• Sonuç bulunamadı

1.4. BAĞLANMA KURAMI

1.4.5. Evlilikte Bağlanma (Romantik Bağlanma)

Evlilik, kişilerin bebeklikte anneleriyle kurdukları ilişkiye benzeyen ve onun yansımalarını yaşadıkları bir ilişki türüdür. İnsanların sahip oldukları bağlanma stilleri, yetişkinlik döneminde yaşayacakları romantik ilişkileri ve evlilikleri de etkilemektedir. Hazan ve Shaver, partnerle olan duygusal bağların bebeklik döneminde anne ile geliştirilen bağlarla benzerlik gösterdiğini ve romantik ilişkilerin, bağlanma, sevgi, ilgi ve cinsel davranışların bir bileşkesi olduğunu savunmuşlardır. Stres ve kaygı anlarında, yakınlık arama bu yakınlığı devam ettirme, korunma ihtiyacı gibi ihtiyaçlarının karşılaması gerekmektedir. Tam bu noktada araştırmacılar,

bağlanmanın anneden ya da bakım veren kişiden eşe aktarılıp aktarılmadığına dair kanıtlar aramışlardır. Hazan ve Shaver çalışmalarından etkilenerek yetişkin bağlanması ve bağlanma örüntüsünün yakın ilişkilerdeki etkileri üzerine pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların büyük bir kısmı, bağlanma davranışı sürecindeki bireysel farklılıklara odaklanmıştır. Bağlanma stillerindeki bu bireysel farklılıkları, bağlanma temelli kaygı ve kaçınma olmak üzere iki boyutta ele almışlardır. Bağlanma temelli kaygı, kişi için değerli ve önemli bir başkası tarafından reddedilmek istenmeme veya yalnız kalma, dışlanma korkularını ve sürekli bir şekilde yakınlık arama ihtiyacını içermektedir. Bağlanma temelli kaçınma ise kişilerin kendileri için değerli gördükleri bir başkasının sevgisinden şüphe duyması, yakınlığı sınırlandırılması, uzak durması ve başkasına inanıp güvenmektense kendi kendine ilaç olması ve kendine sarılması gibi davranışlarla tanımlanmaktadır (Harma, 2012: 309).

Kişinin bağlanma stiliyle ilişkinin oluşması ve sürdürülmesi arasında önemli bir ilişki vardır. Araştırmalar güvenli bağlanma stiline sahip olan kişilerin hem eşlerine karşı daha sadık ve ilişkilerinde daha mutlu olduklarını hem de ilişkide karşılaştıkları sorunlara karşı daha yapıcı ve olumlu çözüm önerileri geliştirdiklerini göstermektedir (Eryorulmaz, 2012: 298). Kişilerin stresle ve sorunlarla nasıl başa çıktığı evlilik uyumu açısından çok önemlidir. Kişilerin başa çıkma becerileri bağlanma stillerinden etkilenmektedir. Her birey kendi bağlanmasının özelliklerine göre, ilişkide ortaya çıkan problemler karşısında farklı tepkiler verecektir. Bağlanmanın doğası gereği kişi stres ve kaygı anında bağlanmayı gerçekleştirdiği kişinin kendisini anlamasını, stres ve kaygı durumunu azaltarak kendisi için güvenli bir alan oluşturmasını bekler (Öztekin,2012).

Romantik ilişkilerde de çocukluk döneminde olduğu gibi üç grup davranış, kişi için tehdit oluşturmaktadır. Tehdit oluşturan ilk grup davranış, yorgunluk ve hastalıktır. Hastalık ve yorgunluk anında bebeklik döneminde olduğu gibi, yetişkinler de bakımını üstenecek kişiler arama eğilimindedirler. İnsanlar için sorun yaratan davranışlardan biri de eşinin reddedici tutumu, ihtiyaç anında orada bulunmaması terk etmesi veya yeterince ilgili olmamasıdır. Bebeklik döneminde annenin terk edip gitmesinin tehdit oluşturduğu gibi eşin de gitmesi veya ilgisizliği tehdit oluşturmaktadır. Çevrede oluşan değişikler de diğer bir tehdit grubunu oluşturmaktadır. Bebeklik döneminde çevredeki risklerden korunma ihtiyacı

yetişkinlik döneminde de devam etmektedir. Bu üç grup hem çocukluk hem de yetişkinlik dönemlerinde bağlanma konusunda tehdit oluşturmaktadır (Eryorulmaz, 2012: 300).

Bağlanma stillerinin, evli çiftlerin evlilikleri nasıl gördükleri ve evlilikteki bir uyumun olup olmadığı konusunda da önemli bir belirleyici olduğu görülmektedir. Uzun soluklu ilişkilerin, ilişki içerisinde kendileri mutlu ve evliliklerini de doyuma ulaşmış olarak tanımlayan, ilişkiler araştırıldığında ortak özellik olarak, evlilikteki çiftlerin benzer bağlanma stillerine sahip oldukları görülmüştür. (Eryorulmaz, 2012: 298).

Yapılan bir araştırmada çiftlerden her ikisinde güvenli bağlanma stiline sahip olmasının evlilik doyumunu artırdığı hatta çiftlerden sadece birinin bile güvenli bağlanma stiline sahip olmasının doyumu olumlu olarak etkilediği bulunmuştur. bu durum çiftler arasında güven ve iletişim konularında olumlu tutumların olmasıyla açıklanabilir (Eryorulmaz, 2010: 302).

Bağlanma kaygıları yüksek bireylerin, eşleri ile daha çok çatışma yaşadıkları ve ilişki doyumlarının düşük olduğu gözlemlenmiştir. Kaçınma bağlanma stiline sahip bireylerin, evlilik içindeki sorunları çözerken kendilerini merkeze alarak düşündükleri ve problemin eşten kaynaklandığını düşündükleri ve sorunu partnerlerine atfettikleri dolayısıyla da problemi kendilerine ait olarak görmedikleri tespit edilmiştir (Harma, 2010: 312).

Solmuş’un (2003) aktardığına göre, Young ve Acitelli, kaygılı-kararsız bağlanma stiline sahip kadınlarla birlikte olan erkeklerin diğer bağlanma stillerine sahip kadınlarla birlikte olan erkeklerle oranla, ilişkilerinde ve evliliklerinde tatmin duygusu yaşayamadıkları ve ilişkilerinde sorun ve anlaşmazlıklar yaşadıklarını tespit etmişlerdir. Ayrıca araştırmacılar, kaygılı-kararsız bağlanan erkeklerin eşlerinin ve evliliklerini nasıl değerlendirdiğini incelediği zaman, güvenli ve kaçınan bağlanma stillerine sahip erkeklere ve bekar kaygılı-kararsız bağlanma stiline sahip erkeklere oranla daha az pozitif ve uyumlu olarak değerlendirdiklerini saptamışlardır. Bu durumun, kaygılı-karasız bağlanan erkeklerin, evlilik öncesinde eşlerinin mükemmel olduğu ve ideale en yakın olduğu konusunda kendilerini inandırmış olmaları ancak, daha sonraki süreçlerde hayal kırıklığı yaşamış olmalarıyla ilişkilendirmiş ve açıklamışlardır. Bir araştırmaya göre kaygılı kadınlar ağırlıklı olarak kaçınan

erkeklerle yakın ilişki yaşamaktadırlar ve kaygılı erkeklerde güvenli kadınlarla daha az ilişkiye girmek istemektedirler. Diğer bir görüş ise, kişilerin kendi bağlanma stilleri ile aynı olan kişileri eş olarak seçtikleridir (Yoraz, 2012: 426).

Romantik ilişki ya da aşk, kişinin geçmişten getirdiği bağlanma stillerine ve örüntülerine göre çeşitli şekiller alabilmektedir. Bu konuda ilk ortaya atılan görüş, kişinin ve eşinin bağlanma stillerinin tutarlı olması gerektiğidir. İnsanlar, geçmişte yaşadıkları ilişkilere benzer ilişkileri sürdürmeye ya da yine onlara benzer şekillerde ilişkiler kurma eğilimindedirler.