• Sonuç bulunamadı

1. Diyaloglarda Anamnesis Kuramı

2.1. Anamnesis Kanıtı

2.1.3. Anamnesis Kanıtının Eleştirisi

Sokrates, Kebes ve Simmias’a, itirazlarına anamnesis kuramını dâhil edip etmediklerini sorar.379 Her ikisi de, bu kanıtı hala kabul ettiklerini belirtirler.380 Fakat onlara göre, anamnesis kuramı, ruhun doğumdan önceki varlığını gerektirse de ruhun ölümden sonraki varlığını gerektirmez.

Burada, Kebes’in bir benzetmeye başvurarak savunduğu görüş, daha incelikli olduğu, daha önemlisi anamnesis kanıtını varsaydığı için, onu ele alacağız. Kebes, Simmias’ın dile getirdiği, ruhun bedenden “daha güçlü” (iskhuroteron) ve “daha dayanıklı” (polukhronioteron) olmadığı yönündeki görüşlerin, ruhun niteliğine uygun olmadığını düşünmektedir. Ona göre, ruh bedenden daha üstündür.381

Ruh ve beden arasındaki ilişkiler bir benzetme (eoiken) aracılığıyla şöyle anlatılabilir: Ruh, bir dokumacıya, beden ise bu dokumacının dokuduğu giysiye benzetilirse, ruhun bedenden daha tanrısal ve kalıcı olduğu ortaya çıkmaktadır. Buna göre, dokumacı, yaşamında birçok farklı giysi dokur ve son giysiyi dokuduktan sonra ölür, kendisi

378 Phaidon, 76 e – 77 a. Simmias, idea’ların var olduğunun yeterince kanıtlandığını ifade etmektedir.

Oysa bu mesele, diyalogun herhangi bir yerinde kanıtlanmamıştır. Zira yukarıda gördüğümüz üzere,

anamnesis kuramı da en başta, “eşit şeylerin dışında, eşitin kendisi vardır” varsayımına dayanmakta,

çıkarımlarını bu temelde yapmaktadır. Dolayısıyla aslında bu kanıt, kendi başına varlıkların var olduğunu varsayarak hareket etmektedir. Bu ifadeler, bizce, meselenin esas olarak ‘kendi başına olan vardır’ iddiasına dayandığını ve bunun aslında Simmias için henüz salt bir hipotez olduğunu anımsatmaktadır.

379 Phaidon, 91 e. 380

Her ikisi de onaylarını çok kesin bir dille ifade ederler. Kebes, “bir zamanlar beni fazlasıyla ikna eden bu sava şimdi de bağlıyım, hiçbir sava olmadığı kadar hem de.” der. Simmias ise, bu konuda “başka türlü düşünüyor olsam, kendime şaşarım.” der. Bkz. Phaidon, 92 a.

381

133

öldükten sonra da dokuduğu bu giysi sağlam kalır, fakat kendisi yok olmuştur. Yani dokumacı, birçok farklı giysi dokuyup onları eskitecek kadar kullanabilir. Bu benzetme, ruhun, bedenden daha güçlü ve daha dayanıklı (polukhronion) olduğunu göstermektedir.382

Kebes’e göre, anımsama kanıtına, oluşun döngüselliği savı ve ruhun, idea’lara benzerliği savı eklense dahi, ruhun ölümsüzlüğü tam olarak kanıtlanmış olmaz. Ona göre, konuşmada “hala aynı noktadayız;383

savımız daha önce dile getirdiğimiz kusuru şu anda da taşıyor.” Kebes, anamnesis kanıtlamasıyla ruhun doğmadan önce var olduğunun kanıtlandığını fakat ölümden sonraki varlığının henüz kanıtlanamadığını düşünmektedir.384 Kebes, dokumacı benzetmesinin ruh ve bedene de

uygulanabileceğini düşünmektedir. Buna göre,

Ruh dayanıklıdır (polykhronion), bedense daha kısa ömürlü (asthenesteron) ve zayıftır (oligokhronioteron). Öyleyse her bir ruhun çok sayıda beden eskiteceği söylenebilir.385

Dokumacı, yani ruh, pek çok elbise dokuyup bunları giyebilir, fakat yok olmadan önce giydiği son giysiyle yani bedenle beraber yok olup gider. Ruh, birçok beden değiştirip uzun bir ömür sürebilir, fakat yok olmadan önceki son bedenini terk ederken artık var olmaktan kesilebilir. Bu durumda, ruhun ölümsüz olduğu emin bir şekilde savunulamaz ve dolayısıyla ölüm yaklaştığında, elimizde insanın bundan korkuya kapılmasını engelleyecek bir kanıt bulunmamaktadır:

Diyelim ki senin savını destekleyen bir konuşmacıya senden de fazla hak verdik; ruhlarımızın sadece biz doğmadan önce var olmakla kalmayıp bu ruhların biz öldükten sonra bile var olmaya devam etmesini, birçok kez doğmasını ve yeniden ölmesini -çünkü ruh, doğası gereği tekrar tekrar doğmaya dayanacak kadar güçlüdür- hiçbir şeyin engellemediğini söylemesine de izin verdik; lakin bunu yaparken ruhun pek çok doğumdan sonra yorulmadığını ve sonunda pek çok ölümünün birinde bütünüyle yok olup gitmediğini söylemesine

382 Phaidon, 87 c d.

383 Kebes, daha önce de, kanıtlanmak istenen şeyin yarısının, yani ruhun bir bedende doğmadan önce de

var olduğunun kanıtlandığını fakat ölümden sonra da var olduğunun kanıtlanması gerektiğini ifade etmişti. Phaidon, 77 c.

384 Phaidon, 87 a. 385

134

izin vermedik; tersine bu ölümü ve bedenin ruhu yok olmaya götüren bu çözülmesini kimsenin önceden bilemeyeceği savını -hiçbirimizin bunu algılaması mümkün olmadığı için- destekledik; bu durumda ölüm hakkında hiçbir endişesi olmayan kişi, ruhun tamamen ölümsüz ve ebedi olduğunu gösteremediği için boş bir güven duygusuna sahip demektir; şayet bunu ortaya koyamıyorsa, ölmek üzere olan kişi, tam da bedenden ayrıldığı anda ruhunun ilelebet yok olacağından her zaman korkmalıdır.386

Kebes, kendisinin hatırlattığı anamnesis kuramının, ruhun bedenden önce mevcut olduğunu, hatta ruhun birkaç beden eskitebilecek kadar dayanıklı olduğunu kanıtladığını düşünmektedir. Bununla birlikte, tanrısal ve dayanıklı olan ruh, doğumdan önce var olup, sayısını bilemesek bile birkaç ömür yaşayıp sonra da yok olup gidebilir. Zira “art arda pek çok beden eskiten ruhun sonuncu bedeni terk ederken kendisinin de yok olup olmadığını” kimsenin bilmesi mümkün değildir.387

Ruhun, birçok kez yeniden doğması, yani ruh göçünün (metempsykhosis) mümkün olması, ruhun bütün zamanlar için ölümsüz olduğunu kanıtlamaz. Çünkü ölümsüz olmak demek, sayısı ne kadar olursa olsun sadece birkaç ömür sürecek kadar dayanıklı olmak değil,388

hiçbir durum ve koşulda yok olmamak demektir. Ruh göçü, bütün zamanlar için geçerli olmadığı ve dolayısıyla ölümsüzlüğü garanti etmediği için ölüm korkusundan kurtulmayı sağlayamaz. Bunlar göz önüne alındığında Kebes’in sözleri şöyle ifade edilebilir: Ancak ve ancak ruh ölümsüz ise, o zaman Sokrates’in iyi yaşam ve iyi yaşayan insanların başına geleceklerle ilgili sözleri bir anlam taşır. Yalnızca bu durumda, ölüm korkusu anlamsızdır. Aksi takdirde, ruh göçü, kendi başına, ölüm ve yok olma korkusunu ortadan kaldırmada işlevsizdir.

Sokrates, Kebes’in itirazını değerlendirmeden önce, onun sözlerini kendisinin nasıl anladığını ifade eder. Buna göre, Kebes, ruhumuzun hem “dayanıklı” (anolethron) hem de “ölümsüz” (athanaton) olduğunun gösterilmesini istemektedir, aksi halde ölmekte olan Sokrates’in “korkusuzluğu” “anlamsız” ve hatta “aptalca”

386 Phaidon, 88 a b.

387 Phaidon, 91 d. Bkz. Age, 88 a b, 95 c d,

388 Sokrates’e göre, ruh göçü ruhun ölümsüzlüğünü kanıtlayamamaktadır. Oysa kanıtlanmak istenen şey,

ruhun ölümsüz olduğudur. Ancak ruh ölümsüzse, işte o zaman ruh göçü buna dayandırılabilir. Dolayısıyla, ruh göçü ölümsüzlüğü değil, tersine ancak ölümsüzlük ruh göçünü temellendirir. Bundan dolayı, ruh göçünün imkânı sorunu, ruhun ölümsüzlüğü sorununa göre ikincildir. Bkz. Phaidon, 88 a b, 91 d e, 95 c d.

135

olacak, “sona ermekte olan hayatını başka türlü sürdürmüş olsaydı öte dünyada daha iyi bir yere gidemeyeceği inancı” boşa çıkacaktır. Ruhun tanrısal bir şey olduğunu ve “biz insan olarak doğmadan önce de var olduğunu ortaya koymak” ruhun ölümsüzlüğünü kanıtlamaya yetmez. Bu sadece, ruhun “dayanıklı” (polykhronion) olduğunu, “geçmişte ölçülemeyecek kadar uzun bir zaman bir yerlerde bulunduğunu, çeşitli şeyler öğrendiğini (eidei)389

ve yaptığını (epratten) gösterir”. Fakat ruhun, bir insan bedeninde doğmadan önce var olması, “ölümsüzlükten çok farklı” bir şeydir. Çünkü “bir kez ya da birçok kez bedene girmek arasında, hepimizin korktuğu şey [ölmek, yok olmak] bakımından bir fark” yoktur:

Ruhun ölümsüz olduğu bilinemiyorsa ve bu konuda bir kanıt gösterilemiyorsa, aptal olmayan herkesin korkması gerekir.390

Şimdi Kebes’in itiraz biçiminde önemli gördüğümüz bir noktaya bakalım. Buna göre, ruh, bedenden daha güçlü olsa bile ruhun ölümden sonra var olduğu, “hiç kimse bu deneyime sahip olamayacağı için”391 emin olarak öne sürülemez. Bu düşünce çizgisi, “deneyimleyemeyeceğimiz alanla ilgili olarak düşünemeyiz” ve dolayısıyla herhangi çıkarım yapamayız düşüncesini içermektedir. Kebes’in kendisi bu sonucu çıkarmamakla birlikte, bu düşünce biçimini sonucuna götürürsek, buradan ruhun bedenden önceki varlığının da tam olarak kanıtlanamayacağı sonucunu çıkarabiliriz. Buna göre, deneyimine sahip olunamayacak bir alanla ilgili olarak

dianoia içinde, hipotezlere dayanarak akıl yürütmekle elde edilen sonuçlar, her

durumda eksik kalmaktadır. Bu düşünme aşamasında, bu dünyadaki duyusal deneyim yani doksa esas alınarak varlık hakkında konuşulmakta, hüküm verilmektedir. Sokrates’e göre zaten bu tutumun kendisi problemin esas kaynağıdır. Sadece duyularla algılanan dünyayı esas alan deneyimlerimize dayandığımız sürece, bütün “doğrularımız” kaygan bir zeminde durmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, Sokrates’in

389

Gerek Kebes’in sözleri, gerekse de Sokrates’in bu sözleri özetleyişi, tartışılan kanıtın önce anamnesis kuramı olduğunu ve sonra buna dayanarak anamnesis kanıtı olduğunu göstermektedir. Hem Kebes, hem de Sokrates, anamnesis kuramının ruhun, doğmadan önceki varoluşunu kanıtladığı görüşünde ortaklaşmaktadır. Kısaca ifade edilirse, proeidenai vardır, fakat bu durum sadece preexistensi kanıtlar, belki biraz da iyimser olunursa metempsykhosis’i kanıtlar ama postexistent’i kanıtlamaz. Ruhun bütün zamanlar için ölümsüzlüğünü kanıtlamaz.

390 Phaidon, 95 b-d. 391

136

itiraza cevap verirken, kendi başına olandan hareket etmesi anlamlıdır.392 Zira kendi başına olan, tam da deneyimlerimiz dışında da var olan alandır. Ve ancak bu konuda görüsel tecrübe edinilebilmesi durumunda, herhangi bir varlığın doğası hakkında bir

episteme’ye sahip olunabilir. İşte ancak bu durumda, o varlığın doğası bilinebilir ve

ancak bu zeminde, deneyimi aşan bazı hükümlere varılabilir.