• Sonuç bulunamadı

1. Diyaloglarda Anamnesis Kuramı

2.2. Son Kanıt

Son Kanıt, autokineton kanıtı ile birlikte, ruhun ölümsüzlüğü konusunda verilmiş ve üzerinde herhangi bir şüphe gölgesi düşürülmemiş iki kanıttan biridir. Bu kanıt, Phaidon diyalogunda, Kebes’in anamnesis kanıtına itirazına karşı ifade edilir. Sokrates, itiraza karşılık verip ruhun yok olup olamayacağını görmek için, oluş ve bozuluşun nedenlerine bakılması gerektiğini ifade eder. ‘Neden’ (aitia) konusunda kullandığı yöntemi açıklamaya başlamadan önce, Sokrates, kendisinin yaşadığı bir deneyimi (pathos) ifade etmek üzere geçmişini anlatır.

Sokrates, gençliğinde, “doğa araştırmaları” (peri physeos historian)393

denen alana merak saldığını; “düşünmemizi sağlayan” nedir, işitme, görme, vb. “duyularını sağlayan”, bu duyulardan “hafıza (mneme) ve sanıyı (doksa) oluşturan”, bunlar “belli bir dinginliğe ulaştığında” bunlardan “bilgiyi” (episteme) meydana getiren şey “beyin” midir; insan nasıl büyür; oluşun ve var olmanın nedeni nedir vb. gibi birçok soruyu araştırdığını ifade eder.394

Sokrates, o vakitler, bu tarz birçok sorunun yanıtını apaçık bildiğini zannettiğini belirtir. Fakat sonradan bütün bunları unutturan bir deneyim yaşadığını, aslında bunların hiçbirinin nedenini bilmediğini, bunların böyle açıklanamayacağını anladığını ifade eder:

392 Sokrates, Kebes’in itirazına Son Kanıt ile karşılık verir. Bu kanıt, ‘kendi başına olan varlıklar, vardır’

varsayımıyla başlar.

393

Burada kast edilen alan, Sokrates öncesi felsefedeki oluşun arkhe’si sorunlarıdır. Bu açıdan, Sokrates, felsefenin odağına insan ve insani olguları yerleştiren Sofistlerin bir ardılıdır. Bkz. Versenyi, L.,

Sokrates ve İnsan Sevgisi, çev. Ahmet Cevizci, 3. Basım, Gündoğan Yayınları, İstanbul, 2010, s. 122-

123.

394

Bu soruların birçoğu bugün psikoloji, fizyoloji, fizik, kimya gibi alanların araştırma konularına dâhildir. Fakat düşünmemizi sağlayan nedir, duyuları sağlayan, onlardan hafıza ve sanıyı oluşturan ve bunlardan bilgiyi oluşturan beyin midir vb. sorular, bugün hala metafizik, zihin felsefesi gibi alanların araştırma konularına dâhildir.

137

Önceden kesin olarak bildiğim şeyler vardı, en azından ben ve başkaları buna inanırdık. Ama bu araştırma beni öyle körleştirdi ki, insanın büyüyüp gelişme nedeni de dâhil olmak üzere başka konulara dair daha önce bildiğim pek çok şeyi de unuttum.395

Sokrates, o zamanlarda, insanın “büyüyüp gelişmesinin” “nedeninin” (dia ti) yemek içmek olduğunu, besinlerden çıkan etlerin etlere, kemiklerin kemiklere ve diğer parçaların da kendilerine uygun olan yerlere eklendiğini, böylece insanın küçükken büyüdüğü gibi, küçük olan kütlenin de büyüdüğünü düşünmektedir. O zamanlarda, bu açıklamalar Sokrates’e açık ve makul gelmektedir. Aynı şekilde, “kısa birinin yanında uzun görünen bir adamın sadece kafa farkıyla uzun” olduğunu, ya da iki metrenin bir metreden, uzunluğunun yarısı kadar fazla olduğu için büyük olduğunu, onun, sekizden, ondan iki fazla olduğu için daha büyük olduğunu düşünmektedir.396

Fakat Sokrates, yaşadığı deneyimin etkisiyle, artık bunların bir tanesinin bile nedenini bilmediğini, bu konudaki fikirleri kendine bile kanıtlayamadığını düşünmeye başlar. Bu olayda Sokrates’i hayrete düşüren (thaumazo) şey şudur: Bire bir eklendiğinde nasıl olur da iki eder? Her biri tek tek ele alındığında birdir, iki değildir; bir durumda, “birbirlerine yaklaştırılmaları ve yan yana gelerek bir birlik” oluşturmaları bunların iki olmalarının nedeni iken, başka bir durumda ise, iki olmasının nedeni “bir şeyin ikiye” bölünmesidir:

Önce birbirlerine yaklaşarak birleşmeleri ve birinin diğerine eklenmesiydi ikinin nedeni (aitia), şimdiyse kopmaları ve birinin diğerinden ayrılması.397

Sokrates’e göre bu yöntemde, iki kişi kıyaslandığında, büyük olanın, küçüğü bir boyla aştığı için büyük olduğu, yine bu aynı bir boyla küçük olanın büyükten geri kaldığı için küçük olduğu söylenmektedir/olmaktadır. Aynı ölçü birimi, “bir kafa farkı” sayesinde, yani “aynı nedenden dolayı” hem büyük olan, daha büyük olmaktadır, hem de küçük olan “daha küçük” olmaktadır. Bu durumda, “daha büyük olanın daha büyük olması ile daha küçük olanın daha küçük olmasının nedeni aynı

395

Phaidon, 96 c.

396 Sokrates, sayılara dayanarak verdiği örneklerin “bu konu bakımından daha açık örnekler” olduğunu

düşünmektedir. Bkz. Phaidon, 96 d e.

397

138 olurdu.”398

Sokrates’e göre, birinin “kafa farkıyla” hem daha büyük hem de daha küçük olması kendi içinde çelişiktir. Zira aynı şey, birbiriyle karşıt iki sonuca yol açmaktadır. Öte yandan, bu durumda, “büyük olan şey, kendisi küçük olan kafa yüzünden büyük olurdu. Oysa birinin küçük bir şeyden dolayı büyük olması mucizevi (teras)399 bir durumdur.”400

Bu yöntemde, ilk olarak, birin iki olmasının nedeni, toplama (birin bire eklenmesi) ve bölme (birin ikiye bölünmesi) gibi iki karşıt süreç olması örneğinde olduğu gibi, iki ‘farklı’ neden, ‘aynı’ sonuca sebep olmaktadır. Bunun yanında, bir kafa farkıyla bir şeyin daha büyük, başka bir şeyin daha küçük olması durumunda ise, ‘aynı’ neden iki ‘farklı’ ve ‘karşıt’ sonuca sebep olmaktadır. Bu ikinci durumun şu örneğe bakılırsa, durumun çelişikliği daha açık olmaktadır: ‘Büyük’ bir şey, ‘küçük’ sayesinde ‘büyük’ olmaktadır.

Bu tip çelişkilere düşürdüğü için, Sokrates, bu araştırma yöntemiyle (methodos), “herhangi bir şeyin niçin meydana geldiğini (gignetai), yok olduğunu (apollutai) ve var olduğunu (esti)” bilme konusunda kendini bile ikna edememektedir artık. Bunun üzerine Sokrates, ilk yöntemi, doğru olmadığı gerekçesiyle bir tarafa bırakıp “kendine has” “karışık” bir yöntem kullanmaya başlar.401

Sokrates, bu ifadeden hemen sonra Anaxagoras’la karşılaşmasını, onun kitaplarına ulaşarak onları olabildiğince kısa bir sürede okumasını anlatır. Bu hikâye bize, Sokrates’in kendine has olan bu yönteminin, öncelikle Anaxagoras’ın görüşlerinden etki aldığını göstermektedir. Şimdi Sokrates’in kullandığı kendine has karışık yöntemini anlamak üzere Anaxagoras’la karşılaşmasını nasıl anlattığına bakalım.

Sokrates, yukarıda anılan sorunlarla, bu sorunların belirli yanıtlarının yarattığı çelişkilerle uğraşırken Anaxagoras adında birinin kitabından şu sözlerin okunduğunu

398 Phaidon, 101 a.

399 Bu sözcük, tuhaf, şok edecek kadar yanlış, inanılmaz derecede saçma gibi bir anlama sahiptir. 400

Phaidon, 101 a b. Bu tuhaf durum çelişiktir de. Çünkü birbirinden tam olarak farklı olanların aynı olduğunu ima etmektedir. ‘Aynı’ ve ‘Farklı’, Sofist diyalogunda megista gene’den ikisi olarak anılır ve bütün idea’ların pay aldığı bir varlığa sahip oldukları için, mantık çıkarımlarının ve çelişmezlik ilkesinin dayanağıdırlar.

401

139

işitir: “Akıl” (nous), her şeyi “düzenler” (diakosmon) ve “her şeyin nedeni” (panton

aitios) olandır.402 Sokrates, bu görüşleri duyunca aradığını bulduğunu düşünerek heyecanlanır. Kendi kendine, eğer akıl her şeyin nedeni ise, o, her şeyi “düzene” sokup her şeyi “olabildiğince en iyi şekilde” (hope an beltista ekhe) yerleştireceğini düşünür. Fakat Sokrates, bu serüveninde kısa zamanda hayal kırıklığına uğrar. Zira Anaxagoras, nous ve düzene sokan bir neden öne sürmeyip, daha çok hava, su gibi fiziksel nedenleri işe koşmaktadır.403

Sokrates’e göre, bu açıklama biçimi, gerçek nedenler (alethes aitias)404 ile ikincil nedenleri ayırt edememektedir. Sokrates, düşüncesini açıklamak için kendi durumunu örnek olarak verir. Anaxagoras’ın yaptığı açıklama biçimi, Sokrates’in orada hapiste bulunmasının sebebini, Atinalılarca ölüme mahkum edilmesi ve kendisinin kaçmaktansa bu cezayı çekmenin daha iyi olacağını düşünmesi olarak değil de, bedeninin morfolojik özellikleri olarak göstermekle eş değer olacaktır. Sokrates’e göre, bu açıklama biçimi, “nedenin kendisi ile o olmasaydı nedenin de neden olamayacağı şeyi birbirinden ayıramamak”tadır.405

Sokrates’in umduğu açıklama biçiminde, “her bir şeyin nedenini (aitias), yani onun nasıl meydana geldiğini (gignetai), nasıl yok olduğunu (apollutai) ve nasıl var olduğunu (esti) öğrenmek isteyen kişi”nin araştırması, cevabını bulması gereken soru, o şeyin, “olmasının, bir şeye maruz kalmasının ya da bir şey yapmasının en iyi”406

şeklinin ne olduğudur. Yani insan, “gerek kendisi gerekse başka varlıklar hakkında araştırma yaparken araştırılan şey bakımından en iyi (to ariston) ve en mükemmel olanın (to beltiston)” ne olduğunu araştırılması gerekir. Böylece, “daha kötü olanın ne olduğu” da bilinecektir, çünkü “en iyi olan” ve “daha kötü olanın” bilgisi aynıdır.407

402 Phaidon, 98 a. 403 Phaidon, 98 b c. 404 Phaidon, 98 e. 405 Phaidon, 99 b.

406 “hope beltiston auto estin e einai e allo hotioun paskhein e poiein”. Phaidon, 97 c.

407 Phaidon, 97 c d. Anaxagoras ve onun yönteminden beklediği bu fikirlere bakılınca Akıl, kosmos ve

agathon arasında esastan bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır. Nerede akıl varsa, orada mutlaka bir kosmos

vardır, nerede kosmos varsa, bu mutlaka agathon’dan bir düzeyde pay aldığı için vardır, aksi halde var olamazdı. Buradan anladığımız kadarıyla, bir varlığın ne olduğunu, oluş ve bozuluşunun nedenini anlamak için, o varlık için ‘en iyi olanın’ ne olduğunu bilmek gerekir.

140

İşte Sokrates, böylesi bir nedeni başkasından öğrenemediği için, buradan hareketle kendine özgü bir yöntem geliştirir. Bu yönteme göre, bir şeyin olduğu şey olması, ne ise o olmasının nedeni idea’lardır. Bir şey ancak idea’lardan pay alarak, olduğu şey olabilir. Bunun da nihai nedeni, agathon’dan pay almasıdır. Çünkü Devlet diyalogunda ifade edildiği üzere, bir şeyin hem varlık hem de bilinme nedeni,

agathon’dur, yani bir şey ancak ondan pay alarak var olur ve bilinebilir. Şimdi

Sokrates’in kendi yöntem anlayışına dayandırdığı “neden” anlayışını göz önünde tutarak, Son Kanıt’a408

bakalım.

Sokrates, Son Kanıt’a, yeni olmayan, her zaman ifade ettiği ve bu diyalogda da daha önce sözünü ettiği409

görüşlere dönerek oradan başlar. O, kendi başına varlıkların var olduğu varsayarak, onların oluş ve bozulmanın nedeni410

olduklarını ileri sürer: Kendinde güzel, kendinde iyi, kendinde büyük ve bunun gibi diğer kendinde varlıkların olduğunu varsayıyorum.411

Bu gibi şeylerin var olduğunu kabul edip, bunların, tikel duyulur şeylerin oldukları halde olmasının, oluş ve bozuluşlarının nedeni olduğu sonucuna varır:

Güzelin kendisi dışında güzel bir şey varsa, onun güzel olmasının nedeni güzelin kendisinden pay almasından başka bir şey değildir. (…) [Herhangi bir şeyi] güzel yapan güzelin kendisinin onda bulunmasından ya da artık nasıl ve hangi şekilde oluyorsa ona katılmasından başka bir şey değildir.412

Sokrates, aslında “sadece güzel şeyleri güzel yapanın güzelin kendisi olduğunu” söylemektedir. Ona göre bu, hem kendine hem de başkalarına verebileceği “en sağlam” (asphalestaton) cevaptır.413

408 Phaidon, 100 b – 106 e.

409 Son Kanıt’a gelinceye değin, dört ayrı kanıtlamada, kendi başına varlıkların var olduğu öne sürülür.

Bkz. Phaidon, 65 d, 74 a, 75 c, 78 d.

410

Anamnesis kuramı da, eidos’ların var olduğu iddiasına dayanmakta ve bu iddia, sadece sophos’un deneyimi ile temellendirilebilmektedir. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, noetik anamnesis deneyimi de, aslında eidos’ların şeylerin nedeni olduğunu görüşünü zaten içermektedir. Fakat Son Kanıt, bu durumu açık bir şekilde dile getirip, eidos’ların, oluşun ve bozuluşun nedenleri, aynı zamanda şeylerin oldukları halde olmasının nedenleri olarak belirlenmesine dayanır.

411 Phaidon, 100 b. 412 Phaidon, 100 d. 413

141

Bu sağlam cevaba göre, bir “başkasına göre” büyük olan her şey, büyüklükten pay aldığı için “daha büyük”tür; aynı şekilde, başka bir şeyden daha küçük olan bir şey, küçüklükten pay aldığı için daha küçüktür. Aynı neden anlayışı, Matematikte de geçelidir. Buna göre, on, sekizden, sekizi iki aştığı için yani iki sayesinde daha büyük değildir, bunun yerine “nicelikten” dolayı daha büyüktür. Bire bir eklendiğinde, ya da bir ikiye bölündüğünde, iki olmasının nedeni, toplama ya da bölme değildir, ikinin meydana gelmesinin tek bir nedeni “ikilikten pay alma”dır. Zira “tek tek şeyler”, ancak ve ancak, “pay aldıkları şeyin kendi varlığından pay almak yoluyla meydana gelirler.”414

Şimdi Sokrates, bu yöntemle düşünüldüğünde akla gelen bir soruyu ele alır. Eğer eidos’ların “her biri var” ise ve tekil duyulur şeyler415

ancak bu eidos’lardan pay alarak meydana geliyorlarsa, bu durumda, birine göre daha uzun, bir başkasına göre daha kısa olan biri, aynı anda hem uzun hem de kısa olacak, yani çelişik bir durumla karşılaşılmış olmayacak mıdır? Kısacası relatif kavramlarda416

bu yöntem nasıl bir sonuç vermektedir?

Bu yöntemle düşünüldüğünde, “Simmias’ın Sokrates’ten uzun, Phaidon’dan kısa olduğunu söylediğinde, Simmias’ta ikisinin birden, yani hem uzunluğun hem de kısalığın bulunduğu” kabul edilmiş olmaz mı?417

Kendisinin sorduğu bu soruya Sokrates kendisi yanıt verir. Buna göre, ‘Simmias’ın boyu, Sokrates’in boyunu geçiyor’ denildiğinde Simmias olarak Simmias’ın boyunun Sokrates olarak Sokrates’in boyunu geçmesi söz konusu değildir. Simmias özsel olarak değil

414 Phaidon, 100 c.

415

Kanıtlamanın devamından anlaşıldığı üzere, diyalogda sadece tikel duyulur şeylerin eidos’lardan pay alması değil fakat eidos’ların birbirine yüklenmesi ve katılması da söz konusu edilmektedir. Bkz. 99 c’de, agathon’un nihai neden olarak öne sürülmesi; 104 d’de, “üç” sayısının yüklendiği nesnelerin aynı zamanda “tekil” olmaları ve dolayısıyla da “çift-olmayan” olmaları gerektiği ifadesi, eidos’ların birbirlerine katılması fikrini içermektedir. Dolayısıyla eidos’ların birbirine katılması fikri, burada, bütün açıklığıyla mevcuttur ve kanıtlamanın can damarıdır.

416 Ancak bir başka varlığa göre tanımlanan durumları karşılayan ve genelde sonsuz dereceli olan

kavramlar kast edilmektedir. Örneğin ağır ve hafif, iyi ve kötü, güzel ve çirkin, eğri ve doğru vb. Bu kavramların her zaman daha farklı dereceleri vardır ve aslında mutlak bir kullanıma izin vermezler. Ağır olan bir şey, her zaman belli bir varlığa göreli olarak ‘ağır’ olmak zorundadır, bir şeyin salt kendi başına ‘ağır’ sıfatı alması mümkün değildir; ayrıca, ağır olan bir şeyin her zaman daha ağırı vardır, dolayısıyla ağırlığın sonsuz derecesi vardır. Fakat Sokrates, uzunluk, kısalık vb. niceliksel konularda da, varlıkların ancak uzun, kısa vb. idea’sından pay almak suretiyle belli bir düzeyde uzunluğa, kısalığa sahip olabileceğini savunmaktadır. Niceliksel durumlar konusunda böyle bir görüşün öne sürülüyor olması, özellikle dikkate değerdir.

417

142 rastlantısal olarak418

sahip olduğu uzunluk sayesinde, Sokrates’ten daha uzundur. Yani “Simmias’ın uzunluğu karşısında Sokrates’in kısalığa sahip olmasıdır.” Aynı şekilde Phaidon’un boyunun Simmias’ı aşmasının nedeni, “Simmias’ın kısalığı karşısında [Phaidon’un] uzunluğa sahip olmasıdır.” Bu durumda, ikisinin arasında olduğu için, Simmias’a, “hem kısa hem de uzun denir: Simmias, birini [Sokrates’i] onun kısalığını aşan uzunluğu sayesinde geçerken, diğeri de [Phaidon] Simmias’ın kısalığını aşan bir uzunluğa sahiptir.”419

Sokrates, böylece Simmias’ın farklı kıyaslama durumlarında hem uzun hem de kısalığa sahip olabileceğini kabul etmiş olmaktadır. Simmias, Sokrates’e göre daha uzun olduğu için ‘uzun’, Phaidon’a göre daha kısa olduğu için ‘kısa’ olarak nitelendirilmektedir.420

Sokrates, şimdi karşıtlar arasındaki ve karşıtlardan pay alan şeyler arasındaki ilişkileri ele almakta, uzunun, aynı anda hem uzun hem kısa olması çelişik olacağı için, kısa olamayacağını, karşıtlardan her birinin kendi karşıtı olmaktansa yok olacağını ya da geri çekileceğini ifade eder:

Aynı zamanda, hem uzun hem kısa olamayacak olan yalnızca uzunluğun kendisi (aut oto megethos) değildir, bizdeki uzunluk da (to en hemin megethos) kısayı hiçbir zaman kabul etmediği gibi aşılmaya da izin vermeyecektir. Şu ikisinden yalnızca biri olacaktır: Uzunluk, karşıtı olan kısalık kendisine yaklaştığında ya kaçıp uzaklaşacak ya da kısalık geldiğinde kendisi yok olacaktır; ama kısalığı almak ya da kabul etmek

suretiyle olduğundan başka bir şey olmaya

yanaşmayacaktır.421

418 Ne Simmias ne de Sokrates, özsel olarak uzunluk ya da kısalığa sahip değildir, zira bu nitelikler

onların özsel nitelikleri değildir, onlarda bu özellikler her zaman bulunmazlar. Kısa olan biri sonradan uzun olabileceği gibi, tersi de söz konusudur. Dolayısıyla bu nitelikler, özsel değil rastlantısal/ilineksel niteliklerdir. Sokrates’e göre, bu ilineksel niteliklerin söz konusu bireylerde bulunabilmesi için, uzunluk, kısalık eidos’larından pay almaları gereklidir.

419

Phaidon, 102 c d.

420

Fakat bu durum, akla Sofistlerin eleştirisini getirmektedir. Onlara göre, tam da bu durum, her şeyin göreli olduğunu, kendi başına, herhangi bir şeye uzun veya kısa denemeyeceğini göstermektedir. Sokrates’in burada anlattığı durum, tam da Simmias’ın, kendisi olarak kaldığı, yani boyu hiç değişmediği halde, ilk kıyaslama durumunda uzun, ikinci kıyaslama durumunda kısa olduğuna işaret etmektedir. Bu ise kıyaslama olmadan, dolayısıyla kıyaslama edimini gerçekleştiren bir insan bireyi olmadan ve kendi dışındaki başka bir şeye göreli olmaksızın, ‘herhangi bir şeyin herhangi bir niteliğe’ kendinde sahip olamayacağını göstermektedir.

421

143

“İçimizdeki” kısalık, uzunluk da karşıtını kabul etmez, karşıtı gelince onu kabul etmektense, ya geri çekilir ya da yok olur. Fakat biz, farklı zamanlarda olmak şartıyla, kısalıktan pay alarak kısa da olabiliriz, uzunluktan pay alarak, uzun da olabiliriz. Ama ne içimizdeki ne de kendinde uzunluk veya kısalık, kendi karşıtından pay alamaz, karşıtı geldiğinde ya geri çekilir, ya da yok olur.

Ben, kısa’dan pay alarak kısa olurum ve yine ben, ben olarak kaldığım halde, uzun’dan pay alarak uzun olurum. Her iki durumda da ben, ben olarak kalırım, sadece bir niteliğim değişmiş olur. Benim ben olarak kaldığım sürece alamayacağım bazı özsel nitelikler de vardır. Mesela ben insan olmayı bırakıp başka bir şey olursam o zaman ben, yok olmuş ya da geri çekilmiş demektir. Bendeki kısa, uzun gelince geri çekilir ya da yok olur ama kendisi uzun olmaz.

Eidos’lardan pay alma, karşıtlardan pay alma anlamına da gelmektedir.

Karşıtlardan birinden pay alan bir şey, diğerinden pay alamaz. Dolayısıyla bir şeye eğer B yüklemi yüklenirse, bu durumda ona B-olmayan da olumsuz bir şekilde yüklenir. Yani A, B ise o halde, A, B-olmayan değildir de. Buradan hareketle Sokrates, ne kendinden karşıtların ne de bunların adını alan şeylerin içindeki karşıtların kendi karşıtlarını kabul etmediğini; ruhun, canlılık ilkesi olmak bakımından kendinde ölümü kabul etmediğini, yani ölümsüz olduğu çıkarımını yapar.422

Son Kanıt, şu adımlardan oluşmaktadır:

Her şeyin açıklama nedeni kendi başına var olan varlıklardır. Bütün varlıklar, ruh da dâhil, ancak onlardan pay almak suretiyle varlığa gelir, var olur, ne ise o olur. Bu kendi başına olanlar, bir şeyin bulunabileceği en iyi durumu temsil ederler.423

Ruh, daima Yaşam eidos’u getirendir, yani özsel olarak Yaşam niteliği taşır. ‘Yaşam’, ‘ölüm’ün karşıtıdır ve özsel olarak ‘Yaşam’ getiren, özsel olarak ölüm-süz olmak zorundadır.

422

Phaidon, 102 d - 106 e.

423 Ruh ve bütün varlıklar, ancak agathon’dan pay almak suretiyle varlığa gelir, var olur. Kendi Başına

olanların kendisi bile, agathon’dan pay alarak vardır. Dolayısıyla agathon, her şeyin varlık nedenidir, nihai açıklama zeminidir.

144

Örtük Varsayım: Ölüm geldiğinde ruh yok olsa idi, bu takdirde ölmüş olurdu.

O halde ruh, özsel olarak ölümsüz olduğundan, kalıcıdır ve yok olamaz.

Son kanıt, şöyle de ifade edilebilir:

Kendi başına olan eidos’lar vardır.

Şeyler, ancak eidos’lardan pay almakla, oldukları halde olabilirler.

Bazı şeyler, bazı eidos’larla özsel olarak ilişkilidir ve dolayısıyla, var oldukları sürece, her zaman, onların adıyla anılırlar. (‘3’ sayısı, her zaman, tekil bir sayıdır)

Bu tekil duyulur şeyler, bir eidos’tan özsel olarak pay aldıkları için, söz konusu

eidos’un karşıtını alamazlar. Pay aldıkları eidos’un karşıtı geldiğinde, ya geri

çekilirler, ya da yok olurlar.

Ruh, özsel olarak yaşam eidos’undan pay aldığı için, yaşam’ın karşıtı olan ölüm’den pay alamaz. Ölüm gelince, ya geri çekilir, ya da yok olur.

Örtük varsayım: Ölüm gelince yok olacak olsaydı, bu durumda ölüm’den pay

almış olurdu.

Bu yüzden ruh, ölüm gelince yok olamaz.

O halde, ruh ölüm gelince ölmez, sadece geri çekilir. Dolayısıyla ruh, ölüm-süzdür.