle yönlendirebilir (Goleman, 2000; Tuğrul, 1999). Kişileri dürtüleri ve duyguları yönlendirmektedir. İnsanlar duygularını dikkate almayıp yok sayamazlar. Ancak duygularını yönetebilmek kişilerin elindedir. Kendini yönetebilmek, insanın duygularının esiri olmasını engeller. Kendini iyi yönetebilen insanlar, diğer insanlar gibi duygusal isteklerin etkisi altında olmalarına rağmen, onları yönetmenin hatta olumlu taraflara kanalize etmenin doğru bir yolunu bulurlar. Duygusal özdenetim, duyguların bastırılması anlamına gelmez. Hisleri bastırmak ve ifade etmemek sadece onların daha güçlü bir şekilde tekrar ortaya çıkmasına sebep olur. Duygular kabullenilmeli ve onların ortaya çıkardığı anlık değişimlerin etkisinden çabuk kurtulmanın yolu bulunmalıdır. Kötü olumsuz ruh hallerinin de faydalı yönleri vardır. Öfke, üzüntü ve korku gibi hisler iyi yönlendirildiğinde yaratıcılığın, enerjinin ve ilişki hissinin kaynağı haline gelebilir. Öfke, özellikle bir haksızlığı ya da adaletsizliği düzeltme isteğinden kaynaklandığında, yoğun bir motivasyon kaynağı ve harekete geçme isteğine dönüşebilir. Paylaşılan üzüntüler, olumsuz duygular olsa da kişilerin birbirlerine kenetlenmesini sağlayabilir (Goleman, 2000).

4. Başkalarının duygularını anlamak (Empati): Duygusal farkındalık temeline dayan empati, insanlarla olan ilişkilerdeki temel beceridir. Empatik davranabilen bireyler, diğer insanların neye ihtiyacı olduğunu, ne istediğini, nasıl bir beklentisi olduğunu gösteren sosyal sinyallere karşı daha duyarlıdır. Empati; insanın kendisini, karşısındakinin yerine koyarak onu dinlemesi, anlaması, duygularını anlamlandırarak hissedebilmesi ve karşısındaki kişiye duygularını aktarabilmesidir. Empati kurabilmenin ilk aşaması, kişinin karşısındaki bireyin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Empatinin bileşenleri konusunda araştırmacılar arasında tam görüş birliği sağlanamasa da, genel görüşün, empati bileşenlerinin bilişsel ve duygusal süreçler olduğudur. Bu bileşenlerin olması empati konusunu tam olarak açıklayamamaktadır. Çünkü sadece kişilerin duygularını ya da düşüncelerini anlamak,

empati kurabilmek için yeterli değildir. Empati kuran kişinin, zihninde oluşan empatik anlayışı, hislerini ve düşüncelerini karşısındaki kişiye doğru ve etkili bir yolla aktarabilmesi gerekir. Bu aktarım olmadan empati süreci tamamlanmış olmaz. Empatik tepki vermenin başlıca iki yolu vardır. Bunlardan birincisi yüzü ve bedeni kullanmak, ikincisi ise sözel ifade şekillerinden yararlanmaktır. Empatik tepki vermenin en etkili yolu ise hem bedeni hem de sözel ifadeleri birlikte kullanmaktır. Kişi kendi duygularına ne kadar açıksa, diğerlerinin hislerini anlamayı da o kadar iyi becerebilir. Kendilerinin ne hissettikleri konusunda net olmayan insanlar, başkaları duygularını onlarla paylaştığında da aynı şekilde karışıklık yaşayarak net olarak duyguyu anlayamazlar. Başkalarının ne hissettiğini anlayıp, anlamlandıramamak duygusal zekâ bakımından büyük bir eksikliktir. Çünkü başkalarının ne hissettiğini onlar söylemeden fark etmek ve tanımlayabilmek, empatinin özünü oluşturur. İnsanlar neler hissettiğini nadiren kelimelerle anlatırlar; kelimeler yerine ses tonlarıyla, yüz ifadeleriyle ya da beden dilleriyle hislerini ifade ederler (Goleman, 2000; Tuğrul,1999).

5. Sosyal ilişkileri yürütebilmek: İlişki sanatı, genel olarak bakıldığında, kendi duygularını ve başkalarının duygularını idare edebilme becerisidir. Sosyal ilişkiler, kişinin başkalarıyla ilişki kurabilme becerisiyle alakalıdır. Sosyal ilişki kurma ve yürütme konusunda iyi olan kişiler, insanlarla bağlantı kurabilen, onların tepkilerini, duygularını doğru anlayan, yönlendirebilen ve problem, çatışma onlarında sorunu çözerek üstesinden gelebilen kişilerdir (Goleman, 2000).

Her insan, duygusal zekânın bu beş boyutundaki yetenekleri açısından aynı yeterlilik ve becerilere sahip değildir. Bazı bireyler kendi duyguların farkındayken başka insanların duygularına karşı duyarsız ve tepkisiz olabilirler. Ya da kendi duygularını yönetme konusunda sorun yaşayan duyguların etkisinde kalan bireyler, diğer insanların duygularını fark edip doğru şekilde yönlendirmesine yardımcı olabilir veya empatik davranabilirler (Tuğrul, 1999: 16).