• Sonuç bulunamadı

1. SİYASET FELSEFESİNDE ÇOĞULCULUK KAVRAMI VE JEAN-LUC NANCY PERSPEKTİFİ NANCY PERSPEKTİFİ

1.6 Nancy’nin Felsefesinde Çoğul Anlamlar

1.6.1 Sense Olgusunda Tezahür Eden Çoğulculuk

Hegel, sense’i iki karşıt anlamla (meaning) kullanılan muhteşem bir kavram olarak tanımlar. Bu kavram, bir yandan dolaysız kavrayış organı anlamına gelirken diğer yandan bununla anlam, düşünce ve şeyin altında yatan tümel manasına gelmektedir.383 Nancy, duyusal

379 Nancy, A Finite Thinking, “Eliptik Anlam”, s. 400.

380 Nancy, A Finite Thinking, “Eliptik Anlam”, s. 404.

381 Nancy, A Finite Thinking, “Eliptik Anlam”, s. 405.

382 Nancy, A Finite Thinking, “Eliptik Anlam”, s. 406.

383 G. W. F. Hegel, Hegel's Aesthetics: Lecture on Fine Art, Vol.1, İng. Çev. T.M. Knox, Oxford, Oxford University Press, 1975, ss. 128-129.

139

sense ile anlaşılır sense'den ayrılmaz olarak üçüncü bir sense'i ekler. Bu üçüncü sense, doğrultu ve yönelim manasına gelen -e doğru olmaktır.384 Nitekim Nancy, Being Singular Plural adlı eserinde sense’in arı (saf) bir varlık olmadığını, aksine onun varlığın kendisini “bunlar olarak”

ifade etmek için parçalara ayırmaya başladığı yer olduğunu iddia eder.385 Sense'in kendisi kendinden oluşan bir olgudur ve gerçekleşmesi için tümdengelime muhtaç değildir. Nancy, The Sense of the World'de Sense'in epokhe'sinin, sense'in yalnız tezinin askıya alınması, parantez içine yerleştirilmesi anlamına geldiğini vurgular.386 Diğer bir ifadeyle, sense bilinçliliğe sunulan bir nesneye indirgenemez. Onun hakkında yargımızı ertelememiz gereken şüpheli bir hipotez muamelesi yapamayız. Çünkü epokhe'in kendisi zaten sense'te ve dünya da yakalanmıştır.387 Bu yüzden Epokhe'in metodolojik stratejisinin anlam ifade ettiği söylenebilir.

Ayrıca Sense'in bir epoche'sini gerçekleştirme çabası, sense'te hâlihazırda var olduğumuzu da açığa çıkarır.388 Claude Lévi-Strauss, bu hususu şöyle ifade eder: Evren, insanlar onun neyi gösterdiğini bilmeden çok önce gösterdi.389

Sense, anlamdan önce geldiği ve hatta onu aştığı390 için çoklu ve çoğulcu yaklaşımlarla her daim yeniden keşfedilir. Bu yüzden sense’in bir duyu olmadığı; aksine belirli ya da belirsiz, tamamlanmış ya da tamamlanmamış, mevcut ya da na-mevcut bir anlam olduğu unutulmamalıdır.391 Sense, varolan ya da varolabilecek bir şey olmayıp varolmanın kendisi olduğundan dışarda konumlanmak, kendinin dışına konmak, varolana doğru açılmak ister. Saf şekilde paylaşılmamış varlık, hiçbir şeyin varlığı iken hiçbir şey için varlık ne vardır ne de

384 Nancy, The Sense of the World, ss. 12-15, 76-80.

385 Nancy, Being Singular Plural, s. 2.

386 Nancy, The Sense of the world, s. 18.

387 Nancy, The Sense of the world, s. 18.

388 Bryan Lueck, “Sense Olgusu: Ahlak Deneyiminin Geri Çekilmiş Kökeninde Kant ve Nancy”, Çev. Tuğçe Ayteş, Jean-Luc Nancy ile Karşılaşmalar, ed.: Volkan Çelebi, MonoKL, Yıl: 5, Sayı 10, İstanbul, 2011, s. 239.

389 Jean-Luc Nancy, The Birth to Presence, Çev. Brian Holmes, Stanford, Stanford University Press, 1993, s. 172.

390 Nancy, The Birth to Presence, s. 172.

391 Jean-Luc Nancy, The Gravity of Thouht, Michigan, Michigan Üniversitesi Humanities Press, 1997, s. 59.

140

yoktur. Bu nedenle "-e"nin kendisi anlam değildir. O, bütün belirli anlamların öncesinde ve ötesinde anlam ifade eder.392

Sense'in başladığı "-e", tam da öznede verilir. Bu öznenin bertaraf edilemeyen sonluluğunu gösterdiğinden bunun sense'i zorunlu olarak açık kalır, dünyaya maruz kalır ve dolayısıyla belirsizdir. Bu yüzden öznenin varlığı hiçbir zaman sense'ine eşit olmadığı; aksine

"var olmak, demek sense'ten yoksun"393 olmaktır. Öyleyse sense'te olmak, kendimizi üstesinden gelinemez biçimde açıkta kalmış bulmak ve kendini sunulan anlamın dünyasına açarak hâlihazırda bir ölçülemezliğe duyarlı olmaktır.394 Nitekim "çoğul tekil"i varoluşa sunan "ile", bu anlam dünyasının kıyaslanamazlık özelliğine sahip çoğulcu yapısına zemin hazırlar.

Kendinde ayrılma ve onu tamamlayan anlaşılır sense'e doğru yönelim olmaksızın verilmiş duyusal terimin hiçbir anlamına ulaşmaz. Bu nedenle dolaysız bir şekilde birleşmeyen topluluklarımızın da bir sense'i bulunur. Çünkü yaşadığımız hayat sayesinde birlikte ortak bir anlama doğru yönelmiş durumdayız.395 Bu hususa dikkati çeken Nancy, tarih, topluluk ve yaşam dünyasının sense'ini yitirdiğini ileri sürer. Ona göre artık "sense'in -e'si yoktur. Aktarım veya yönelimi belirten -e'si yitirilmiş sense, nihai hedefi göstermekten yoksun olan insanların kendisini yönelimsiz olarak deneyimlemesine neden olmuştur. Bu yönelimsizliğin en önemli tezahürü, çoğulcu düşünce biçimlerine dönüş çağrısındaki çoğulculuğa imkân tanımasıdır.

Nitekim Nancy, aydınlanma, hümanizma, modernlik ve kilise öğretisi gibi düşüncelere geri dönüş için yapılan çağrılara kesin bir surette karşı çıkar. Ona göre hiçbir zaman sonradan kaybedilmiş bir şu an, kendiyle özdeş olan bir sense karşılık gelmez. Sense tamamen verilmez, önceden yerleştirilir, sunulur, bize uzaktan sonsuz bir mesafeden uzatılır.396

392 Lueck, “Sense Olgusu: Ahlak Deneyiminin Geri Çekilmiş Kökeninde Kant ve Nancy”, s. 240.

393 Nancy, A Finite Thinking, s. 12.

394 Lueck, “Sense Olgusu: Ahlak Deneyiminin Geri Çekilmiş Kökeninde Kant ve Nancy”, s. 241.

395 Lueck, “Sense Olgusu: Ahlak Deneyiminin Geri Çekilmiş Kökeninde Kant ve Nancy”, s. 230.

396 Lueck, “Sense Olgusu: Ahlak Deneyiminin Geri Çekilmiş Kökeninde Kant ve Nancy”, s. 230.

141

Açıktır ki sense'in kaybı en çok etik alanda kendini gösterir. Yegâne eksikliği çekilen insana uygun, dünyadaki gidişatımıza yön verecek bir amacın sense'idir. Fakat bu duruma karşı bizleri uyaran Nancy, böyle bir kutup yıldızı görevini üstlenecek ve tüm praksisimize yön verecek dışarıdan bir yönelim belirleyicinin tüm ahlak ilkelerimizi de yeniden yazabilecek özellik kazanabileceğini belirtir.397

Kant, ahlak yasasının "ortak ussal ahlaki biliş"398 ismini verdiği bir belirlenim geliştirir.

Ona göre ahlaki sağduyumuza ait görev, yükümlülük ve ahlaki değerler gibi temel kavramlar bulunur. Ahlaki ilkelerin kesin, felsefi formüllerine ulaşmak için bu sağduyulu kavramların içinde bulunanların açılması yeterlidir. Ancak Kant, ortak ussal ahlaki biliş kavramlarının, hakikatleri olmayan boş sanrılar ve asılsız fikirler olabilme olasılığını da açık tutar.399 O, us olgusunu arı pratik usun temel yasasının bilinçliliği olarak anlar. Buna göre o, kategorik imperatifini şöyle temellendirir: Edimlerinizi öyle gerçekleştirin ahlaki iradenizin maksimi aynı zamanda tümel bir yasa olarak da geçerli sayılsın.400

Nancy, İnsanın Özgür Sesi adlı eserinde, güncel sıkıntıların yorumlanmasında aceleci olunmaması gerektiğini belirtir. Bu noktada o, kesin buyruğa uyma noktasında Kant'ın aceleci davrandığını ileri sürer. Buna ilaveten o, tümel kanun formülünün hatta kendi içinde bir amaç olan insanlık formülünün zorunlu ve a priori olarak verilmesini yanlış kabul eder. Ayrıca bilinçliliğimizin herhangi bir yasanın bilinçliliği olduğu veya olması gerektiği düşüncesini de açıklıktan uzak görür.401

Nancy, kesin buyruk’un insana hakla aynı şekilde hitap etmediğini belirtir. Nitekim bir kural ifade eden hak, özel bir durumun sunulması anlamına geldiğinden bu kural, onu kabul

397 Lueck, “Sense Olgusu: Ahlak Deneyiminin Geri Çekilmiş Kökeninde Kant ve Nancy”, s. 231.

398 Immanuel Kant, Graundwork for the Metaphysics of Morals, İng. Çev. Ve Ed. Allen W. Wood, New Haven and London, Yale University Press, 2002, N. 4:393, ss. 9,10.

399 Kant, Graundwork for the Metaphysics of Morals, N. 4:402, N. 4:445, s. 17, 62.

400 Immanuel Kant, The Cambridge Edıtıon Of The Works of Immanuel Kant, The Critique of Practical Reason, Çev. ve Ed. Mary J. Gregor, Cambridge, Cambridge Universıty Press, 1999, N. 5:47, 5:48; ss. 177,178.

401 Lueck, “Sense Olgusu: Ahlak Deneyiminin Geri Çekilmiş Kökeninde Kant ve Nancy”, s. 236.

142

edenler için hem bağlayıcı hem de koşullu olarak geçerlidir. Nancy'ye göre bir buyruk, hitabını bir tehdit veya vaat yoluyla ortaya çıkarır. Ancak imperatifin bağlayıcı gücünün bunlardan birine dayanmaması kendi özünden kaynaklıdır.402 Zira İmperatif, itaatin gerektirdiği iyi veya kötü sonuçlara başvurmaksızın mutlak olarak itaati emreder. Bu nedenle bütün ahlak dışı pratik ilkeler, kendini sevmeye dayanan ilkeler olarak kabul edilir.403

Ahlaki deneyimden tamamen aciz canlılar, bir tek kendini sevmeyle güdülenirler.

Eğilimlerinin nesnesini doğal olarak ve kendiliğinden takip ederler. Fakat akıl sahibi sonlu bir varlığın iradesi, a posteriori güdü ile a priori ilkesi arasında adeta yol ayırımındadır.404 Hayvanlara benzer bir şekilde insanlar da güdülerini, daha yüksek bir yasadan hareketle gerekçelendirmeye çalışır. Arı ahlaki yasa tarafından mutluluğa doğru doğal güdümüz üstünde üretilen bu kontrol deneyimi, bir çeşit acı deneyimidir. Us sahibi sonlu varlıklara özgü acı, saygı hissidir. Böyle bir his ise bir temsilden zevk alma ya da almama yeteneğini gerektirir.405

Nancy, saygı hissinin öznesini ben olarak belirlemez. Aslında "saygı”, öznenin yapısındaki değişimin yasanın değişimine karşı koyarak karşılık vermesinden dolayı ortaya çıkar.406 Bu durumda yasa tarafından sorgulanmış, ona tabi olmaktan ibaret olan pratik bir özne söz konusudur. Dolayısıyla bu sorgulamadan önce var olacak ve onu sorgulayan yasayı bakışının nesnesi olarak alabilecek hiçbir özne yoktur. O zaman pratik bir özne olmak, deneyim nesnesi olarak verilen hiçbir şeyle mutlak surette kıyaslanamaz bir yasa tarafından koşulsuz biçimde, hâlihazırda yükümlü kılınmaktır. Şu hâlde, pratik özne kendini algılamak için değil almak için geriye bakar.407

402 Nancy, A Finite Thinking, s. 141.

403 Immanuel Kant, The Cambridge Edıtıon Of The Works of Immanuel Kant, The Critique of Practical Reason, N. 5:22, s. 155.

404 Kant, Graundwork for the Metaphysics of Morals, N. 4:401, s. 16.

405 Lueck, “Sense Olgusu: Ahlak Deneyiminin Geri Çekilmiş Kökeninde Kant ve Nancy”, s. 237.

406 Nancy, A Finite Thinking, s. 147.

407 Nancy, The Birth to Presence, s. 45.

143

Diğer bir husus, saygının bir "-e" varlık biçimi olduğundan dolayı kesintiye uğramasıdır.

Buna göre Kant'ın ahlakta temellendirdiği özneler arasında tekilleştirilen buyruk, kendini a priori olarak zorlayan, önceki us verilerinden ortaya çıkarılamayan ve hiçbir arı veya ampirik sezgiye dayanmayan bir olgu olarak ifade edilir.408 Nitekim Kant, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi adlı eserinde onur duygusunu şöyle izah eder: Edere sahip şeyin yerine, başka bir şey de dengi olarak konulabilir; buna karşın, bütün ederlerin üstünde olan ve denklik kabul etmeyen şeyin onuru vardır.409 Kant, ederi amaca götüren bir aracın değeri olarak tanımlar. Ona göre birden çok eşya aynı amaca hizmet ediyorsa öznenin gözünde onların değiştirilebilir araçlar olduğu söylenebilir. İnsan söz konusu olduğunda onur koşulsuz ve kıyaslanamaz bir değer410 hükmüne geçer.

Kant'ın onur kavramında ortaya çıkan kıyaslanamazlık ile mutlak değer, Nancy'nin tekillik düşüncesiyle ilgili bazı hususlarda benzerlik taşır. Hatırlanacağı üzere Nancy’nin felsefesinde tekillik, başkasına maruz kalmamızda verilen sense'in aşılmasıydı ve Nancy, bu durumu insanlar tuhaftır önermesiyle ifade etmişti. Sense ise iletişimin olasılığına dair bir işlev gösterecek sağduyunun arada bir yeridir.411 Buna göre sense, varlığı "-e"sinde her seferinde yeni ve belirsiz bir şekilde meydana getirir ve başkasına indirgenemez bir şekilde yabancı olarak verir.

Nancy düşüncesinde diğer bir köken, kıyaslanamazlık ile benzetilemezliktir. Bu iki köken, başka olduğundan değil bir anlam dokunuşu olduğundan önemlidir. Bu yüzden dünyanın dönüşü her bir insanla başladığı için her bir insan bu dünyaya tamamen yabancıdır.412 Dolayısıyla insanı tekilleştiren ve birbiriyle bozuk paralar gibi değiştirilebilir olmaktan daha fazlası kılan da "-e" özelliğimizdir. Bu yüzden sense gibi onur da kendimizi önceden asla

408 Kant, The Cambridge Edıtıon Of The Works of Immanuel Kant, The Critique of Practical Reason, N. 5:31, s.

164.

409 Kant, Graundwork for the Metaphysics of Morals, N. 4:434, s. 52.

410 Kant, Graundwork for the Metaphysics of Morals, N. 4:436, ss. 53,54.

411 Nancy, Being Singular Plural, s. 5.

412 Nancy, Being Singular Plural, s. 6.

144

hazırlamış olamayacağımız bir husustur. Bu husus, kendini bütün örneklerinde aynen veren bir tümel değildir. Aksine her seferinde yeni ve kıyaslanamaz bir biçimde başımıza gelen bir olgudur.413 O halde Dasein’daki her varoluş yeni bir anlama sahip olarak anlam çoğulculuğuna sebep olurken onur olgusu da her seferinde farklı ve kıyaslanamaz olduğundan çoğul bir niteliğe bürünür. Bu çoğulcu tezahürlerin Nancy’nin sanat anlayışında nasıl yansıdığına bakmanın konumuzun anlaşılmasına yardımcı olacağı düşüncesindeyiz.