• Sonuç bulunamadı

1. SİYASET FELSEFESİNDE ÇOĞULCULUK KAVRAMI VE JEAN-LUC NANCY PERSPEKTİFİ NANCY PERSPEKTİFİ

1.4 Çoğulculuğun Zemini Olarak Özgürlük

1.4.3 Sonlu Özgürlük

98

etkinlik, emek ya da gelecek kurma isteği yoktur. Hiçbir ölçü, yasa ya da sınır tanımayan birlikte oluş özgürlüğü, hesapsız şekilde geleceği veren ve alan bir etkinliktir. Bu yüzden insanlar hiçlikteki ortaklıkları nedeniyle geleceğe borçlanmazlar; aksine geleceği insani yakınlık olarak kendilerine borçlandırırlar. Gelecek artık başkasının geleceğine borçlanmıştır.

Yaşamın bu ilişki ve yakınlık boyunca serpilmesi, hiçleştiren ve birlikteliği başkalaştıranın coğrafyasındandır. İnsan olmanın anlamına her tekil birliktelik anında, özgürlük olgusunun etkilediği her sımsıkı kenetlenmede yeni umutlar, duygular ve hayaller ekler.237

Nanacy’de insan olmanın, insan hissetmenin etik coğrafyası normlar ya da evrensel yasalar değildir. Göçebe, durduğu ve ikamet ettiği yerleri kendisine geçici de olsa yurt olarak seçemez. O hareket ederken bile içinden hiçbir zaman çıkamayacağı bir başka yurtla birlikte yaşar. Bu yakınlık içinde kendisini yurtlandıranla birlikte geleceğe doğru, başka bir yerin kalbi olarak atar. Yurtta ikamet etmez, yurdun yanında, yurtlayan ile birlikte, farklayanı ve farkladığı ile birlikte yürür, koşar, mola verir, ortamı tekil çoğul insana açar.

Tekil çoğulun yaşamı, onu etkileyen özgürlük havasının, fırtınalarının getirdiği tehditlerin, iyiliklerin ya da cömertliklerin çok yakınındadır. Geleceğin bütün sürprizlerine karşı durmasını, sabretmesini bilebilecek bir yakınlığı ve zamanı geldiğinde özgür-olmanın anlamını ona bahşedebilecek tekil bir coğrafyanın ortaklığını insan-olmanın anlamı olarak yeniden yaratır. İnsan-olmanın anlamını her seferinde yakınlık içinde, tekil olarak, yaşatır.238 Bu husus bizi sonlu özgürlük ve sonlu topluluk anlayışına göz atmaya götürür.

99

olarak tanımlanan Nancy, yöneldiği her konuda özgürlüğün farklı deneyimini başlatmak için düşüncesinin her aşamasında sonluluk kavramını görünür kılar.239

Hatırlanacağı üzere Heidegger, “metafiziğin sonu” düşüncesinin üstesinden gelmek için

"sonluluk" kavramını merkeze alır. Nancy, Heidegger'i okuyup açıklık kazandırmaya çalışırken kendi düşüncesini "özgürlük" olarak adlandırır. Özgürlük ve sonluluk, Nancy'nin hem Heidegger'le ilişkisini hem de gelenekle ya da geleneğin aşırılığı ile ilişkisini gösteren kavramlardır. Bu nedenle özgürlüğün Kant'tan beri bir felsefe sistemi oluşturmak amacıyla kullanılan en sorunlu ve aynı zamanda en merkezi kavram olduğu iddia edilebilir.240

Nancy'nin sonluluk düşüncesi, metafiziğin sonunun ardından metafiziğin tarihine işlenmiş topluluk ve politik görüşleriyle yakından ilişkilidir. Nitekim Nancy, The Experience of Freedom/Özgürlük Deneyimi isimli doktora tezinde, Heidegger tarafından ortaya atılan sonluluk kavramı ile kendisinin geliştirdiği özgürlük düşüncesini birleştirmeye çalışır. O, bu hususu şöyle ifade eder:

Varoluş artık üretilmediğinde ya da çıkarsanamadığında, fakat basitçe koyulduğunda (bu basitlik tüm düşüncemizi ele geçirir) ve varoluş bu koyuşa bırakılır bırakılmaz bu koyuş tarafından bırakıldığında bu bırakışın özgürlüğünü düşünmek zorundayız. Başka bir deyişle, varoluş, özden

"gelmek", özün "sonucu olmak", ya da hatta özden "çıkmak" yerine, varoluşun kendisi bir kez özü kurduğunda (Dasein'in özü varoluşunda yatar) ve bunun sonucunda bu iki kavram ve bunların karşıtlığı, başka hiçbir şeyle değil de metafizik tarihiyle ilgili olduğu zaman, bu tarihin sınırında, diğer kavramın, yani "özgürlük"ün içinde saklı olan anlamını düşünmek zorundayız.241

Bu ifadeler Nancy’nin felsefesinde özgürlüğün Heidegger’in oluşturduğu öz ve varoluş kavramlarıyla kesişerek var olduğunu gösterir. Diğer bir konu ise, metafiziğin sınırında ve onun sınırı olarak düşünülen özgürlük kavramının Nancy tarafından geliştirilmesi, Heidegger’den

239 Patrick Roney, “Sonlu Özgürlük, Sonlu Topluluk: Jean-Luc Nancy'nin düşüncesine Bir Giriş”, Jean-Luc Nancy: Felsefe'de Eros, Çev. Ömer Albayrak, ed.: Şeyda Öztürk, Cogito, S. 85, İstanbul, Y.K.Y., 2016, ss. 124-142.

240 Roney, “Sonlu Özgürlük, Sonlu Topluluk: Jean-Luc Nancy'nnin düşüncesine Bir Giriş”, ss. 124-142.

241 Nancy, The Experience of Freedom, s. 9.

100

farkını göstermesi bakımından önem arz ettiğini ve aynı zamanda onu aştığını da göstermektedir.242 Nitekim Heidegger’in şu sözleri bu durumu gözler önüne serer:

Dasein'nin “özü” kendi varoluşunda yatar. Bu varolanda meydana çıkartılabilecek karakterler, şöyle ve böyle bir “görünüme” sahip mevcut bir varolanın mevcut “özellikleri” olmayıp hep kendisine ait olan var olma imkânlarıdır, başka bir şey değil. Bu varolanın tüm öylelikleri birincil olarak varlıktır. Bu sebeple söz konusu varolanı isimlendirmek için kullandığımız “Dasein” ismi onun masa, ev, ağaç gibisinden bir neliğini değil varlığınıifade eder. 243

Nancy, varlığı merkeze alarak veya valıktan yola çıkarak metafiziği temellendirmeye çalışan bir düşünme tarzını geliştirdiği görülür. Metafizikte varlığın temel, temellendirme, ilke, töz ve özne olarak yorumlandığı bilinen bir husustur. Bu durumun farkında olan Nancy, bırakış sözcüğünü seçerek "özgürlük"ü artık herhangi bir varoluşun özelliği olarak kabul etmez. Bunun yerine O, özgürlüğü daha çok “tekil-çoğul olma”nın zemini olan varoluş olarak tanımlar.244

Nancy'nin felsefesinde bırakış kavramının yanında sınır kavramının da önemli olduğu görülür. Kendisinin dışında olmak, her defasında yeniden meydana gelen bir keşif şeklinde ifade edilir. Çünkü keşif, mevcudiyeti tamamlanmış aşkın bir varlıkla ilgili olmayıp, hiçbir zaman tam anlamıyla henüz gerçekleşmeyenin arayışıdır. Keşfetme olayında bireysel bir çabadan ziyade, farklı özneliklere sahip olanların birlikteliği önemli rol oynar. Bu yüzden paylaşım olarak özgürlük, varlığı geçerek ilişki sağlayacak bir duruma gelir.245 Varlığın geri çekilerek ötekiyle buluşmaya alan açılması durumunda beliren praksis olarak özgürlük, bizi bölen ve bize paylaştıran bir niteliğe bürünür.246 Böyle bir anlayıştan hareketle Nancy’nin özgürlüğü haklar açısından ele alan bir geleneği yapısöküme uğratmaya çalıştığı görülür. Bu çaba eşitlik, adalet ve kardeşlik kavramlarının yeniden yorumlanmasını gündeme getirir. Buna

242 Roney, “Sonlu Özgürlük, Sonlu Topluluk: Jean-Luc Nancy'nnin düşüncesine Bir Giriş”, ss. 124-142.

243 Heidegger, Being and Time, N. 42, s. 67.

244 Nancy, The Experience of Freedom, s. 67.

245 Nancy, The Experience of Freedom, s. 68.

246 Nancy, The Experience of Freedom, s. 69.

101

göre hiçbir ölçü birimiyle ölçülemeyen öznelerin tekilliklerinin eşitlik temelinde çoğul yapıya dönüştüğü iddia edilir.247

Daha sonra ayrınılı olarak izah edilecek olan adalet kavram ise politik uzam, çoğul haldeki özgürlüklerimizin kefili olarak inşa edilmiştir. Çünkü özgürlük, bize gösterildiği tikel şeklindeki özgürlüğün biçimidir. Ancak özgürlük bir hak olmaktan ziyade varoluşumuzun bir olgusu olarak kabul edildiği takdirde, özgürlükle ilgili geliştirilmiş mevcut kuramlara karşı meydan okuyacak yeni etki doğması mümkün kılınır. Dolayısıyla tıpkı özgürlük gibi adalet kavramı da şimdiye kadar geliştirilen bütün yöntem ve ölçülerden kurtularak yeni bir değerlendirmeyle ele alınması olanağına kavuşur.248

Gerekli niteliklere sahip olmak şartıyla Nancy, özgürlük anlayışından dolayı sürekli devrimci politikayı savunur. O, devrimci politikanın bu sıfatını korumak istemesi halinde özünde sonsuz olması gerektiğini ileri sürer.249 Çünkü başkalarıyla ilişki içerisinde olan insanın varlığı eşitlik temelinde, ortaklık ve birliktelikte şekillenir.250 Burada içkinliğe dayanan topluluk ideasının bir öz çerçevesinde kapanmasının yapısökümü yapılmaktadır. Metafizik yorumlarda kendi başına bir tözü temsil eden topluluk düşüncesi bir görev çerçevesinde meydana getirilmiş kültürel politik bir ortamdır. Topluluğun bu metafizik tanımı onu önceden bir ortak varlık haline getirir. Kimliksel birliktelik ise ortaya konmuş olan tek bir gövde ya da özün tezahürüdür. Böyle bir tanım yapıldığında topluluk tıkanır ve onun temeli olan özgürlük unutulur.251

Özgürlük tartışmasında üzerinde önemle durulması gereken bir konu da komünizmin başarısızlığıdır. Modernizmin büyük anlatılarından biri de komünizmin sınıfsız ve sınırsız bir toplum yaratma arzusunun somutlaştırılmasıydı. Komünist toplumun yaratılmasında her şeyin

247 Nancy, The Experience of Freedom, s. 71.

248 Nancy, The Experience of Freedom, s. 75.

249 Nancy, The Experience of Freedom, s. 76.

250 Roney, “Sonlu Özgürlük, Sonlu Topluluk: Jean-Luc Nancy'nin düşüncesine Bir Giriş”, s. 138,

251 Roney, “Sonlu Özgürlük, Sonlu Topluluk: Jean-Luc Nancy'nin düşüncesine Bir Giriş”, s. 138.

102

otoriter bir güç ve totaliter bir yöntemle yapılan teknik planlamaya uygun yürütülmesi hedeflenmekteydi. Sadece emek ve maddi üretime dayalı olarak yaratılmaya çalışılan radikal toplum düşüncesinin yapısöküme tabi kılınması kaçınılmaz bir zorunluluk olur. Nancy’ye göre komünizm; radikal, otoriter, totaliter toplum düşüncesinin en aşırı şeklini ifade etmektedir.252 O, birlikte varoluşa temelden ters olan komünizmin içkin yapısını eleştirerek, hiç kimsenin tasarrufuna göre şekillenmeyen, her daim önümüzde bitmemiş bir tasarı olarak duran topluluk kavramını savunur ki böyle bir topluluğun, komünist toplum öngörüsüne taban tabana ters olduğu açıkça ortadadır.

Her türlü farklılık ve çoğulcu yaklaşımlara karşı olan içkin topluluk fikrinin sonuçları bir intihar mantığını ifade eder. Burada her birey komünist toplum tasarısının kurban adayı konumunda bulunur. Bu durum herkesi önderin ya da devletin birliğinde birleştiren bir totalitarizmdir. Nitekim kendisini geliştirmekten başka bir ilke gözetmeksizin örgütlenen topluluk totaliterdir. Totalitarizm; kendisini insanlığa mutluluk, ilerleme ve refah iddiasıyla yutturmak suretiyle kendi işleyişine ve hayalinde var ettiği “mükemmel toplum” idealine engel teşkil ettiğine inandığı her şeyin kökünü kurutma projesidir. Böyle bir projenin, dünyamızı işlevsel hale getirmek ve topluluğa birlik sağlamaktan çok uzak olduğu, aksine topluluğun dünyada yer almasını engellediği kabul edilir.253

Nancy’nin sonlu topluluk yaklaşımında bireyler arasında iletişim konusu yeniden yorumlanır. Toplumu oluşturan özneler arasında önceden kurulmuş belirli yöntemlerle iletişimin mümkün olduğu kabul edilir. Ancak Bataille, süregelen bu yorumu değiştirmektedir.

Inner Experience/İç Deneyim adlı kitabında iletişimi kozmolojik olarak sunar. Ona göre ne olduğumuz, etkisi altında bulunduğumuz sonsuz uyarıcının bizde meydana getirdikleri etkiyle kurmuş olduğumuz iletişim sayesinde ortaya çıkar. Çünkü iç ve dış uyarıcıların etkisiyle

252 Nancy, The Inoperative Commonuty, s. 8.

253 Jean-Luc Nancy, The Inoperative Commonuty, s. 22.

103

şekillenen hayat durağan olmayıp akışkan bir karaktere sahip olduğu için belli bir noktada asla durmaz.254

Nancy'ye göre iletişim yerleri kaynaşma yerlerinden uzaklamış ve konumsuz bir hal almıştır. Bu yüzden tıpkı paylaşım gibi iletişim de uzamsal anlamda konumsuz bir karaktere bürünmüştür.255 Kendi sınırımızla birlikte uzay zaman sınırına da varmış oluruz. Sınırımız, bir şey ya da birisi için (tekil varlık için), bir ada sahip olmamızı gerekli kılar. Nancy’ye göre tekil varlık soyutlanmış özne olmadığı için ancak birlikte ortaya çıkıp görünebilir.256 Birlikte belirleme bir bağ ile birleştirmekten çok, "ara" olarak aranın ortaya çıkışından oluşur. Sen benden tamamen farklı olduğu halde “ara” sayesinde tekiller olarak birlikte belirme olanağına kavuşuruz. Aynılaşamayan farkımız bir araya geldiğinde çoğul yapı vücuda gelir. Bu durumu Heidegger'in ölüme doğru olmamızla ilgili söyledikleriyle daha iyi anlayabiliriz. Nitekim ona göre ölüm ilişkisel değildir. Ötekinin ölümünü hissedebilseydik özdeşlik anlamında bir ortaklık mümkün olurdu. Oysa ölüm sadece tekil olarak tadılır. Dolayısıyla tekiller olarak birbirimize benzediğimiz halde aynı olmamamız257 nedeniyle çoğul dünya oluşur. Bu durumu anlamak bizi, özgürlükten nasıl çoğulculuğa geçtiğimizi tespit etmeye götürür.