• Sonuç bulunamadı

1.5. DUYGUSAL ZEKÂ

1.5.3. Duygusal Zekâ

Duygu ve zekâ kavramlarının birleşiminden oluşan duygusal zekâ, duygularının zekice kullanılması ve yönlendirilmesi demektir. Zekâ kuramlarının büyük bir kısmı zekâyı sadece bilişsel süreç olarak değerlendirmiştir. Ancak zamanla zekânın sadece bilişsel bir kavram olmadığı farklı zekâ alanlarının da olabileceği düşünülmüş ve bazı zekâ kuramlarının, duygusal zekâ kavramının oluşmasına ve gelişimine katkı sağlamıştır. Bu zekâ kuramları içerisinde; Thorndike’nin Zekâ Teorisi, Gardner’in Çoklu Zekâ Kavramı ve Sternberg’in Başarılı Zekâ Kuramı sayılabilir. Sosyal zekâyla ilgili yapılmış çalışmalar duygusal zekânın zeminini oluşturmuştur. Thorndike’in sosyal zekâ modeli duygusal zekâ kavramının gelişmesinde önemli etkiye sahiptir. Sosyal zekâ modeline göre, kişilerin diğer insanlarının duygularını fark etme ve tanımlama yeteneği bilişsel süreçlerden ayrı ve farklı bir zekâ özelliğidir (Gürbüz ve Yüksel, 2008). Gardner tarafından yılında geliştirilen “Çoklu Zekâ Teorisi”, IQ’ya karşı görüş olarak çıkmış bir kuramdır. Süregelen ve kabul edilen yaklaşımlardan çok farklı bir zekâ anlayışının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Çoklu zekâ teorisi, insanların tek tip zekâya sahip olmadığı, hayatta başarılı olmak için de tek tip zekânın yetersiz kaldığı ve farklı zekâ alanlarının bulunduğu, insanların bu zekâ alanlarında birine ya da birkaçına sahip olabileceğini savunmaktadır (Goleman, 2000). Gardner’ın çoklu zekâ teorisi tek bir zekâ alanının varlığını çürüten ve bireylerin topum içerisinde kullandıkları zekâlarının bilişsel düzeydeki zekâdan farklı bir alan olduğunu savunmuştur. Çoklu zekâ alanlarının içerisinde kişilerarası zekâ ve sosyal zekâ kavramlarından bahsedilmektedir. Bu

kişilerarası zekâ olarak adlandırılan bireyin diğer insanlarla iletişiminde kullandığı zekâ alanı, özünde tamamen duygusal zekâya dayanmaktadır.

Duygusal zekâ kavramı, ilk kez Mayer ve Salovey tarafından 1990 yılında kullanılmıştır. Zekâ kavramının geçmişine baktığımız zaman çok yeni bir zekâ kavramı olduğunu söyleyebiliriz. Duygusal zekâyı, bireyin kendisinin ve diğer insanların duygularını fark etme yeteneği, var olan duyguları ayırt etme becerisi ve fark edilen duyguların davranışa dönüştürülmesi olarak tanımlamışlardır. Duygusal zekâ, bireyin çevresinden gelen uyaran ve istekleri en iyi şekilde kontrol edebilmesinde, kişiye ışık tutacak ve yol gösterecek olan duygusal, kişisel ve sosyal beceriler bütünü olarak tanımlanmaktadır (Acar, 2001). Baltaş (2006)’a göre duygusal zekâ, günlük hayatta stresle başa çıkabilmek için diğer insanların ne hissettiğini ve istediğini anlama, kendi duygu ve hislerinin farkında olma, güçlü ve zayıf yönleri fark ederek hayatla başa çıkabilme becerisidir.

Duygusal zekânın kapsamı; bireyin kendi duygularının fark etmesi, duygularını tanımlayabilmesi, gerektiği durumlarda duygularına söz geçirebilmesi ve karşılaştığı olumsuzluklarla nasıl baş edeceğini bilmesi aynı zamanda çevresindeki kişilerin duygularını fark edip, o duyguların ve beklentilerinin neler olduğunu anlaması, ona göre davranması ve diğer insanların yaşadıkları duyguları hissedebilerek tepkiler vermesini içermektedir (Acar, 2001: 145).

Duygusal zekâ, duyguların ve zekânın birleşmiş halidir. Yani beyin ve kalbin birlikte ve uyum içerisinde hareket etmesidir. Duygu ve zekâ birbirinin zıttı gibi görünse de aslında birbirinin tamamlayıcısıdır. Duygusal zekâ da tam olarak bu tamamlayıcılığı savunmaktadır (Tufan,2011). Weisinger’e (1998) göre duygusal zekâ, duyguların akıllıca kullanımı olarak ifade edilmiştir. Weisinger duygusal zekânın dört temel düşüncesini şu şekilde sıralamıştır:

 Duyguları fark etme ve tanımlayabilme yeteneği,

 Bireyin kendisini ve diğer insanlarının duygularını alması ve bu anlama sürecine yardımcı olacak duygular oluşturma yeteneği,

 Duyguları ve duyguların sonucunda gelen bilgiyi anlama yeteneği,  Duyguları düzenleme yeteneği (Akt: Yaylacı, 2006).

Goleman duygusal zekâyı, akıllı olmanın farklı bir şekli ve türü olarak ifade eder. Uzmanlara göre, bireylerin doğuştan getirdikleri zekâ potansiyelleri gibi duygusal zekâ potansiyelleri de vardır. Ancak bu potansiyel, IQ’dan farklı olarak, zihinsel ve sosyal ilişkiler, yaşantılar ve deneyimlere de bağlı olarak sürekli geliştirilebilmektedir (Goleman, 2000; Yeşilyaprak, 2001). Doğuştan getirilen ve değişmeyen IQ 'nun tam tersine, duygusal zekânın, zaman içerisinde etkileşimler ve tecrübeler sayesinde değişme, öğrenilme ve geliştirilme olasılığı oldukça yüksektir. İnsanlar yaşantılarında deneyimler kazandıkça ve çevreyle etkileşimleri arttıkça duygusal zekâsı da gelişmeye devam edecektir. İnsanların duygusal zekâlarının gelişimlerini takip eden araştırmacılar, kişilerin kendi duygularıyla olan bağları arttığında yaşadıkları duyguları doğru tanımlayıp, doğru yönlendirebildikleri ve çevredeki insanların duygularını gözlemleyerek doğru olarak tanımlayıp, empatik geri bildirim verdiklerinde, duygusal zekâ düzeylerinin artacağını belirtmişlerdir (Goleman, 2000).

İnsanların günlük hayatta karşılaştıkları sorunlarla baş etme konusunda konusunda, IQ'nun tek başına yeterli olmadığı, sorunları çözmede kısmen etkili olduğu bulunmuştur (Erginsoy, 2002). Goleman (2000) yapılan araştırmaların, IQ'nun günlük hayattaki başarıya katkısının sadece yüzde yirmi olarak bulunduğunu ifade etmiştir. Bu tespitten de anlaşılacağı üzere tek başına IQ, insanların başarılı olmalarını belirlemekte yetersiz kalmaktadır. Yüksek IQ’ya sahip kişilerin, işlerinde ve hayatta sürekli başarıya ulaşacaklarını düşünmek hatalı bir düşünce olacaktır. Günlük hayatta ve sosyal yaşamda IQ olarak daha yüksek olan birisi başarısız olabilirken, normal IQ ya sahip bir birey sosyal hayatta ve günlük yaşamda daha başarılı olabilmektedir (Erginsoy, 2002; Goleman, 2000).

Duygusal zekâ kavramının ana düşüncesi, hem günlük hayatta hem de iş hayatında başarı ve mutluluğun IQ olarak tanımlanan zekânın ötesinde daha farklı ve bireysel değişkenlere bağlı olduğudur. Duyguları fark etmek, duyguları ifade ederken açık ve net davranmak ve başkalarının duygularını doğru anlayıp anlamlandırabilmek, bireyleri sosyal hayatlarında daha güvenilir ve tercih edilir yapacaktır. İçinde bulunduğu topluma ve insanların sorunlarına duyarlı, çözüm odaklı olan, insan ilişkilerinde hoşgörülü olaylar karşısında sabırlı ve kararlı olarak durabilen bireyler

duygusal zekâ seviyesi yüksek olan kişiler olarak tanımlanırlar (Somuncuoğlu, 2005: 274).